Press "Enter" to skip to content

Günlük 2g Temmuz’14

***?Hipoglisemi; kandaki şekerin düşük olmasıdır; kan şekeri 80?le 100 arasında olmalı; 50?nin altı çok düşüktür; erken kahvaltıyla ve gün içinde düzenli; 3,4 saat aralıklı yemek yenerek kan şekeri oranı düzenlenebilir. Kandaki şeker düştüğünde beyin yavaşlıyor; sersemliyor; uyuklamaya başlıyor; yorgun, halsiz, uykuya, yalnız kalmaya eğilimli oluyor; gece uykuda şeker düşmesiyle çarpıntı, terleme, kabus oluyor; şeker yükselten gıdalardan kaçınılmalı; yoksa göbek büyür; hipoglisemi atakları artar ve ilerde şeker hastası olma olasılığı artar. Meyve sularından, kolalardan, meşrubatlardan, bisküvilerden uzak durulmalı; meyve sınırlı yenmeli; öğün atlanmamalı; metabolizmayı yavaşlatır; hipoglisemi depresyon, panik atak sanılabilir; baş ağrısı, baş dönmesi, kulak çınlaması, denge bozukluğu, kalp çarpıntısı, baş ağrısı, terlem el titremesi, uykusuzluk, kilo, göbeklilik, 90 cm?lik bel ölçüsü yapabilir. Yeme; açlık duygusunu kaybetmenize yol açabilir. Hipoglisemik bir erkek yemekten önce huysuz, halsiz ve yorgun; yemek yedikten sonra ise bitkin ve uykuludur. Hipoglisemik bir kadının duygusal iniş çıkışları çok fazladır; çabuk ağlar; bağırsakları spazm yapar, karnı şişer, tansiyonu düşer, sinir sistemi bozulur. Canı devamlı tatlı çeker.
Ürik asit yüksekliği; kadında 6,5 ve üstü, erkekte 7 ve üstü; hdl 40?ın altı; trigliserit 200?ün üstü ise, tansiyonunuz varsa, hipotirodi, böbrek yetmezliği, karaciğer yetmezliği varsa gizli bir hipoglisemik olabilirsiniz. Alkol, içki hipoglisemi yapar; aç karnına meyve yemekte öyle; meyve aşırı yenmemelidir; meyve suları da; şişelenmiş soğuk çaylar birer meşrubattır; ama çay yararlıdır; soğuk çay evde yapılabilir. Hipoglisemi beslenme hatalarından oluşmuşsa unlu, şekerli gıdalardan uzak durulmalı; açken meyve yenmemeli; şekerli meşrubat içilmemeli; 5 bisküvi yememeli; genel olarak pastane ürünlerinden uzak durulmalı; aç karnına yoğun egzersiz yapmamalı; alkol tüketmemeli, meyve yenmemeli; kafeinden, kahveden uzak durmalı; sütlü içilebilir; veya az şekerli Türk kahvesi; beslenmede süt yerine yoğurt tercih edilmeli. Hipoglisemi atağında; göz kararması, baygınlık halinde insana şekerli su veya şeker verilmeli. Yaşlı insanların su içip içmediklerine; yemek yiyip yemediklerine dikkat edilmeli. Hipoglisemi stresi, stres hipoglisemiyi etkiler. Beyin için omega 3; Epa, DHA gerekli. Beyin şekersiz ve omega 3?süz olmaz. Hipoglisemi olanlar pilot, şoför olmasınlar; yolda sık mola vermeli; aç kalmamalı; şekerli içecek yerine yoğurt, ayran içmeli; tok karnına uyuklarken araç kullanmayacaklar.  
Günlük normal yediğini yarıya indirip hareket iki kat arttırılırsa kilo verilir. Ayda 4 kilo verilebilir. Kabızlık için yağ yenmeli; salataya yağ koymak alışkanlık haline getirilmeli. İçkiyle karıştırılan enerji içecekleri gençlerde kalp krizlerine neden olmaktadır. Enerji içecekleri, pizzalar, cips, kola, meşrubat pazarı büyümemeli; beyin için iyi uyunmalı ve omega 3 alınmalı; yumurta, balık; genç kızlar demir için mutlaka et yemeli; sıvı yağ zeytinyağının dörtte biri oranında yenmeli; omega 3 yerine balık yağı alınırsa daha ucuzdur; bir fark yok; ? Osman Müftüoğlu; neyim var ne yapayım programı.
***Hipoglisemi ile ne işim olur diyerek izledim; çok işim varmış meğerse; sabahları aç karnına meyve yerim; mutfağa girip bir şeyler yemem 5,6 saati bulur; çoğu kez çok daha fazla; yemek yemek angarya gibi gelir; çünkü acıkma duygumu kaybedeli çok uzun zaman oldu; yemeğimi keyfim gelince; geç saatte yaparım; çoğu zaman pişmesi yatma saatini bulur; böyle böyle derken olmuşum hipoglisemik; belkide bütün evce hipoglisemik olmuşuzdur; gerçi onlar acıktık diyebildiklerine göre anlaşılan onlarda bir sorun yok; karın şişkinliği, kulak çınlaması, baş dönmesi; baş uyuşması, ağrısı; ensede soğuk ter hissetme; hepsinin nedeniymiş hipoglisemi; hayret bir şey; bu kadarı aklıma gelmezdi doğrusu; onca Dr. Öz izledim; şöyle bir toparlayıp anlatmadılar Osman Müftüoğlu gibi; neyse ki izlemişim; belkide hayatımı kurtaracak bu bilgi; gidişatım hiç iyiye doğru değildi çünkü; gidip hastanelerde rezil olmaktansa oturup izlemek daha işime geliyor; zorunluluk olduğunda başkaları için gidiyorum ama kendim için hiç içim çekmiyor; tüp tüp kan alacaklar, işin yoksa uğraş; kendi teşhisini kendin koy; öğrendiğim iyi oldu; iyi; artık acıkmasam da daha düzenli yemeye gayret ediyorum. Bakalım bir işe yarayacak mı?
Beyin kendini, vücudunu tahrip etmek istediğinde bunu yapabiliyor; istediği şeyleri unutturarak; oysa ben bundan 1,2 ay önce vakitli yemenin gerekliliğinden bahsetmiştim; yine dönmüşüm aynı düzene; kırk şeye aklı yordum bu arada; tekrardan yeme düzeni aklıma gelmemiş; laktoz alerjisi, buğday alerjisi, evdeki wi fi; hepsini suçladım ama yeme düzeni aklımdan silinmiş; bu kulak çınlaması vs. ile ilgili olarak yani; insanın ilgisini ne zaman yediğinden çok ne yediğine çekiyorlar; ne yersen ye; zamanında yemedikten sonra ne yediğinin bir anlamı yok; küt diye gidiverirsin şeker komasından maazallah.
***?Bir şeker hastasının oruç tutması caiz değil; çünkü hipoglisemi atakları sağlığını bozar; böbrek, kalp, karaciğer yetmezliği olanlarında öyle; yüce Allah?ın bize verdiği birinci görev vücudumuza iyi bakmaktır; oruç sağlığımızı bozacaksa tutulmamalıdır. Oruçken baş ağrısı birkaç gün sürüyorsa dikkatli olunmalı. Sahurda menemen yenebilir. Tam ekmek, bulgur pilavı yenmeli.? Osman Müftüoğlu 
***Hep çalınıp çırpılmıyormuş; herkes hırsız değil ya; kendime iyi bak?ın senaryosu mükemmel; kesinlikle özgün; ve sanırım yaşanmış bir hayat hikayesi; yaşayan erkek tarafından yazılmış; izlemenizi tavsiye ederim; sakın ilk 20 dakikaya aldanıp kapatmaya kalkmayın; ben az kalsın öyle yapacaktım; gidişatı hakkında tüyo vermeyeceğim; kendiniz izleyin; görün; beni unutma filminin senaryosu da çok iyiydi; bir filmi film yapan senaryosu; senaryo iyiyse gerisi zaten geliyor.
Dün izlediğim bir filmde; than she found me; mutluluk peşinde adlı filmde Helen Hunt, Colin Firth ve Bette Midler vardı; hepsi birbirinden iyi oyuncular; ama ortadaki sonuç hiç onların ayarında değildi.
Kızıma göre Türkler aşk filmlerini çok iyi yapıyorlar; hep sonunda ağlatıyorlarmış; öyle gerçekten; yabancı filmlerde Türk filmlerindeki duygusallığı bulamıyorsunuz; sanırım bu gerçekte de öyle; biz ne yaşarsak dibine kadar yaşamayı iyi beceriyoruz. Bi küçük eylül meselesi de öyle; güzel bir aşk filmi; Farah Zeynep Abdullah olunca daha bir başka güzel.
***10 günlük bir aradan sonra e-devlet şifremi alabildim; çok daha önemli işlerim vardı;))) yok tabi ki;))) 1, 2 yıl önce 1 liraya alabildiğiniz e-devlet şifresi almak 4 lira olmuş; bu defa kaybetmeyeyim bari;))) bu devlet bizim paramızı havada yakalayıp tavada pişiriyor; el birliği ile devlete çalışıyoruz vallahi.
06 chp 044 plakalı audi A4?ün kaydına baktım; yok; öyle bir plaka görünmüyor; belki oğlum yanlış hatırlıyordur diye 06 chp 44 plakalı aracada baktım; volkswagenmiş; o değil yani; oğlum plakanın 06 chp 044 olduğundan çok emin; chp?nin adına kayıtlıysa da görünmeyebilir; zaten görünse de bir ehemmiyeti yok; çünkü kayıtlardan araç sahibinin adını kaldırmışlar; artık yazmıyor; elbet bir bilen, duyan, gören çıkar; yerin kulağı vardır; belki kulağına kadar gider; ilanım burada; bol küfürlü cinsinden; çıkabiliyorsa çıksın karşıma; pis herif; hodri meydan.
***Hayatımın yemeği taze fasulye; her gün yesem bıkmam; ki bu aralar neredeyse öyle; biri bitmeden yenisini pişiriyorum; öyle 1 kilo falanda değil; her seferinde 2-2,5 kilo; evimde ne zaman taze fasulye dönemi başlasa çocuklarımın boyu uzar; yine öyle oldu; fasulye yemeye başlayınca kızımın boyu uzadı; artık 1.59; gerçi fasulyenin çıkışı ile bol uyku uyunabilen tatilin başlangıç tarihleri aynı ama olsun; fasulyenin de etkisi oluyordur mutlaka; Osman Müftüoğlu kalın yeşiller demir içerir demişti; baktım; taze fasulye bol demir ve magnezyum içerirmiş; boy uzaması demir+magnezyum etkisi ile olmalı; artık boncuk fasulyede çıktı; sırtım yere gelmez; alırken çıt diye ses yaparak kırılmasına dikkat edilmeli imiş; esnek olmamalı; eğilmek yerine çıt diye kırılmalıymış; aldıktan sonra çok bekletmemek gerekirmiş; en çok ertesi güne kadar bekletiyorum ben; fasulye pişirmenin tek sakıncası çok vakit alması; yiyebilmek için bir 5 saat gerekiyor; pişme süresi 2-3 saat zaten; aynı gün yiyebilmek için erken saatte başlamak gerek; taze fasulye tarifim yemek, yeni, pratik sayfasında var.
Birde ?neredeyse? her sabah menemen; yanına koca bir domates, salatalıktan oluşan sabah salatası; yaz gelince evde iş artıyor; menemen tarifini de yazayım bari sayfaya; salatayı da;)))) Bunlar her yaz olmazsa olmazlarımız; geleneksel;))) 
***Kondisyon tüyoları; sarkık kol için; yandan tek elini duvara koyup duvara baskı uygulamak; tek elle duvara şınav çekmek; iki elle de yapılır;;; kalkık popo için tek elle duvardan destek alarak bacağı düz bir şekilde geriye ve yana hareket ettirmek;;; dik durarak bacağı düz bir şekilde sırayla bir o yana, bir bu yana kaldırmak;;; parmak uçlarında durup bacakları aça kapaya eğilmek, kalkmak;;; iki el, iki ayak üstünde durarak; köpek duruşu; bedeni yukarı, aşağı hareket ettirmek; inip kalkmak, yaylanmak. 
***Eyvah eyvah 3?ü izledim; 2013 yılı yapımıymış; eyvah ki ne eyvah; 5. sınıf öğrencisinin eline kalem kağıt tutuştursan rahatça yazar o senaryoyu; ama Ata Demirer yazmış; yakışmamış; herkes her işi yapar, yapabilir, becerir diye bir şey mi var; niye her işte bu kadar iddialılar ki bizimkiler; anlamıyorum; onuda bırak bir başkası yapsın; senden daha iyi olan biri; o da ondan kazansın; her para senin cebine mi inecek? Patron mutlu son istiyorun senaryosu çalıntı, malıntı; sonuç olarak izlenebilir, hoş bir film çıkmış ortaya; belli ki Yılmaz Erdoğan, Ata Demirer?den çok daha fazla kafa yormuş o senaryo için; önemli olan o.
Filmi kısaca özet geçeyim; siz anlayın ne demek istediğimi; filmin başında bir klarnetçinin karısı doğum yapar; 6 ay geçer; klarnetçi oğlunu çok sevmektedir; kadın kocasına zayıflama tüyoları verir!!! (gerçek hayatına nasılda benziyor; çok yaratıcı) klarneti kırılır; klarnet alacak parası yoktur; işsiz kalır; damadının işinin beğenmeyen kaynata ona zabıta olarak iş bulur; zabıtalığı beceremez vs; gerisinde de anlatılacak doğru dürüst bir konu yok zaten; bu akışın içinde ya 2 kere güldüm ya da 3; komedi ile de alakası yok; bu ne menem bir filmdir anlayamadım gitti; boş yere insanların emeğini, zamanını, pek çok şeyini ve son olarak ta cebinden parasını çalıyorlar; göz göre göre; bunun adı film, filmcilik falan değil; bunun adı hırsızlık; hemde 1. dereceden; bildiğin adi hırsızlık.  
31 ocak 2014?te gösterime girmiş; patron mutlu son istiyordan bir ay sonra; ve 16 milyon hasılat yapmış; patron mutlu son istiyor 12 milyon yapmıştı; burada anlaşılan o ki, filme giderken filme değil oyuncu ismine bakılıyor; o oyuncunun ağzı ne kadar gevşekse ona daha çok gidiliyor; yazık; emek verilenlerde arada heba oluyor. 
Umurumda değil ne kazandıkları; ceplerine giren; zehir zıkkım olsun ayrıca; Allah hayırlısıyla yemeyi nasip etmesin; bu yeni yetişen gençliği her geçen gün biraz daha basitliğin, bayağılığın, avareliğin; başıboş kişiliğin içine çekiyorlar; geleceğimizi karartacaklar kendi para hırsları uğruna; o derdim.
Sinemalar berbat ta televizyonun durumu çok mu iç açıcı sanki! Şafak Sezer, kurtlar vadisi, Ankara?nın dikmeni karışımı bir gelecek bekliyor bizi. 
***Eyvah eyvah 3?te bir espri vardı; ?klarnetçilerde kalp krizi salgını var? diye; 1,2 ay kadar önce bir haber vardı; ?57 yaşındaki klarnetçi kalp krizi geçirdi? diye; üflemek; üflemek için zorlanmakla ilgili mi diye düşünmüştüm; şimdi o haberi ararken başka bir habere rastladım; 6 ay önce bir emekli hakim sahnede klarnet çalarken kalp krizi geçirmiş; ölmüş; 1962 yılında Zeki Müren?in arkasında klarnet çalan biri kalp krizi geçirerek ölmüş; bir siteye yapılan bir yorumda ?kaval ,mey,ney klarnet gibi sesli müzik aleti çalmak kalp hastaları için zararlı mı veya yararlı mı; bu konuda bilgiye ihtiyacım var? denmiş; bir ilişki var sanırım; her ne kadar bunun adı salgın olmasa da!
Kalp doktoru Bingür Sönmez’inde müzik aleti olarak neyi seçmiş olması ilginç bir tezat.
***Beyin kanaması belirtileri; 1.Kişinin gülümsemesini istemek (eğer yapamazsa = Felç demektir) 2.Kişinin çok basit bir cümle söylemesini istemek (?Bu gün çok güzel bir gün?) gibi. 3.Kişiden her iki kolunu birden kaldırmasını istemek. 4.Kişiden dilini dışarı çıkartmasını istemek. Eğer yamulmuşsa bu da felç geçirdiğine işarettir.
***7 yılda bir açan gül; kırılan ayna ile gelen 7 yıllık uğursuzluk; ne çok şey yüklemişiz 7?nin üstüne.
 ***İki yakışıklı, bir güzelle tatildeyim; googlea Ankara, Antalya yol haritası diye sorduğunuzda Sivrihisar, Emirdağ, Bolvadin, Çay, Isparta diye bir yol seçeneği sunuyor size; sakın ola benim gibi aldanmayın; gerçi manzara güzel; kiraz bahçeleri, şeftali bahçeleri, neredeyse bir saat boyunca yanından yol aldığınız Eğirdir gölü; ancak yol çok iyi değil ve bol virajlı; 80?in üstüne çıkamıyorsunuz yol süresi uzun oluyor; ve km olarak aynı; gidişte ve dönüşte 550 km yol yaptık; Ankara, Kemer arası; en kısa yol bildiğin yol;)) Antalya?ya Konya üzerinden gitmekte pek akıl karı değil; orası da çok virajlı; yine Afyon kavşağı en iyisi.
Benim tatilden anladığım otel tatili; deniz kenarında alanı olacak; deniz yakın olacak; şezlongu, minderi, üstüne serilecek temiz havlusu, üstte de güneşliği, şemsiyesi olacak, kumdan çıkınca ayak yıkama musluğu olacak; odanda kliması olacak ve diğer ihtiyaçlar için vakit kaybı olmayacak; alışveriş; yemek hazırlama vs. Tatil o zaman tatil! Diğer türlü boşa vakit kaybı.
Üstüne birde akşamları animasyon olursa çok daha iyi elbette; bunun için yabancılara hizmet veren otelleri seçmek yerinde olur; İngilizlerin geldiği otellerde olmuyor da Rusların, Almanların geldiği otellerde daha çok oluyor animasyonlar; animasyon deyip geçiyoruz ya; öyle değil aslında; iyi ve hakkıyla yapılan her iş saygıyı hak ediyor; yaptığı işle dahada gözünüzde büyüyor karşınızdaki insan; çünkü ne olursa olsun arkasında ciddi bir emek var.
Siyaset yok, seçim yok; en azından dönene kadar; burası ayrı bir diyar sanki; umalım da hep böyle kalabilsin.
***Ülke turizmine senede 1,2 kez bir katkımız olsun bari;))); yazlıkçılık; gidip aylarca orada kalmak bana göre değil yani; yazlığa yatırdığınız para ile bir ömür boyu istediğiniz gibi tatil yapabilirsiniz; hem her sene aynı yere gitmenin nesi çekici; tatil demek değişiklik demek; bir gittiğim otele bir daha bile gitmem; bu açıda Antalya cennet; seç, seç beğen; otelcilik işini de çok iyi yapıyorlar ayrıca; hem ziyaretin makbulü kısa olanı;)))
Bütün yazı klima altında uyuyarak geçirmek istemem doğrusu; kaldı ki sıcağın verdiği uykusuzluk sebebiyle boy uzaması da duruyor; benim için değil elbette; kızım için; gerçek Antalyalıların boyları çok kısa mesela; gündüz ısısında bir fark yok ama geceleri Ankara 15 dereceyken Antalya 25 derece oluyor; sıcakta fazla kalıp kalbi daha fazla yormanın bir alemi yok; sıcak havalarda ayak, bacak şişkinliği; karın şişkinliği oluyorsa; uyuyamıyorsanız; birde bunlara mide bozulması; ishal ekleniyorsa bilin ki kalbiniz sıcağı pek sevmiyordur; çaresi soğuk suyla ıslanmak;el, ayak, yüz vs; veya soğuk duşa girmek; banyoyu soğuğa yakın ısı derecesinde yapmak; annem bütün yaz başının üstünü soğuk su ile ıslatır durur; daha doğrusu başının üstüne 15 dakika, yarım saat soğuk su tutar; ta ki rahatlayana kadar; 80 yaşında ve şeker, tansiyon hepsi var; ama kendini iyi koruyor. Bunu bir filmde daha görrmüştüm; büyük filminde; yaşlı adam devamlı başını ıslatıyordu; ama şimdi tatilden geldi annem; iyileşmiş; başını ıslatmaya gerek olmuyormuş; çok sıcak olmasına rağmen; bu içten ne hissettiğinle alakalı bir şey demek ki!
Neyse ki hala sularımız var; İstanbul’da sular pis kokmaya başlamış; su iyice dibe indi anlaşılan; Ankara’nın da ondan bir farkı yoktur sanırım; insan kendinin doktoru olmayı bilmeli; sıcakta sıcakla, soğukta soğukla baş edebilmeli; soğuk uygulaması ile ayak ve karın şişkinliğini, mide bozukluğunu hale, yola koyabiliyorsanız sorun yok demektir; yok değilse tehlikeli; ölümlerin en çok olduğu aylar şubat ve ağustos; kışın ve yazın son ayları; dikkat dikkat; mide bozukluğu, ishal için 1 bardak kaynar suda 2,3 dilim zencefil bekletilir; ılınınca içilir; yanıcam diyede çok güneş altında da kalmamak lazım; velhasılı tatilde 3 gün iyi; 5 gün sıkıcı; 7 gün yetti gayri; by;))); ver elini Ankara;))) Güzel şeyler kısa olmalı; uzun olduğunda güzel olmaktan çıkıyor zaten.
Bel ölçüsü kalp sağlığıyla ilintili derler ya; doğru; ancak bel ölçüsü kalbi değil, kalp bel ölçüsünü etkiliyor; yani yorgun ve güçsüz kalp karında şişlik; dolayısıyla bel ölçüsünün artış sebebi; buda benim teşhisim; ya tutar, ya tutmaz; ama doğruluk payı var sanırım; tecrübelerimden yola çıkarak elbette. Niye bazı insanların karnı şişte bazılarının değil; bunu belirleyen ne; karın kilo demek değil; arada bir fark olmalı; sağlık farkı. Kalp yeterinden zayıf, kansız veya yorgun olduğunda hazım işini kolaylıkla gerçekleştiremiyor ve karın şişip kalıyor.
Antalya?da Ukraynalı çalışan nüfusu çoğalmış; su sporu satıcısı Konstantin, kuaför Era, kürk, deri satıcısı hep Ukraynalıydılar; 12 yıldır Türkiye?de olan kuaför kadın Ukrayna için ?1 kilo et 10 dolar, maaş 100 dolar; başbakanın paradan gözü doymuyor? diyor; ailesi hala oradaymış; zor olmalı.
Oteldeyken gittiğimiz tur çalışanı aradı; tekne turuna davet etti; ?ücretsiz mi? diye sordum; ?sadece fotoğraf çekimi ve dondurma parayla? dedi; lobideymiş; yanına gittim; ?size fiyat vermiş miydim? diye sordu; vermiştiniz mi diyeyim; bozuntuya vermedim; ?yooo? dedim; kişi başı 70 lira dedi; insanın gözünün içine baka baka yalan söyleyecek kadar yüzsüzleşmişler; gitmedim elbette; lobiye çağırdı da ne oldu; beni kandırabildi mi; kandıramadı; şunu baştan söylesen olmaz mı; sanki yüz yüzeyken hayır diyemiyeceğimi sanıyor olmalılar; öyle birde derim ki; sen utan; ben ne utanacağım; yalan söyleyen ben değilim ya!
***Kızım biraz baktı tatil hakkında yazdıklarıma; sonra dedi ki; “sana bir kağıt, kalem verelim; oraya yaz; herkes senin özelini okumak zorunda mı?”;))) bilmem; çokta özel yazmıyorum sanırım aslında; genel, genel; en azından genele yakın yani;))) özelden genele bakış biçiminde;)))
***Gittiğim otelin 2 kişilik odasının 1 geceliği 400 liraydı; yani kişi başı 200 lira; ETS ve tatil sepetinde; booking.com’da 2 kişilik oda 600 lira; aynı otel; bu fiyat farkı nereden kaynaklı hiç belli değil. Niye internette bol keseden reklam verebildikleri belli oluyor; üç kağıtçılar.
***Ankara, Antalya çok uzak ya; nereden gidersen git; minimum 7 saat; git git bitmiyor; gitmekten bıkıyorsun artık; hız yapmak gibi bir seçenekte yok; ya ceza ya kaza korkusu var; ama çekilir gibi değil o uzun yol; hani diyorlar ya; “yol yaptı; yol yaptı” diye; yol yapmış olsa bizde görürdük; eski yolların üstüne asfalta atmakta ne var; iş ki yeni yollar yapsın; Ankara-Antalya arasına direkt bir yol yapılmış olsa yol en az 5 saate düşer; Afyon üzerinden gidildiğinde boşuna yol uzuyor çünkü; o yol çok işlek; hareketli bir yol; yapılmış olsa 2 yılda kendini amorte eder; otoban yapsınlar; paralı olsun; yeter ki olsun! Bu zamanda o yol; yani Ankara-Antalya yolu utanç yolu; hiç yakışmıyor. Ankara Mersin maximum 5 saat; öyle rahat gidiliyor ki; yorulmuyorsunuz bile; Niğde dolaylarında otobanda başlıyor; 120 ile çok rahat gidiliyor; Ankara’ya mesafesi aynı Antalya ile; olmaması için hiçbir neden yok.
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *