Press "Enter" to skip to content

günlük 4o ocak’19

***Poşette paralı döneme geçtik, tanesi 25 kuruş, bir poşet 25 kuruş etmez, on kuruş neyine yetmiyor,  on poşet alsan 2,5 lira, ben gerçi gitmedim markete ama oğlum gitti, parayla almış poşeti, sanki parayla sattıkllarında almayacakmışız gibi anlamsız şeyler yapıyorlar, poşet almasak elimizle mi atacağız çöpleri, çöp arabalarına kadar elimizle götürüp, fileyle atacak halimiz yok ya, elbette poşet alacağız, market poşeti almazsak çöp poşeti alacağız, başka kurtuluşu yok bu işin, poşetsiz bir dünya artık mümkün mü, değil, iş olsun diye iş yapıyorlar, marketlere kıyak çekmek olmalı niyetleri, başka ne olacak, haybeden para girecek marketlerin kasasına, çevre mevre anladık ta olacak iş var olmayacak iş var, poşet kullanmasak ortalığı pislik götürür, kolera, tüfo, her tür hastalık kol gezer ortalıkta,  bu daha mı iyi, milyonlarca insanı tıktılar şehirlere, şimdi niye tıkıldınız diyorlar bize, tıkan sizdiniz, biz değil. Üç gün konuşuruz, bir aya kalmaz ne konuştuğumuzu da unuturuz, bakmışız alıyoruz beşer, onar poşetleri, bu işler böyle biliyorsunuz.

***Poşetler plastik te coca cola şişeleri plastik değil mi, onlara dokunmuyorlar çünkü onlar dokunulmazlar.

Yeni yılda magazinde eski konuya devam, ajda pekkanın poposu kalkık mı değil mi, bilir kişi getirdiler, yani estetik doktoru, ve doğal olmadığını söyledi, zaferi müge ve gülşen kazandı bu konuda yani, tebrikler müge ve gülşene, bırakın da bir mutlu olsun 72+++ yaşındaki kadın, yok, bırakmadılar, hiç acımaları yok, nasıl bir cadı bunlar.

***Yine soğuk hava dalgası geliyormuş, izlanda soğuğu, biz sibirya soğuklarına alışkındık, izlandaya da alışırız artık, bir hafta boyunca aralıklı olarak yağacakmış kar, bir hafta önce yağan kar daha dün kalktı, bugün yarın yeniden başlayacak, buzullar bitene kadar buzullar bizlere misafir, bittiklerinde ise neler olacak belli değil.

***tuncay özkan bugün facebookta mehmet özhasekinin bir videosunu paylaştı, bir günde 166 bin kez görüntülenmiş, o görüntülemeler mehmet özhasekiye yse olarak geri dönecek, yaklaşık şöyle diyor, üniversite mezunları devlete karşı, imam hatip mezunları devlete bağlıymış, hımmmm, bu lafı etmek için çok düşünmüş mü acaba, düşünseymiş iyi olurmuş, kendi adına yani, ankaranın okuma oranı imam hatiplilerle sınırlı değil sonuçta, ne demişler, büyük lokma yut büyük laf etme, heli ki boyundan büyük, neyse iyi olmuş böyle dediği, daha baştan anlasın herkes kimin ne olduğunu, akp ile devleti eş, özdeş tutmaya başlamışlar görüldüğü gibi, çok böbürlenme padişahım senden büyük Allah var,

ekrem imamoğlunun kazandığında belediyelerden kimsenin işten atılmayacağına dair söz, garanti vermesi gerekli miydi, niye böyle bir söz ve garanti verdi, ve niye buna gerek duydu, şimdiye kadarki ibb böyle bir söz, garanti vererek mi başladılar işe de o böyle bir gereksinim duydu, ve niye akp kadroları ile çalışmaya devam edecek, eski ibb böyle mi yaptı, gizli bir akp sempatisi mi var adamda yoksa, bilinir mi, bilinmez, cumhur ittifakı daha şimdiden birbirine giriyor iş bulma, kapma kavgasında, ekrem imamoğlundaki bu cömertliğin bir sebebi olmalı, o kadrolar değişmeyecek olduktan sonra bu insanlar sana diye oy verecekler hem, herkes iş, aş bekliyor öyle değil mi, ibb de yeterince doymadı mı 30 yıldır akp kadroları, birde biz mi besleyeceğiz onları, hepsi kış kış, hepsi yallah, bildikleri yere.

Sözcüden murat muratoğlunun yazdığına göre sabancılar malta vatandaşı olmuş ve parayı oraya çekmişler, bizim gideceğimiz bir toprak parçası yok, ve gitmek istediğimiz, toprakların en güzeli kendi toprağımız, vatanımız, bu yüzden bir yere gitmeyip onlara karşı direneceğiz, bu vatan bizim, akp nin değil, tayyip erdoğanın hiç değil, o öyle sanıyor sadece, ama anlayacak olmadığını, anlatacağız ona.

Dolar milyoneri olan n iki bin kişi 2016-2017 yıllarında türkiyeyi terk etmişler, necati doğru yazmış, vay anasını, kala kala biz kaldık, kalacağız desenize, biz onlar için de sıkı tutarız burada ipleri, vaz geçmek yok, bu vatan bizim, ve bir gün onlar da geri gelirler vatanlarına.

***Aynı gün, bir haberde bir yerde köpekler zehirlendi, vah köpeklere haberi veriliyor, bir başka kanalın haberinde kayseride lisede okuyan iki oğlana okul çıkışı sokak köpeklerinin saldırdığı, 25 sokak köpeği, birinin olay yerinde öldüğü diğerinin ise ağır yaralı olarak hastanede olduğu söyleniyor, olayın olduğu yerde yaşayanların söyledikleri şöyle, köpekleri kısırlaştırıp yine salıyorlar orta yere, buna köklü bir çözüm bulmak gerek, diyor, hangisi daha önemli, köpek canı mı, insan canı mı, buna bir karar vermek gerek, ve hangisinin daha saldırgan, sebepsiz yere öldüren olduğuna da bakılarak tabi, evet kısırlaştırılıyor köpekler, belediyeler tarafından, ancak bir tanesi atlansa o bir tanesi dokuz tane doğuruyor bir batında, senede, o her doğan da aynı şekilde her sene dokuz doğurunca bunun önünü, arkasını almak mümkün mü, çok zor, bataklıkta iğne aramak gibi bir şey, o atlana bir köpek belki üç yılda üç yüz köpeğe dönüşüyor, ve tabi hepsi kısır değil, bunun sonu nasıl bulunur, bulunacak, yine bugünün haberi, sakaryada iki pitbul bir sokak köpeğini haklamışlar, vahşetin sonu yok köpeklerle, köpeğe insanı değişiyorsanız eğer vah sizin insanlığınıza, sadece star haberde vardı bu haber, fox ve kanal d yi de izledim aynı gün.

***Ölen çocuğun bugün yapılan cenaze töreninde cami hocası hayvanlara merhametli olmak lazım diyince ortalık karışmış, polis araya girmiş, aileler artık çocuklarımızı okula nasıl yollayacağız diye isyan etmişler, doğal olarak, ve yine doğal olarak etraftaki köpekler toplanmış. Yediler demek ki çocuğu, orada. olay yerinde öylece can verdiğine göre, oradaki bir mezbahadan beslenen köpeklermiş zaten, mezbaha kapanınca aç kalmışlar, çocuklara yemek için saldırmışlar yani, canlı canlı parçalamış olmalılar çocuğu, vahşetin böylesi, 2019 yılında, o itleri koruyan, kollayanlar var ya, onlara olsa keşke bütün bunlar.

***Birileri bir video paylaşmış, otistik oğlu olan amerikalı bir kadın doktor oğlunun iyileşme sürecini anlatmış, oğlu şu an yirmili yaşlarda ve üniversite öğrencisiymiş, kadın aşağı yukarı şunları söylemiş videoda, otizmin yanısıra şizofreni, disleksi, depresyon, hiperaktivite, epilepsi, ms i de içeriyormuş anlattıkları, şöyle, hepsinin kaynağının aynı yere bağlı oldıüuğunu söylüyor, bozuk bağırsak florasının beyni toksinlenmesi, sebep buymuş, 4,5 saat kaynatılmış kemik suyu, ev yapımı yoğurt, nar ekşisi, sirke, organik yumurta ile hastalıkların azaldığını söylüyor, antibyotiklerden uzak durulmalıymış, yaşlılıkta şekeri yeterince işleyemeyen vücut alzaymır, diyabet, obezite, kalp hastalıkları, kanser yapar, bütün bu hastalıkların temeli şeker aslında, hazır gofret, dondurma, enerji içecekleri, gazlı içecekler, jöle, krema, işlenmiş et ürünleri, konservelerden uzak durun, onun yerine balık, yoğurt yiyin, kadının bir de kitabı varmış.

Bunları o kadından da önce size kim söylemişti, tabi ki ben, anne olmak ve duyarlı olmak bazı sonuçlara varmak için yeterli oluyor demek ki, ama adımın önünde bir prof. dr. gibi bir ünvan olmayınca ve amerikalı olmayınca kaale alınmıyor tabi, sorun değil, önemli olan haklı çıkmış olmam, yanılmış olmamam, neymiş, kahve şeker, kahve şeker, kahve şeker, kahve de var, onu da söyleyecekler, siz beni dinleyip önleminizi şimdiden alın bence, zaman zaman söyledikleri de oluyor zaten.

***Şekerin, şeker hastalığının, yüksek-düşük şekerin belirtileri, göz bulguları, benim sol gözümün sol yanında aslında var olmayana ama sadece benim gördüğüm siyah noktalar var, 2-3 yıldır, çoğu zaman orada olduklarını unuttuğum, eskisine göre hafiflediler renkleri, azaldı yani, gözlerim, her iki gözümün de damar çizgileri çok belirgin, kızarık, özellikle banyo sonrası kıpkırmızı oluyorlar, damarlardaki kızarıklıklar gün içinde artıp azalabiliyot, şekerin iniş, çıkış durumuna göre, bu ara şekeri stabil tutmaya dikkat ettiğim için damarlar neredeyse kayboldu denecek kadar azlar, gözüm onlarda gün içerisinde, artıp artmadıklarına bakarak şeker ölçümümü yapıyorum, arttıysa, yani kızardıysa göz damarlarım biliyorum ki şekerim düşmüş, veya çıkmış, denge oynamış yani, sağ gözümün gözbebeğinin sol yanında bir beyazlama var, sol göz açıklığı boyunca, bu artan, azalan bir beyazlık değil, günlük olarak yani, zaman içinde gittikçe büyüdü, o da 3-5 yıldır var sanırım, bakalım azalmasını da sağlayabilecek miyim, bilmiyorum, gözdeki bunca olumsuzluk görme duyusunu da etkiliyor elbette, gençlerde uzağı görememe çok yayfın, erişkinlerde de yakın görememe artıyor.

Şekerin cilt bulguları, en geçerli ve göze çarpanı kaşıntı, eskiden, şekeri hala yediğim zamanlarda kızımın başlıca vazifelerinden biriydi sırtımı kaşımak, o zaman neden kaşındığını bilmiyordum tabi, ama sonraları fark ettim çok şeker yediğimde kaşındığını ve dikkat etmeye başladım şekere, biraz, cilt zaten kupkuru, bu kurulukta şekerin yanı sıra kahvenin payının da büyük olduğunu düşünüyorum, kuruluktan kaşım kaşım kaşınıyor her yeriniz,  özellikle şeker yükseldiğinde, yani şekerli bir şeyler yerseniz, şimdilerde şeker yemediğim için meyve yesem dahi o artışın sonuçları sırt kaşıntısı olarak dönüyor bana, fazla yersem yani, hassas teraziye döndüm, ciltte pul pul dökülme, kuruluk bölgeleri, kupkuru kabarıklıklar, parmak ucu büyüklüğünde ve kızarık döküntüler görülebiliyor ayrıca, bende olmadı o kızarıklıklar ancak genç nesilde çokça görülüyor.

Kulak bulguları, kulak çınlaması, şekerin iniş çıkışına göre artıyor veya azalıyor kulak çınlaması, bağırsak bulguları, tabi ki gaz bulgusu, direkt şekerle ilgili, şeker yediğinizde gaz yapıyor vücut, normalin çok daha fazlası, bir kokarcaya dönmeniz çok olası eğer şekeri çok kaçırırsanız, sinirsel bulguları, sinir tabi ki, tabi ki şekerin bir sonucu, sinirlerinizin sağlam olmasını istiyorsanız eğer, ki bunu kim istemez, yapacağınız trk şey şekerden uzak durmak olmalı, şeker eşittir sinir, bu kadar net ve keskin, ani parlamalar, öfke nöbetleri, kendinden çıkma, delirme hepsi şeker yüzünden, delirme derken gerçek anlamda delirmekten, delilikten bahsettim, gerçek anlamda deliliğin nedeni şeker, bir deliden şekeri kesin, üç gün sonra kuzu gibi bir adama döneceğine her bahse varım, çocuklardaki aşırı hareketliliğin, ele avuca sığamamanın nedeni de şeker, üç gün yedirmeyin şekeri çocuğa, bakın bakalım neler oluyor, şeker diğer kötü bağımlılıkları başlatmaya da muktedir, eğer şeker yiyorsanız sigara, içki, ot, aklınıza gelebilecek bütün bağımlılıkların hepsi sizin için açık kapı, bunun için gördüğüm o kadar çok örnek var ki, burada sayamam elbette, kötü kötüyü çeker, kendiniz için iyi bir şey yapmak istiyorsnız eğer yapacağınız ilk iş şekerden uzak durmak olsun.

***Bilmem fark ettiniz mi, son bir iki aydır ankara ve istanbulda metro intiharları arttı, ankarada iki tane duydum ben, intihar dendi, geçen gün yine istanbulda oldu, düştü dendi, kim biliyor düştüğünü, intihar olmadığını, hiç kimse, Allah insana ölümün bile hayırlısını versin, o nasıl pis, çirkin bir ölüm biçimi, kanlar içinde düşünsenize, beyin nasıl bir hale geliyor ki bunu bile düşünemiyor, gözü görmüyor, gözü dönüyor, o amerikalı kadın doktorun söylediği toksik beyinler işte bunlar olmalı.

2010 ve sonrası holivud filmlerinin çoğu bu tip karamsarlık içerikli, ve intihar, ölüm teması üzerine kurulu, jenifer anistonun cake isimli filmi, charlize theronun genç yetişkin filmi, nicole kidmanın mutluluğun oeşinde filmi, emile hirschin özgürlük yolu filmi, gibi gibi bir çok holivud yıldızının bu tip filmleri var, hepsi melankolik, bunların hepsi bilinçli yapılıyor, hepsi 2000 sonrası bu filmlerin, önce bizi güzel filmlerle bu artistlere bağladılar, şimdi de meyvalarını topluyorlar, ne diyordu cıa anlatan kitap, parayı verdik düdüğü çaldık, yani işte bunları, heorge orwella 1984’ü, hayvan çiftliğini bile yazdıran cıa imiş, gerisini siz düşünün artık, kuşatmanın boyutlarını, holivud zaten öyle.

Şimdi bu konudan başka bir şeye atlayacağım, bu kitaptan bahseden yandaş yazar 20-30 yıl sonra da bizim için, yani islamikler için de bu tip açıklamalar yapılacak mı acaba demiş, kendilerinin de aynı tuzak içinde olup olmadıklarını sorgulamış kendince, başka bir islamik yazar, yılların abdurrahman dilipakı bu beyinlerle bu gemi gitmez demiş yine kendince, bu geminin gitmediği, kayalıklara oturduğu, oturacağı sabancıların maltaya demirlemesinden açıkça belli olmuyor mu zaten, dümende onlar, islamikler var ama hep birlikte gidiyoruz yok oluşa doğru, amerika, yani parayı verip düdüğü çalan bunların hesabını çok önceden yapmıştır mutlaka ılımlı islamı denilen ama hiç ılımlı olmayan şeyi başımıza bela ederken, adına erdoğan denen belayı.

***Bize bunu yapan, bunları yediren amerika neler olacağını, bu işin nerelere varacağını bilmiyor mu, biliyor tabi, ve filmlerle destek oluyor bizlere o gidişata çok daha hızlı varmamız için, daha çok melankolik, deli, tırlatmış olmamız için, çaresizliğin içinde çırpınan insanları bize örnek göstererek, bu kimi zaman bir uzay aracının içinde sıkışma, çıkamama hali oluyor, kimi zamansa hayatın girdapları içinden çıkamama şeklide, ölüm acısı, içki, mutsuzluk vs ile.

Biz değiştik, şekerle olan ilişkimiz bir on yıl, yirmi yıl önceki gibi değil artık, depolarımız dolmuş, tahammül sınırımız geçilmiş olmalı, biz eski biz değil şekerle olan ikişkimizde, değiştiğimize göre değişmemiz gerek, nasıl değiştiğimiz ise apaçık ortada, bu hafta çankaya üniversitesinde bir öğretim üyesi öldürüldü, 24 yaşında, ukraynada tıp okuyan iki türk genç kız öldürüldü, bu saydıklarım hep genç ve eğitimli nesil, bol kahve içen, bolca şekere bulanan cinsinden, biz değiştik ve değişmeliyiz, şeker bizi delirtmeye. çıldırtmaya muktedir, değişmeyen tek şey değişimin kendisi, değişmeliyiz, bir an önce, yoksa sonumuz felaket., gidişat o yönde.

Şekerle mücadelede önümüze çıkan en büyük engel şekerin yine kendisi oluyor, şekere bulanmış, şekerle toksikleşmiş bir beyne şeker zararlıdırı anlatmak çok zor, her şekilde o beyin, o toksikleşmmiş beyin şekerle bağlantısını koparacak her türlü hamleyi görüyor, yok sayıyor ve derhal reddediyor, çok kişiyle yaşadım bunu, kendimle de, hala yaşıyorum, o toksik beyne şeker beynini toksik yapıyoru anlatmak hiç kolay değil, anlamamak için elinden geleni ardına koymuyor, türlü bahane ve gerekçelerle bu savı bertaraf etmeye çalışıyor, eskiden de yiyorduk şeker, şimdi niye yapsın, vücut şeker istiyor, görünce insanın canı çekiyor, her yerde şeker var, bu doğru, her yerde şeker var, her yerde şeker gözümüze gözümüze sokuluyor ki daha çok zehirlenelim, daha çok ve daha hızlı ölelim.

Tek etkisi beyinsel değil şekerin, bedensel etkisi de var, gerçi bu da yine beyin kaynaklı olabilir ancak şeker dışındaki diğer şeyleri yemeye karşı bür isteksizlik geliştiriyor şeker, akşam olmuş, acıkman, yemek yemen gerek, yiyemiyorsun, tıkalı vücut, yemek yeme isteksizliği getiriyor şeker vücuda, yemek yeme dengesini bozuyor, şeker istahı kapar diye bir geleneksel bilgi var zaten yirmi, otuz yıllardır bilinen, ama bu onun daha da ötesi sanki, tamamen ket vıruyor mideye, durduruyor, peşisıra gelsin insülin direnci, şeker dengesizliği, yani düşük ve yüksek şeker, haşimato, tiroid, şeker hasrtalığı. Astrolojik bilgiye göre 2019 salgın hastalıklar yılı olacakmış, şekerden daha ala salgın hastalık sebebi mi olur? Şeker bin yılın belası.

***Futbol klüpleri topu atmış, buna çok üzüldüğümü söyleyemeyeceğim gerçi, hiçbir zaman umurumda olmadı futbol, seyirci, taraftar geliri azalmış olmalı, millet krizde her yer krizde, millet karın derdinde, kim takar futbolu, devlet destekleyecekmiş, seçime kadardır, seçimden sonrası zaten sen sağ ben selamet hali olacağı için benden sonrası tufanı yaşayacağız hep birlikte, bu seçim geçtikten sonra 4,5 yıl boyunca başka seçim olmayacakmış, bence bu demek oluyor ki bir daha seçim meçim olmaz, olmayacak, battı balık yan gider misali oturacağız karaya, tv kanalları batma eğilimi gösteriyorlar, diziler kalkmış, yeni bölümler çekilemiyormuş, reklam girdilerinin azalması sebebiyle, onu seçime kadar dahi öteleyemediler anlaşılan, yapabilseler yaparlardı, o kadarına yetecek para yok demek ki, dünya duruyor her geçen gün bizim için, e şeytan azapta gerek, demek ki lazımmış bize de böyle bir dert, böyle bir ders, varsın olsun bakalım, böyle arafta kalmaktan daha iyidir belki, lut kavminin sonu da böyle gelmemiş miydi, azanı Allah görür, Allah sonumuzu hayır etsin, amin.

***Ben de sandım ki bu poşet meselesinde çevreyi düşündükleri için böyle bir uygulamaya gittiler, meğerse ceplerini düşünüyorlarmış, oğlum söyledi, o 25 kuruşun 10 veya 15 kuruşu devletin cebine giriyormuş, bugün iki markete gittim, her zamankinden daha ince ve küçüktü her iki markette de poşetler, eve gelene kadar yırtılmışlar zaten, sordum, poşetlerin küçük olduğunu kabul ettiler, neymiş eczanedeki küçük poşetler bile 25 kuruşmuş, savunmaları da bu, ilginç, fırsatçılar, kasada düşün dur işin yoksa, kaç tane alsam sığar acaba, yetmedi, iki tane daha ver, sığdır sığdırabildiğin kadar, tıka basa doldur poşetleri, yırtılırlar tabi, maskaralıktan başka bir şey  değil, insan utanır şunu insanlara yaptığına, manav kısmına gidiyorsunuz, istediğiniz kadar poşet serbest, kasaya geliyorsunuz sayıyla, ayıp bir şey yani, hiç hoşuma gitmedi bu iş, akp ye oy verenler bu uygulamadan çok memnun kalmışlardır herhalde, bunu da savunsunlar da görelim, ağacı sevmeyenler, ağaç düşmanları bir poşetle çevreci mi oldular başımıza.

*İşin aslı şuymuş, o 25 kuruşun 15 kuruşu geri dönüşüm adı altında devlete gidyprmuş, kalan on kuruş ise markete kalıyormuş, maliyeti 5-8 kuruş olan poşetten marketler 2-5 kuruş kar ediyorlarmış, poşet maliyeti de tüketicinin sırtına tabi bu arada, devlet ben kazan için kazan kazan uygulaması yapmış, ben de alırım bir kilo tanesi 5-8 kuruştan naylon poşet, koyarım arabama, açar açar kullanırım, avcunu yalar devlet te market te.

Hal böyleyken, bugün 9 ocak çarşamba, poşet uygulaması başlayalı sadece 9 gün oldu, devlet milletten sinekten yağ çıkarır gibi para çıkarırken, dün bir haber, sosyal yardım alanların elektirik faturalarını devlet ödeycekmiş, esnafa kredi verilecekmiş, banka kredi borçları yapılandırılacakmış falan filan, bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü, devlet bile halkını durduk yere öpmüyor demek ki, seçim yatırımı bunlar, dereyi geçene kadar, dereyi bir geçsinler de bak gör neler oluyor, olacak, o elektrik faturaları, banka kredi borçları, yaptıkları yapacaklarının garantisi, bu yeterince ortada değil mi, izmirdeki izban grevi, 60 gün ertelenmiş, 60 gün neye tekabül ediyor, seçimden 20 gün öncesine, ne garip bir tesadüf, baktılar 80 gün daha sürdürülebilir grev değil öne çektiler, ne tesadüf ki tam da seçim öncesine, grevle izmirliyi bıktırmak, yıldırmak niyetleri, bu açıkça belli, ama izmirli bu oyunlara gelmez, daha çok bilenir bence, şerefsizler, ellerinden geleni artlarına koymuyorlar akıllarınca, gör bak neler olacak o seçimde tayyo.

***Bunlarla bu şekilde baş edebilir miyiz, poşetimi kendim getirdim şeklinde, edemeyiz tabi, maksat mangalda kül bırakmamak, içini ferahlatmak, yoksa onlar bizden alacağını her halükarda alır, alıyor da, dolaylı, dolaysız, her şekilde, etimiz kemiğimiz para onlar için, vergi, benzin, doktor, satın aldığımız her şey bizi yolmak için onların yolları, dün yeşil soğan aldım bir bağ, eve geldim bir baktım üzerinde on lira yazıyor, gözlerim yuvalarından fırladı, kilosu 20 liraymış meğer yeşil soğanın, her şey öyle, küçücük bir karnabahar aldım, bir kilo gelmiş, yarısı sap, kilosu 7 lira, 7 lira tutmuş, kerevizin kilosu da 7 lira, yarısı yine sap ve yaprak, bunlar kış sebzeleri, yaz sebzesi bile değil, ne yiyor, ne içiyor bu insanlar bu fiyatlarla, 2020 lira ile, aç kalıyorlar, hem çalışıp hem aç kalıyorlar, eğer ki bu seçimde de kazanırsa, kazanacak olursa akp bilin ki bunda bir hülle var, ben ona kesin inanacağım artık.

***Eve gelince çıktı gerçekler bir bir ortaya, iki adet trabzon hurmasına 13 lira ödemişim, kilosu 17.5 liraymış, bu etikete bakmadan satın alma huyumdan vaz geçmem gerek sanırım, yoksa faturalar kabardıkça kabaracak, bilsem almazdım, ne bileyim, o da eksik olsun, yemem, zaten ben yiyorum evde trabzon hurmasın sadece, bir daha almam, yani bu fiyatla almam, eksik olsun.

Yılbaşından itibaren internet reklamlarına yüzde 18 vergi gelmiş, zenginden alıp fakire dağıtacak herhalde devlet, dereyi geçene kadar tabi, nerden ne para bulsak diye fena kafa patlatıyor olmalılar, yine bir açık gedik bulmuşlar baksanıza, şeytanın aklına gelmez, şeytandan beter oldukları için akp lilerin aklına gelmiş, şeytana pabucun ters giydirirler onlar, çünkü zaten kendileri de şeytan.

O sakaryadaki tank fabrikası ethem sancak dolayıyla katara satılmış, hani uçak hediye etmişti ya katar, erdoğana, anşlaşılan kaz gelecek yerden tavuğu esirgememiş, veya orospuyla polisin rüşvetini önceden vermiş.

***Dün yine köpek saldırısı haberi vardı,  antalyaydı sanırım, on yaşlarında bir erkek çocuğu, komşusunun iki köpeği saldırmış, doku eksikliklerine yama yapılacak dedi doktor, yani bu ne demek oluyor, çocuktan et koparıp afiyetle yemişler, bu köpeklere bir haller oldu, oluyor, köpekler de köpeklikten çıktı, tıpkı insanların insanlıktan çıktığı gibi, psikolojileri bozuldu köpeklerin, şekerli ev atıkları mı yediriyorlar acaba, benim bildiğim köpeğe şeker verilmez kör olur diye, veriyorlar demek ki, birde bir başka vakada 63 yaşında bir kadına saldırmışlar ve kafa derisi yırtılmış kadının, dikmişler, bu böyle giderse köpek soyunu dünya üzerinden silmek gerekecek, insan düşmanı, bu nasıl bir manyaklık, imsana saldıranı, öldüreni yine insanın koruması, her iki köpek saldırana da hastanede çekim yapmışlar, çocuğa ve yaşlı kadına, kayserideki ölen çocuğun yanındaki kurtulan çocuk niye hastanede çekilmedi acaba, gösterilecek halde olmadığı için mi, büyük ihtimalle öyle olmalı, yüzü gözü ne halde kim bilir, diğer çocuk olay yerinde öldüğüne göre onun da oradan çok sağlam çıkmadığı muhakkak, Allah sabır versin ailesine, ölen kurtuldu, kalanın ve ailesinin vay haline.

***Bugün osman müftüoğlu vardı çağla şikelde, haşimato salgın halinde dedi, biraz yukarıda yazmıştım şekerden ala salgın hastalık sebebi olur mu diye, olmaz, haşimato için stres, gluten ve şeker sıralaması yaptı, bu sıralama yanlış, bu sıralama şeker, gluten ve stres şeklinde, bunu er ya da geç anlayacaklar, zaten bana soracak olsanız bu sıralama şeker, şeker, şeker halinde, diğerleriyle hiçbir alakası olduğunu sanmıyorum haşimatonun, gluten o kadar etkili bir madde değil haşimato konusunda, öyle olsaydı kızımın semptomları devam ederdi, etmiyor, ekmek yiyor çünkü, ekmeği hiç kesmedik, kestiğimiz şeker oldu sadece, şeker yediğinde o semptomlar anında gösteriyor kendini oysa ki, sinirleri bozuluyor anında, vücudu, yüzü şişiyor, su topluyor, ödem oluyor yani, gibi gibi şeyler, kullandığı ilaca, yani t3, t4 hormonlarına rağmen, kibarca stres diye nitelendirilen sinir bozukluğu ise zaten şekerin bir sonucu, şeker yediğinde sinirlerinin bozulduğunu söyledim az önce, elbette yine de bu da bir gelişme, üçüncü sırada dahi olsa şekerin söylenmiş, söyleniyor olması, çünkü ben iki yıl önce sebebi şekerdir derken şekerin adı dahi geçmiyordu haşimato için.

Ülkesel ruh halimiz, haleti ruhiyyemiz, devlet bahçelinin dikkatini dahi çekmiş olmalı ki bir ruh sağlığı yasası çıkarılmasını önerdi bugünlerde, şekeri yasaklasınlar yeter, başkaca bir şeye gerek yok, defalarca anlattım bunu, yine anlatırım. yine anlatırım, yeter ki siz de anlayın, anladıklarım bende kalıp boşa heba olmasın, biz yaşadık bunları, dibine kadar, hiç değilse bizden sonrakiler yaşamasın, yani sizler yaşamayın, açın gözünüzü, kulağınızı, şeker yemeye devam ettiğiniz sürece başınıza gelecek olan şeyler bunlar, kızımın nabzı yükselince, ve uzun bir süre, bir ay kadar, gittiğimizde 120 idi nabzı, ve uyuklamaları artınca acile gittik, tiroid olabileceği söylendi, kızım benden habersiz meyve suları içermiş okulda, o dönem içinde baktım yemek istediği şeyler hep şeker, şeker yemesini yasakladım, ona neden yememesi gerektiğini anlattım, anladı beni, ve dinledi sözümü, sabah aç karnına el titremeleri, kalp çarpıntısı, uyku hali, gaz çıkarması, kas kaybı, adet zamanı kusmaları, adet sancıları bir, iki ay içinde düzene girdi, bu arada t3, t4 ilaçları da aldı tabi, bundan 3 ay sonra tatile gittik, dondurmayı serbest yaptık tatilde, anında adet kusmaları, sancıları geri geldi, ve biz o zaman anladık ki bizim için o tür şeyleri yeme dönemi kapanmıştı, asıl o zaman dank etti meselenin ciddiyeti, geri dönüş diye bir şey yoktu artık bizim için, onları yemeden yaşayacaktık artık, ve öyle yaşıyoruz artık, şekersiz, sade bir hayat, ve bir eksikliği yok bize göre, biz alıştık buna, bu şekişde yaşamaya, neler kaldı o zamandan kızıma, uzağı görmeyen gözleri, başkaca bir olumsuz etkisi kalmadı Allaha şükür.

Gelelim oğluma, asabi bir oğlan, lisedeyken sivilcesi oldu çok, yüz, sırt, göğüste, aile hekimi büyüyorsun dedi, cilt doktoru roankutan kullanması gerek dedi, istemedim, antibiyotik verdi, yetmedi, daha sonra bir başka doktor roankutan verdi, bir yıl kadar kullandı, son dönemde tuvalette kan varmış, kestik roankutanı, şimdilerde hala cildi çok kuru, roankutandan, sivilceleri tam olarak bitmedi, devam etti az da olsa, çok sinirli, bildiğiniz gibi değil, her şeye köpürüyor, bir gün, bundan bir yıl önce bana kızmış ve bayılmış, iki seçenek sundum oğluma, ya şekerden vaz geçip bir deneyeceksin neler olacağını ya da psikoloğa gideceğiz dedim, ilk seçeneği kabul etti ve o gün bugündür ağzına hiç şeker sürmedi, şimdi mi, tadından yenmez kıvamda, bir uslu, bir iyi, eskisi gitti yenisi geldi sanki, bu yıla kadar her kış evden çıkar çıkmaz bütün vücudu zangır zangır titreyen, çeneleri birbirine vuran oğlum bu kış titremedi, titremiyor, kızımın hastalığı ilk ortaya çıktığında elleri titriyordu, titreme sinirlerle ilintili, demek ki sinirler de şekerle ilintili, hep yazdığım gibi.

Eh çocuklarım bunları yaşarken ben oturup şeker yiyecek değildim ya, yemedim elbette, on kilom gitti, bedenim inceldi, ufaldım, benim de sinirlerimi olumlu etkilemiştir mutlaka, artık karşımda kimse kızamaz oldu çünkü ben sinirlenmeyince karşı taraf ta meseleyi yükseltemiyor, kendiyle aynı boyutta olmayınca karşısındaki kendini yükseltemiyor kişi, şekersiz hayat çok şeker, tavsiye ederim.

***Dün yavuz dizdar sayfam 60 tık almış, genel, bütün sayfaların ortalaması on, yirmi oluyor normalde, geçen ayın sayfasında yavuz dizdar çin yazdıklarımı o sayfaya eklemiştim, ondandır, vatan haini demiştim yavuz dizdar için, yavuz dizdar vatan hainidir benim gözümde, şeker yiyin dediği için, değilim derse 2012 de neden şeker yemeyin dediğini bir anlatsın, o sayfada yazmışım, yazıyor, ben bir yerden uydurmadım onları, kendi söylemiş, ben de yazmışım, adam sanıp, o zaman adamdı belki, bilemem, ama şimdi olmadığı kesin.

***banu avar kimdir, nedir bilmem, söylediğine inanılır mı onu da bilmem, ama bugün bir şey yazmış ve bana göre doğruluğu su götürmez, şöyle demiş,

Dünya çalışan gazeteciler günü imiş:)
Çalışan gazeteciler ne gibi ilişkiler içindeki patronların gazete ve kanallarında ne yapabiliyor…. Gerçek haber yapabilen muhabir kaldı mı?
Batı kendi sahiplendiği ilkeleri bile kenara itti. Dünya basını 6 aile elinde ve hepsi silah, petrol, ilaç ve gıda şirketlerinin sahibi. Bu konularda sahiplerinin sesine aykırı ses çıkarabilirler mi…
Dünya hiç bu kadar yanlı bir basın görmemişti…

Coca cola, algida, nestle gibi amerikan devleri varken, ve onların reklam gelirleri varken hangi gazete veya tv kanalı çıkıp, veya o gazetelerde, tv kanallrında yazan, çıkan kişiler, ki buna doktorlar da dahil,  haşimato hastalığı şeker yüzündendir diyebilir, osman müftüoğlu hiç diyebilir mi haşimatonun birinci nedeni şekerdir diye, desin bakalım neler oluyor, adını silerler tarihten alimallah, şekeri üçüncü sırada söylediğinde ne oluyor, önemi azalıyor, kimse şekere bağlamıyor hastalığı, herkes kendini sinir hastası sanıyor, yok öyle bir şey, sinir hastası falan değilsiniz, eğer öyle olsaydı kızımın, oğlumn, benim sinirlerimin hala bozuk olması gerekirdi öyle değil mi, ama artık sinirlerimiz zımba gibi, şeker yemeyeli beri, bunu dese dese anca ben derim, şekerden olduğunu, başka yerde aramayın, benim bir reklam geliri derdim yok, kimseye belden bağım yok, özgürüm ben. Yani böyle şeyleri öyle her yerde okuyamazsınz, şeker meselesi gibi şeyleri, anca benim gibi kıyıda köşede sıkışmış yazanlarda bulursunuz bunları, iyi değerlendirin bence, ve haşimatonun birinci ve tek nedeni şekerdir, bu böyle biline, yukarda sebeplerini sıralamıştım.

osman müftüoğlu eskiden, doktorluğa başladığı ilk yıllarda, hiç haşimatoya rastlamazdık, yoktu, şimdi haşimato salgını var dedi, ve sonra yine dedi ki haşimato stres sebebiyle oluyor dedi, peki o zamandan bu zamana ne değişti de haşimato salgın denebilecek bir hale geldi, durduk yerde insanların sinirleri mi bozuldu, insan genetiğiyle mi oynandı, gen mutasyonuna mı uğradık, sebep ne, bunca büyük bir değişimin, evrilme, insanlığın evrimi denebilecek boyutataki bu değişimin bir nedeni olmalı öyle değil mi, durduk yere böyle büyük bir değişim yaşanmaz, bir neden sunmuyor osman müftüoğlu sadece sonuçtan yola çıkıyor, bu stresin ne kaynaklı olduğunu söylemesi gerekmez mi, gerekir ama laf ebeliği yapıyor, bizi oyalıyor, kandırıyor aklınca, yalan, yalan söylüyor, bu söylediği yalana kendisi inanıyor mu acaba, hiç sanmıyorum, gözümüzün içine baka baka yalan söylüyorlar, şekerin sinir bozduğunu, yıprattığını ben kızımda, oğlumda, kendimde, ve etrafımdaki herkeste görerek saptayabiliyorum da o onca hastası ile bunu saptayamıyor mu, yalan, bunların hepsi vatan haini, bizi, daha doğrusu canımızı amerikaya satıyorlar, amerkan mallarına satılıyoruz, bir avuç dolar karşılığında, insanlık suçu işlemekten yargılanacaklar, yavuz dizdar, osman müftüoğlu ve diğer yalan söyleyen doktorlar, gerçeği saptırmak, gerçeğin üzerini örtmek suçundan, göreceğiz o günleri, siz de, ben de, hepimiz göreceğiz, çok uzak değil o günler, bu devran böyle dönmeyecek.

canan karatay da aynı kategoride yer alıyor, evet, şeker yemeyin diyor, ancak haşimatonun sebebi olarak iyotu eksilttiği sebebiyle ekmekteki bromürü gösteriyor, o da akıl çeliyor, kafa karıştırıyor, hedef şaşırtıyor, tıpkı yavuz dizdar ve osman müftüoğlunun yaptığı gibi, bir farkı yok.

***Buzdolabınızı açtığınzda karşınızda ne görmek istemezsiniz, bu pek çok şey olabilir, bir düşünün bakalım, ben ne görmek istemem, hem de hiç, 2×2, belki de 3×3, ama kesinlikle 1×1 değil, büyüklüğünde bir örümcek, kapının iç duvarında duruyordu, önce algılayamadım, az önce oldu, hala kendime gelemedim, gördüm ve ne yapacağımı bilemeyince geri kapadım dolabın kapağını, sonra bir baktım şansıma süpürge mutfakta ve kullanıma hazır durumda, aldım elime, geri bıraktım, örümcek buldum desem hı deyip geçecek herkes, günün trendi kanıt, aldım telefonu, çektim, sonra da süpürgeyle çektim, süpürgeyi götürüp tuvalete boşalttım, süpürge sulu sistem Allahtan, bu konuda mükemmel, avlanma konusunda, boşalttım ama gitti mi gitmedi mi, umarım gitmiştir, iki kere de sifonu çektim, ne olur ne olmaz, dolapra ıspanak ve pazı vardı, iki gün önce aldığım, onlardan çıkmış olmalı, birazdan yıkayacaktım ama artık yıkamak istemiyorum, atsan atılmaz, atılır mı, atılır, yok atılmaz, yıkayacağım artık, kızıma gönderdim fotoyu, iğrenç dedi, gel sebzeleri yıka dedim, hemen geliyorum dedi, dalga geçiyor, yıkamak istemiyorum onları, ah ah, ana olacağına köpek ol derdi eskiden birileri, benim için dua edin, inşallah ailesiyle birlikte gelmemiştir.

Bir haftadır gündüz dahi sıfırın üstüne çıkmadı sıcaklık, hep sıfırın altında, dolayısıyla buz gibi ortalık, siz de benim yaptığımı yapıp spora, havuza, hamama, saunaya gibi gibi sebeplerle yıkanıp ıslak çıkmayın piyasaya, salı günü gittim havuza, iki gündür kendime gelemedim, çıkarken hissettim zaten göğsümde bir daralma, bakalım neler olacak dedim içimden, olabilecekler oldu, iki gündür yatıp dinleniyorum, kalbim patır kütür halinde, aldım mı götürürüm ona göre dedi bana, bir daha mı, tövbe, ıısı on dereceyi görmeden sulu şakalar yasak bana artık, unutmaz, atlamazsam tabi, kızıma iznim yok bunun için, kışın dışarı ıslak çıkmak için, demek ki kendime de izin vermemem gerekecek, yolumuz tabi o da acelesi ne yani, acele eden ecele gider, iki gün boyunca gözlerim kızardı, gözler kalbin aynası gerçekten de.

***Havuz çok kurutuyor cildi, gittim beri kaşınıyor her yerim, gerçi uyuz da varmış piyasada ama benimki havuzdan dolayı, kışın zaten cilt kuru, birde onun üstüne havuz kuruluğu eklenince fena oldu, yaz kış demeden girmemeli havuza, çünkü o cilt dediğimiz şey yüzü de kapsıyor ve yüzde kuruluk en son istediğimiz şey, tüm ciltte de öyle, havuzun tam aksi olarak yüze, cilde nem veren şey ise hamam, yüzdeki çizgileri, kuruluğu azaltma gücü var, yaşlı kadınların niye hamama geldiklerini anladım, yaşlı ve kuru ciltlerini rahatlatmak içinmiş, işi biliyorlar, ama hamam da bu soğuk havalarda tercih edilmemeli, çıkışta üşüme açısından,  peki bu durumda ne yapılabilir, banyoda hamam efekti uygulanabilir, normalden daha fazla ısıtılır banyo ve ketılla su kaynatılır ortalık yeterince buhar olana dek, alın size hamam keyfi, kese yapmanın da bir usulü varmış, öncelikle saç yıkanmazmış, vücut duş jeli veya sabunla liflenir, sonrasında keselenirmiş vücut, en son da tekrar sabunlanır ve saç yıkanırmış, yüze de hafiften yapılabilir kese, on gün ara verilmeliymiş her seferinde, dün yaptım aynen bunu, bugün aynaya baktım, kaş alırken kaş kaldırmaktan kaş üstünde var olan çizgilerim, ki yıllardır varlardı, neredeyse değil resmen ve tamamen yok olmuş, sürdüğüm onca bol kepçeden krem bir işe yaramazken bir anda kaybolmuş, yok olmuş çizgiler, hamam iyi bir şey, vücut sadece temizlenmek değil nem de istiyor, kaşım kaşım kaşınmaktan iyi, ketıl banyoda tehlikeli derseniz kovaya önce sıcak su koyma yöntemiyle de yapılabilir buhar, veya girmeden ketılla buharlaştırılıp dışarı çıkarılır ketıl, kalbiniz çok hassas ise kısa tutmakta fayda var, herkes uzun duramıyor sıcak ve buharda, beni etkilemiyor pek, o kremlerin hepsi boşa, sudan, buhardan gelen nem hepsinden çok daha etkili,  300 e, 500 satılan kremlerden.

Denize uzak yaşamanın külfetleri bunlar, deniz kenarında yaşasak böyle değil tabi ancak oraların da kendine göre sakıncaları var, bir keresinde kaldığımız yerde duştan deniz suyu akıyordu mesela, her yerin kendine göre bir artısı eksisi var, ankaranın bu konudaki talihsizliği melih gökçekin kızılırmak suyunu ankaraya vermiş olması, bunun yan etkisi bu cilt kurulukları. hepimizde var, herkeste, bir bende değil, uyuzlu gibi kaşınıp duruyorum, ama uyuz da varmış cidden, dikkatli olun.

Bu tv lerin işi kritik, 21 ocakta başlayacakmış bazıları, kimileri gümbürtüye gidecekler anlaşılan, dizi maliyetlerinde yüzde 20 düşüş istiyormuş kanallar, bildiğimiz dünya başka bir dünyaya dönüşmekte, dönüşüyor, dönüşüyor, farkındasınız değil mi, dünya dönüyor, sen ne dersen de, ben bir tek yasak elmayı izliyorum, o da devam edecekmiş, şimdilik, sonrasını hep birlikte göreceğiz artık neler olacağını, ne ki halama o da bana, ayrımız gayrımız yok, bir yandan kısıtlanıyor paralar, diğer yandan ulufeler dağıtılıyor, bakalım neler olacak, iyi şeyler olacak inşallah, umduğunu bulamayacak akp bu seçimde, bulursa bir anormallik var zaten.

cemal kaşıkçı olayını okudunuz mu soner yalçından, yedi buçuk dakika başlığıyla yazmış, iğrenç, ne güzel yalayıp yuttular bir güzel, olayın istanbulda olduğunu hatırlatmama bilmem gerek var mı, vahşetin alası, ne oldu, ne yaptılar, hiçbir şey, o olay niye amerikada değil de türkiyede gerçekleşti, amerikada olmuş olsa neler olurdu acaba, üç bin uzun namlulu silahlı polisle meclise gitmek ne demek, yukarda 4 gözlemci helikopterle, ne duyulmuş ne görülmüş şimdiye dek böyle bir şey, bunların iyi günlerimiz olduğu kesin, kalan seksen gününüzü iyi değerlendirin bari, yok, öyle olmayacak, belediyeleri chp alacak ve bütün dikta hayalleri suya düşecek, bende vereceğim oy mansur yavaşa, başka çaremiz var mı, yok, kötünün iyisi diye bir kavram var sonuçta ve ben de o kavrama göre hareket edeceğim, kendim için, vatanım için, ama kk yı bana ikinci kez mansur yavaşa oy verdirdiği, bermek zorunda bıraktığı için affetmeyeceğim, umarım tarh te affetmez kk yı, erdoğan her yere yetişiyor, salvolar sallıyor, yılmaz özdile, rutkay azize, deniz çakıra, sen git te dış ilişkileri düzenle, toparla, ortalık bombok, altımız kaynıyor fokur fokur, önüne gelene laf yetiştirme derdinde, hiperaktif, işine bak işine, tatlıyı yemekten önce yermiş, ne tavan yapıyordur şekeri, yemeği de löp et olarak yermiş, pirzola, bonfile şeklinde, adana, köfte şeklinde değil, yani kebap değil et yermiş, bir keresinde arabasında kapalı kalmıştı da epilepsi krizi geçirdiği söylenmişti, şekerdendir.

***Aykırı sorularda erdoğan için “narsistik kişilik bozukluğu var, kendisine 46 raporu vermek lazım” diyen yönetmen ve doktor mustafa altıoklara, erdoğana hakaretten dava açılmış, altıoklar upuzun savunmasında özet olarak erdoğana hakret etmediğini, bir doktor olarak teşhis koyduğunu, birine kişilik bozukluğu var demenin hakaret sayılamayacağını, aksi takdirde bunun bütün kişilik bozukluklara hakaret sayılacağını, tam teşekküllü bir hastanede kişilik bozukluğu olmadığının bilirkişilerce rapor edilmesi halinde hatasını kabul edeceğini, aksi halde teşhisinin doğruluğunu savunmuş, helal olsun adama demekten daha öte bir yoruma gerek yok sanırım.

Aykırı sorulara ünlü psikolog özkan pektaş ta çıkmış ve erdoğan için bir dolu psikiyatrik durum tanısı koymuştu, 2013’te, o zaman izlemiştim, ona neden dava açmamışlar da mustahfa altıoklara açmışlar, yememiştir gözleri, deli doktoruna bana nasıl deli dersin diye sorulur mu, sorulmaz tabi, o kadarını bir deli bile bilir, mustafa altıokların eskiden doktor olduğu gözlerinden kaçmış olmalı, o yüzdendir, yoksa o hataya düşmezlerdi, birine bir şey sallarken bile sağlam bir dayanağın olmalı demek ki bu hayatta, benim gibi olmamalı yani, daha dün oğlum tıp fakültesine gitmeliymişsin sen dedi bana, bir bildiği olmalı oğlumun, başlasam mı ki, hazır kızım da bu yıl tıp fakültesine niyetliyken yol bir iş iki bitirelim şu işi, 😀

Neyse ki hala aklı olan. aklı başında olan insanlar da var, yoksa biz kendimizi deli sanmaya başlayacağız bu gidişle, yani iki yolun biri, erdoğan ve ona inananlar eğer normallerse bu bizde bir anormallik olduğunu gösterir ki bu hiç hoş bir durum olmaz, facebookta yarı şaka yollu atışan iki kişi var, bugün akp li olanı bir paylaşım yapmış, tv ekranını çekip koymuş, şöyle yazıyor, “ukrayna türkiyeden iha alıyor, poroşenko, anlaşmayı imzaladık”, ekranda yazan bu, gören de patriot füzeleri sattığımızı falan sanır, üste de şöyle not düşmüş paylaşan, “Vuuu ….. ….. portakalda görecekmi.nerden nerye hayaldi…..😍😍😍😍😍 amerika çıldıracak, ” iha dediğimiz şey model uçağın bir üst versiyonu bana göre ve gördüğüm kadarıyla, bilmem yanılıyor muyum, planörü bulanlar grimm kardeşler miydi, 1800’lerin sonu veya 1900’lerin başında, belkide çok daha önce, model uçak ondan da öncedir, buna, ukraynaya iha satılmasına bile sevinç nidaları atan o insanlar eğer normallerse ben anormal olmaya kesinlikle razıyım, birde şuradan bakalım, adam ticarete aracı oluyor, dünürüne para kazandırıyor, yani dolayısıyla kızının ailesine, bundan daha doğal ne olabilir, üstelik 12 adet, 112 adet te değil, 12 adet, bunu bile şişirmeye ihtiyacı var şu an akp nin, işte o kadar yerlerde sürünüyor, peşpeşe tren kazaları, ekonomik kriz, tutunacak bir dalları kalmadı görüldüğü gibi, şimid de açıktan açığa seçim hilesi dönemine geçtik, ne utanma var büne arlanma, olmayan seçmenlerle seçim kazanmaya adaylar, rezilliğin bu boyutu görülmüş şey değil, tayyibin muhtarların altını niye kışkışladığı anlaşıldı, seçim hilelerini görmezden gelsinler diye olmalı, umreler, yurtdışı geziler boşuna yapılmıyor demek ki, garsonla orospunun birde muhtarların bahşişini önden veriyor tayyip usta.

***Magazinde şarkıcı linetin söylediğine göre israilde istanbullu gelin dizisi çok beğeniliyormuş ve insanlar türkçe kurslarına gidiyorlarmış, çok ilginç, ne alaka diziyi beğenmekle dil öğrenmek, biz de kırk senedir amerikan filmlerini beğeniyoruz ama ingilizceyi bir sökemedik gitti, milletçe, hayır mı şer mi acaba bize olan bu yakın ilgi alaka.

***Bir cuma gecesi dolarlar ucuza satılmıştı bankadan hatırlarsanız, 5-6 lirayken 3 liraya satılmıştı, kriz başında, 6 ay olmadı yani, o dolarların akıbeti ne oldu aaba, kapanın elinde kaldı mı yoksa yerlerine geri girdiler mi. 

***Günlük adı üstünde günlüktür ve gün içinde olan biten her şeyi içerebilir, “sinirlerim düzeldi, eskisi gibi heyecanlanmalarım da yok artık, öz güvenim arttı, bir şeker bütün bunları nasıl yapabiliyor insana, neyse ben hayatımdan memnunum, mutluyum ve bu da senin sayende, benim biricik annem” ömrüm olsun, benim ömrüm daima senin ömrün, senin mutluluğun için olsun, ömrüm ömrüne ömür katsın, canım canına can olsun kızım, bunları burada bir çırpıda uydurmadım tabi, tam o esnada verdiğim cevaptı kızıma, kızımın kalbinden bana benim kalbimden kızımın kalbine akan, bir anne ve kızı bunun üstünde bir duygu yoğunluğu yaşayabilirler mi, pek olmaz kanımca, ve biz bunu hep yapıyoruz, cennet te dünyada cehennem de diyorlar ya, bizimkisi cennet.

Karşılıklı birbirine yükselen ne anne kızlar görüyorum, iletişimleri, birbirlerine konuşma biçimleri akıl alır gibi değil, sanki anne kız değiler de birbirlerinin düşmanlarıları, bu anlamda cennetin anahtarı şekersizlikten ve kahvesizlikten geçiyor.

Dünya üzerinde şekerden, kahveden mağdur olan her çocuk benim çocuğum hükmünde, her birine karşı sorumluluk duyuyorum, kendi çocuğuma duyduğum sorumluluk gibi, o çıcuklar iyileşmedikçe ben de iyileşemeyeceğim, sadece şeker değildi kızımı olumsuz etkileyen, kahve de dahildi buna, dün izlediğim bir filmde kadın devamlı göz altındaki seğirmeden şikayet ediyor, gün boyu da kahve içiyordu, arkadaşı magnezyum vs önerdi ama göz altı seğirmesinin nedeni kahve, benimki kahveyi bıraktıktan sonra geçti, kahveden olduğunu söylediğim arkadaşımınki de öyle, arkadaşını bile akıllıdan seçicen demek ki bu zamanda, yoksa boşa alırsın magnezyumları, neyse ki magnezyum kötü bir şey değil.

***”Ben ameliyat anlatmayacağım bugün, mikrocerrahiyi anlatmama gerek yok, o benim işim, ben türkiyede koruyucu hekimlikle çözülemeyecek hiçbir şey olmadığına inanıyorum, küba öyle yaptı, dünyanın en iyi tıbbı orada bazı dallarda, ama cerrahide sıfırlar çünkü ihtiyaç duymuyorlar, cerrahiya gelene kadar onlar koruyucu hekimlikle yüzde seksen, yüzde doksan hallediyorlar” doktor onur kulaksızoğlu, çağla şikelin programı, bizde nasıl oluyor işler, tam tersine, önce ameliyattan başlıyor hekimlik, buna doğumlar dahil, kilolu ve kolesterolü yüksek bir hastasınn çağla şikele benzeyeceğim diye kelle paça çorbası içtiğini söyleyerek yavuz dizdar ve canan karataya göndermede bulundu, isim dahi vermeden, kolesterolde kelle paça çorbasına dikkat çekti, yine aynı gün aynı programda çıkan kadir demir adlı doktor bir yaşında reflü ameliyatı yapılacak bir bebek için ameliyatı yaptırmayın, ömür boyu sakıncalarını çekersiniz dedi, helal süt emmiş ana babaların büyüttükleri helal süt emmiş doktorlarımız da var şüphesiz ki, ve gördüğümüz gibi, alttan kaynıyor doktorlar alemi, iyiler kötüler savaşı hakim havaya, bakalım kim galip gelecek, hep dileğimiz olduğu gibi iyi olan kazansın tabi ki 😇

***avm turu attım bugün, bütün markalarda indirimler yüzde 50, yüzde 70, müşteri yok, olanı da bakıp geçiyor, hiç satış yok, durum vahim. Kaliteli mal diye bir şey yok mağazalarda, hepsini kaldırmışlar, döküntü malları koymuşlar, en pahalı diye bildiğimiz mağazalar bile öyle, bu ara alışveriş yapılmaz, zaten yapılmaz, para çıkmazda, ama mal da çıkmazda, en iyi mağazalardaki mallar bile alınacak gibi değil, çok kalitesiz.

Geçen yıl, yani tam olarak bir yıl iki ay önce 1400 liraya satın aldığım tencere takımı 2800 lira olmuş, inanmayan bakabilir, sorabilir,  jumboda, inox kalın kapaklı tencere takımı, yani enflasyon kaç, yüzde yüz, maaşlara yapılan zam oranı ne, yüzde on, yüzde yirmi, bir yılda kaybedilen para miltarı, değeri ne, yüzde seksen, yüzde doksan, her şey artmış, her şey ateş pahası, yapılan zamların ateşi düşmek bilmiyor, her şey öyle, kızım için 90 liraya sorduğum bir taytı dün 130 liraya aldım, ama o baktığımdan daha inceydi, yani o baktığım daha kalındı, aynı tayt değil, bir başka tayt yine 90 liraydı, 150 lira olmuş, yapılan zamlara yetişmek imkansız.

Bir aktar markasına girdim, ibrahim bilmem ne mi öyle bir şey adı, aklımda kalmamış şimdi, curcimin diye büyük bir paket yapmışlar zerdeçala, 4 aylık paketmiş, yani 4 ay boyunca içiliyormuş, 380 tl, olsa olsa yarım kilo değildir, birde sıvı halinde var, o da olsa 200 ml dir, 280 lira, markette baktım fiyatına, baharat boyu paketi 5 lira, 40 gram, en fazla 4 paket yeter o 200 ml lik sıvı olanına, 20 lira mailyetle yani, 20 lira nere 280 lira nere, kazıkla da nasıl rast gelirse öyle, alıcısı var mı, var, millet neye dadanacağını şaşırdı her yerlerinden hastalık fırlayınca, o para bile görünmüyor gözlerine, şaştım kaldım, hasta olmasa dahi o kadar çok hastalık mevzusu dolanıyor ki ortalıkta herkes hastalık hastası oldu sonunda, ya da kafadan hasta oldu, satıcıyı da azıcık kızdırdım tabi, kadına git marketten al dedim satıcının yanında, olur o kadar.

***”Ben hayatta neyi affetmiyorum biliyor musun, nankörlüğü, nankör olan insandan kaçacaksın zaten, hain ve nankör, bu benim ailemin içinde varmış birkaç kişi, çok uzun yıllar sonra çıktı fark ettim, ben ailemi silerim, bak silerim, insanın kardeşi de nankörlük yapabilir, en büyük nankörlüğü kardeşinden bekle, minnet ve nefret, fazla minnet nefreti getirir, eğer sen onlardan bir tık, iki tık üstündeysen seni sever, ama nefret te eder, bodyguard filminde ablasını öldürtmek isteyen kız kardeşte olduğu gibi” müşerref akay, tecrübeyle sabit anlaşılan, bu kadar emin konuştuğuna göre.

***Ankarada akp, mehmet özhaseki yüzde 30 oy alıyormuş yapılan anketlerde, mehmet özhaseki bu anketlerin yıldırma amacı ile hileli yapıldığını söylüyor, yüzde 30 alırsa öpsün başına koysun bence, hatta diyor ki ne oldu da cumhur ittifakının oyu bu kadar düşsün, daha ne olsun, ortalık güllük gülistanlıktan çalılığa döndü, uzayda yaşıyor galiba, aklımızla, bizimle alay etmek oldu işleri güçleri, bodrumda şimdiye dek yüzde 50 ile kazanan chp bodrumu iyi partiye bırakmış, niye ki, meral akşener abla sıkı pazarlıkçı çıktı, kk yı fena halde oyuna getiriyor, chp nin kalelerini çaktırmadan elinden aldı bir bir, ankara, bodrum, kadına bak sen.

İzmirin durumu da bir garip oldu, mehmet kocadon önce seçime girmeyeceğim dedi, şimdi girecekmiş, girmesin artık, zaten de yaşlı, o kadar yeter ona,  çocuk oyuncağı mı bu bir girerim bir girmem, git evinde pinekle en iyisi.

***Magazinde eski türkücü güler ışık çıktı, kanser olmuş, iyileşme rüyası görmüş, sonrasında ameliyat olup iyileşmiş ve kapanmış, hidayete ermiş, kadın sesi haramdır diyor, artık şarkı söylemiyormuş, eğer kadın sesi haramsa o üstünde oturduğun ev, kullandığın para, hepsi haram, haram şekilde kazanılmış, dağıt yardım kuruluşlarına, Allah sana gönderir nasıl olsa, şarkı söylemek haramsa üst dudağını şişirtmek, birde üstüne o suratla tv ye çıkmak ta haram, madem bir para beklentin yok, şarkı da söylemiyorsun madem tv ye niye zahmet edip geldin, ya çıkıp o lafı etmiycen ya da gereğini yapıcan, hem o parayla yaşayacaksın hemde o paraya lanet okuyacaksın, yok öyle bir dünya.  

***Ben bu sayfaya giren çıkanı görebiliyorum artık dedikten sonra ne giren kaldı ne çıkan sayfaya, ay sonunda toptan olarak okurlar artık, bazı diğer sayfalara seo uygulaması yapmıştı oğlum, o sayfalarda yükselme var, günlük sayfalarına yapmadım, uzun iş, uğraşamam hiç, yakında çok ünlü olacağım ona göre, 🤒 bir kitabım bile yok, olmayacak ki imzalayayım, böyle fors mu olur, dün anasının  karnından doğan bugün kitap yazıyor, en son çukurdaki vartolu yazmış, soyadı köstendil olan, bilgisi ne, birikimi ne, ne yazdığını merak etmiyorum değil doğrusu.

Bir ana oğul tanıdım geçenlerde, bir göz attım hayatlarına diyelim, anne  70 oğul 35 yaşında, annenin yaşı biraz çenesine vurmuş durumda, oğul tahammülünün son sınırlarında, evlerine konuk oldum, daha doğrusu yoldan alıp evlerine bıraktım, onlar da beni evlerine davet ettiler, gittim, biraz vakit geçirdim onlarla, yaşam her şekilde biraz daha biraz daha kenara sıkıştırıyor insanları onlarda da gördüğüm kadarıyla, onlar bahsetti, bir evi olan ve emekli olan kişiler ev vergisi ödemiyorlarmış, bugün onun için gölbaşına gittim, yıllık 800 lira vergi ödüyorum, öyle bir hak varmış gerçekten ancak evin 200 metrekareden küçük olması gerekliymiş, benim evim 150 metre kare olduğuna göre sorun nerede diyeceksiniz, benim 150 metrekarelik evim sitenin ortak kullanım alanlarıyla birlikte 250 metrekareymiş, lafta yani, öğrenmiş oldum, önce bir hak ver, sonra o hakkı elinden almak için olmadık maskaralıklar türet, üstelik evim bir toki evi, ve o metrekareye göre hesaplandığı için de yüksek ödüyorum vergiyi, bu devlet çok akıllı, pturduğum apartman dairesine villa vergisi ödüyorum yani, adam villa mı diye sordu zaten direkt, normal ev vergileri 100-200 lira iken ben 800 lira ödüyorum, ben de diyordum belediye ne çok kazanıyor diye, meğerse bana özelmiş o fiyat, adaletin bu mu dünya, soyguncu bu devlet soyguncu, aklınızda olsun içinde spor salonu, havuz zart zurt içeren sitelerde oturursanız normal daire değil villa vergisi ödersiniz, tıpkı benim ödediğim gibi, havuz da cildi kurutuyor zaten, bir işe yaramaz.

***Gece yattım, uyku tutmadı, aklımda deli sorular, 26 yüksek katlı, 17-18 katlı apartman bloğu, başka bir deyişle bin daire ile paylaştığım 150 metrekarelik apartman dairem nasıl olurda bir kıytırık sosyal tesis, yani spor salonu, havuz ve hamamdan ibaret, yüzünden 250 metrekare gözükür, kalktım, oğluma söyledim, oğlum tapuyu getirdi, baktık, meğerse ben o sosyal tesisi 8 apartman bloğu ile paylaşıyormuşum, tapu üzerinde öyle gösterilmiş yani, geri kalan bloklara da aynı şekilde böüştürüp bir sosyal tesisi ayrı ayrı üç sosyal tesis olarak göstermiş olmalılar, başka açıklaması yok, o sosyal tesisi bütün site kullanıyor, 26 blok, oysa tapu üzerinde 8 blokla paylaşıyormuşum gibi gözüküyor, ve ben bu yüzden emekli olduğum için vergi ödememek bir yana normalin üç, dört katı vergi ödüyorum, sadece ben değil, bu 26 blokta oturan bin daire, ben bununla uğraşmaz mıyım, işimin adı ne, maksat hareket olsun, ben size demedim mi bu devlet dolandırıcı diye, dolandırıcının alası.

***Site yönetimine sordum, söz konusu olan metrekare artışı sosyal tesisle değil apartman içi kullanım alanlarıyla ilgiliymiş, nedir onlar, apartman girişindeki yarım daire büyüklüğünde lobi, iki adet asansör boşluğu, iki adet merdiven boşluğu, katlardaki koridorlar, sığınak, kalorifer dairesi, yeni tip yapılan apartmanların her biri bu tipte yapılıyor, acil çıkış merdiveni zaten zorunlu, sığınak ta öyle, iki asansör de zorunlu olmalı, 32 daire var yaşadığım apartmanda, tek asansör olması söz konusu değil, bu durumda emeklilere tanınan o yasa, o hak hayal oluyor yeni tip evlerde oturanlar için, eski tip bir apartmanda 150 metrekarelik evde oturan biri eğer emekli ise ve tek evi varsa vergi ödemiyor, veya ödüyorsa da taş çatlasın 200-300 lira ödüyor, yine150 metrekare evde ama yeni tip bir apartmanda oturan kişi ise hem emeklilere tanınan haktan yararlanamadığı gibi üstüne üstlük iki katından fazla vergi ödüyor, villada oturanla boy ölçüştüren bir vergi üstelik, hak verilir alınır şeklinde bir uygulamaya gidiliyor devlet tarafından, yeni tip apartmanlara göre yeni bir düzenlemeye gidilmesi gerek bu konuda, yeni tip apartmanların koşullarına göre, eşit şartlardaki iki vatandaştan biri mağdur ediliyor çünkü, bu bir günlük mesele de değil öyle, ben o vergiyi her yıl ödeyeceğim, bu evde oturduğum sürece, geçen yıl birkaç bin lira ödedim biriken cezasıyla birlikte mesela, bana göre az bir para değildi, eşitlik hakkına göre bir düzenleme getirilmeli bı hususta, ben merdiven boşluğunda mı yaşıyorum da benim evim durduk yerde 150 metrekareden 250 metrekareye çıkarılıyor, ya da asansörde, ya da sığınakta, benim yaşadığım yer belli, 150 metrekare, ya bu hak tümden kaldırılsın ya da yeni bir düzenlemeye gidilsin, bu haksızlık, hakkın haksızlığı, bu konu buraya kadar, benim elim kolum yetişmez bu işe bundan fazla, ben yazdım sadece, yazı burada, maksat dikkat çekmek, ha eğer devlet diyorsa yeni tip ev almayın o başka, almayın yani, ya da gidin villa alın, hiç değilse ödediğiniz vergiye değer, apartman dairesinde oturup villa vergisi ödemek te bir acaip bir iş, çarpın yüzlerce, binlerce yeni bina ve o yeni binalarda oturan yüzbinlerin sayısı ile, bahsi geçen para oldukça büyük bir meblağ tahmin edersiniz ki, yine boşa konuşmuyorum yani görüldüğü gibi.

***Yine bir eski komşu-ablalarımdan birini gördüm dün, 3-4 yıldır görmemiştim yaklaşık, 25 yıllık komşum, arkadaşım, bu yirmi yılın yaklaşık on yılında komşuluk yapmışızdır, 70 yaşında, hep basenleri genişti zaten, bu yüzden hep yürürdü, daima, hiç aksatmadan, o zamandan biliyorum tatlı, şeker düşkünlüğünü, hep dile getirirdi zaten bunu, sonuçlarını vermiş, basenleri iki katına çıkmış bu görüşmediğimiz dönemde, nerdeyse yürüyemeyecek hale gelmiş, şöyle anlatayım, otomobil tekerleğinden kamyon tekerleği boyutuna geçiş yapmış, hakikaten öyle, cildi kupkuru, kaşınıyor, haşimato, tiroid ilacı kullanıyormuş on yıldır, menapoz sonrası olur demiş doktor haşimato için, her yaşta olur zaten, çok normal, doktorlara göre her şey çok normal, anormal olan hiçbir şey yok hayatta, her şey yolunda, olana itaat et ve yaşa, öyle güzel basite indirgiyorlar ki her şeyi, yeter ki üstlerine bir sorumluluk almasınlar, şeker demeye dilleri varmıyor nedense, şeker dilleri de bağlamaya muktedir olmalı, ve alt bacağının orta kısmı şişkin ve kıpkırmızıydı, ne olduğu, ne dediği aklımda kalmamış ama görüntü aklımdan hiç gitmeyecek gibiydi, anlattım tabi bize olanı biteni, yaşadıklarımızı, şekerle ilgili, bana söz verdi artık yemeyeceğine dair, bendeki geri değişim, dönüşüm de ortada sonuçta, umarım tutar, tutabilir sözünü, beraberken mutluyuz, 3 yılda bir, 5 yılda bir de olsa görebiliyorsam bu bir mutluluk sebebi benim için, hep birlikte ve daha kalıcı olmak için mücadele etmeliyiz hepimiz, bu da tabi ki şekersiz mümkün. 

***”Tansiyon yüksek olduğunda, tuz ve sinirlenme tansiyonu yükseltir, kanın fırlatılma hızı artıyor, bu da damarlara zarar veriyor, vücut damarları onarmak için orayı tamir ederken plaklar oluşuyor, şeker de öyle, günlük 25 gramdan fazla yersen damarlarında hasar yaratmaya başlıyor, tansiyonun damara verdiği hasar gibi, eklenmiş şeker olarak, meyvedeki şeker değil bahsettiğimiz şeker, eklenmiş şeker, yani çikolatadaki, çaydaki, kahvedeki şeker,  25 gram 6 küp şeker günlük üst sınırdır, margarinlerdeki trans yağlar da damar yapısına zarar verir, patates cipsi, çikolata, gibi gibi şeyler de trans yağ içerirler, trans yağ direkt olarak damarları tıkar, beyin damarı tıkanırsa felç, kalp damarı tıkanırsa kalp krizi, bacak damarı tıkanırsa kangren olunur, yanık, yakılmış, kömürleşmiş etler, mangal eti gibi, kanserojendir, bağırsak ikinci beyin deniyor ya bu sadece fizik olarak değil psikolojik olarak ta beslenmeyle ne kadar ilişkili olduğunu gösterdi bize bilim, iyi besleniyorsan iyi hissediyorsun, kötü besleniyorsan kötü hissediyorsun, psikolojini etkiliyor, on öğünden ikisi et olabilir, geri kalanı sebze, bakliyat olmalı, dünyada uzun yaşayan insanlar bu şekilde beslenen insanlar” doktor murat aksoy

Kahveyi de bu yanık kategorisine sokmak lazım bence, yani kanserojen, benim için o kategoride zaten uzun zamandır, çikolata yediniz diyelim, hem şeker hem transyağdan zarar veriyorsunuz damarlarınıza, çok fena çok, nasıl o tuzaklara düşmüşüm ben, biz, hala aklım almıyor, ama bence büyük bir bilinçlenme başlamış durumda bu konuda, dün avm de tanımadığım birileriyle muhabbet ettim azıcık, bana ders verdiler karı koca, şaştım kaldım, iyi gidiyoruz iyi, iyiye gidiyoruz,  uyanacağız o derin uykudan, hep birlikte. 😉

***Ama dikkat ettim, her şeyi biliyorlar ama şekerden vaz geçememişler, kendilerine sığınacak şeker limanları arıyorlar, yok pancar şekeri, yok şeker kamışı, şekerden kopmamak için bahaneler üretiyorlar kendilerine, demiştim, bundan daha önce bahsetmiştim beynin türlü oyunlarla bize şekeri yedirtmeye çalışacağını, henüz tam anlamıyla olgunlaşmamışlardı bu konuda, biraz çaba, efor sarf etmeden, içine iyice sindirmeden olmuyor bu işler.

Şimdiye kadar yapmadım mı, yaptım, ama bundan böyle beni sinirliliğe, sağlıksızlığa, tiroid hastalıklarına, alzaymıra götürebilecek olan şeyi, yani şekeri ağzıma sürmem, sürersem namerdim, şu geçtiğimiz bir yıl içinde birkaç kez çaya şeker atmak dışında şeker almadım ağzıma, şeker ve şekerli şey, bundan böyle de almayacağıma her şeyine bahse varım, şeker meselesi bitti benim için, o konu kapandı, açlıktan öleceğimi bilsem dönüp te bakmam şekerli şeye yiyecek diye, hiçbir şeyden çekmedim şekerden çektiğim kadar, bu döngü kırılacak, bitti o iş, o işkence, çocuklarımın, benim saldırganlığım, karamsarlığım, iniş çıkışlarım, sağlıksızlığım, hepsinin altında yatan tek neden şekermiş, başlıca meselem olmuş meğerse ben bilmeden, düşük şeker, o benim hayatıma giremez artık ne yapsa etse boş, ister en güzel pasta kılığına girsin, isterse baklavaya, dondurmaya dönüşsün, beni avlayamaz, tavlayamaz, o işler bitti bende, bitmeyenlere. bitiremeyenlere Allah sabır ve sıhhat versin, onlar için yapılabilecek en büyük temennim bu, sabır ve sıhhat, çünkü her ikisi de tehlikede şeker yedikleri sürece, boğazımdan geçmiş, geçecek hiçbir madde bana benden daha öne değil.

Dün aslan bırcunda ay tutulması ve dolunay vardı gökyüzünde, aslan bırçlarını ve yönetici gezegeni ay olan yengeç burçlarını çok etkilemekle beraber hepimizi salladı., çok yerden aldım sarsıntıların alarmlarını, sesler yükseldi, sinirler bozuldu, neyse, bu da geldi geçti, yengeç ve aslan burçlarının işleri bizimkilerine göre çok daha zor, her ay tutulması ve güneş tutulmasında onlar başroldeler, ama yengeçlerinki çok daha zor, her yeni ayda, her dolunayda sancılar çekiyorlar.

***Avrupanın en havası kirli 10 şehrinin sekizi bizdeymiş, hava kirliliğinde başı çekiyoruz, en kirli şehir de istanbulmuş, ben hep serhanın penceresinden görüp söylüyodum ya, doğruymuş, ufak tefek cinayetlerdeki serhan, sahi o dizi niye bitti, hala aklım almıyor, en iyi iş yapan dizi durduk yere niye bitirildi, aşk kokusu birilerine fazla gelmiş olmalı, yoksa çocuklar duymasın, arka sokaklar yıllardır devam ederken ve ıvır zıvır bir dolu dizi yayınlanmaya devam ederken ufak tefek cinayetler niye kaldırılsın değil mi. 

Türkiyede az sayıda bulunan çocuk onkolojisi bölümlerinden biri zonguldaktaymış, bu tesadüfi bir durum değil elbette, o bölgede bulunan kömür termik santrallerinin bir sonucu bu, yani çocukların kanser oluşu, birkaç yıl önce geçtim karabükten, nefes alınacak gibi değildi ortam, yakınımızda nallıhanda da var, geçen yıl  geçmiştim oradan da, nallıhan kuş venneti var birde orada, kuşlar ve kömür santrali bir arada, birde eskişehir alpu ovasına yapılmak istenen bir kömür santrali var şimdilerde, alpu ovası verimli bir tarım alanı. alpu ovasına neden doğaya zarar vermeyen rüzgar enerjisi ya da güneş enerjisi düşünülmüyor da kömür santrali düşünlüyor, bilmece gibi. 

***Dün kanal gezerken çarptı gözüme, ülke diye bir kanalda, sağcı olmalı, köşe başı mı, köşe parantez mi adı öyle bir programda, iki foto var ekranda, biri paraları alıp kaçan tosunun fotosu diğeri tosunun fotosunun yüzüne yılmaz özdilin yüzü yapıştırılmış foto, tabi ki atıp tutuyorlar yılmaz özdil hakkında, oturup dinleyecek halim yok tabi ne diyorlar diye, dinlemedim, geçtim, ama bir dinleyenleri vardır elbette,  boşa konuşmuyorlar ya, yılmaz özdil kendini eleştiren Atatürkçüleri eleştiriyor ya, bunları da eleştirsin bakalım, elin ağzı torba değil ki büzesin, ağzı olan konuşuyor, mesele olan ona konuşacak malzeme vermemekte, hesap makinesinde1881x2500=4.700 000 yaptığınızda buna benzer bir rakam çıkıyor, bu rakamdan çok  anlamadım, sağlamasını yapalım, o kadar büyük paralara aklım ermiyor pek, şöyle hesaplayayım, on kitap 25 bin,100 kitap 250 bin, bin kitap 2,5 milyon, demek ki 1881 kitap 4.7 milyon, yuvarlak 5 milyon, 5 milyon çok büyük bir para mıdır, yerine göre değişir, kimine göre 5 daire parası kimine göre büyük para, bu lafları işitmeye, Atatürkün adına leke sürmeye değer mi o para, bence etmez, o kitabın maliyeti 100 lirayı geçer mi, geçmez, ya da 200 lira, ver maliyetine, veya az karla, konuşturma, tosunla aynı kategoriye konmaya değer mi, değmez, normal kitaptan aldığın para neyine yetmedi, yetmiyor, o da 6 sıfırlı, kendisi söyledi bunu, 6 sıfırlı yardımlar yapacağını söyledi kirabın geliriyle, karı altı sıfırdan daha fazla olmalı,  az tamah çok zarar getirir demiş atalarımız ya boşa dememiş, bana sorarsanız Atatürk’ün adının ne kadar büyük olduğunu bir kez daha test edip onaylamaya yaradı bu kitap, yulmaz özdilin adının değil, ha talep görmesi meselesi ise şöyle, kaz ve tavuk yumurtası arasındaki fark meselesi, gıt gıt gıdak yani, yoksa ona gelene kadar kaç kitap var piyasada Atatürk hakkında, o kadar gıdakladılar ki bana bile böyk geldi, mustafa kemal orada, mustafa kemal burada, fotoların ardı arkası gelmiyor, baktım sonu gelmeyecek facebook takip listemden çıkardım yılmaz özdili, rahata erdim, çok oldu, o zaman yani.

Atatürk’ün bu veya başka bir prestij kitaba ihtiyacı var mı, yok, hemde hiç, ondaki prestij dünya üzerinde kaç kişide var, onun sırtından prestij kazanmaksa amaç bu mümkün tabi, ondan bahsederek, az önce dediğim gibi o kitaba gelene dek çok daha kıymetli Atatürk kitapları var piyasada Atatürk’ü anlatan, ömrünü bu işe vermiş kişiler tarafından yazılan, sıralamaya koyarsak yılmaz özdilin kitabına sıra gelmez, okudum mu, hayır, ama önsezilerim öyle söylüyor, kitap hakkında söylenenler de bunu doğrular nitelikte, farkındasınız değil mi Atatürk’ten bahsederken hep Atatürk diyorum, çünkü onun adı bizim için Atatürk, mustafa kemal değil, hiç olmadı. olmayacak, yılmaz özdil niye mustafa kemal koymuş adını bilemedim, hadi biz biliriz mustafa kemali de bir yabancı için ne anlam ifade eder, sıfır, kulağı düz göstermek varken tersten göstermek niye.

Para için değil diyor ya yılmaz özdil, neden daha kitap piyasaya çıkmadan, eleştiriler gelmeden kendini savunmaya geçti, kendi içi rahat olsaydı bunu yapmazdı, bal gibi de para için, kendi de biliyor kendini, bence para için, hiç boşuna yalanlamasın, tosun yerine konmaya değmez, buna bizde sinekten yağ çıkarmak derler. 

Biz bunları konuşarak, birbirimize ahkam keserek yerimizde sayarken dünya dönmeye devam ediyor, bizim sandığımızın aksine, yine o gün tv de dolanırken gördüm, FM diye bir kanalda 2 sarıklı adam ve 4 sarıklı erkek çocuğu vardı, 3-4 yaşlarında, sarıklı adamlar sarıklı bebelere dini ezberlerini tekrarlatıyor, çocuklar anlaşılmaz bir şekilde bir şeyler söylüyorlar, adamlarsa övünür gözlerle bakıyorlardı çocuklara, büyürken mi, büyüdükçe mi öyle bir yazı vardı ekranda, adamların biri sunucu diğeri öğretmen, öğretmen olan 4-7 yaş çocuklarınızı bize verin, dini bilgilendirelim, 7’den 77’ye sizin olsunlar dedi, sloganları bu olmalı, köpekler kendilerine köpek yapabilecekleri çocuk avındalar, bugün facebookta bir ilan var, kanada devlet liselerine giriş, geçiş sınavı, 8. sınıflar ve liseler içinmiş, mehmet emin resulzade lisesinde yapılacakmış sınav, dünya dönüyor, sahip çıkamadığımız çocuklarımızı, insanlarımızı da içinde öğüterek. 

***Yine bir köpek vakası yaşanmış, ufak köpeğini gezdiren kadına ve köpeğine sahipli ama başıboş pitbul saldırmış, kadını omuzundan ısırmış, bitmiyor köpek vahşeti, her gün bir yerden patlak veriyor, 2018’de 1200 sahipli köpek barınağa bırakılmış sahipleri tarafından, çankaya belediyesi barınağına, bir o kadar köpek te sahiplendirilmiş, doğal gaza gelip bir hevesle eve alınan köpekler işin ucunun öyle olmadığı görülünce, masraf, pislik, iş getirisi vs, tam gaz barınaklara bırakılmışlar, aklın yolu bir, ben bir gün değil bir saat bakmam evimde, pislik yuvası, gelsin koltuğa, halıya kıçını silsin, çıldırırım herhalde, adı üztünde hayvan. insan değil ya nereye ne yapılacağını bilsin, insan insanken insanın pisliğini çekmek bile bir yere kadar, ne ucu var ne sonu, dipsiz bir kuyu gibi, çamaşırı, ütüsü, ev temizliği vs. hal böyleyken birde buna köpeği ekle, canıma mı susadım, susadılar, hiç akıl işi değil. arladaşımn 20 yaşındaki oğlu geçen hafta uyuz oldu, sahipli köpek sevmiş, eksik olsun o köpeğin sevilmesi, her gün yataklar, elbiseler değişti, yıkandı, kış günü, banyolar, keseler yapıldı, kremler sürüldü, günlerce kaşınmaktan uyuyamadı çocuk, buna değer mi, değmez, neymiş köpek sevmiş, sevmesin, hiçbir zaman haz etmedim çocuklarımın köpek ellemesinden, köpeğe yaklaşmasından, boşa değilmiş demek ki.

***Bu hamam meselesi yine gündemimde bugün, ben hamam diyprum ama bunu siz terleme olarak alın çünkü hamam eşittir terleme, terleme boşaltım yollarımızdan biri, sağlıklı bir vücut için gerekli, karaciğerin yardımcısı ve karaciğerlerimizin bu yardıma cidden ihtiyacı var, ve keselenmeye, terlemeyi başlatmak, vücudu terlemeye alıştırmak için keseleme şart, gözenekleri açmak, vücudu terlemeye alıştırmak için, on günde bir tekrarlarla cildi kese ile uyarmak gerek, keseledikçe keselenmeye ve kir bırakmaya alışıyor cilt, olmuyor diye pes etmemek gerek, sonrasında yaptığınız en ufak ev işinde bile, cam, kapı silme gibi, terleme, yani toksin atma gerçekleşiyor, hamamların günümüze kadar gelişinin bür sebebi olmalı, eskişehirde belediye otobüsünde yabancı olduğumu anlayan kadın hamama git dedi bana, hamamlar kültürümüzde bu kadar önemli yer tutuyorsa hala bunda bir iş var, üstelik hepimizin evlerinde banyolar, duşlar varken.

***Kardeş çocukları adlı dizi başladı, oyuncuları ünlü, eyvallah, hepsi iyi seçilmişler, kız hariç, kız çok abartılı oynuyor ve hepsinin üstüne çıkıyor, kızın gocuğuna, annesinin devrik yakalı boğazlı kazaklarına bayıldım, nereden aldıklarını da yazsalarmış keşke, etiketleri üstlerinden yeni çıkmış zaten, belli, köy yerinde öyle yeni, son model ve kaliteli giyimi kim görmüş, eski diye bir şey var, eprimiş, yıpranmış manasında, köyde öyle giyerler benim bildiğim, benim şu an evde giydiklerimi versem diİzi çok daha gerçekçi olurdu sanırım, baş ta örtülmemiş, modern köylüler, babaya, kötü babaya sen nasıl bir babasın be demek hangi yiğidin harcı, kızı tarafından, sıkar biraz, ko’du mu oturtur adamı, adam yaralamaktan bir yıl içerde yatılır mı, yatılıyor mu bilmiyorum, üstelik ortada nefsi müdafa var iken. soğuk yerde insan bir yıl yaşar mı, yaşamaz, kar, kış,  her türlü akla, mantığa aykırı. kadının hapishane müdürüne baş kaldırışları, çıkışları pek akla ve usule uygun gelmedi bana, bir köylü kadını istanbulda lafta tanımadığı bir kadına neden yılan der, bunu kızına nasıl açıklar, senaryo tam bir fiyasko, kafası iyiyken yazmış herhalde senarist, senaryo olmadığında ise yapılan her çaba boşa, bir bölüm daha izlerim, sonrasını izleyeceğimi sanmıyorum, zaten beş bölümde biter, kimse yemiyor bu yemleri artık, cemilenin kaderi oldu bu, öyle bir geçer zaman ki den sonra bir dizisi dikiş tutturamadı, kadının şanssızlığı, yazık o emeğe, işe.

***Geçen hafta antalya hırtum dehşeti yaşadı, iki kez, hava alanında otobüsler devrildi, elektirik direkleri yerlerinden söküldü, ufak birer çıta gibi ve uçaklar zarar gördü, uçaklar bildiğin sürüklendi, arabalar derelere sürüklendi, seralar zarar gördü, üç gün önce, üç gün sonra yine tekrarlanacakmış bu hava olayı, geçen sefer ucuz atlattık, 12 yaralıyla, yer görevlisi, Allah beterlerinden saklasın, bu felaketlerin nedenine gelince deniz suyunun bir derece artmasıymış, havalar ısındıkça bu olayları marmara ve karadenizde de görecekmişiz, yani istanbul büyük bir tehdit altında, istanbulda olursa, olduğunda bu sera zararlarına benzemez. benzemeyecektir, istanbul hep depremi beklerken üstten yağacak felaket, istanbul boşalır, ik kere olsun yeter, kaçarlar insanlar, ben olsam anında kaçarım, hatta duymam yeterli kaçardım şimdiden, baharda olacak diyprlar, ne kaldı bahara, iki ay sonra, hal böyleyken akdenize, karadenize nükleer santraller kuruluyor, nükleer santrallerin deniz kenarına kurulma nedeni soğutma çalışmalarının denizden yapılması sebebiyle, yani bu ne demek oluyor, denizin biraz daha ısınması demek oluyor, felaketin boyutlarının artması demek oluyor, alpu ovasına kurulmak istenen kömürlü termik santral havayı biraz daha kirletecek ve daha çok küresel ısınmaya maruz kalacağız, ve diğer yeni yapılan, yapılmak istenen kömürlü termik santraller ve şu anda işler durumda olanlar, şu an işler durumda olan 28 kömürlü termik santral varmış türkiyede, planlananlarla sayı 40’a ulaşacakmış, yazıktır, günahtır, o çocuklara, kanser olan çocuklara kıymayın efendiler, ve hanfendiler, neden tüzgar enerjisine, güneş enerjisine geçmiyoruz, bir aklı olan, aklı eren bunu bana söylesin, bir aptallar, ahmaklar silsilesi tarafından yönetildiğimiz için mi, yani akp liler.

Gelelim akp ye, hatay chp mv şimdi hatayın ilçelerini, beş, on yıl sonra da hatayın belediye başkanlığını bir suriyeli kazanabilir diyince akp lilerin etekleri tutuştu, nasıl böyle bir şey söyler diye, erdoğanın yaptığı her hareketin, her şeyin dokunulmazlığı var, laf edilemez, ancak bu gerçek sadece hatay için geçerli değil, antep, kilis ve diğer suriyelilerin yoğun olduğu iller için de geçerli, onu bunu bırakın meclise girmeleri, mv olmaları işten bile değil, suriyelileri kalkındırma partisi, kulağınza hoş geldi mi, hdp artı skp, siz düşünün meclisi, soygunların, kuyumcu soygunlarının ne kadar arttığının farkındasınızdır sanırım, dün yine üç afganlı bir bakkalı soymaya kalkmışlar, kuyumcu soygunlarını yapanların suriyeli olup olmadıklarına dair bir bilgi var mı elimizde, yok, olsa da söylemezler zaten, bizimle aynı milletten bile değiller, bize acımaları, merhamet etmeleri için bir nedenleri yok, koynumuzda yılanları besliyoruz ve onlara iki laf etmeye dahi müsama yok, belamızı bulduk akp sayesinde. 

***”Obezite, yani şişmanlık şeker hastalığına, yüksek tansiyona, polikistik over, (miyom), uyku apnesi, bel ağrısı, reflü, diz ağrıları, kireçlenme sorunlarını beraberinde getitrir, hepsi metabolik sendrom olarak kabul edilir, bel ölsü kadınlarda 88 erkeklerde 102 cm nin yukarısı obezite olarak kabul edilir, hareketsiz yaşam, genetik alt yapı, hormonal sebepler ve yanlış beslenme sebepleridir, doktor ibrahim sakçak, sonrasında obezite ameliyatların anlatt, malum konu, bu hiç değişmiyor, bu ameliyat sonrası yaşanan sendromlardan bahseden yok, bu doktor yavuz dizdarın da bulunduğu tatlı tariflerinin paylaşıldığı program sonrası çıktı, işin sırrı o zaten, önce şeker, sonra obezite, yavuz dizdar bize şeker yedirmeye kararlı, dediğinden dönmeye de niyeti yok, hepimiz obez olduğumuzda rahata erecek mi acaba.

***Bu doktorlar karmaşasını, kargaşasını çözmek için bir konsey kurulacak ve ne yiyip yemeyeceğimize onlar karar vereceklermiş, işimiz Allaha kaldı desenize, çıkamazlar o işin içinden, bilerek, kasıtlı yapıyorlar, bizi oyalıyorlar ki biraz daha hasta olalım, bu aralar erdoğanın ağzından bal damlıyor, ballı oldu ağzı, para dağıtıyor lafta, duyan, gören, eline geçen var mı bilmiyorum tabi, suriyelileri geri gönderecekmiş, öyle demiş, hatay mv çıkışı etkili olmuş olmalı, sözcüden murat muratoğlunun yazdığına göre de ekonomiden sonra ikinci sırada geliyormuş suriyeliler sorunu, ondan, erdoğan konusunda asıl bahsedeceğim şey nbş kotasını yüzde beşten yüzde iki buçuğa indireceğini söylemesiydi, büyük tantanalar eşliğinde, onca tepkiye rağmen, yüzde on beşe çıkarılan nbş kotası nasıl oldu da yüzde beşe düşmüş, ne ara, ne sebeple, yüzde beşe düşüreceklerdi madem yüzde on beşe niye çıkardılat, kimi kandırıyorlar, şimdi de iki buçuğa, buna kim inanır, ben değil, yüzde otuz kullanıyor olsalar bizim bunu ölçen aletlerimiz mi var, o söyledi inandık, kesin inandık, ülker zararda anlaşılan, anlaşılan değil zaten konkordato ilan etmişti, boşa şeker tanıtımı yapmıyordur yavuz dizdar, arkasında bir işler var bunun, şimdi de ulusal beslenme konseyi, dediklerine inanacak mıyız, ben inanmam, en son, bir üstte bahsettiğim doktor şişmanlığın sebeplerinden biri olarak hormonlar demişti, yaptıkları mide ameliyatları ile hormonları düzene sokuyorlar ve insülin direnci normale dönüyormuş, t3, t4, tsh gibi tiroid hormonlarını ve kadınlık hormonunu östrojeni etkileyen madde neydi, bunu benim ve kızımın üstünden defalarca yazmıştım, tabi ki şeker, yani sebep şeker, insülin direnci ne nedenle oluşuyor vücutta, büyük boyutlu şeker iniş çıkışlarıyla, böyle bir iniş çıkışı sağlayabilecek tek madde var o da şeker, şeker, hormonlar, insülin direnci ve şişmanlık gibi bir dizimde bulunabiliriz burada, her şeyin altından çıkan tek şey şeker, sağllık konseyine buradan sevgilerimle, ama bunu söylemeyecekler tabi ki, bizi daha ne kadar oyalarlarsa ülker o kadar kazanmaya devam edecek, bizler de hasta olmaya, hastaneler, doktorlar, ilaç şirketleri kazanacak, çark dönmeye devam edecek, tam da istedikleri şey bu işte, ülker kazansın ve bizler hasta olalım, vazgeçin şekerden, unutun, tıpkı benim yaptığım gibi, rahata erin, tıpkı benim gibi.

***”Vücuttaki olağanüstü bu durum sadece diyabet/şeker hastalığı yapmaz; bedende saymakla bitmeyecek hasarlara yol açar. Sürekli şişkinlikten aşırı gaz çıkarmaya, gut hastalığından şişmanlığa, sinir asabiyetlerinden körlüğe, kalp rahatsızlığından alzheimera, pankreas kanserinden astıma kadar birçok sağlık bozukluğunun sebebi budur…”

bunlar her ne kadar benim söylediklerime benzer olsalar da bunu ben söylemedim, bugün soner yalçın yazmış, nbş hakkında, lutfedip, ben bunları yazalı yıl oldu, dilimide tüy bitti, şimdiye kadar aklı neredeymiş, insanların daha çok ölmelerini mi beklemiş, sözde saklı bilmem ne kitabını yazdı, saklı kısmı gerçek, çünkü gerçekleri dile getirmiyor yeterince, o erdoğanın yüzde 2,5 nbş kararına da inanmış gözüküyor, ben bu işi riske atmam, yemem, ağzımın bantı benim elimde, zaten yemiyorum, kaldı ki vücutlarımız o kadar hasarlı ki nbş den, nprmal şekeri bile nbş algılayacak hassasiyette ve tek çözüm köklü çözüm, şekeri yümden reddetmekten geçiyor, ben bunu yaptım bir yıldan uzun zamandır ve hala her şey yolunda dahi diyemiyorum, bilmem anlatabildim mi, vücuttan nbş nin etkilerini silmek bir anda, bir günde olacak şey değil, yemeyin, unutun onları, yok sayın, onlar yok, yenecek şey değil, yenecek şeyler doğadan olanlar, onları yiyin için, şekere dair her şeyi unutun, bu sizi pek çok olumsuzluktan koruyacak, geçenlerde oğlumda bir sinir, yine, uzun bir aradan sonra, bir şey demedim, zaman geçince sordum, ne oldu oğlum diye, seyahatteydi, acıkmış, yiyecek bir şey de bulamamış o an için ve iki adet çokoprens yemiş, geldiğinde yine bize patladı, demek ki bunu bile yememen gerekiyor dedim oğluma, yemememiz gerekiyor, başkaca yolumuz yok, kalmadı, kalmamış, öyle nbş yi azalttık bilmem ne bize işlemez artık, nbş ile aramızı düzeltme, yumuşatma çabaları, bize işleyen bundan böyle sıfır nbş, sıfır şeker, onların olsun nbş ve şekerleri, bize hiç lazım değil, saçımızın telinden ayak tırnağımızın ucuna kadar dolmuşuz, doymuşuz zaten onlarla, daha fazlası lazım değil, eksik olsun, ticaretleri mi, çok umurumdaydı, ben öleceğime onlar ölsün, gebersinler hemde.

***”Hasta olmamızın sebebi vücudumuzun bağışıklık sisteminin çökmesi, vücut gücümüzün, direncimizin kırılması, iyi bakterilerimizin çok olması lazım, olmadığında vücudun direnci azalıyor, hastalıklar artıyor, grip salgınlarının nedeni bu, grip salgınlarının çok olmas ıhalkımızın, çocuklarımızın direncinin yok olduğunu, olmadığını gösteriyor, sağlıklılığın temelinde sağlıklı beslenme, yaşama, hareket etme yatıyor, hava, su, toprak kirliliği, hiçbiri kalmadı, ve onlardan çıkan besinler, maydanoz, limon yemekle grip geçmez, bütün vücut güçlü olmalı, doğal beslenilecek, daima, bir seferlik değil, iyi bakterileri şeker yok eder, şeker en tatlı zehirdir, işlenmiş gıdalar, una, tuza eklenen kimyasallar, bunlar hücreleri zayıflatır, grip aşısı yapılmamalı, sağlıklıysanız zaten grip olmuyorsunuz, temizlik madeleri, kimyasallar, kozmetikler, saç boyaları direnci düşürüyor, sağlıklı yağ, zeytinyağı yerseniz kilo almaz kilo verirsiniz, çünkü yağ vücutta yağ olarak depo edilmiyor, şeker yağ olarak depo ediliyor, endüstri bunu kullandı, insanları yanılttı, şeker en tatlı zehirdir, kızartma olan her şey kanserojen, haşimato çok yaygın ülkemizde, bunu yapan yine iyi bakterilerin azalması, bağırsak floramızın bozulması, undaki, ekmekteki bromür iyotu engelliyor, çin tuzu ve mısır şurubu dilimizde beşinci duyuyu geliştirdiler, adı umami, devamlı yemek istetiyor bu duyu, içtiğiniz suya bir miktar kaya tuzu eklerseniz bu umami duyusunu yok eder. kaya tuzu tansiyonu yükseltmez, rafine tuz tansiyonu yükseltir, gargara da yapılabilir, bu gargara gribi de önler, doğum günlerinde colaları, pastaları çocuklara sunuyoruz, çocukları zehirliyoruz, nbş oranı artık yüzde iki buçuğa düşürüldü, çocukların karaciğerleri yağlanıyor, bağışıklık sistemi çöküyor, hastalıklar başlıyor, artık mısır şurubu göbeği diye bir şey var, eskiden alkol göbeği denirdi, çocuklar alkol mü içiyorlar da bu göbekler oluştu, alkol 18 yaşına kadar yasak, mısır şurubunun da yasaklanması lazım, alkolden çok daha tehlikeli, problem olan trigliseriddir, ürik asittir, kolesterol değil, sık yemek leptin, yağ yakma hormonun çalışmasını engeliyor, şeker toksik, karaciğerde yağlanma arttıkça beyin fonksiyonları azalıyor, aşırı spor yapmak ta zararlı, koşunca stres hormonu salgılanıyor, bu da insülin ve leptin direnci yapıyor, aşırı kaslanan kalpte kalp krizi oluşuyor, mısır şurubu karaciğer için şekerden yedi kat daha tehlikelidir, zehirdir, toksiktir, mısır şurubu tansiyonu yükseltiyor, insülin direnci ve leptin direnci yapıyor, yani tip 2 şeker hastalığı yapıyor, alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması yapıyor, bütün hastalıkları başlatan da o zaten, karaciğer yağlanması, birde ürik asiti yükseltiyor, gut hastalığı ürik asit yüksekliğindendir, meyve şekeri de ürik asiti yükseltir, ürik asit yüksek olduğunda mısır şurubu böbrek yetersizliği yapıyor, böbreklerimizdeki, beynimizdeki küçük damarları sertleştiriyor, bozuyor mısır şurubu, kolon kanseri, pankreas kanseri yapıyor, meme kanserinde metastazı hızlandırıyor, şekerli, gazlı içeceklerin yasaklanması lazım çocuklara, hastalar da, büyükler de, herkes dikkat etsin buna, mısır şurubuna, kanser olmamak için şeker yemeyeceksiniz, sağlıklı ve doğal besleneceksiniz, kanserin ilacı budur, 2 yaşına kadar çocuklara asla şeker vermeyin, buna hamilelik te dahil, hamilelere şeker yüklemesi yapılmamalı.” doktor canan karatay,

Bu seferki tam bir şeker programı oldu, şimdiye kadar çoğunlukla ekmekten bahseden canan hoca bu defa hep şekerden bahsetti, demek ki hal ve gidişat şekere doğru, isteyen yemeye devam etsin, kendi bilir, ben yemem, mısır şuruplu veya normal şekerli, kimse boğazımdan içeri iteleyemez onları, ben de elimi uzatıp ağzıma görürmeyeceğim sürece benim için o konu kapanmıştır, yediğim günlere, yıllara yazıklar olsun, bu kadar açıktan açığa konuşulduğuna göre artık bu meseleye devletçe bir el atılmalı mutlaka, ancak öyle bir yönetici yok başımızda, yöneticimiz ülkerle haşna fişna halinde, önce kendi çalışmış ülkerle, şimdi oğlu çalışıyor, canımız, canlarımız ülker çalışanlarına emanet, ama boğazımızın ipi onların elinde değil, bizim elimizde, bu kaya tuzu bir mucize, lambasından ciğerler iyileşiyor, özellikle sigara içenlerin öksürüğünü kesiyor, gece gündüz yanmalı odanızda, yattığınız odada, sürahiye koyacağım ve  hepimiz içeceğiz evde, hepimize lazım o temizlik, şart, nasıl bir çöplüğe dönüşmüş vücutlarımız belli değil, bu umamiyle bir ilgisi var mı bilmiyorum ama yeni gençler kaymak gibi yumuşak şeyler yiyemiyorlar, kaymağı süzüldükten sonra içebiliyorlar sütü, soğan problem, muz problem, genel bir durum bu da, gençlerdeki uyuşukluk, mayışıklık zaten yaygın, armut piş ağzıma düş nesli şimdiki nesil.

Uzun süre aç kalarak ve dolayısıyla leptin hormonunu düşürerek yağ yakacağım derken şekeri düşürüp sağlıksız olmak, şeker dengesizliği yaşamak gibi bir soru da geliyor tabi ki akla da buradan kime sormalı bilemedim, iki ucu da çatallı çünkü bu işin.

**Önemli olan şeker hastalığına hiç yakalanmamış olmaktır, o yüzden yediğimize içtiğimize dikkat edeceğiz, kilomuzu kontrol edeceğiz, boyumuzun son iki rakamını kilomuza eşdeğer hale getireceğiz, yani 1.60 boyu olan biri 60 kilo civarı olacak, yürüyüşümüzü yapacağız, ama şeker hastalığına yakalanmışsak , artık şekerimiz kontrol dışına çıkmışsa, organ hasarı da varsa ameliyatla tedavisi mümkün, şeker hastalığı her şeyden önce bedeninizi yoruyor, organlarınıza hasar veriyor, organlarınızı zorluyor, damarlarınızı tıkıyor, sinir uçlarınız bozulmaya başlıyor, hisleriniz köreliyor, hem kalbinizin, hem akciğerinizin, hem karaciğerinizin iş yapabilme gücü azalıyor, o yüzden şeker mutlaka kontrol altına alınmalı, uzun süreli yüksek şeker damarları tıkıyor ve kangren geliştiğinde, renk değişikliği geliştiğinde çok hızlı müdahale edilmesi gerekiyor, ama onun öncesinde sizin şekerinizi kontrol altına almanız gerekiyor, şeker hastası her bireyin şekerini düzenli olarak ölçtürmesi, ve kontrol altına alması gerek, her şeker hastası göbeğinden kurtulmalı, şekeriniz düşmüyorsa, görmede sorunlar başlamışsa, ayaklarınız yanıyorsa, gece uykudan uyanıp tuvalete dügidiyorsanız ağzınız kuruyorsa  olur olmaz şeylere sinirlenmeye başlamışsanız ve 3 aylık şekerinizin sonucu yüksekse bilin ki bir sorun var, şekerinizi düşürmelisiniz, beslenme davranışı bozukluğunuz var örneğin, yüksek kalorili gıdalarla besleniyorsunuz, yemek sonrası tatlı, meyve suyu, meşrubat içiyorsunuz, gece uyanıp tatlı yiyorsunuz, dikkat edeceksiniz, rafine gıdalardan ne olursa olsun uzak duracaksınız, gribal enfeksiyon şekeri yükseltir, grip olma olasılığı ve süresi daha uzundur şeker hastalarında, stres, derin bir üzüntü durumunda da yükselir şeker, kortizol hormonunun yükselişiyle, şeker ameliyatı sonrası erkeklerin cinsel performansında belirgin bir artış olur, şekerden dolayı yağ dokusu yoğun olduğu için kadınların adet döngüleri bozuktur, ameliyat sonrası kilo kaybıyla beraber adet döngüleri yoluna girer, doktor alper çelik  

Bütün bunları bilip te şeker yiyenlerin ya akılları yok, ya akılları yok, ya akılları yok, başka bir olasılık yok.

Burada bahsi geçen bağırsak ameliyatı sonucunda hormonlar değişiyor ve şeker isteği azalıyormuş kişide, yani şeker hastasında, yani ameliyat sonucunda varılan yer hastanın şeker yememesini sağlamak, başkaca bir işlevi yok ameliyatın, o ameliyatı olduğunuzda şeker yeme isteğiniz azalıyor, burada bir şey söyleyeceğim ve belki biraz ağır olacak ancak söylemezsen çatlarım, bir boğazını tutamadığı, şekerli, tatlı yemeyi kesemediği için ameliyat almayı göze alan bir kişinin ben önce aklından şüphe ederim, karaciğerin aklı da etkilediğini biliyoruz zaten, o ameliyatı olacağına git at kendini denize, çok daha büyük temizlik olur, durumu çok acil durumda olan kişiler bunun dışında tabi, bu nasıl bir çifte sarmal içine sıkışıp kalmışız da haberimiz yok, yokmuş, şeker yersen aklın gidiyor, aklın gittiği için şeker yemeyi kesemiyorsun, bence kesemiyorsun diye bir şey yok, ben buna katılmıyorum, ben kestiysem. oğlum, kızım kestiyse herkes keser, kesebilir, biz sadece bilinçsizlikten yiyormuşuz şimdiye dek, bilsek yemezdik herhalde, en azından bu kadarını, o zaman, bundan on yıl önce ben miyom olduğumda biri çıkıp bana şekerden olmuş, oluyor miyom demiş olsaydı eğer şekeri keserdim mutlaka, ama öyle diyen biri çıkmadı, ne doktor ne de başka biri, şimdilerde kadın doğum doktorları kendilerine gelen miyom hastalarına şeker yememeleri konusunda uyarı yapıyorlar mıdır acaba, hiç sanmıyorum, ameliyat öneriyorlardır ancak, bana da önerdikleri gibi, son bahsi geçen üç doktor da şeker ve adetler, miyomlar arasında bağlantı kurdular ama kadın doğum doktorlarının hastalarına bunu söylediklerini hiç sanmıyorum, acaba niye, sirkülasyon için olmalı, herkes iyi olursa boş mu otursunlar, evet bana demediler, belki o zaman bu bilgi yoktu, peki şimdi niye söylemiyorlar, söylemiyorlarsa eğer, söylemiyorlardır, onların da kafası oduna dönmüş şekerden, o yüzdendir belki. Günlük ortalama 10 miyom girişi oluyor miyom sayfama, bu demek oluyor ki her gün fazladan on kadına miyom teşhisi konuyor, ki ben öyle baş sayfalarda falan değilim, rastlarsa, rast gelirse bulup okuyorlar beni, asıl rakam kaç kim bilir miyom konusunda, hepsi her ay adet sancıları, kanamaları çekiyor, halsizlik yaşıyor. bir yaşamı, belki bir kocayı ve çocuklarını idame ettirmeye çalışıyorlar, ve bu bilgiye, bendeki bilgiye ulaşsalar hayatları değişecek belki, ulaşanlardan da ses çıkmıyor sonrasında, öldük mü kaldık mı bir ses veren yok, bu sayfaya giren yok, onu biliyorum, günlük sayfasına, üç beş kişi vardı, onlar da kayboldu, ama miyom sayfası her zaman giriş çıkışlı, yıllardır.


Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *