Press "Enter" to skip to content

günlük 4v ağustos’19

***Kahvaltı için öneri, ikişer domates, köy biberi kırmızı tatlı biber doğranıp kapağı kapalı olarak iyice pişirilir, altı kapatılırken zeytinyağı konur, yeneceği zaman iki iyice ezilmiş sarımsak konur, tuz konmaz.

***Hani bir aptallık furyası var ya bu ara piyasada dolanan, şu sıpa, buzağı meselesiyle başlayan, dün de tarih bölümünü bitiren bir kız edirnenin yerini bilemedi, iç anadolu dedi, osmanlı padişahlarının sıralamasını da bilemedi, nasıl tarih okumaksa bu, ona değineceğim şimdi, gerçi bunun planlı, kasıtlı olarak geliştirildiğini, insanları şeker ve kahve ile aptallaştırdıklarını çok iyi bildiğimden onları suçlamak değil niyetim, bunlar sadece örnekler gördüğüm, geçenlerde hastaneye, gazi hastanesine 89 lira fazla ödeme yapmışım kartla, bana iade edecekler, üç kadın çalışan çıkamadılar işin içinden inan olsun, uzun uzun uğraş ve çabaların sonunda alabildik o parayı, o kadınlar o işte çalışıyorlar yıllardır, işleri o, nasıl işi o kadar karman çorman bir hale getirdiler aklım hayalim almadı, dün, kızım bu yıl açık liseye geçmişti, incekte oturup gölbaşına bağlı olmamıza rağmen iki kez başvurduk açık lise için ve her ikisinde de başvurumuzu kızılay özveren sokaktaki çankaya halk eğitim merkezine yapmıştık, malum okul işleri bitmek üzere, kızım da bin nazla da olsa bir kimya mühendisliği bölümüne karar verdi, hal böyle olunca diploma lazım, dün bu sebeple gittik yine özveren sokağa, her seferinde işlemimizi yapan kadın niye buraya geldiğimizi sordu, gölbaşına gidecekmişiz, her seferinde zaten buraya geldiğimizi söyledim, ayrancıdaki başkent halk eğitim merkezinin numarasını vererek buradan sormamızı istedi, bu sabah aradım, karşımdaki kadın kişiye özel internet sayfasında diplomam nerede butonu olduğunu ve oradan bakmamızı söyledi, özveren sokaktaki kadının bunu, bu butonu bilmemesi gibi bir olasılık olduğunu hiç düşünmüyorum, başından savmak için yapmış belli ki, baktık, öyle bir buton yok, meğerse kızım ingilizceden kalmış, tekrar aradı kızım, bir erkek baktı bu defa telefona, bir yere aktarmış, bir kadına, o da sınıfta kalmışsın, işim var, beni meşgul etmeyin demiş, tekrardan arattım yine adam açmış, işlerinin yoğun olduğunu, pazartesi aramasını söylemiş kızıma, kapattık ama içime kurt düştü, birde gölbaşını arayayım dedim, iyi ki aramışım, ağustos sonunda yapılacak sınavın son başvurusu bugünmüş, onu ara bunu ara derken saat olmuş öğleden sonra iki, apar topar çıktık kızımla kızılaydaki o suratsız karıyı bir daha görmektense gölbaşına gittik, araya araya bulunurmuş, bulduk, hallettik neyse ki, giderken, otobüs beklerken aradım yine ayrancıda kızıma sınav başvurusu olduğunu söylemeyen adamı, ve sordum niye söylemediğini, eveledi, geveledi, internetten baksaymış görürmüş zaten, aşağılık desem az gelir, insan müsvettesi, kadın da tabi, bu ülkeye nükleer santral yapıyorlar, hem de bir değil iki değil üç tane, Allahım sen malımızı, canımızı koru bu yarı delilerin elinden.

Bugünlerde kaz dağlarındaki altın madeni gündemde, kanadalı şirket on yıldır çalışıyormuş orada, 200 bin ağaç kesilene kadar akılları neredeymiş te şimdi veryansın ediyorlar.

***çok büyük bir yalanın içinde kıvrandırılıyoruz, dün bir kadınla konuştum, sivilceleri için rouankutan kullanan oğluna karaciğere iyi geldiği için kahve içiriyormuş, kahve ve karaciğer oysa ki ne kadar birbirinden zıt şeyler, daha geçen gün rastladım bir haberde, gerçi hep söyleniyor da, bir doktor söylüyordu, karaciğere iyi gelen enginar değil kahveymiş, bunun zıddını söyleyen de bilmem neymiş, çocuklarım ne zaman sivilceleri çıksa enginar hapı ile hallediyorlar meseleyi, asıl bunun zıddını söyleyen bilmem ne.

Bunu söylemiş miydim, kızımın haşimato tirodi bitti, hormonları tamamen doğru çizgiye çıktı, düzeldi ve bu ay ilacı tümüyle kestik, doktor kesti yani, ilaç tedavisi ve tabi ki şeker ve kahveden uzak durarak, ve dışardan yediğimiz kötü şeylerden birde.

Şeker yüksekliği belirtileri, dil ucunda kırmızı yaralar, gözün yan kısımlarında gözün gördüğü ama aslında var olmayan siyah noktalar, gözde kırmızı damar yoğunluğu.

Bir daha gördüm o şekerliler reklamındaki alt yazıyı, tam olarak şöyle yazıyor, asitli ve gazlı içecekler yerine taze sıkılmış meyve suyu, süt ve ayran gibi içecekleri tercih ediniz, komedi gibi, niye asitli gazlı içecek diyorlar da şekerli demiyorlar acaba, şekere karşı uyandırmamak için mi.

***Dün kendi kulaklarımla duydum, lazer epilasyon için gelen 15 yaşındaki genç kıza lazerci rus kadın rouankutan önerdi, doktora git dedi tabi de, hani Allah esirgesin bir diploması da olsa anında yazıverecek, rouankutan her yerde dillerde dolanıyor artık, çocukların, ergenlerin korkulu rüyası, kimse enginar hap demiyor nedense, ya da şeker, kahve yemeyin, içmeyin diyen de yok, yallah rouankutan, sonra gelsin makattan kan, oğluma oldu bu, ve gittiği doktor ilaçla ilgisi yok, ilaca devam et demişti o zaman oğluma.

***Anlaşılan devlet benim sıkı takipçim, netflix dizilerindeki eşcinsel ilişkileri yazdım, arası on gün geçmeden netflixi kapatma girişimindeler, ne kadar etkiliyim görüyorsunuz, bence de kapatılsın, eşcinsel ilişkinin bu denli normal gösterilmesi, özendirilmesi hiç hoş değil, kapatılması iyi olur, akp nin de arasıra iyi şeyler yaptığı olsun bir zahmet.

Dün gece 11’de, 3 ağustos cumartesi gecesi, incek, çayyolu, konutkent hattında büyük bir bmw arama operasyonu varmış, oğlum nöbetçi eczane aramaya çıkmıştı gece, 20-30 kişilik polis grupları sık aralıklarla kuşatmışlar bu bölgeyi, aradıkları bir bmw imiş, bütün bmw’leri durdurmuşlar, ne oldu bilemiyoruz tabi, arandığını bilen adam enayi mi, çeker bir kenara uyur sabaha kadar, ben olsam öyle yapardım yani.

***akp ile hayatımızda değişenler, benim için iki hayat var, benim çağımda, yaşımda olan pek çok insan gibi, onlara her el atıp gördüğümde bu değişen iki hayat geliyor aklıma, bu sene değişenler çok daha fazla, mesela taze fasulye, her zaman taze fasulyeden çok daha pahalı olan barbunya fasulyesi bu yıl ilk defa, bu hiç olmamıştı, taze fasulyeden ucuz, ucuz dediysem ucuz değil tabi, taze fasulye aşırı pahalı olduğu için barbunya fasulye ucuzmuş gibi görünüyor ama aslında geçen senekinin iki katı fiyatına, bu hesaba göre taze fasulye de geçen senekinin üç katı fiyatına satılıyor, dün çıkmış hazret ne diyor, iş kurun, işinizi büyütün diyor, millet karnını doyuramıyor, kendi mv bile bayrak açtılar geçinemiyoruz diye, ayda 22 bin lira ilegeçinemiyorlarmış, vah hallerine, acıdım vallahi, bu yıl ilk defa yeşil köy biberi şimdiye kadar olan boyutunun üç katı boyutta, kırmızı kapya biberin yarı, üçte bir boyutunda olan köy biberi bu yıl kırmızı biberden daha büyük, gördükçe göz bebeklerim de büyüyor her seferinde, karpuz kabak tadı vereli yıllar oldu, yıllar oldu şöyle ağız tadı ile karpuz yiyemeyeli, mısır şekerli, patates şekerli, aldığım kabuklu ceviz, kabuklu yer fıstığı dahi şekerli, pirinç, yani pilavı, ya da dolmayı pişiriyorsunuz, ya zor pişiyor a da iyi pişmiş dahi olsa bakıyorsunz ertesi gün içleri kıyır kıyır, sertleşmiş, sanırsınız pirinç değil plastik madde, bu tabiri arkadaşım kullandı pirinç için, o da şikayetçi aynı benim gibi pirincin bu yeni halinden, daha bu liste uzar tabi, aklıma geldikçe yazarım.

***Şekerin insanı kelimenin tam manasıyla embesilleştirdiğini sayfalar dolusu bile yazsam bu şeker için az gelir, şeker neslimizin sonunu getirebilecek en önemli materyal, insanlığın sonunu yani.

***Tatildeyim, bir bakanlığa bağlı bir misafirhade, antalyada, buradakilerin, yani gelenlerin yüzde 99’u kapalı, deniz kıyısı haşemalılara ayrılmış gibi bir görünümde, sanırsınız özel kontenjandan haşemalıları seçip getirmişler, vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, biz neyi tartışıyoruz, belediyelere işe alınanları, alınacaklar tabi, o kadrolar değişip yerine yenileri gelecek, ve inşallah çok yakın zamanda o iğrenç şehir amblemleri de değişecek, ankaranın ambleminde olduğu gibi, ve otobüslerin durak adları da, çünkü çoğu o cami, bu cami şeklinde, o kadar ki sahil ıssız, koca bir koy haşemalılar için özel olarak kapatılmış gibi, bu da yetmezmiş gibi biraz daha uzağa haşemalılar için ayrı bir çardak konmuş, aralarında neler konuştuklarını dinliyorum bazen, din, namaz, niyazdan başka konuları yok, dünyalarını ahirete adamışlar, umarım sonunda karlı çıkan onlar olurlar, bunu içtenlikle söylüyorum, umarım haklı çıkan biz düil de onlar olurlar, yoksa eğer cidden boşa gitmiş olacak ömürleri, insanın içine doğduğu toplum dış kimliğini de belirliyor sonuç olarak, onların da bu işte bir suçları yok yani, yazık o geçen ömürlere.

Beni burada daha çok ilgilendiren elbette kadınlar, kimliksiz, renksiz, dokusuz, kokusuz, tek tip yaşanan hayatlar, misafirhanenin yöneticisi de bu renksizlikten sıkılmış olmalı ki her fırsatla benimle konuşmaya çalışıyor, onlarla zaten konuşamaz, çünkü konuşmazlar, şu kaç göç meselesi, belki biraz alaycıyım haşemalılar hakkında ancak belki benim de bilmediğim şeyler olabilir haklarında, belkide haşemalılar o kesimin öncü, ilerici olanları, şapkalarıyla, gözlükleriyle ben farklıyım imajı yaratıyorlar, ve misafirhane çok dolu, yüzlerce insan var ama haşemalı olanların sayısı çok az, bu demek oluyor ki haşemalı olmak bile bir aşama, bir ayrıcalık, bir özgürlük göstergesi onların içinde, zincirlerini biraz olsun kırabilmiş olan kadınlar haşemalılar, o zincirlerin kırılmasının öyle kolay bir şey olduğunu sanmayın, hiç kolay bir iş değildir.

Naylon terliğin alt tabanına açılmış deliklerden de, ki içlerine çakıl taşı doluyor ve insanın ayaklarına batıyor, akp sorumlu, eskiden olmayıp şimdi olan her şeyden akp sorumlu, ayağıma taş değse akp den bilirim, hangi akılla açmışlar o delikleri acaba, alttaki kirli suyu ayağa değdiriyor, delikler yüzünden ayakta acı oluyor ve iz kalıyor, bendeki daha büyük akıl, geçen yıl aldığım terlikleri delikleri olduğu için giyememiştim, bu yıl yine gitmiş deliklisini almışım.

***Bedenlerimizde şekerler, çaylar, kahveler, ellerimizde telefonlar, tabletler, bilgisayarlar, deliliğin kıyısında esir aldılar bizi, bunlar esaret günlerimiz artık, esaretimizin ve deliliğimizin, delirtildiğimizin farkında bile olmadığımz, içtiğim olduğu olacağı bir bardak çay, iki gün uyku tutmadı, uyuyamadım, sinirlerim gerilmiş, bu insanlar nasıl böyle bardaklar dolusu çay içip hayatlarını sürdürüyorlar anlayamıyorum.

Bir çocuk gördüm, 20 yaşlarında, kanadada okuyormuş, gördüğüm o 15 dakika içinde bizimle hoşgeldiniz ve hoşçakalın demekten başka bir iletişimde bulunmadı, ki yanımda yaşıtı üç çocuğum da var, annesi ve anneannesi var, gözünü telefonundan alamıyor, bedeni bizimle ama ruhu telefonun içinde sanki, görende dünyayı kurtarıyor falan sanır, onu değil kanadaya fizana göndersen ne olur, orada da elinde telefon olacak burada da, elin çocuğuna konuşması kolay diyebilirsiniz elbette, benim çocuklarım çok mu farklı, veya ben, ama 15 dakika ara verebiliyorlar en azından, veya ben de verebiliyorum.

Kendimi bildim bileli tırnaklarımın yanındaki sertlikleri koparmaya bayılırım, çocukken çok sayıda tırnağım düştü, değişti bu yüzden, epeydir düşmemişti, biraz kabarıp iniyordu, ama bu defa inmedi, bayağı bir iltihaplandı ve doktora gidip antibyotik kullanmak zoruna kaldım, neyse ki geçti, deniz de iyi gelmiştir belki, gelmeden bir gün önce gitmiştim doktora, bayağı birde ağrı yaptı, halsizlik ve ateşe doğru yönelince gittim doktora zaten, ağrın, acın neredeyse canın orada dedikleri doğru şey.

***Döndüm, denizde gördüm, burada görüyorum, 15-16 yaşında kızlar, çocukluktan yeni çıkmış, büyümüş olmanın hevesiyle vücutlarının güzelliğini paylaşmak istiyorlar, bir genç kızın en doğal hakkı bu, şort giyiyorlar, yaz günü başka ne giyilir ki zaten, ama gel gör ki vücutları şekilden çıkmış, balinaya dönmüşler adeta, bacakları koca birer tomruk gibi kalın ve çirkin, saklasalar, örtseler zaten örtülecek, saklanacak gibi bir şey değil, biz nerede hata yapıypruz da o çocuklar 15 yılda o hale geliyorlar, o her ne yapıyorsak o şeyden bir an önce ilelebet caymamız lazım, bunu çocuklarımıza yapmaya hakkımız yok, beslenme biçimi nesilden nesile aktarılan bir bilgi ve ortada bir yanlış olduğu kesin, bu bilgiyi silip yerine yenisini koymalıyız, ve bu tabi ki şeker, ve birde toplu beslenme biçimi, hepimiz evlerimizde pişirmek ve pişirdiğimizi yemek durumundayız, kaldığımız yerde, misafirhanede yemekler gayet iyiydi, ancak süre bir haftaya uzayınca, onları yeme süresi, midem bana itiraz etmeye başladı, daha fazla onları yeme diye sinyaller gönderdi, bu durum hepimiz için söz konusu, olabildiğince toplu yeme biçiminden uzak durmamız gerek, toplumca, toplu yemekler sağlığımızı, sıhhatimizi bozuyorlar, yani karaciğeri, sonuçta besin değil kar amaçlı hazırlanıyorlar her ne olursa olsun, eğer canım dışarda bir şey yemek isterse ben bu tercihimi kahvaltıdan yana kullanıyorum, gelen şekerlileri de bir kenara ayırdım mı bir risk oluşturmuyor benim için o yediklerim, artık çay da yok, ne açık ne koyu, hiçbir şekli, çünkü oranlanamayabiliyor her zaman ve faturası uykularıma çıkıyor, ne açık ne koyu, sıfır çay benim için bundan böyle, nasıl kahve içmiyorsam, sıfır noktasındaysa çay da öyle olacak, dışardan yeme fikrimi kahvaltıyla geçiştirmesem oradan dürüm, buradan kızartma, bela, içlerinde neler var o bile belli değil, buna karaciğer mi dayanır, bundan etkilenen bir karaciğer olsa yine iyi, karaciğeri sağlam olmayanın hiçbir şeyi sağlam değil, ne aklı ne mantığı, birbirleri ile ne kadar ilintililer bir bilseniz, o kanadada okuyan çocuğa, bizlere bu aptallıkları yaptıran hep o şeker ve o zararlı yediklerimiz, vücudun tek şefi var ve bu ne beyin ne de bağırsaklar, karaciğer bu şef, her yer, her uzvumuz onun emrinde.

Öyle ki karaciğeri dolu, kirli olan kişilerin, ki bu daha çok gençlerde yaygın, ağızları iğrenç kokuyor, hele ki sabahları aç karnına, adeta bir lağım çukuru gibi, spor sonrası tenleri, terleri kokuyor, acı acı, iğrenç, yanlarına yaklaşılmıyor kokudan, birde bronzlaşmıyor, kararıyorlar, ciltleri bronzlaşmıyor kararıyor.

***Sakın ola skechers marka spor ayakkabı almayın, ben aldım bin pişman oldum, üstelik 400 lira verdim, o kadar adi malzemeden yapılmış ki giyene kadar akla karayı seçiyorum her seferinde, dechatlon adlı spor mağazasından da hiç bir şey satın almayın, adilikte üstüne yok, hepsi plastik, hepsi kanserojen, çocuklarım pilates lastiği almışlar iki tane, kokudan yanına varılmıyor, balkona attık orada duruyor, oradan da çöpe gidecek büyük ihtimalle, bütün malları öyle decatlonun, bizi kanser etmenin yolunu bulmuşlar decatlon mallarıyla.

***ekrem imamoğlu şirketlerin birinin başına bir akp liyi geçirmiş, sonrasında geri almak durumunda kalmış, savunması şu, siyasetine bakmamışmış, yani diyor ki siyasete değil liyakata baktım, o derecede layık olabilecek bir tane dahi chp li bulamamış demek ki, bizde zaten o siyasete bakmasın diye verdik oylarımızı ona, onun altında, ekrem imamoğlunun altında bir çapanoğlu var ya dur bakalım, liyakate nasıl bakıldığını anlamak için gitsin tarım bakanlığına, haşemalıların kocalarına bir baksın bakalım liyakatle mi işe alınmışlar yoksa cami avlusundan mı toplanmışlar, haşemalılar öcü görmüş gibi bakıyorlar insana, ne selam var ne sabah, iğrenç yaratıklar, kendilerini ne sanıyorlarsa, fizana çıkacaklar galiba haşema giydikleri için, pislikler, orada o kadar kötü hissettirdiler ki kendimi bu hakaret az bile onlara,, onca yıl yabancılarla tatil yaptım, onlarla bile bu kadar yabancılaştırılmış hissetmedim kendimi, bildiğin dışlıyorlar insanı, bunu açıkça hissettiriyorlar, neden, açığım diye, veya son hakim sınavlarının sonuçlarını bir araştırsın, kazananların nasıl kazandırılmayıp kaybedenlerin nasıl kazandırıldığını soruştursun mülakatta, kazananlar değil ilk 1700’den sonrakiler kazandırılmış, can ataklının köşesine biri göndermiş bu bilgiyi, liyakatmiş, onu bizim külahımıza anlat sen, vatan elden gitmiş, o hala akp ye daha fazla nasıl peşkeş çekebilirim derdinde, futbolcudan chp li ancak bu kadar olunur işte, ya gizli akp li ya da başka bir şey, daha kazanmadan belediyede çalışanları işten çıkarmayacağım dediğinde anlamalıydık bunu.

***stephan daldry, bir başka pislik, film yönetmeni, epeydir izlemiyorum film, kızım açmış, baltım iyi oyuncular var izleyim dedim, 2000 yılı yapımı sanırım, adını da bilmiyorum filmin, bilmesem daha iyi zaten, merly streep var, nicole kidman var, falan filan, filmde konu yok, tek konu kadın kadınla erkek erkekle birlikte oluyor, bu yabancılar maddi olarak her derlerini hallettikleri için olsa gerek,eğer gerçekten böyleyse tabi, tek dertleri olarak şeylerinin ucu kalmış olmalı ki indir kaldır bunu knu ediyorlar, ya da insanları yobazlaştırmanın en kolay yolu olarak bunu bulmuşlar ve beynimize bunu işlemeye çalışıyorlar pislikler.

***ayça kaya, doktor, ama bugün doktorluğunu değil başkalsşımını konuşacağız, her zaman tv ye çıkan bir doktor, çok izledim, yaz boyu görmemiştim, geçen gün haberde çıktı ama onun o olduğunu anlamam biraz zor oldu, adı ekranda yazıyor, sesini de tanıyorum ama orada konuşan bambaşka biri, hiç tanımadığım, hiçbir şekilde yüzü eski halinden çağrışım dahi yapmıyor, adı yazmasa ve ses tonu aynı olmasa tanımam mümkün değil, başkalaşıma uğramış resmen, o tombul yanakları yok olmuş, holivud yanağı denen şeyi yaptırmış olmalı, ve büyük ihtimalle burun ameliyatı da olmuş, ve başkaca neler yaptırdıysa artık başkalaşıma uğramış, ben ben olmadıktan sonra istediğim kadar güzel olayım, o ben değilim ki, bir başkası, kendini aynada gördüğünde neler hissediyodur acaba, ben olsam kendi kendimden korkardım her seferinde, bu da kim diye, komik oluyorlar da farkında değiller, mutasyona uğramış gibi aynı, filmlerde gördüğümüz mutasyonlar gerçeğe dönüşmeye başladı bir bir, korkunç, sertab erener de yaptırmış yüzünü, bambaşka biri olmuş o da, ve tabi eskisinden çok çok çirkin, ayça kaya da öyle, eski hali çok daha güzeldi, sevimliydi en azından, bütün sevimliliği gitmiş yüzünün, yine geçenlerde bir film izliyoruz kızımla, yabancı film, uzaylı muzaylı bir film,, kadınn yüzü çok tanıdık geliyor ama çıkaramadık, charlize theronmuş meğerse, o güzel kadının yerini robotumsu, her kadında var olan bir yüz almış, yani son zamanlarda var olan estetikli yüz yapısı, çok çok komikler.

***Kistik fibrozis, önce hastalığı anlatayım, aklımda kaldığı kadarıyla, hatta en vurucu noktasından başlayayım, ölümcül bir hastalıkmış, erken yaşta gerçekleşiyormuş ölümler, genetik olduğu düşünülüyor, ki bu bence yanlış, anlatacağım neden olduğunu, en önemli bulgusu tendeki terin, yani tenin tuzlu olmasıymış, öperken dahi hissedilebilimş bu tuz oranı, ter testiyle onanırmış hastalık, bunun dışında burun tıkanıklıkları, koyu kıvamlı mukus, iyi hazmedilemeyen yemekler yüzünden kötü kokulu, sert, yağlı gaita, geçmeyen öksürük, gelişme geriliği bulguları arasında, gelelim benim anlatacağım örneğe, bir ergen erkek çocuğuna diş teli takılır, diş teli takan doktor bir kbb doktoruna gitmelerini öneriri, kbb doktoru da göğüs hastalılarına yönlendirir ve çocuğa kistik finrozis tanısı konut, anneyi alevler alır, yapılan tertestleri bunu göstermektedir ve doktorlar bundan dönüş, kurtuluş olmadığını söylerler, bu iş yılları içine alan uzun bir süree döner, anne yinede vazgeçmez ter testi yaptırmaktan, son yaptırışında test olumlu çıkar, oğlu kistik fibrozis değildir, doktorların o zamana kadar olan bütün iddiaları çürümüştür, ama bu meselede doktorların bilmediği ama benim bildiğim, hatta ailenin dahi farkında olmadığı bir ayrıntı var, yine laf arasında söylenen, başka bir konu geçerken, aile oğullarına diş teli takılmasıyla birlikte tümden colayı kesmiştir, bürün aile kola içmemiştir çocukları içmesin diye, işte doktorların bilmedikleri şey bu, tam da o süreçte şekerden uzaklaşmış olmalaları, daha nelerin altında şekerin hinliği yatıyor hiç belli değil, bu benim yorumum elbette ancak hiç geçmeyecek denen bir hastalığın geçmiş olması ilginç değil mi, her ne sebeple olursa olsun şker uzak durulması gereken birincil bir madde, kaldı ki şekerin katılaştırma, yoğunlaştırma, yapışkanlaştırma gibi bir özelliği de vaağdadan hatırlayın bunu, mukus ve gaita bulguları için yani, tuzla ilişkisi ne olabilir, aşırı şeker denge yıkımına uğrattığı için vücudu tuza eğilim artıyor olabilir, bu hastalıkla cebelleşen bir dolu insan varmış, çok mu basite indirgedim sizce, ben hiç öyle olduğunu sanmıyorum, bana görünen bu.

Bu mukus ve şeker arasında da sıkı bir ilişki var bana kalırsa, yani şeker mukusu arttıran bir etmen, hemde bayağı, hayvansal gıdayı yeren çakma bir belgesel izlemiştim, orada süt ürünlerinin mukusu arttırdığı söyleniyordu, demek ki biliyorlar şekerin mukusu arttırdığını ve karayı süt ürünlerine çalmaya çalışıyorlar.

***Gittiğim yer antalya ve aylardan ağustos, hatta ağustos ortası olmasına rağmen soğuktu deniz, sabahları zdaten girmedim üşüdüğüm için, öğleden sonraları da her gün giremedim, sadece ben değil, aldığım duyumlar hep bu yönde, denizle ilgili durumumuz değişecek gibi görünüyor ilerleyen yıllarda, yani denize gitmeyi unutacağız gibi, dünya değişiyor, dünya ile birlikte biz de değişeceğiz elbette, yani alışkanlıklarımz değişecek, bir yılda bu kadar fark ettise denizin ısısıseneye Allah kerim demekten başka yapacak bir şey yok, bazen bir yağıyor yağmur, ankarada, yağmur değil alamet, ödüm patlıyor evin içinde, iki gün önce yine yağdı böyle, 50 mette ötesi gözükmüyordu, Allahım esirgesin hepimizi, birde bu ara sıkça yağan yağmurdan kayan binalar var, yıldırım düşen binalar var, Allah saklasın hepimizi, doğal afetler artık kapımızda.

***Babana bile güvenme dedikleri günler bugünler olmalı, ormanlar yanıyor, içinde canlılarıyla birlikte, ve bir helikopter, uçak tartışmasıdır aldı başını gidiyor, muhalefet uçak var kullanmıyorlar diyor, iktidar yok, arızalı, kullanamıyoruz diyo, hangisine inanmalı bilemedim, bile bile yangına teslim ettiklerini ormanları aklım hayalim almıyor, kim bu kadar kötü olabilir ki, kaldı ki aylardır ara ara bu yangınlar sürüyor, ve bu yangın uçağı meselesi hep konuşuluyor, s400’ler alan, f35’ler alan, diktatörüne en lüksünden uçaklar alan bu ülke, tank palet fabrikası karşılığı olarak, iki tane olsun yangın söndürme uçağı alamıyor mu, bile isteye mi teslim ediliyor yoksa ormanlar ve içlerindeki canlıları yangınlara, Allahım sen aklımı koru, kimse için bu kadar kötü olduğunu düşünmeyeyim, kimse bu kadar kötü olmasın, maden sahasını ağaçlardan temizlemek için yakılmamış olsun o ormanlar ve canlıları, ve yine bu yüzden söndürme ihmalleri yaşanmamış olsun, lütfen.

***gıdalardaki etiket bilgisi okunarak şeker içeriği daha düşük olanlar tercih edilmelidir, diye yazdı kısa bir reklamda vınnn diye geçen bir yazıyla, durdurarak okuyabildim ancak, bir başkası, gazlı, gazsız içecekler, hazır meyve suları, enerji içecekleri, spor içecekleri gibi içeceklerin aşırı tüketimi sağlık üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceği için tüketimleri sınırlandırılmalıdır, dedi, vallahi pek bir önem veriri oldular şeker hususuna, göğsüm kabarıyor emeklerine, bizim gelinin hali gibi bu hal, hem ağlarım hem giderim, hem reklamını yayınlayıp hem kötülüyorlar, eh, bu da bir şey, bir adım hiç değilse, iyiliğe doğru bir adım üstelik, yaşasın iyilik.

Tuza da el atmaya başlamışlar bu ara, imternetten yemek siparişi reklanımda gördüm, tuzu az tüketin yazıyordu, önce bir hazır ayranlardaki tuz oranını düşürsünler de ondan sonra ahkam kessinler bunu yapacaklarsa, ben de yakın zamanda tuza dikkat çekmiştim biliyorsunuz, tuza, zeytine, turşuya, turşu zaten sevmem, zeytine de bayılmazdım ama yiyordum, artık bıraktım, iki üç aydır yemiyorum, son zamanlarda ara ara yükselen tansiyonum artık yükselmiyor, çok çok iyi bu aralar, zeytin mucizesinden olmalı, yani zeytinsizlik mucizesi.

***Şu pembe domates denen şey ne menem bir şey, ne tadı tat, ne görüntüsü görüntü, güzelim ayaş domatesinin suyu mu çıktı da millet bu pembe domatesi üretir oldu, bif domates te öyle, iğrenç bir şey, sümüksü, geçen gün almak zorunda kaldım, yemeğe dahi koymaya çekindim, sözde ayaş domatesine benzetilerek üretilmiş, şimdi domates dondurma zamanı, yeşil biber, kırmızı biber ve domatesleri birlikte kaynatıp donduracağım, bütün kış için yemek sosu olarak, inşallah.

***Çağımızın salgını ne sizce, beim bir fikrim var tabi bu konuda, söyleyeceğim tabi, aptallık, çağımızın salgını aptallık, şeker aptallığı tabi, doğuştan gelen bir aptallık değil bu, sonradan ediniliyor, ve şekerden uzaklaşıldığında kurtulunabilen bir durum, bunu yazmak nereden aklıma geldi derseniz, dün magazinde ahu tuğba ve kızının bir söyleşisi vardı, orada gördüm, ahu tuğba nın kızının aptallığıyla yani, ahu tuğbayı hepimiz biliriz, hayatını yoktan var etmiş bir kadın, zekasını bilemem ama akıllı bir kadınmış, eve yarırım yapmış parasını, çok sayıda evi varmış, şimdi kızının derdi ne, o evlerde yapılan inşaatlardan bıkmış usanmış, hazırından bol bulunca atıp tutması kolay tabi, o paranın nasıl kazanıldığını bilen o değil ahu tuğba, söyleşinin sonunda daha fazla kızınn saçmalamalaeına dayanamayan ahu tuğba kalkıp gitti, haklı olarak, aptallık çağımızın hastalığı, grnç neslin hastalığı, bizlerin değil, bir ahu tuğbanın kızı değil, bütün gençlik bu halde, ahu tuğbanın kızı sadece dün gördüğüm bir örnek, her genç bu halde neredeyse, şekerden vazgeçmemiz gerekecek, gerek, en en en kısa zamanda.

***Şarkıcı yeliz dün 4 yıl boyunca su alacak parası olmadığı için suyunu kaynatarak içtiğini söyledi, hani o bildiğimiz ünlü yeliz, düşmez kalkmaz bir Allah bu işte.