Press "Enter" to skip to content

Günlük 1z Aralık’13

***800 milyon liralık taklit eşya yakılarak imha edilmiş. Çantadan cep telefonuna varana dek. 800 milyon taklit olarak ederi; gerçeği olsa kim bilir ne kadar ederdi; fakir bir mahalleye götürülüp dağıtılsa fena mı olurdu?
***ODTÜ?deki yol hızla ilerliyor; en kısa zamanda biten yol ödülünü alırsa hiç şaşmam; birde bayağı bir geniş; bırakınız yapsınlar; bırakınız geçsinler; memlekete yol lazım; acilen; trafik ne kadar rahatlarsa her şey o kadar yoluna girecek. İnsanlar perişan oluyorlar yollarda; hastası var, yaşlısı var; çocuklusu var; bir an önce daha, daha çözümler bulunmalı yollar için. Bu sabah Anadolu bulvarındaydım; çift şeritli mis gibi yol; 3-5 araç birbirine girmiş; az ilerde yine vardı aynı şekilde; yazık değil mi o insanlara; ne korku atlatılıyor; bilmez miyim?
***Bin bir derde çare denirdi ya eskiden; magnezyum hapı için denmiş olmalı; ürkekliğe, korkaklığa, dayanıksızlığa, yorgunluğa, boşaltım sistemini tutamamaya; acilen boşaltmak zorunda kalmaya; şişkinliğe, kabızlığa; uykusuzluğa; hepsine çare magnezyum hapı; akşam yatmadan 1 saat önce alınıyor; 1 aydır alıyorum; trafikteki korkaklığım azaldı; eskiden ürktüğüm sesler, manevralardan eskisi gibi ürkmediğimi fark ettim. Önemli olan size yapılan değil; sizin ona nasıl karşılık verdiğiniz; yani içsel olarak neler hissettiğiniz; sizin sinirleriniz sağlam olduğunda karşınızdakinin ne yapıp yapmadığının çokta bir ehemmiyeti olmuyor. 40 yaş sonrasında kesin şart. Boşalan magnezyum depolarını doldurduğunuzda sinirleriniz çok daha sağlam; çok daha dirençli. Herkese tavsiye ederim. Mehmet Öz?ün neden o kadar ısrarla magnezyumu önerdiğini şimdi daha iyi anlıyorum. 
***Güzelliğin on par etmezi izledim; bana kalırsa o filmin kendisi on par etmez; konuşulanların bir çoğunu anlayamadım; jüri neye dayanarak; filmi nasıl anlayarak o ödülleri o filme vermiş onu da anlayamadım. Bir pkklı teröriste gerilla denmiş olmasına mı? Büyük bir olasılıkla o. Ne konuşmalar anlaşılıyor; ne oyunculukta iş var; ki buna en iyi erkek oyuncu ödülünü alan çocuk ta dahil; bir bütün olarak film berbat. Antalya film festivalinin en iyi filmi buysa Türk sineması bitmiş demektir. 2012?nin en iyi filmi seçilmiş; garip. 2012?de jüri başkanı Hülya Avşar?mış; o seneye damgasını vurmuş; onca sansasyon boşuna değilmiş anlaşılan.  
***Tv?de laf arasında kulağıma takıldı geçen gün; ?sana ait olduğunu sandığın hiçbir şey sana ait değil?; hadi maldan geçtik; mal zaten geride kalıyor; lazım olan bir mezar yeri birde üstüne yapılan mermer; aklın, gözün, kulağın, seni ayakta tutan bütün mekanizman; hatta alımın, havan bile geride kalıyor; hepsi hava, civa; birde bakıyorsun ki canını teslim etmeden hepsini yarı yarıya iade etmişsin bile; hayat koca bir yalan; aldatmaca üstüne kurulu bir oyun gibi; bu gün varsın; ertesi gün oyun dışı; out; veya çiçorçof; bu sözü eski misket oyuncuları iyi bilir; bir var bir yok oyunu; ama bu kayıpların en acımasızı akıl kaybı; insan aynı insan ama değer yargıları, takıntıları farklı; siz onu hala eski tanıdığınız kişi sanıyorsunuz ama o eski tanıdığınız kişi değil; görüntü aynı ama içi başka; öyle sandığınız içinde yanılgılarını acımasızca eleştiriyorsunuz ama halbuki o aslında yaptıklarından büyük bir ölçüde sorumlu değil; bir bebek gibi. 
Tansiyon ve şekerler devreye girdikten sonra insanların müsamaha kapısını biraz daha açık tutmak gerekiyormuş; yaşadıkça anlıyor insan. Ona kızmak, bağırmak, yapma demek değil tıbbi müdahale gerekiyor; yani büyük ölçüde sakinleştiriciler; öyle olduğunda da elbette o insan o insan olmaktan çıkıyor; yarısı iade edilmiş hareket eden vücut gibi; her şey emanet ama akılın ki; aklın iadesi bir bambaşka. 
***Taurus?a gittim; tam sevdiğim gibi; otoparkı ve otopark yolları geniş; mağaza katlarının koridorları geniş; ferah, havadar; rahat rahat geziliyor; görselliği güzel; özenilmiş belli ki; köfteci Ramiz de var; mmm; nefis; daha ne olsun; sıkıldık bütün avmlerde olan aynı yemekçilerden; nereye gitseniz yemekçilerde bir fark yok; pizzacı, dönerci, hamburgerci; yani beğendim; benim için bundan böyle bir numara; Taurus in; next level out;)))
***Dün akşam 4 gibi 19 yaşındaki oğlum Ulus?ta bankamatikten para çekmiş; parayı cebine; kartı cüzdanına; cüzdanı ise çantaya koymuş; biri çantayı kapıp kaçmaya başlamış; oğlum koşucu; yakalamaması mümkün değil; anında fırlamış ve iki kişi önünü kesmiş; arbede olmuş; gidememiş; Ankara?nın orta yerinde şirket olarak çalışıyorlar ve polis aynı yerde bizim kemerimizi, araba muayenesini sorguluyor başka zamanlarda; polis tahsilatçı ve koruma memuru olarak görüleli beri haraç toplama peşindeler; asayişin değil; neden bir sivil polis yok Ulus gibi bir yerde; millete ne olduğu kimsenin umuru değil; Allah?tan bıçaklama bilmem ne olmamış; olsa felaket; ondan sonra ara ki bulasın oğlunu. Devletin polisi işi gücü bırakıp bizden haraç toplama peşine düştü düşeli canımız canilere; canilerin insafına emanet. Başsızlık; ülkeyi iyi yönetememenin sonuçları nerelerden gelip bize kadar ulaşıyor.
Oğlum kadın değil; yaşlı değil; genç ve güçlü bir erkek; iri yarı; yakalasa adamın suyunu çıkarır; ona bile bu yapılıyorsa ortalıkta daha neler olduğunu tahmin etmek pek zor olmasa gerek. Memlekette asayiş berkemal ötesi.
***Sıktığınız limonları atmayın; tersini çevirin ve iç kısmını yüzünüze sürün; kurudukça sürün; sonra yıkayın; güneş lekeleri, toparlanma, ciltte düzelme için birebir. Çok sık yapmayın; haftada bir; cildin kendini yenileyecek zamanı olsun.
***Dershane önlerinde bedava enerji içeceği dağıtılıyormuş; içinde kafein var nasıl olsa; bir alıştılar mı tamamdır.
***Hızlı ve öfkeli seri filmlerinin yakışıklı oyuncusu Paul Walker, Porhche marka arabası ile hız yaparken ölüme yakalanmış; yanarak can vermiş; yazık; ölümü bile hızlı ve öfkeli olmuş; filmi gibi; nasılda yakışıklı; insan inanamıyor 40 yaşında olduğuna; bir yardım gecesine gidiyormuş oysa; hem yakışıklı hem iyi; ama hızlı ve öfkeli; yazık olmuş. Ne yazardı eskiden her yerde; ?sürat felakettir?; bu son felaket olsun inşallah; bu kayıptan sonra porsche marka arabaların satışı yasaklanmalı;-(
Ölmemiş diyorlar; dur, bakalım.
***Geçen gece uyku tutmadı; makina kafa varmış; biraz baktım; adnan hoca ve kediciklerini gösterdi; yeni kediciği Adnan hocaya ?nefesimi kesiyorsunuz hocam? diyor; kendi o biçim; kafam kadar memeler; yarısı dışarıda; yarısı içeride; ama iffetliymiş; hatim bile indirmiş; İngilizce, Arapça tam; Allah vermiş; kalk oyna; ama yüzde en ufak bir kıpırtı, duygu yok; hipnotize edilmiş gibi; bir ilaç, uyuşturucu falan mı kullandırılıyorlar acaba; ağzından maşallahla inşallahtan başka bir şeyde çıkmıyor; bu nasıl ingilizce arapçaysa türkçeyi unutturmuş;-); garip.
Eski kedicikte nasıl bakıyor yandan yandan; ona da yazık; belkide daha 3 ay önce ona da aynı şeyleri söylemişti Adnan hoca; kim bilir? Nereden buluyorlar bu sapsalak kızları aklım almıyor doğrusu; adam haremini kurmuş sergiliyor.
***Ben gitmeyeli pilates çağ atlamış. Gerçi ben gittiğimde; bundan 10 yıl önce pilates yoktu; sanırım adı aerobikti; bolca yorulup geliyordunuz ve ortada bir değişim yoktu. Uzun zaman; hastalıktan önce; yani 3-4 yıl önce Ebru Şallı ile yapmıştım pilates; birkaç yıl; spor yaptığım o 45 dakikayı bile çok görürdüm kendime; evdeki işlerim aksıyor diye; nerede bir yere gidecek zaman ayırmak; gittiğimde de çok bir sonuç alamadığım için üstüne düşmemiştim; artık kendime çok görmüyorum o kadar zaman ayırmayı; yinede azıcıkta olsa vicdan azabı duymuyor değilim; gitmekle gitmemek arasında bocalayıp gittim dün yine; ancak bu defa yaptığım bambaşka; lastik, yer, hikaye; baştan sona topla yapılıyor; top bir mucize gibi; ağır olmayan ağırlık, su yatağı, bel destekleyici, kol güçlendirici; her işe yarıyor. Yorulmadan sonuç alınıyor gibi; gibi diyorum çünkü daha iki kez gittim; inşallah etkileyecek; direk karın hücumu zaten; ama gerçekten yormuyor; zor gelen yer olursa da es geçiyorum; yoracak olsa zaten gitmem; evde yorul; orada yorul; zor iş. İlk gidişimde zorladım; başım dönünce daha fazla devam etmedim; bu defa sadece kolay olanları yaptım; baş dönmesi olmadı; dikkatli olmak gerek; nerede yorul; orada durul. Topu bacaktan al, ele ver hareketi zor bir hareket.  
Spor yapmak için çok büyük paralar ayırmaya da gerek yok artık; amaç hava değilde spor yapmak olduktan sonra; ki hiç öyle havalarla işim olmadı; her yerde belediyenin yerleri var; hanımlar lokalleri; onlardan birine gidiyorum; yıllığı 1oo lira. 
Esne, bırak; sık, bırak hareketleri güzel; yoksa efor sarf ettirenler bana göre değil. Hopla, zıpla hareketler yani. Sağa, sola esnemek, eğilmek beli çok iyi çalıştırıyor; olduğun yerde; ondan kolay ne var?
***Dışarısı buz kesiyor; sabah -2; bırrr. 6 Aralık.
***Magnezyum bahsini hatırlarsınız; yazalı 1 ay olmadı; bende bayağı bir magnezyum eksikliği varmışta ben farkında değilmişim. Krampların, kas spazmlarının sorumlusu magnezyum eksikliği; esnediğimde; özellikle yatarken esnediğimde boğazımda bir tutulma olurdu; bir anlam verememiştim şimdiye dek; krampmış meğerse; kramp illa bacakta olacak diye bir şey yok; artık olmuyor; magnezyum almaya başlayalı beri. Dr. Öz’de magnezyum için yıkanmış muz kabuğunu 10 dakika kaynatıp çay olarak içmeyi önerdiler; henüz denemedim; hafif ılınınca balla tatlandırmak iyi olur sanırım. Magnezyum eksikliğine çifte etki; birinci adım muz yemek; ikinci adım kabuğunu kaynatıp çay olarak içmek.
Yaptım çayı; içildi; kızımın soyduğu elma kabuklarını da attım içine; 10 dakika kaynattım; biraz ılınınca bal kattım; içtiler. 
***Bugün bir kez daha değindi Dr. Öz BPA’ya; hormonları etkiliyor, bozuyor ve kalp kasını etkiliyormuş; olmaz olsun; ince plastikteki sulardan alıyorum marketten ama sonuçta o da plastik; birde taşı, taşı bitmiyor; 4 kişinin suyu; neredeyse her gün alıyorum; pınar suyu aradım ve 5 litrelik cam damacana istedim; canıma yetti artık; markete göre çok daha pahalı; 3 katı; varsın olsun. Candan öteye köy yok. Temizliği biraz kafamı kurcalıyor; elden ele değişiyor sonuçta; elbet temizliyorlardır; ne bileyim! Aradım; 10 dakika içinde geldi; bu ne hız! Pompalı da kullanılabiliyormuş ama pompada plastik; ben öylece kullanırım; eksik olsun plastik.
Hormonları etkiliyor; bozuyor deyince bende akan sular duruyor; benim adet kanamalarım duruldu; şimdi kızımınki başladı; sık ve şiddetli; ya o suyun plastiklerindense?
***Sarımsak ezeceğini paşabahçeden aldım; zaten onda gözüm vardı; ucuz diye diğerini almıştım; kırılınca bana gün doğdu; tamamen çelik; bir tarafı eziyor; diğer tarafı dilimliyor; ithalmiş; 40 tl:-(; yapacak bir şey yok:-)
***Elle ödülleri vardı az önce CNN Türk’te; Hadise bir elbise giymiş; Hüseyin Çelik görse ortalığı yıkar; hadise yaratır;-) tombul tombul memelerin yarısı ortada; iki iri teni topu gibi; ne o öyle; plastik cerrah elinden çıkma olduğu her halinden belli; bana yakışmış gibi gelmedi; yakıştıran varsa bilemem; eski fotolarına baktım; küçük ve sarkık; şimdiki gibi kocaman ve top top hiç değil; kadın onca para vermiş estetik doktoruna; göstermesin mi? Neredeyse göbeğine kadar açıktı ama önü. Serenay Sarıkaya’nın dekoltesi çok daha güzel ve düzgündü; ona da bir doktor eli değmiş ama; onunda eski fotolarına baktım elbette. Elden ele far ediyor demek ki; doktor farkı eşittir meme farkı. Onun; Serenay Sarıkaya’nın estetiği çok daha güzel. Estetikler yarışıyor artık; eskiden güzellik yarışırdı; estetik çıktı mertlik bozuldu. 
Arzum Onan ne şeker bir kadın; gülümsemese bile gülümsermiş gibi sevecen bir yüzü var; çıktığı ilk günden beri hanımlığından hiçbir şey kaybetmedi. Ahu Yağtu, vintage’ı anneannesinin eşyalarından görüp öğrenmiş; Cem Yılmaz’ın İzmir’de kız istemeye gittiği ev bildiğin külüstür bir apartman dairesiydi; konak diye hafızamda kalmamış; videoları hala var internette; bilmem anlatabildim mi meramımı; kaplumbağa kabuğundan çıkmış; kabuğunu beğenememiş; neysen o’sun; niye yalan söylüyorsun; kendini olduğundan farklı göstermeye çalışıyorsun ki?; Burcu Esmersoy’a bir garip haller olmuş; çirkinleşmiş; ki güzel bir kadın; garip bir kaş şekli yapmış; kalın; ondan olmalı; hiç yakışmamış; saçları da kötüydü; ama en klası sunucuydu; adını bilmiyorum; o ne sakal öyle; mağara adamı; o haliyle kendini hoş ve çekici sanıyor olmalı; dedikodu hattına hoş geldiniz;-)
Atlamışım; diğer bir sevimlilik ödülü de Gülse Birsel’in.
***Soğuğun arkası kar geldi; sabah -5; küresel loşluktan bahsetmiştim yazın; hava kirliliğinden dolayı güneşin dünyaya ulaşamamasından; sanırım bu denli soğuğun nedeni de o.
***Yeni başlayan dizilere takılayım dedim hafta sonu; ortalık kar, kış kıyametken; yapacak başka bir şey yok; hani belki bir tane yakalarda devamlı izlerim diye; nerede; iki dizi izledim; ikisi de birbirinden vasat; vicdan ve inadına yaşamak; ikisinde de birkaç ünlü ismin altına toplama oyuncu koymuşlar; çekilir gibi değil. Öyle bir geçer zaman ki’nin bütün kadrosu tanıdık, ünlü değildi ama hepsini beğenerek, severek izlemiştik; özenilerek seçilmişlerdi; belli. Tanıdıktan sonra gördük ki geçmişte de oyunculuk yapmışlar meğerse. Önceden tanıdığımız tek isim vardı; ali kaptan; Erkan Petekkaya; o zamana kadar sevmemiştim Erkan Petekkaya’yı; biraz yontulmamış gelirdi; o diziyle beğendim; ısındım. Ama bir Erkan Petekkaya var diye de oturup Dila Hanım’ı izlemedim. Neyse; yeni iki dizinin alt yapı oyuncularını beğenmedim vesselam. İstisnalar var elbette ama bilirsiniz ki istisnalar kaideyi bozmaz.
Ahu Türkpençe’yi çok beğenir ve severim; ikinci bahardan beri; sırf onu izlemek adına şöhret’e bile katlanmıştım belli bir süre; bu defa katlanamayacağım; çok şey kaybetmemiş güzelliğinden ancak yinede yıl tahribatı var. Mimikleri çok güzel; ona özgü ve ona çok yakışıyor. Asıl kayıp inadına yaşamak’ın Sanem Çelik’inde; orta yaş görüntüsüne geçiş yapmış artık; geçen zaman ve boşluk; Amerika günleri yıpratmış belli ki; bizde böyle; ya varsın; ya yoksun; bir hata yaptın mı bütün her şey unutulur gider; ki hata nedir; neye göredir; bu da tartışılır; kara melekteki görüntüsü yok; söyledikleri de hiç anlaşılmıyor; peltek gibi; Amerika’da Türkçeyi mi unuttu ne; eskiden de mi bu kadar kötü konuşurdu; hatırlamıyorum.
Duyuldu ya bir “kızlı erkekli evlerde neler oluyor” lafı; fitnenin başı belli; vakit kaybetmeden ona göre bir senaryo uydurup çekmişler vicdanı. Size mi dert oldu evlerde ne olup olmadığı; herkesin kendi özel yaşantısı; kendi tercihi. “çocuklar bizi aşacaklar, kuş olup yuvadan uçacaklar, aynı şeyleri yapacaklar”; demiyor mu  şarkıda İlhan Şeşen; işin özü bu. Avrupa yakasında da pekala kızlı erkekli yaşıyorlar; ama hiç böyle kötü gözlü bir bakış açısı yok. İnadına yaşamak’ın konusu ise çalıntı; elbette Holywood’dan; sürekli yayınlanıyor o film digitürkte; adı aklımda değil; bir çocuğu anne babası, birbirini tanımayan bir kadın ve bir erkeğe teslim edip ortadan kaybolurlar ve macera başlar. Macera deyince aklıma geldi; hani birde macera çekmeyi bir bilseler; hiç mi Amerikan filmi izlemiyorlar; azıcık sürükleyicilik olsa; yok; kızım da benimle birlikte zor dayandı; sıkıldı; kapa şunu deyip durdu; ama azmettim bitirdim; elbette çoğunluğunu hızlandırarak izledim; bu anlattığım özetin özeti. 
***Bu kadın güzelliği, yıpranma, yaşlanma konusundaki en büyük hüsranı Sienna Miller ile yaşadım. 2005’teki casanova filminde inanılmaz bir güzel; bakmaya doyulmuyor; 2012’deki just like a voman’da ise filminin ismi gibi “tıpkı sıradan bir kadın gibi”; aradan geçen 6 yıl içerisinde bu kadar mı değişir insan; inanılır gibi değil; halbuki şu an bile sadece 31 yaşında. Ancak benim hayalimde Casanova’daki hali ile kalacak; diğer görüntülerini hafızamdan silmeye kararlıyım.
Güzele, güzelliğe hayranım; oldum olası. Jane Seymour vardı eskiden güzel olarak; yandan gülüşlü; şimdi elbette kazıntısı kaldı; sonra taklitleri çıktı; yine yandan gülüşlü; Drew Barrymore ve onun da ardından onun taklidi Katie Holmes. Ama benim beğendiğim 2005’teki Sienna Miller;) Şarkıda dendiği gibi; “bu oyun böyle, böyle sürer gider; oyuncular değişir”. Doğan Canku söylüyor; dinlemek isterseniz diye 😉 Sözleri Ali Kocatepe’ye aitmiş; onu da anmadan geçmeyelim.
 
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *