Press "Enter" to skip to content

Günlük 3e Nisan’16

 ***Ankara ve trafik, felç, bugün cumartesi, 2 nisan, normalde 15 dakikada gidilen yolların süresi bir saate çıkmış, bilerek yavaşlatılıyor trafik, yol inşaatlarıyla, bomba önlemi sanki, sonu ne olacaksa böyle.
***Ne yazsam ki, kafamda yazacak bir şey yok gibi, enteresan olmayan günlerden geçiyorum demek ki. Her sabah uyanırken “rahatlıkla uyanabilecek kadar yorulmalı insan, ki ertesi günde, ertesi günde aynı tempoda devam edebilsin” diyorum, bilinçli olarak değil, beynime yer etmiş, hep aşırı yorgun olarak uyuduğum ve uyandığım için olmalı, hep kolay uyudum ve zorlukla uyandım çünkü, her sabahımın bir küfrü var yani birine, ömrüm oldukça iki elim yakasında, artık o kadar yorulmuyorum, duraklama dönemi, yorgun eşek ne yapar, yükün ağırını sırtından indirir.
***Benim yaş gurubum için söylüyorum, ki yaşım 50, anneler ve kızları, babalar ve oğulları aynı zamanda ölüyorlar, inanılmaz bir ölüm sayısı var şu anki 50 yaş gurubunda, yaşıtlarımda, kadınların ölüm bahanesi kanser, erkeklerin ölüm bahanesi ise kalp krizi, yine bugün ölen bir kadının annesi öleli 1 yıl olmamış, hep öyle, rekli yaşıtlarım ölüyor,biz çürük nesil çoktık, 12 eylülün baskısı en çok bizi vurdu, bir gün yüzümüzü güldürmediler, 80’de 15 yaşlarındaydık, bütün baskıyı biz taşıdık, bizden büyükler özgürce solculuk, sağcılık yapmışlardı, acısı bizden çıktı, bizden sonrakileri de çok etkilemedi, ama biz etkilendik, karne ile ekmek alan dönemin çocuları olan anne babalarımız bile bizlerden çok daha sağlamlar, daha uzun yaşıyorlar, ölüm yaşı çok, çok aşağılara inmiş durumda, artık sadece yaşlıyı beklemiyor ölüm, herkes için her an kapıda.
Ölen kadının, ki muhtemel bir zamanlar tanımışım, şimdi hatırlamıyor olsam da, facebook sayfasına göz attım, bayağı bir gerilere gitmişim, haziran 2013, gezi olayları, orada şöyle bir şey gözüme çarptı, o süreçte Yilmaz Özdil’in yazı yazmadığı, çünkü izinli olduğu, ne tesadüf, yine bir olay zamanı izinli olması yani, daha önce yazmıştım, hep böyle olduğunu, iş bittikten sonra yazmakta ne var? 
Sayfanın sonuna gelince gördüm ki 57 yaşındaymış, ama geçen yıl annesi ölmüş ve dediğim gibi 50 yaştan da ölen sayısı çok. Hep ölümden bahsediyorum.
***Galadan bir önceki programda, son programda, yani işte benim stilimde, birbirlerine olan son duygularını söylediler, genellikle güzel temenniler, Bahar, Selay’a şöyle dedi, “evet sen de strateji anlamında formatı Bahar olanlardandın, olsun, ben yinede mutluyum sana izlenirlik adına bayağı bir şey katabilmiş olmaktan, hiçbir zaman seni bizlerden biri olarak görmedim, bu podyumda ne işin var senin dedim, hala aynı fikirdeyim, seni zaman zaman seviyorum, zaman zaman olgunculuk oyununa bende kanıyorum, onun dışında hayır, başarılar dilerim ama, …. akıl edinecek kadar zamanın olacak mı bilemiyorum ama umarım sende biraz akıllanırsın”
Selay bu sözleri fazlasıyla hak etmişti, Tuba da aynı şekilde, aynı davranmıştı Bahar’a, ki bu son programda birbirlerine olan sevgilerini dile getirdiler, kötülerin aşkı, yaşasın kötülük, bir Bahar tek başuna ne kadar kışkırtıcı olabilirdi ki hepsine karşı, hepsi birden saldırdılar iki ay boyunca, çocuğu, 18 yaşında, her gün üzüp her gün ağlattılar, yarışmacıların hemen hepsi, Öykü Serter çok iyi çanak tuttu onlara, arkalarını kolladı, denge sorunu olduğu kanısındayım, jüri üyeleri ise seyirci kalmakla yetindi, Bahar’ın ezilmesini hep birlikte izlediler, yine iyi dayandı Bahar, güçlü kızmış, ben de kendimi özdeşleştirdim Bahar’la, o yaşımla, onunla birlikte kendimi ve onu yaşadım, bir kişi, ki bir çocuk, nasıl bu kadar kışkırtıcı olabilir ki, hepsinin birden saldırmasını sağlayacak kadar, sonradan yumuşamalar oldu, o sert tavırlar yumuşadı, gelen uyarılar sonrasında, ama olan olmuştu zaten, geri döndürülemez şekilde, çekimler ve yayın günü arasında yaklaşık bir hafta var çünkü, bir topluluk psikolojisi bu herhalde, topluluksan güçlüsün ve o istenmeyeni yok etmek senin hakkın, birbirinden gaz alarak, frenleyecek bir uyarı sistemi de olmadığını var sayarsak vay o kişinin haline, ölümlerden ölüm beğen, kötü kötüdür, iyiyse iyi, bu değişmez bir kural, Selay kötüdür, Tuba kötüdür, çanak tutan da kötüdür, seyirci kalanlar aptaldır, Bahar ise iyi.
İşin garibi o programda ilk olarak Tuba çıktı ve çok duygulu bir konuşma yaptı, göz yaşları içinde, insanlar tarafından sevilip beğenilmedikten sonra o yarışmanın, o yarışmayı kazanmanın bir önemi olmadığını söyledi, timsah göz yaşlarıyla, onun adına üzgünüm ama ne sevildi, ne beğenildi ne de yarışmayı kazanabilir, topyekun kayıp, çünkü kıskançlığına yenik düşerek Bahar’a hep saldırdı, sevilen, beğenilen, ve tabi ki gönüllerde taht kuran ve yarışmayı kazanacak olan Bahar.
***Bahar kazanmadı, Bahar insanların gönüllerini kazandı, önceki yarışmada ablası Nihal’e kurulan tuzağın bir benzeri ile ikinci yapıldı, Nihal de birinciliği hak ediyordu ancak “Ayşenur’un ane babası gelmedi, onunla görüşmüyorlar” acındırması ile hiç hakkı değilken Ayşenur birinciliği aldı, bu galada da anne babası gelmeyenler vardı, her galada olduğu gibi, arkadaşları gelmişti, Ayşenur için niye böyle bir acındırmaya gidildi, bu seferde İvana Sert, Bahar’ın Selay’a olan sözlerini trolledi, boşa çıkardı, bunun üzerine ona kızan Bahar, İvana Sert’i sevmediğini söyleyince jüri Bahar’a karşı birleşti ve onu dışlayarak Bahar’ı seçtirmediler, yoksa Bahar’ın yanında Yeşim’in esamesi okunmaz, siyahtan başka bir şey giymedi ki, otur kalk siyah, jürinin şişirmesi aldığı puanlar, Bahar çocukluğunun, ama oyun bilmeyen çocukluğunun kurbanı oldu. Oysa ki bir süre önce Yeşim de Hakan Akkaya’ya “iyi giyinmiyor” dediği için aynı ablukaya alınmıştı, zamanlama hatası, jüriye laf etmek kimin ne haddine, insanlar nereden gelirlerse gelsinler kaprislerini, hırslarını geride bırakmasını bilmiyorlar, İvana’ya hiç yakışmadı bu durum. Mesele yüz bin meselesi değil, Bahar kullanıldı burada, programın reytingi Bahar sayesinde oldu, ben sadece Bahar için izledim, önceleri eleştirel olsa da, herkes Bahar için izledi, Yeşim sadece nemrut nemrut oturarak, reytinge bir katkısı olmadan aldı o parayı ve ödülü, önemli mi, değil, ama Bahar’ın hakkı yendi.
Aman, ne yapacaksın, bu hayat böyle geçer, lüküs hayat, onlar dolanıyor, ben yan gelip izliyorum işte, bir müddet dolandıktan sonra tabi, dolanmadan yatmak yok öyle, neyse ki bitti, başka bir şey izlemiyordum zaten, bundan sonra hiçbir şey izlemem, havalarda ısındı, yürüyüşler beni bekler, at kendini sokağa zamanı, benim için, yoksa evde pas tutacağım, haftada bir bile çıktığım yok, markete dahi gitmiyorum, bu benim için inanılmaz lüks bir şey, ben de kadınmışım meğerse, her gün dışarıya çıkmam gerekmiyormuş, sağ olsun oğlum alıp getiriyor gerekeni, bende pişiriyorum, olup bitiyor, babasından görmemiştik, onun işi vardı, işinde başarı ve kolaylıklar dilerim ona, benden selam olsun Bolu beyine, öyle indirirler adamı tahtından, güüüm, geç olsun temiz olsun, tertemiz, canı ceheneme, oğlundan gördük, besle çocuğunu büyüsün, pek bir sevdim evimi, hiç çıkasım yok, birde işini tam bitirsem daha çok seveceğim de, bitmedi valla, nasıl evse, hala bir elimde spatula bir elimde ovma teli dolanıp duruyorum, ara, ara, sürekli yapsam bitecekte, o da olmuyor işte.
Hortum mükemmel bir alet ama, sen nereye gidersen su peşinde, kova kova su taşımaya gerek yok, veya viledayı yıkamak için her seferinde banyoya kadar gitmeye, evin ne tarafında işim varsa hortum o tarafın balkonunda, özellikle cam silme için çok işe yarıyor, camlar vileda kovasına cif yüzey temizleyici konarak temizleniyor, hortumun ucuna birde durdurucu taktım, aç kapaya da gerek yok, iş yapılacak tabi de, böylesi daha kolay yapılıyor, taşıma suyla değirmen döndürmekten çok daha kolay, eziyet te bir yere kadar, şakır şakır suyla yıkanmalı balkon, başka türlü temizlenmez, dış cephe sonuçta, ben öyle cam balkon falan da sevmem, açık hava en güzeli, halılarımı bilem yıkadım balkonda, naaber, ben anlamam öyle halı yıkamacılardan falan, ya süpürüp geri getiriyorlarsa, gözümün gördüğüne inanırım, mis gibi oldular, fairy bulaşık deterjanı ve sonunda suyla açarak koyduğum yumoşla, saçaklara da domestos, halıya değdirmeden, özenli bir biçimde, eski halı yıkayanlardan kim kaldı, bir ben, uzun saplı sert fırça, saçaklar için küçük fırça ve çek çek yardımıyla, modern yıkama stili, stil her yerde, kendi halını kendin yıka, ama ayağına bot giyerek, önce sağlık, sular daha soğuk, hatta ben yıkadığımda daha da soğuktu palto da giydim, şakır şakır yıkadım. Küçük halıları tek başına yıkadım, büyük halıya okuldan gelince kızım da yardım etti, bir dahaki sefere sıraya koyacağım, öyle hepsi bir günde zor iş, gereği de yok, günde iki halı yeterli, bir bile olabilir, büyükse, yarın ne işin var, yaz sonuna bir daha yıkarım, senede iki kere yeter.
***Akıllı facebook geçmiş paylaşımları hatırlatıyor bazen, 2011’de şunu paylaşmışım, “Kendini akıntıya bırak. Sürece güven. Yaşamındaki yıkımların seni daha iyi bir yere getireceğine inan. Kendini akıntıya bırakırsan, yürümeyen ilişkilerinden, bir yere götürmeyen işlerden, boş inançlarından kurtulursan, yaşamında inanılmaz bir ilerleme kaydedeceksin. Değişime direnirseniz, pişmanlıklarınız artar, acınız büyür. SYDNEY OMARR” okuyunca tekrardan beğendim, sizinle de paylaşayım dedim.
***Herkes yerde ben geri mi kalırım, moda ya, kinoa aldım, içinde protein varmış, yarım kilo, 25 lira, yani kilosu 50 lira, kısırını yaptım, 3-5 kere yıkıyor, sıcak suda bekletiyor ve pişiriyorsunuz, oysa ki ince bulgurun üstüne bir sıcak su dökmek ve bekletmek yetiyor, tadında bir ahım şahımlık yok, bildiğin tahıl, hatta ince bulgurla yapılan kısır çok daha güzel, 3-5 liralık bulgurla yapılan kısır yani, kısır yemek istersem ince bulgurla yaparım, protein almak istersem de o 50 liraya 1 kilo bile değil, 1,5 kilo levrek alır afiyetle ve ağız tadı ile bir güzel yerim, Amerikan çiftçisi kazansın diye yapmadıkları maskaralık yok. Gerçi bulgur yesek bizim çiftçimiz mi kazanıyor, hayır, geçen gün oişirdiğim kırmızı mercimeğin menşei Kanada idi, bulgur kim bilir nerenin, Kanada, o bildiğimiz karları ile, soğuğu ile meşhur Kanada mercimek yetiştirip bize ithal etmiş, hani bizimde bol güneşimiz, tarlalarımız var ya, anlayana aşk olsun.
***Aramızda kalmasın’ı da izliyorum, sürekli, bugün pazartesi, işte benim stilimin galası cuma gecesi yapıldı, galadan sonraki ilk program olnasına rağmen ve şimdiye kadar neredeyse her gün işte benim stilim ve Bahar’la ilgili haberlere yer verilmesine rağmen galaya dair en ufak bir bahis olmadı, çünkü Bahar, Yeşim’in adı açıklanır açıklanmaz sahneyi terk etti, iyi de yaptı, yürekli kız, o da onlara, o jüriye kapak olsun, olmuş zaten, aramızda kalmasında bahsi bile geçmediğine göre.
***İki erkek aralarında konuşuyorlar, birileri, kimsenin duymadığını düşünerek, erkek muhabbeti, hovardalık üstüne, biri “şimdiki aklım olsa hayatta evlenmezdim” diyor, ama en az 25 yıllık evli ve boyunca çocukları var, diğeri de öyle, madem öyle şimdiki aklınla boşan o zaman, boşanır mı, boşanmaz, hizmetçi de lazım, karıyı da yiyecek. etinden, sütünden faydalanacak, üstüne üstlük birde istediği haltı yiyecek, karısının önüne 3-5 kuruş atıp, ölmeyecek kadar, karılarla keyiflenecek, para karşılığı tabi, bedava değil, biri, yani diğer adam ev arıyor, 2+1, öbürü “evin anahtarını bana da verirsin değil mi” diyor, ev arayan “çalış çalış sonu ne, geleceksin 60-70 yaşına, olsa ne işe yarıyor para, iş yerini bekledikten sonra” diyor, zaman zaman sesleri alçalıyor, fısıldaşmaya dönüşüyor, aralardan taş gibi sözünü duyuyorsun, vurgulanıyor ya, taş gibi, bunlar evli barklı adamlar, taş gibi olan çağda çocukları var, oğulları, kızları, ve karıları kendilerinden çok daha taş gibi, ama pezevenklik ruhlarında var, azıcık parayı bulan free.
Adamı tanımıyorum, ama şerefsiz olduğu kesin, o lafın üstüne akşam olunca evine gidecek, o kadının yaptığı yemeği yiyecek, temizlediği evde gerinecek, onunla aynı yatağa girecek, şerefli mi sizce, değil, bu itler çok azdı, yöntemleri, yakalama yöntemlerini eylül, ekim aylarında yazmıştım, bakmayın gözlerinin yaşına, yakalayın alın canlarını, onların canı para ya, paraları olmadığında neleri var ki başka, hödükler. Bizimki de araba aldı, binemiyor, korkusundan, korku dağları bekler, bi yakalarsam, muck muck, gözüm üstünde, öyle kolay değil o işler, o yemenin birde kusması var, ki kustururum, çok rahat. O yiyecek biz bakacağız, yok öyle bir dünya, şimdiye kadar vardıysa da artık olmayacak.
***Mesele de o zaten, paralarına ortak, ortakçı olarak gördükleri karılarını bertaraf etmek istemeleri, paralarında hak iddia edebilecek tek kadın karıları çünkü, bundan sonraki kadınların öyle bir hak talep etme durumları yok, ve elbette çocuklarını da, dımdızlak parasızken canım, cicim olan karıları parayı bulunca kaşık düşmanı oluyorlar, o kadın, o kadınlar olmasa o paraya ulaşabilecekler miydi acaba, çok zor, paranın ne tür, hangi kapıları kendilerine açtığını gördükten sonra, elbetteki orospuluk endüstrisini kast ediyorum, asıl bacasız sanayi, parayı kendilerine ayırmayı seçiyorlar, karı ve çocukların önüne at bir kemik, çemkirmesin yeter, şerefsizlik bu boyutta, kesinlikle, ve inanın bir ben ve çocuklarım değil böyle yaşayan, yaşatılan, sakalımın sayısı, mesela o iki adamın karıları, benden bir farkları var mı, yok, o iki adam gerçek, sanal veya uydurma falan değiller, birebir yaşayan, birbirleriyle fısıldaşan, konuşan insanlar, daha geçtiğimiz hafta.
Dün bir dini gurubun birlikteliğine katıldım, arapça kursuymuş, dini bilgilerden de bahsedildi, ne alaka, denk düştü diyelim, hiçbir düşünce bana çok ters değil, her düşünceye açığım, kendi kriterlerim ölçüsünde, dini düşünce zaten ters değil, hiçbir şekilde, Allah akp nin ambargosunda değil, şükürler olsun ki, orada bile kadınların vurguladığı şey, üzerinde durulan “her yapılanın karşılığının olacağının olması, bu dünyada veya öbür dünyada hesabının sorulacak olması” oldu, o konu konuşulurken 15 kapalı kadının hepsi dikkat kesildi, o kalabalığa bir sessizlik çöktü, ve eminim içlerinden öyle olması için dua ettiler, tıpkı benim gibi. Kadınlar azap içinde, azap çekiyor, erkekler tarafından azap çektiriliyorlar, çocuklarını azap içinde büyütüyorlar, genci, yaşlısı, mutlu kadın yok, hiçbirinin yüzünde mutluluk göremedim, mutlu erkek desen o da yok, hep bir yetmemezlik, daha çok isteme tavrı, çocuklar hem durgun hem saldırgan, bir süre durgun, bir süre saldırgan, ve hep az gelişmiş, eskilerin deyimiyle tosun gibi değiller, buradan çıkan sonuç, bütün erkekler birer dangalak, çok kestirme bir çıkarım oldu.
Ama asıl suç yine bizde tabi, sadaka karşılığı yaşadığımız, yaşattığı hissiyatına kapılmasına mahal verdiğimiz için, oysa ki yediğimiz her lokma helal, ezilerek, baş, boyun eğerek onun bu denli büyüklenmesine izin verdiğimiz için asıl suç bizde, “bırakırsam ne olursun, zaten ne’sin” korkusunu yaşatmadığımız için. Bırakılanlar biliyor artık “ne” olduğunu, 8 ay oldu, epeyce öğrenmiştir, bu ne ki, daha çoook öğrenecek, kadın, eş nedir, ne işe yarar, ne gibi boşlukları doldurur, öğrense de artık bir faydası olmayacak ona, en azından benimle ilgili olarak. Hiç sallamıyorum, bir gram bile, onunla olup çok param olacağına bu kadar olsun, huzurum var çünkü, ve değeri paha biçilemez.
Hayat öyle büyük bir ayna ki, yüzüne tutuyor bir gün bir bir yaptıklarını, nereye kaçarsan kaç, hemde nasıl.
***Geçtiğimiz pazar günü bir hasta ziyaretindeydim, orada tanıdım, bir arkadaşımın akrabası, dün, cuma günü kaybetmişiz, 65 yaşında bir kadın, benden sadece 15 yaş büyük, onu gördüğümde ölebileceği hiç aklıma gelmedi, şifalar diledim giderken, şifa bulacağını düşünerek, iyiydi çünkü, ya da bana öyle geldi, 2 ay önce birdenbire, hiçbir şeyi yokken beyne emboli atmış, beyin ameliyatı olmuş, uzun zaman yoğun bakımda kaldı, bilinçsiz, uyandığında artık bir felçli olduğunu fark etmiş, kendini öyle hasta ve aciz görmeyi kendine yedirememiş, gelenlerle konuşmak dahi istemiyor, ama yeri geldiğinde taşı gediğine koyuyordu, aklı fazlasıyla yerindeydi, hiç düşünememiştim ölebileceğini, bir kaç gün içinde, bana göre ölüm herkese çok uzak herhalde, ama değilmiş, belli ki hassas ve yerine göre otoriter bir kadınmış, 30 yaşındayken kocasını kaybetmiş ve 4 çocuğunu büyütmüş, öyle, felçli olarak yaşamak onun için azap olurdu, bana öyle göründü o yarım veya bir saatlik zaman diliminde, Allah rahmet eylesin, hayat bir göz açımı, bir gün bebek, bir gün cenaze.
İki ay boyunca çektiği işkencelerden sonra öldü kadın, acaba o iki ayı hiç yaşamasa daha mı iyiydi, bence öyle, acılı iki ay yerine acısız erken ölüm çok daha yeğ. Uzun zaman yoğun bakımda kalanlarda çeşitli semptomlar gelişiyormuş, özellikle sigara içenlerde, uzun süre antibiyotik tedavisi görüyorlarmış, falan filan, emboli atanların ameliyatla geri döndürülme oranları yüzde kaçtır acaba, hani yüzde, 1,2 gibi bir rakam ise insaniyet namına o yüzde 98 e işkence çektirilmese de huzur içinde ölüme gitseler keşke, son son acılar çekmeden, ama yüzde kaçtır bilmiyorum elbette, ben bir gün öyle bir durumda olursam işin Allaha bırakılmasını tercih ederim, o acıları çekmektense, ama aklım başımda olmayacağı için böyle bir şansım olmaz elbette, bu durumda hiç kimsenin böyle bir şansı yok, geçen gün haberlerde vardı, merdivenden düşen çocuğun babası hastanede çocuğuna röntgen çekilmesine karşı çıkmış ve olaylar çıkmış, “sen de haklısın” demeklik gerek burada babaya, o da çocuğunu koruyor kendince, karışık iş.
***Siyaseti yazmayı unutmadım da, yazılacak gibi değil, ne’sini yazayım, ortalık lağım çukuruna döndü, Zencani’nin verdiği rüşvetler için araştırma komisyonu kurulması akp oylarıyla önlenmiş, belli ki baştan ayağa hepsi hırsız, rüşvetçi, ben bunun ne’sini yazayım, yazmaya utanıyorum artık, yapanlar utanmıyor ama. Öbür şeyleri zaten hiç yazmam bile, ellerimi kirletemem onların kirlilikleriyle, duymayı bile gönlüm el vermiyor.
Kadere bak, Rıza Zarrab ödenek yokluğundan bir hapishaneden diğer hapishaneye “otobüsle” gönderilemediğinden 5 gündür bir hapishanede bekletiliyormuş, acıdım hani haline, özel uçağına binseymiş diyeceğim ama binemiyor, yazık. Bakalım oradan ne kokular yayılacak bu tarafa, kokusu çıkacak yakında, ama oda spreyleri var nasıl olsa, meclise sıkarlar olur biter, zaten Rıza Zarrab yakalandığında ilk yaptıkları iş “yurt dışından belge istenirse göndermemek” yasasını çıkarmak oldu, her tezgah hazır onlarda, minareyi çalanın kılıfları hazır, ne minareymiş, çal çal bitmedi.
Geçen gün geçerken dikkatimi çekti, çayyolu kızılay arasındaki Eskişehir yolu hattında neredeyse bütün binalar devlet malı, bakanlıklar, devlet binaları hep oraya yerleşmiş, özel arazi yok denecek kadar az, daha çoook mal, para var devlette, soy, soy bitmez, niye bu kadar minaremiz olduğu ortada.
Bunca ganimeti onların eline avucumuzla bıraktık ya, ona yanıyorum, başka bir şeye değil, ve gördüğüm, bildiğim tek bir sorumlusu var, Doğan Taşdelen, kelebek etkisi ile bizi bugünlere getiren baş etmen, nasıl mı, Murat Karayalçın’ın girdiği seçimde başka bir partiden aday olarak oyları böldü ve Melih Gökçek’in seçilmesini sağladı, o zaman ibb olan tayyipin elini güçlendirdi ve biz aşama aşama buraya geldik, bir hata, bir yanlışlar silsilesi bizi buralara getirdi, bir başka hata da Murat Karayalçın’ın sonrasında belediye seçimleri yerine parti başkanlığını seçmesi oldu, işte şimdi bu hallerdeyiz, hırsızların memleketi.
***tv 8’de fenomen başlamış, asla ve katta izlemem, izlemeyeceğim, bana kimse izletemez onu, kanal d’dekine sinir oluyordum, izlemedim, izlemiyorum, asla, gelip geçerken görmek bile yetiyor sinir olmak için, burada da aynısını yapmışlar, iğrenç bir düşünce, ineklerle öküzleri koy bir ahıra. izle, mööö, möööö, möööö, bir farkı yok, hani iki kelimeyi biraraya getirebilseler, o kadar zekaları olsa neyse de, o da yok, ayrıca getirseler ne olacak, bir yere varmayan boş konuşmalar, cidden möööö, möööö, möööö, aman, ne halleri varsa görsünler, bana ne.
Aramızda kalmasını izliyorum ama, hiç değilse konuştukları gerçek, kurmaca değil, ve güzel dedikodu yapıyorlar. Aramızda  kalmasında Oktay Kaynarca-Deniz Çakır çifti üzerine konuşulurken, ki asla kötü bir şey söylemiyorlardı, Yeşim Salkım bir video çekip sanalda paylaşmış, “anlat anlat, başkalarının hakkında konuşmak kolay” diyor, elbette Deniz Akkaya’ya, çünkü bir gün önce Deniz Akkaya, Yeşim Salkım için “hak ettiği yerde değil” demişti, kötü niyetle söylediğini sanmıyorum ancak bu söz içinde büyük bir düşüşü de içerdiği için istediğin tarafa çekilebilir bir söz, hele ki hakkında söylenen kişi için, hayat çok uzun, yüksek volümden bir şarkıcılık dönemi, Uzan’lara gelin olmak, şimdi dizi oyunculuğu, katedilmiş uzun bir yol.
Bir dizi izleyecek olsam kördüğümü izlerdim, en izlenilebilir olarak gördüğüm dizi o, oyunculuklar, çekimler güzel, yalnız akış biraz yavaş, o da bütün dizilerde var zaten, bende o kadar sabırlı değilim, sadece on dakika baktım demin, sadece sen filmini izlediğimde İbrahim Çelikkol ve Belçim Bilgin için yeni bir aşk mı doğuyor demiştim, yazmıştım hatta, o zaman Belçim Bilgin ve Yılmaz Erdoğan ayrı değillerdi, şimdi şehirleri ayırmışlar, çok normal, su gider yolunu bulur, Belçim Bilgin’in Yılmaz Erdoğan ile birlikte kalacağı süre belli, davul bile dengi dengine, aralarında gerçekten aşk var mı bilmiyorum elbette, belkide benim hüsnü kuruntum, ama varsa yakışıyorlar birbirlerine.
Yılmaz Erdoğan, Belçim Bilgin arasındaki ilişki tahakkümcü bir ilişkiydi ve açıkça belliydi bu, hatta bir gün izlerken kızım “o kadın adamdan korkuyor” dedi, onu hiç unutmaz, hep hatırlatır, Hakkari yiğidi, olsun o kadar, ve hep çok yorgun olmaktan yakınıyordu Belçim Bilgin, çok çalışmaktan, başka bir deyimle çok çalıştırılıyor olmaktan, yaşı ve çevirdiği film sayısı karşılaştırılırsa, ki çocuğu da var, bu zaten açıkça belli, ben de dedikoducuyum bakın.
***3 kuruş parayı bulan nefesi Amerika’da alıyor, ne var, neye giderler merak eder oldum, dünkü baldırı çıplaklar bugün parayı bulunca vııınnn Amerika, burada kazanıp orada harcıyorlar, ara ara da gelip yine kazanıp yine gidiyorlar, çünkü orada kimse bir bok vermez onlara, olsa olsa garsonluk yaparlar, buranın azsolistleri oranın  garsonları, bi gidip bakıcam ne varmış orada diye, ama önce o parayı bulmam lazım.
***17 nisanda  mars yay burcunda geri gitmeye başladı, twitburçtan takip ediyorum astrolojiyi, 17 nisan itibarıyla herkesin hayatında örselenmeler başladı, bunu açıkça görüyorum, herkeste, ben dahil, 17 nisana, pazar gününe dönün ve neler yaşadığınızı hatırlamaya çalışın, göreceksiniz sizde, 27 mayıs çok daha kötüsünü getirecekmiş bizlere, bu sefer akrepe geçecek olan mars retrosuyla, Allah her yönden yardımcımız olsun.
Yarın, 22 nisandaki dolunay da sert geçeceğe benziyor, çünkü akrepte, akrep boğa burcunun zıt bırcu, ayrıca sert bir burç, işler karışabilir. Sadece mars değil bu ara geri giden gezegen, jüpiter, satürn de var, 1 hafta sonra bunlara merkür de eklenecek, şu iki ay işler karışık, hatta ağustosa kadar, hazırlıklı olun.
***Beyazlatıcılı yazan diş macunlarından uzak durun, beyazlatıcılı olanlar diş minelerini eritiyor. Yazmışımdır daha önce, yine yazarım, her aklıma gelişte.
***Ergenekon fos çıkmış, şimdi ergenekonu tezgahlayanlar yargılanacakmış, bak şu dünyanın işine, o yargılamanın sonu nerelere kadar varır acep? Ben ergenekonun savcısıyım diyene mi? Keşke.
***Ne pis bir illet şu bilgisayar oyunları, kimseyi kınamamak lazım bu konuda, insanın kanına işliyor sanki, hele ki gençleri, ben kınamadım, engel olmaya çalıştım, olabildim mi, sanmıyorum, cep telefonunu uyurken yastığının altına koymamayı öğretemedim de bilgisayar oyunlarından uzak durmayı mı öğrettim, herkes kendi seçimleriyle yaşar, bir yerden sonra, neyin olursa olsun, uzun zaman hiç oynamadım, tövbeliydim, ufaktan ufaktan spider solitare oynayım derken, kızımı oynarken gördüm, birkaç ay önce, görüş o görüş, o ufak ufak, büyük büyük oldu, sonra yine kızımda big makerı gördüm, ona başladım, onu aştın bu hamle, bunu aştın o hamle, yap yap bitmeyecek, dipsiz bir kuyu sanki, baktım hep 200 binde takılıyorum, daha ileri gideceğim diye yırtınmanın bir alemi yok, dün gece sildim, 500 milyon olsam ne olacaksa, başlamayacağım bir daha, inşallah yani, şimdi oyunda yok, kahvaltıdan sonra, ki biraz otururum, ne yapsam diye kıvranarak dolanırken yazayım bari dedim, siz siz olun oynamayın şu illetleri, beynimizi yiyorlar, çiğ çiğ.
***Menemeni, genel olarak yumurtaları pişirdiğinizde, tam piştiğinden emin olduktan sonra bekletmeden tabağa alın, hepsini, yoksa sıcak tavanın içinde kaldıkça kararıyor, birde yavaş değil hızlı pişirin, yüksek ateşte, yoksa yine kararıyor, suda, buharda pişirdiğinizde de pişince hemen soğuk suya atın ki sarısının etrafı kararmasın. Devlet sırrı değil, biliyorsunuzdur belki ama hatırlatmaktan bir zarar gelmez diye düşündüm. Bugün ben buna dikkat ederek pişirdim menemeni ve hiç kararmadı.
***Bu diziler ne iğrenç, geçerken gördüklerim bile dehşet verici, birinde bir genç kız bileklerini kesti, diğerinde adamın boynunu kırdılar, ciğerlerini sökmekten falannbahsediyorlar, ciddi ciddi, zıvanadan çıkmışlar, vahşeti mi öğretiyorlar?
***O iki kafadarın taş gibi lerine operasyon yapılmış, masaj salonları ve saunalara, Ankara’da, bir dolu kadın gösterdi, yabancı kadınlar, esir pazarı, bir esirde nasıl mutluluk arar ki insan?
***Bugün 24 nisan pazar, aybaşından beri avm ye gitmemişim, bombalar zamanından beri, o zaman bomboştu, yazmıştım, zaten biliniyor o zaman boş olduğu, bugün cepa ya gittim, bir dolu bir dolu, insandan geçilmiyor, millet fena sıkılmış bomba korkusundan, evlerden çıkamamaktan, hiç bu kadar dolu görmemiştim, özellikle bauhaus daha da doluydu, bahar ya, bahçe işleri falan için olmalı, kızım ayakkabı baktı, satıcı bir kız bana bakıyor, ben ona, çok güzeldi, boncuk gözlü, sonunda konuştu, kaşlarımı beğenmiş, benim gibi her şeyi uluorta soranlar da var demek ki, ben sorarım, kızın da kaşlarla problemi var, belli, çok beğenmiş kaşlarımı, itiraf ettim, kalem olduğunu şaşırdı, çok doğal durduğunu söyledi, kendi de kalem kullanıyormuş ancak parfümeri kalemi, onlar kurşun kalem gibi doğal durmuyorlar gerçekten, 7 numara, 7B çizim kalemi, benim tenim için iyi, daha açık tenliler, 6B veya 5B kullanabilirler, ileri geri sürttürerek çizmesini söyledim, kaşları birbirinden ayrıktı, biraz birbirine yaklaştırmasını ve başlangıç yerini daha yukarı kaldırmasını söyledim, can kulağıyla dinledi beni, mesele güzellik olunca kulaklar açılıyor ardına dek, aklımız fikrimiz başka bir şeye çalışmaz hale geldiği, getirildiği için çok normal, bu da kendime ve hepimize gediğine oturtulmuş taşlardan biri, kaş koçluğu yaptım kıza, bedavaya, bu arada çaktırmadan size de, millet bunu para ile yapıyor;))) para ile yapılmayan ne kaldı ki, millet neler yapıyor, yaptırıyor, biz bir kaşımıza kalem sürmüşüz çok mu?
Bu tip işleri yapanların hani böyle para kazandıkça parayı hafife alan, küçümseyen tavırları yok mu, öldürüyor beni, dün Ebru Şallı da bir dermatolog vardı, dinleyim dedim, uygulamalar 3 bin liradan başlıyor, kişiye göre, yaşa göre değişiyormuş, hani öyle bir söyleyişi var ki o 3 bini yolda dağıtıyorlar sanırsın, küçümseyerek, kendi parayı harcarken o 3 bin liraları öyle savuruyor mu acaba, elin parasını savurmak kolay, alışverişte görmek lazım onu, ne kadar küçümser, hava atarsa o kadar müşteri çeker, yeni trend bu, sen havalı, ben zaten havalı, ikimiz de havalı havalı, parası olan kesime hitab ediyor ya, para da neymiş canım, gençlik veriyor kadın, aklı küçücükler, “paran varsa gel, olur da yoksa benimle ne işin var, bak, ben bir havalı” tavrı, çarp bir tane ağzına otursun diyor şeytan, farzı misal yani.
Yani aslına bakarsanız inanılmaz denecek kadar başarılılar, yine tv 8 de bir değişim programı vardı, adını unuttum, kalktı herhalde, evet, şimdi yok, varsa yoksa survivor var, sabahtan akşama, çatlak çok, yaşlı kadını annemin yaşından benim yaşıma geri döndürdüler, rahat bir 30 yaş indi, ama kadının sesi erkek sesi gibi, kalın, yaşlı sesi ve beli iki büklüm, onu ne yapacaksın, bu kadar zorlamanın, zorlanmanın da bir alemi yok yani.
Facebookta biri var, eski tanıdıklardan, bir iki yıl önce burnunu yaptırdı, o gün bugündür doyamadı burun fotoğrafları koymaya, bir o yandan çektiriyor bir bu yandan fotoğraflarını, hani kişiyi bu kadar sevindirecekse bu işlem bu noktada karşı değilim, yaptırsın tabi, ama iş olsun diye yaptıranlara kızıyorum.
***Konuşurum dedim ya, buldum konuşacak birini, geçenlerde, tam benlik, 25 köpeğe bakıyormuş, 11 yıldır, bir villanın müştelimatında ailesiyle, çocukları ile oturuyor, 25 köpeğe bakıyormuş, patronları hafta sonları geliyormuş, doktormuş, “hiç mi akılları yok” dedim, ne için dediğimi bilirsiniz, “köpek bakmanın nesi kötü ki, anlamadım, kime ne zararı var, başka birinin 70 tane var” diye cevapladı adam, “bir insana on kuruşluk fayda vermezler, iş köpeğe gelince …” adam o zaman durakladı, “orası öyle, ben yüz lira zam istesem vermez” dedi, aynen dediğim gibi yani, niye hep ben haklıyım ki;))) Bu kadar dedikodu, boş laf yeter bana, işi o mööö programlarına döndürmeyelim, by.
***Kanal d nin mööö programına biraz baktım dün, sanal, yani yapay ilişkiler, aşklar, ihanetler, trajediler, ne ararsan var, bülbülleri altın kafese koymuşlar, onlar da şak diye birbirlerine aşık olmuşlar, ilgi duymuşlar, koyar koymaz, aşklarından ölüp bitmişler, sanki. mış gibi, yerse, yiyenler var demek ki, ısrarla yayını devam ettiğine göre, yaşanmamış aşklarını onlarla yaşıyor olmalı umutsuz ev kadınları, pazar günü cepa da gezerken kızım “ne çok karısına bağıran erkek var, 3-4 kere duydum” dedi, avm ler erkeklerin hegamonya alanı, para babaları, vur patlasın çal oynasın, o kadınlar bedavaya hizmetçileri ya, akıllarına esen her yerde bağırabilirler nasıl olsa, ben kulak asmıyorum, duymadım, ben duyacağım kadarını duymuşum zaten, duysam da bana ne, nasıl olsa işim olmaz, hepsinin köküne kibrit suyu, 10 senedir keyf bende, nnnaaa’ber canım, kırt kırt kırt, almadan vermenin erdemini tadıyor sayemde, on yıldır, ne güzel, intikamın hası böyle olur, herkesin bir öğrenme, adam olma süreci var, onunki de anca şimdiymiş işte, gerçekte olan “aşklar” ve möö’lerin aşkları, ne yapsın kadınlar, el mahkum izliyor olmalılar, yapay mutluluklar için, demek ki bir yaraya parmak basıyor, izlendiğine göre, bu da demek oluyor ki kadınlar yalancı aşkları bile görmeye, onunla oyalanmaya muhtaç, yalancı, sahte olduğunu bile bile.
Kadınlar yemez, içmez, uyumaz, boyuna çalışırlar, “hazır ol” dendiğinde ise hazırdırlar, kadın dediğin böyle olur, o neymiş öyle yok krem alıcam, şampuan alıcam, saf sabunun suyu mu çıkmış, sabunu bulduğuna şükretmesini bil, o liste uzar gider, bir keresinde terlik aldım mesela, “sen niye aldın” dedi bana, benim gibi kibarca demedi elbette, ne cevap verdiğimi hatırlamıyorum, bir şeyler demişimdir, ne cevap verilir ki bu soruya, mesela iki ayağım olduğu için, şükürler olsun, veya en son beş yıl önce terlik almış olduğum için, eskimiştir herhalde, doğal olarak, veya yalınayak üşütebileceğim için, veya hastasın sen, bir doktora görün, kafadan hasta ama, veya canım istedi aldım, veya sana ne, veya sana mı soracaktım, veya fazla konuşma, vs, vs, kafadan çatlak, deli, zırdeli, “bizim nasıl yaşadığımızı, bizi nasıl yaşattığını nasıl olsa kimse görmüyor, bilmiyor, o da keyfine bakıyor” diye düşündüğümü hatırlıyorum mesela, bundan en az on yıl önce, boştan yere düşünmüyordum herhalde bunu, bir keresinde, yaklaşık 20 yıl önce ayakkabı almak istiyorum, almamak için diretiyor, onuncu ayakkabım değil, belkide tek, “bana almıyorsan kendine niye alıyorsun” diyorum, “ben insan içine çıkıyorum” diyor bana, inanılır gibi değil, ben hayvanat bahçesindeyim ya, evde ve çalışmıyor olmamı bana koz olarak kullanıyor, adi, serseri, hani olmasa amenna, gidip ona buna ev alıyor, dükkanlar açıyor, paraları ona buna bol kepçeden saçıyor ama, böyle bir pezevenk, hem içkisi yok, kumarı yok, daha ne istiyorsun, aptal kadınların aptal avuntusu, bir mutsuzda, mutsuz ettiğinde mutluluk aramak, yemek yediğin kaba sıçmak, bizde böyle, yerse, şimdi bul da ye, devlerin intikamı büyük olur.
Ha, harcamadım mı, fazlasıyla harcadım, farklı zamanlarda, ancak hayatta doğrular yanlışları götürmüyor, burada bahsettim zaten terlik, ayakkabı, almak, almamak meselesi de değil, tavır, her şeyin önünde ve üstünde. Gerçek hayatlar dizilere fark attırır düzlemde, burada yazdıklarımdan kaç dizi çıkar. 5 lirayı 5 kişiye eşit bölersen sana ne düşer, 1 lira, sadece 1 lira verirsen sana kaç kalır, 4 lira, 50 kuruş verirsen sana kaç kalır, 4,5 lira, 4 lirayla, 4,5 lirayla yaşamak, sefa içinde olmak varken niye eşit böleceksin ki parayı, işte bu hesabın peşinde o pezevenklerin hepsi.
***Meclis başkanı yeni anayasada laiklik olmamalı demiş, yeni anayasada olmayacaksa önerdiği başka bir yer mi var acaba, dövme yaptırmak pek bir moda ya bu günlerde, bu modaya mı uymayı düşünüyor yoksa, elbette genişçe ve münasip bir yere, bundan sonra açar oradan da okuruz, orada yazıyor olmaması da beni üzüyor olabilir hani, bu da benim şahsi fikrim, 23 nisanda anıtkabire gitmeyen sadece Erdoğan ve hdp lilerdi, bu söz üzerine meclis başkanına çemkirmişler, hdp güzeli konuşmuş bu konuda, Allah çarpacak demiş, onları çarpacakta senin başını mı okşayacak, seri katiller ordusuyla birlikte olduğun için, Allah önünüze geleni öldürün mü diyor, kafirler, kendilerinin bile farkında değiller, utanmadan Allahın adını ağızlarına alıyorlar, ağzınıza alıp Allahın adını kirletmeyin, dinsizler, Allah mı dedi size bugün Bursa’da canlı bomba patlatın diye, Allahsızlar, biriniz hırsız biriniz katil, çok mu farklısınız birbirinizden, Erdoğan gibi anıtkabire gitmemeyi tercih ettiklerine göre bu söze çemkirme hakkını nasıl buluyorlar kendilerinde, cumhuriyeti, ilkelerini savunmak hdp lilere mi kalmış? Laiklik elden giderse kendi kıçlarında da patlayacak tabi, işine gelmeyince Atatürk’ü, cumhuriyeti, ilkelerini yok say, işine gelince var, nerede o bolluk?
***”Geri dön, ileri, marş, yerlerinize” hepsi çark etti, bb, cb, olur muymuş öyle şey canım, hani bir olabilecek olsa tef çalarlarda, o herifin artık meclis başkanlığında işi yok, geri dön, ileri, marş, yerine, defol git, aslında, aslındası o laf defol git değil, daha fenası, ben yazmadım, siz anlayın.
***Güççük büyük adam “başkanlık A planımız” demiş, B planını açıklamamış, demek ki yok, b planı olmayanın a planı olur muymuş demeyin, oluyormuş demek ki, o kadar incesini de görmeyin canım sizde, şimdi meraktayım, bu şahsi fikri mi yoksa bütün akp ya mal edilebilecek bir fikir mi, bundan böyle yan anekdot düşmeyi unutmamalılar, alıştık artık, her söze bir açıklama bekliyoruz, şahsi veya değil olduğuna dair, zurnanın son deliği, senden öğrenecektik A’yı, B’yi, laiklikten vurup başkanlığı mı eyvallah ettirmeye çalışıyorlar, bana öyle gibi gibi geldi, bir gün arayla açıklamalar peşpeşe geldiğine göre, iyi polis, kötü polis, meclis başkanı çok kötü polis, tukaka polis, eeeğ polis, bb ve cb iyi polisler, cici polisler, çok cici polisler, alın kaikliği verin başkanlığı diyorlar bize baksanıza, çok beklersiniz, ikisini de vermeyiz, avucunuzu yalayın.
İkisi de sahibinin sesi sonuçta, Kahraman ve Davutoğlu, sahipleri ne dikte ettiriyorsa onu söylüyorlar, zaten söylemekle mükellefler, çünkü onları o yerlere getiren kişi sahipleri, yani laikliği kaldıralım diyen de Erdoğan, başkanlık A planı diyen de, birer birer söyletiyor, sonra nabza göre şerbet verecek, ya tutarsa misali, birincisi tutmadı, ortalık birbirine girdi, ikincisi için şimdilik yorum yok, nasıl olsa alacak cevabını zamanı gelince, rüyalar gerçek olsa, bir ayağı çukurda hala girmeyeceğim diye diretiyor, elbet kurtulacağız senden.
Meclis bugün bir şenlikli, bir şenlikli, kavga kavga üstüne, dün şehirlerdeydi kavga, laiklik yüzünden, bugün meclise sıçramış, Allah hepimize akıl ihsan eylesin, cümlemize.
***Ergenekondan hapiste yatarken oğlu trafik kazasında ölen yarbay Mustafa Dönmez teke tek te çıkmış ve “oğlumu öldürdüler, bunu ispatlayacağım” demiş, sadece onun oğlu değil, iki genç daha öldürüldü aynı zaman diliminde, bu şekilde, trafik kazasıyla, biri sanırım Gürcistandaydı, biri çubuk yolunda, biri yine ergenekoncu diğeri inönü üniversitesinin içeri atılan rektörünün oğluydu, o zaman ben de öldürüldüler diye yazmıştım.
***Bir anne baba düşünün, en iyi üniversitelerin en iyi bölümlerini en iyi derecelerle bitirmiş, en iyi, en prestijli iş yerlerinde çalışıyorlar, yani başarılı insanlar, günümüz ölçütlerine göre, ama kızları yaşıtlarından 10-15 kilo ve boy eksikli, ürkek, çekingen, konuşmayan, içine kapanık denebilecek bir çocuk, hatta garip, on beş yaşlarında, kafasının karışıklığı her halinden belli, hatta zekasından, algılarının yeterince açık olup olmadığından bile kuşku duyabiliyorsunuz, üzüldüm cidden, içim buruk dünden beri, gördüğümden beri, iki başarılının birleşiminden ortaya çıkan sonuç başarısız olmuş, şimdi bu bir başarı mı başarısızlık mı, yekune bakılınca yani.
Ben çalışmadım, bilinçli olarak seçtim çalışmamayı, çalışmıyorum, buna rağmen yetemediğim, yetişemediğim veya yetişmek istemediğim zamanlar çok oldu, hala oluyor, çalışıyor olan halimi düşünemiyorum bile, o kızın deyimiyle ev mağaraya dönerdi herhalde, eve kadın gelmese ev öyle olur dedi de, çalışsan çocuklar arada eziliyor, heder oluyor, çalışmasan da çalışsan da her türlü sen ezilip heder oluyorsun, her tarafı boklu değnek, çocuk ta yapılıyor kariyer de elbette, ama işte o çocuklar karamürsel sepeti değil ki elden ele gezsin, sonradan kesiliyor hesaplar, fatura geç geliyor, iş işten geçtikten sonra, şimdi bilsen ne bilmesen ne, yarım kase tatlının yarısını iki ayrı zamanda yiyebildi, yiyemedi, yemeyi bilmiyor, okulda da yemiyormuş, yemeği alıp olduğu gibi bırakıyormuş, babası yedi sansın diye, yemek alıp almadığını denetliyormuş babası, yani farkındalar yemediğinin, 2 yaşına geri inip sil baştan toparlamak gerek gibi görünüyor, bende iki ay kalsa mı diye geçirdim içimden, olacak şey değil tabi.
Kızım şöyle dedi bu konuda, “çocuklarının geleceği için çalışıyorlar ama büyürken çocuklarının yanında olmuyorlar, o paranın da bir anlamı, gereği olmuyor, biz böyleysek bu senin sayende” Son söylediğini yazmayabilirdim elbette ama nasıl düşünüp gördüğü de önemli, böbürlenmek için değil düşüncesini yansıttığı için yazdım, yoksa ben onun kadar emin değilim mükemmeliyetimden, elimden geleni, elimden geldiği kadarıyla yaptım ama, tek başına bir kadın ne kadar yapabilirse o kadar.
“Onun gibi çok var, kişiliği etkilenen” dedi kızım, yani ilgisiz bırakılmış, üstünde anne baba ilgisi olmayan anlamında, herkes kendi hayhuyunda.
***Kızımın bana söylediği o söz için bir ömür verilir mi, verilir, verdim de, ömrüm feda olsun çocuklarım için, ettim de, orada benden başka bahsedilen ikinci bir tekil şahıs var mı, yok, çünkü zaten yoktu, spor arabasıyla, onunla gitmiştir, sabah çıkıp Amasra’ya gidiyor, akşam dönüyor, bu cumartesi öyle yaptı, artık 3 satte mi varıyor 4 saatte mi bilemem ama orada kalış süresi 3-4 saati geçmiyordur zannımca, kaba bir hesapla yaktığı benzini hesaplayacak olsak 200-300 lira vardır, en az, gidiş geliş, eh, ağanın eli öpülmez, kimleri ağırladığı, kaç araba gittkleri meçhul, 1 günün sefası için, ve bu her hafta sonu tekrarlanıyor, hayatını yaşıyor pislik, haftalık olarak bize verdiği para son 4 yıldır aynı, 300 lira, ne eksiliyor, ne artıyor, ne ölsün ne gülsün kararında, Allah sorsun ondan hakkımı, hakkımızı, o burnundan fitil fitil dökülsün o yedikleri, yedirdikleri, tez günde inşallah, yiyemesin, bir kere döküldü, bir daha dökülsün, tez günde. o günde benim bayramım olsun, öyle çok hakkımı yedi ki, bu söylediklerim ona az bile, yıllarca bizimle aynı evde iken de bu şekilde yaşamış ve yaşatmış bizi, Allah sorsun hakkımızı.
Ben ona 25 senemi vermişim, ona ve çocuklarımıza, o bunun karşılığında bana keyfi için bir günde benzine verdiği parayla bizi 4 kişi bir hafta yaşatıyorsa bu beddua ona az bile, beddua iki uçlu bıçak, haklıysan ona, haksızsan sana dönüyor, kime rast gelirse, hodri meydan, ben varım, her türlüsüne, beddua da bir dua, kimine dua kimine beddua, ne diyorlar, yer gök duayla, say ki birde bedduayla. İki cihanda da yüzünü güldürmesin Allah, hadi benden korkmuyor, çocuklarından da korkmuyor, Allahtan da mı korkmuyor, göreceğiz.
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *