Press "Enter" to skip to content

Günlük 2v Eylül’15

 
***Eylül geldi, tv’lerde yeni dönem başladı, siftah olarak, bir kereliğine Seda Sayan’ın programına baktım, karar vermiştim zaten izlememeye, geçen yıl sürekli izlemiştim, kişiler aynı, konular aynı, değişen bir şey yok, değişeceği de yok, ipe sapa gelmez konuşmalar, hiç bir yere varmayan, izlemeyeceğim, o vıttırı zıttırı moda programlarına da ara sıra bakmışlığım vardır, onları kesinlikle ve kesinlikle izlemeyeceğim, yemek programlarından da sıkıldım artık, bu anlamda tv ile tüm ilişiğimi kesiyorum, hepsi ömür törpüsü, ömürden yiyor, gözümden yiyor, başka bir işe yaradıkları yok, isteyen evlensin, isteyen istediği elbiseyi, isteyen kendini göstersin, isteyen istediği yemeği anlatsın, hiçbiri umurum değil, bir adet haber saati, haftada bir adet dizi ve filmler dışında tv benden uzak olacak, kontrollü erişim sağlayacağım tv ile aramda, bunda kararlıyım, artık tv ye esir olmak yok, tv benim esirim bundan böyle, ben tv nin değil, kapatacağım ve öylece duracak.
Yaz molası iyi gelmiş bana anlaşılan. Çıkar yürürüm ondan iyi, sağlığıma bir faydası olur, temiz hava alırım hiç değilse, tabi kızımla birlikte.Yazın iki dizi izledim, yordu, kafamı yordu, izle izle bitmiyor, her bir bölümü 2,3 saat, güneşin kızları ve yazın öyküsü, birinciliği yaz aldı, güneşin kızları her öpene “beni niye öptün” diye sorup sorup durdular, sıkıldım, öpene niye öptün diyenide ilk kez gördüm, öptüyse öptü, bunun sorusu, cevabı mı olur, yazın performansı daha iyi, hiç değilse bir konusu var, iyi kötü.
Güneşin kızlarında dünkü bölümde nazlıya verdirilen frikikte hiç hoş değildi, şiledeyken, her şeyden önce o kıza ayıp, ona yapılması açısından, benim gördüğümü diziyi hazırlayan, makaslayanlar mı göremedi? Çok ayıp bu yapılan. Dizide yaşanan durumu gerçekte kendileri yapıyorlar, daha fazlasıyla, ne aptalca!
***”Gel, gel, gel güzelim, gel hiç acımayacak” nasıl bir şarkı sözüdür, ne anlama gelir ve ne anlamlara çekilebilir, bunu şarkı diye yıllardır söyleyen de nasıl bir şahsiyetsizdir, sapık, ben hiç anlamıyorum zaten bu milletteki Tarkan abartısını, ne özelliği olduğunu. Adam senede bir, iki konser verip bir sene keyfine bakıyor, üstelik kırk yıllık şarkıları dinleterek, yeni şarkı yapmak zahmetine bile katlanmıyor, bir hava basmışlarki herife balonu yıllar oldu sönmedi, bu millette enayi ki gidip onu izliyor, git fakire sadaka ver ondan iyi, hiç değilse bir dua alırsın belki.
***Genç, spor, günlük giyimde en iyi marka mavi, fiyatları da iyi, kalitesi de, bizim ev artık maviden giyiniyor, hepimiz. Ayakkabıda da divarese iyi, bol çeşit var ve fiyatlar iyi, ayakkabıların kalitesi de diğer markalara nazaran daha iyi, desanın ayakkabıları da fena değil, ama çeşidi az, hotiçin ayakkabıları çok özensiz yapılmış, deriyi yanlardan kesip atmışlar gibi, kesimi kötü.
***Tesadüfün bu kadarı zor bulunur, arası on gün olmadan oğlum o iki gaspçı ile karşılaşmış, Maltepe’de, oğlum arkadaşları ile bilgisayar oynamaktan çıkıyormuş, pek bir kalabalık, onç on beş kişi, ve hepsi sporcu, iri yarı çocuklar, o iki it ise pavyondan, pavyonun önünde karşılaşmışlar, para bol nasılsa, sadece oğlumdan yürüttükleri iki bin lira, birde iphone 5, bir gecenin karı, oğlum öğrenci haliyle yememiş içmemiş biriktirmiş ki o iki it pavyonlarda gezsin diye, gece 1 gibi, teki oğluma yanaşmış, “sen ne arıyorsun lan burada” demiş, oğlum gaspçılar olduğunu söyleyince arkadaşları azıcık hırpalamışlar, biri kaçmış, öbürünü polise teslim etmişler. Bela gelir durduk yere sizi bulur, sonra uğraşırsınız o bela ile, oğlumun başına gelen bu, çakallar.
Hırsızlıktan tutukluyamıyorlarmış ama bu gaspa girdiği için yatacaklarmış, en az 4 ay mahkeme sürermiş, bu sürede içeride kalacaklarmış, ayrıca mahkeme sonucuna göre ceza alacaklar elbette, polisim demek ayrıca suçmuş.
***Twitburç boğalara eylül ayı için “son 2,5 yılının mükafatını alacaksın, şimdi arkana yaslan ve soluklan” demiş bugün facebookta, tam 11 saat önce, son 3 saattir yeniden soluk almaya başladığımı hissettim, sevinçten uyuyamayacak kadar sevindiğim hiçbir gece olmamıştı, bu gece o gece, saat sabahın beş buçuğu ve gözümde bir damla uyku yok. Sabreden derviş, muradına erermiş.
Her şeyi de söyleyemem ki canım, hem meraklanın biraz, nasıl olsa önü sonu sonuçları yazılacak, ama nedeni bende kalsın, söyleyemem, gerçi ne çenesi düşük, yani eli gevşek olduğum ortada, bilmem, gün olur belki söylerim.
Ama şu kadarını söyleyebilirim, ilelebet refah ve özgürlük tezkerem elimde, boş yere özgürüm demekle özgür olunmuyor, ben bunu öğreneli çok oldu, özgürlüğün cebindeki para ile genişliyor veya daralıyor, geçmişe dair bıraktığın, vazgeçtiğin hakların var ise beynin özgür olmuyor, beynindeki hesaplaşmayı bir türlü bitiremiyorsun çünkü, işte bu son durumda ben her türlü özgürüm, beyin, beden, para, hepsi bir arada, bir kuş gibi, yarına kalır yanına kalmaz, eden bulur, ağlayanın malı gülene fayda etmez, ne dersen de.
Bu arada, rüyalar gerçek olurmuş demek ki, hani şu 1.60 rüyası yani, bekladiğimden daha fazlasıyla oldu üstelik. Ne demişler, ummadık taş baş yarar, canıma değsin.
Eylül ayı boğa burcu yorumunda ise “sana yapılanları hiçbir zaman unutmayacaksın. İntikamın soğuk yenen bir yemek olduğunu son 9 yıldır en iyi bilenlerdensin.” demiş, bu söylediğinde ne kadar haklı olduğunu bir bilse kendi bile kendine şaşırır, tamı tamına 9 yıl, ama artısı da var elbette, kalleşliğin, ki o iki l harfinin yerini başka harfler alabilir, yaşananların neler olduğunu, bir pislik tarafından üç çocuğunla yarı açlığa mahkum edildiğini, minimum 3 yıl, uzatıp çekersen 9 yıl, hatta 25 yıla kadar dayanır, öteden beri yüzüne gülen insanların yine yüzüne gülmeye devam edip “ne bokunu yersen ye” diye yaşadıklarını, en yakınının bile “oğlun ne kadar zayıflamış” derken, ki sebebini bile bile, çocuklarının okul harçlığından ekmek parası derleştirirken üstelik, bildiğiniz ekmek ve onun fiyatından bahsediyorum burada, 1 lira, 2 lira olan, olmadığında 1 lira, 2 lira, olduğunda 1,2 lira olan, yüzünün kızarmadığını bilmek ve o yüze bakmaya devam etmek, benden iyi hiç kimse bilemez bunları, ve elbette unutmayacağım. Benim 3 çocuğum var bu hayatta, başka kimsem yok, bu saatten sonra olmasın zaten, çocuklarımın da benden başka kimseleri yok.
***Bugün, yani dünkü gecenin ertesi günü olan bugün için twitburç “ay, güneş 90’lığı kimim kurnaz, kimin akıllı olduğunu gözler önüne seriyor” demiş, bu kadın bildiğin müneccim. Ne yapsam biliyor, ben söylemedim, o söylüyor ne yaptığımı, evet, bir kurnaz ve akıllı numarası yaşandı, aynen dediği gibi. Çekirge kaç kere sıçrar? Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, üçüncüde geçersin ele, su testisi su yolunda kırılırmış, daha da anlatayım mı;)))
“İlk defa küçük hesap yapanları olgunlukla seyredeceğiz” demiş yine bugün için, o anı hasretle bekliyor olacağım, henüz gerçekleşmiş değil.
***Yaptığım onca fedakarlığın karşılığı olarak tek beklentim sadakatti, ki ciddi anlamda bir köle hayatı yaşadım, ve bana sadık olmadığını biliyordum, geliş, gidiş saatlerinden, hal ve hareketlerinden, gittiği yerlerden, umursamazlığından, ama o hep yalanladı, inkar etti, akrabam dedi, o dedi, bu dedi, beni aptal yerine koydu, ispat edemedim, onun üzerine askıya aldım hayatı, her şeyi, kendimi kahrederek, bu uğurda açlığa, sefalete katlandım, ki o ana kadar sefa içinde yaşıyor olmama rağmen, “huzurum olmadıktan sonra para çok mu önemli” diye düşünüyordum ama para önemliymiş, öğrenmiş oldum, bolken anlaşılmıyordu.
Bir kez gözüm döndüyse beni hiçbir şey durduramaz, boğa burçlarının en önemli özelliğidir inatları, bende fazlasıyla var ondan, on yıla yakın inat ettim, ispatım olmadığı için, şimdi elimde olan o ispat işte, kanıt, üstelikte o zamandan kalan uzatması ile olan, bir ses kaydı, ben sevinmeyim de kim sevinsin, belki diyeceksiniz ki bunun sevinilecek nesi var, kafayı mı yedin, insan ihanete uğradığına sevinir mi, oturur ağlar, benim için bu işin üzücü olan yanı yüzde on’sa sevindirici olan yanı geri kalanı, bu uğurda yaşadığım onca azabı bilmeniz, yaşamanız, hissetmiş olmanız gerek bunu anlayabilmek için.
Ve benim için asıl üzücü olan şey o ilişkideki zorlayıcı unsurun kadın değil erkek olması, ben hep karşı tarafı suçlamıştım, akıl çelmekten, yoluna çıkmaktan, ama ana faktör kadın değilmiş, ve aradan geçen onca yıla rağmen, asıl üzüldüğüm bu oldu, ihanet değil, asıl oradan vuruldum, kendi isteği ile beni aldatmış, kahroldum. Bir ilişki bile değil, para karşılığı bir ilişki var ortada, hizmet alıyor verdiği para karşılığında, en başından beri, bir sevgi ilişkisi bile değil, ki ben öyle bekliyordum, on yıllarca sürdüğüne göre, hiç değilse öyle olsaydı biraz olsun avunurdum, sevmiş, tutulmuş der, sineye çekerdim, veya rastgele biri olsa, onca azap yaşamamın nedeni olan kişi olmasa, ama böylesi beni yakıp kavurdu, aşağılık herif,  “bana bunu nasıl yapar” diyerek ağladığım günlerin hatırına, ağırıma gitmişti, hemde çok, bana neyse, kocam olmakla neyim oluyorsa, sanki ikizim, vaz geçilmezim, benim onur meselem, adam sende, akılsızlık işte.
Bir sapıkla yaşamışım onca yıl, bir kadın manyağı, çöktüm, bittim, kendimden tiksindim.
Bir beni değil herkesi aldattı, kandırdı, iyi bir adam, iyi bir baba olduğuna, şimdi onu görseniz dersiniz ki “bu kadın deli, o adama iftira atıyor, melek gibi adam” öyle gösterir kendini, saflığına, temizliğine inandırır, elimde o ispat olmasa elbette, ve o ispatta o zamandan kalan o insanla olmasa, oskarlık demiştim ya, cidden öyle, suda yürür izini belli etmez cinsinden, bir çoklu kişilik örneği, herkese karşı farklı bir yüzü var adamın, ki bana karşı olanı en çekilmezi, nursuz, suratsız, nemrut, ta en başından beri, bütün pisliği bana, o kadına bile bana davrandığından çok daha iyi davranıyor, bilmem nedendir, gönlünü alıyor, ona hizmet bile ediyor, adamına göre muamele, hem onun adı kaçamak, nasıl kaçamaksa, 20 yıllık, adamın ufku dar, salak, dön bir etrafına bak bari, yapacaksan bir halt;))) bana böylesini tutturmuş, yutturmuş nasıl olsa, sert adam klişesi, patentim de onda, patentimi almış, bana istediği nursuzluğu yapma hakkına sahip, ne gereği var değişmenin, yeter ki tuttur bir yol, aynen git, sağa sola bakmaya ne gerek var, sevdiğinden mi sevmediğinden mi yerden yere vuruyor bilemedim, bilmez ki hayat 25 yıl önceki hayat değil, çok sular geçti o köprülerin altından, son zamanlarda, hele ki o espiriden sonra artık ben bile kendimden şüphe eder duruma gelmiştim, ya ispatlayacak ya da fıttıracaktım, fıttırmama ramak kalmıştı artık, tam bir ay on gündür bu sonuç için uğraştım, yemeden içmeden, neyse ki bu badireyi de atlattım, şimdi o düşünsün kara tavuklar gibi, ihanetin bir bedeli var, var olan hukukumuzda.
Aynı sabah yazmaya devam ediyorum, twitburç bugün, 6 eylül için demiş ki “#Astrogündem: 25 Temmuzdan beri geri giden Venüs bugün düz seyrine geçiyor. İlişkiler nefes alıyor, sıkıntılı ilişkiler, son buluyor!” Bu düğümün çözülüşü 25 temmuzda başladı, cidden, tamı tamına, ve bildiğiniz gibi dün son buldu, bu da mı tesadüf, atmasyon, hala öyle diyorsanız size teessüf ederim vallahi, bu kadar örnekledim yani. Astroloji uydurmaca değildir. Venüse ve bana yardımcı olan diğer bütün yıldızlara, tüm kainata ve Allaha şükrediyorum buradan, önceki gece, uyuyamadığım gece etmiştim zaten balkondan, şimdi de birde sizinle edeyim.
Bir ayrıntı daha var, 25 temmuzla 6 eylülün arası tam 41 gün, 41 sayısının ananelerimizde ayrı bir yeri vardır hep, kırkı çıkmak, 41 kere maşallah gibi, bu da işte onun gibi özel bir durum olmalı, 41 gün içinde başlayıp biten.
***Büyük konuşma gerçekleşti, tamda dendiği gibi 6’sında, demin yazdıklarımın hemen ardından, konuşamam, cesaret edemem sanıyordum ama bir anda oluverdi, vakit, saatin dolması ile ilgili olmalı, birazda oğlumun yüreklendirmesiyle, o güzel esprisinden beridir konuşmuyordum, bir espiri neleri getirdi başına, haberi yok, bugün pazar, tam çıkmak üzereydi, sıvışacak, bildiğine gitsin, hiç dert değilde işim var onunla, çağırdım, önce eften püften konulara daldım, tereyağındaki kıl gibi sıyrılıverdi her söylediğimden, kendini haklı çıkardı her zamanki gibi, oralı bile olmuyor, anladım ki ne dersem diyeyim keyfi yerinde ve bir yere gitmek istemiyor, bana şirinlikler yapıyor, masum, iyi adamı oynuyor her zamanki gibi, ben bilirim o şirinliklerin sonrasını.
Bunun üzerine cesaretim kırıldı konuşmayı daha ileriye götürüp götürmeme konısunda, öyle masumu oynuyor ki, kırılma noktasına doğru gidip gitmemek konusunda tereddüt ettim, bunun sonrasında edeceğim her kelime geri dönülemez olacaktı çünkü, ihanet meselesini getirecektim gündeme, ne yapacağıma karar veremez hale geldim, kafam karıştı, ben bile ikna olmaya başladım haklılığına, hani birde bildiklerim, kulağımla duyduklarım olmasa yutacağım zokayı, dönüşü olmayan yola girip girmemeye karar veremez hale geldim, akıl hocam, dert ortağım küçük oğlum, oğlumu çağırdım, çıktık, “bu durumda ne yapmalıyım” diye sordum oğluma, “sen bilirsin ama devam et, böyle mi yaşamak istiyorsun” dedi bana. “Böyle yaşamak istemiyorum, istemiyordum değil mi” diye geçirdim aklımdan ve tekrarladım kendi kendime, “böyle yaşamak istemiyorum” diye, kafam o kadar karışmış yani.
Geri girdik odaya, oğlumun verdiği gazla devam ettim, yoksa benim pilim bitmişti bile, gidip sarılıverirdim boynuna, canım kocacığım diye, 3 güne kalmaz aynı terane, bilmesem tabi, gerçekten bildiğimden emin olana kadar inkar etti, beklediğim gibi, sıkı yalancı, sıkı fıkı telefon trafiğini, devamlı gittiği adresi söyledim, inkar etmeye devam etti, konuşma ayrıntılara doğru ilerledikçe gerginliği arttı, elleriyle parmak uçlarını çekiştirmeye başladı, ayaklarını salladı, bildiğimin çoğunu söylemedim bile, üstünkörü geçtim, neler bildiğimi bilmiyor, gereksiz yere iki ev arasında sıkışmamasını, onu azat ettiğimi, özgürlüğünü verdiğimi söyledim, halbuki kendi özgürlüğümü almanın derdindeyim, çok umurumdu özgürlüğü, keyfi, keyfi yerinde olmayan o değil ki, benim, sen benden daha iyilerine layıksın kocacığım, nah.
Keşke bunu 8-10 yıl önce yapmış olsaydık, bu kadar yıpranmazdık, çocuklar da, biz de, dedim, kendim için bir şey istiyorsam namerdim, hepsi senin için, gözümün kara ışığı, keyfi, mutluluğu başkalarıyla, nemrutluğu bizimle, “belli ki onlarla mutlu, bizimle mutsuzsun, niye bizimle yaşamaya kendini zorunlu hissediyorsun, git mutlu olduklarınla yaşa” dedim, kih, kih, kih, timsah gözyaşları, aralarında öyle bir ilişki olmadığını biliyorum elbette ama o benim ne kadarını bildiğimi bilmiyor, bu sefer avantaj bende yani, eh, o kadar olsun artık, onca yılın geri dönüşü, hocam bir profesyonel oyuncuydu, ondan, kendi yani, ben mağrur ve mağdur kadın, tek oyuncu o mu hayatta, konu “bundan sonrasına” dayanınca sustu, bundan sonrası demek para demek, pazarlık masası, ne demek istediğimi anladı, hiç konuşmadı, üstünden iki saat geçti, hala kara tavuk gibi düşünüyor, aynen dediğim gibi. Bu hayat böyle geçer diye düşünüyordu ama gördüğü gibi öyle değil, iki somurturum geçer, geçmezse de ona ne, tohumuma para mı vermiş, böyle demişti bana bir zamanlar, hep o düşünceyle yaşadı benimle zaten, öyle davrandı, ekmek elden su gölden, tımar edilmiş atım nasıl olsa, bir direğe bağlanmış ve sadece o direğin etrafında dönebilen, başı öne eğik eve girip çıkmakla iyi adam olunmuyor, onu yemezler artık, bu defa kurtuluşu yok, bu oyun level atladı, geri dönüşü yok.
Üzülme-sevinme grafiğim birbiriyle yer değiştirdi konuşmadan sonra ama dert değil, yine yer değiştirecek nasıl olsa, o benim için bir sıtma, bir veba, öldürücü bir darbe, bir an önce kurtulunması gereken. İçten içe beni yiyip bitiriyor, bitirdi bitireceği kadar zaten.
***Gece oldu, tık yok, top benden çıktı nasıl olsa, o düşünsün bundan böyle, ben çok düşündüm kara kara. Oğluma nasıl öğrendiğimi sormuş, ona ne, hesap verecek olan o, ben değilim. Su testisi su yolunda, geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye.
İnanın o kadın benden çok daha zavallı, ona kendimden daha çok acıdım. Ben istediğim zaman onu reddetme hakkına sahibim hiç değilse, onun böyle bir şansı bile yok, reddettiğinde elinde olan bir şey yok, sipsivri ortada, her daim boyun eğmek zorunda. Resmi nikahlı olmak ya da olmamak arasındaki farkta burada işte, ben neredeyse son on yıldır onu reddetmişim, aramıza set çekmişim, benim yerimi o kadın almış ama her hakka sahip olan hala benim, boşanma durumunda sahip olduğu her iğnenin yarısına, hatta böylesi bir durumda belkide hepsine, bütün kadınların, “tabi resmi nikahlı olanlarının” yatıp kalkıp Atatürk’e dua etmeleri gerek, yoksa nereden bulurdum ben bu hava civayı, bastı mı tekmeyi sokağı görürdüm, bende, çocuklarımda, ki oynaya oynaya yapardı, zaten beterini yaptı, yapmadı mı, şu anda onu durduran tek şey elinden gidecek olan paracıklar, ne yapsamda paçayı yırtsam, paracıkları kurtarsam diye düşünüyor kukumav kuşu gibi, onun dini, imanı para, bırak onu Allahı bile para, ben mi bilmiyorum onu, paraları etrafa saçıp dağıtmasa kim adam diye bakar onun suratına, hayat bana, ben ve çocuklarıma bayat, ona güzel, o ve peşindeki dalkavuklarına, alemlerin adamı, fakir babası, gönlü zengin, cebi dolgun, dalkavukların kumbarası, mangal sefalarının, deniz alemlerinin, dağın, bayırın, lokantaların baş tacı, garsonların göz bebeği, o saçıp dağıtmanın sonucunda para olupta aman aman bir şey yokta, hiç yoktan iyi cinsinden yani, yiyenin yanında, cebinde.
İşte o yüzden yobazlar resmi nikahı kaldırmaya uğraşıyorlar ya, kadınları daha fazla erkeklere oyuncak edebilmek için, nikahsız yaşayan kadınların Allah yardımcısı olsun, o kadının da, isteksiz, gönülsüz olarak, o paraya muhtaç olduğu için rıza gösteren o kadının.
***Üstünden on gün geçmiş, yazdıklarımı okudum ve bu kısmını onaylamadım, ne acıyacağım, beter olsun, orospu, bu adamın karısı, çoluğu çocuğu var dememiş o acımamışta ben mi ona acıyacağım, hem belki herkes hak ettiği kadarını yaşıyordur, ona ben mi karar vereceğim, öyle bir üstün güce sahip değilim, kaldı ki benden, çocuklarımdan çok daha paralı yaşamış bu dönemde, zehir zıkkım olsun, alana da, verene de.
***Annem geçenlerde, bu espiri vakasından sonra “senin hayatın zaten mundar oldu, bari çocuklarınınki olmasın, sık dişini, dayan, görmezlikten gel” demişti bana, onunla ilgili en önemli sözü şudur, “katranı kaynatmakla şeker olmaz”, hep onu söyler, bu konudaki dert ortağım annemdir, yıllardan beri, bende sıkacak diş mi kalmış, kendince haklı olarak ve çocuklarımı düşünerek söyledi elbette bınları, bendeki numaraları ne bilsin kadıncağız, yaptım işte bir alicengiz oyunu, o ayıklasın şimdi pirincin taşını, şinanayda yavrum şinaşinanay, daha yaşanacak ne günlerim var anneciğim, hayat bana bundan sonra güzel, ikinci 49’a, şerefe, paracıklar, paracıklar, gelsin gelsin paracıklar, kendi kendime kutlama yapıyorum burada. Dinsizin hakkından imansız gelir, o bana koklatıyordu ya parayı, şimdi kendi koklasın bakalım nasıl oluyormuş koklamak, bu helalleşme, hesaplaşma olmadan bu iş bitmemeliydi, öylede oldu, çoktandır hak ettiğini buldu, Allah doğrudan yana, hep olduğu gibi.
Asıl kutlamayı çocuklarımla yapıyoruz elbette, işbirlikçilerim olarak, onlar olmasa beceremezdim ben bu işi, aslında benim dilimden bıkıp babalarını ispat için en temiz düşüncelerle çıkmışlardı yola, tamamen hüsnüniyetle, onlar akrabalarıydı ve babaları tertemiz bir adamdı, senin baban bir melekti yavrum, sonucunda ben susacak ve onlarda rahata ereceklerdi, ama vardığımız nokta benden çok onları şok etti, her ne kadar üzülselerde gerçek olanla yaşamayı öğrenmeleri gerek, biraz erken yaşta öğrendiler, hayat şartları, benimle neleri atlattılar, atlattık, “sen olmasan beceremezdim” dedim oğluma sarılarak, “asıl sen olmasan hiçbir şey olmazdı” dedi, 19 yaşındaki çocuğundan böyle bir söz duymak kaç anaya nasip olur, ve bir bilseniz o söz içinde ne alt anlamlar içerir, canım yavrum, yavrularım benim, hepsi birbirinden nadide, çiçeklerim benim….Eşeğe semer ne lazım, semerli de eşek, semersiz de eşek.
Ha birde 49 sayısı vardı hayatımda, ah bu benim inanışlarım, I ching e göre 49 devrim demekti ve uzun zamandır, bir iki yıldır her yerde karşıma 49 sayısı çıkıyordu, karşıma çıkan her 49 bana bugünü işaret ediyordu ve ben hep bugünü bekliyordum, ve yaşım şu an 49, benim için bundan daha büyük bir devrim düşünülemez, bütün dünya ışık tuttu bana bu uğurda, onlarla tutundum, dayandım bu hayata, yoksa bırakabilirdim ucunu, onlardan güç aldım, beslendim, bitecekti nasıl olsa, bana hep bunu işaret ettiler, bir kez daha şükranlarımı sunuyorum bütün kainata, bana olan yardımları için, hepimiz bir bütünün parçalarıyız, onlarla birlikte hareket eden. 
Şunları da atlamamalıyım, astroloji, ki twitbuçun astrolojisi, ben hep inandım astrolojiye ancak tadında ve kıvamında bir astrologa ancak kavuştum, şu ana dek bildiğim bütün astrologların üstünde Zeynep Turan, artık farklı bir astrolog arayışım bile bitti, sadece onu takip ediyorum, o benim için yeterli, kahve fallarım, ama asla falcıların baktığı değil, zamanında çok paralar verdim falcılara, artık parayla baktırmıyorum, bizbize tarzında bakılan fallar çok daha yerinde, bir yabancı senin hayatınla ilgili ne yorum yapabilir ki, olsa olsa sallar, sallıyor zaten, paralı baktırdığım hiçbir falcınınsöyledikleri çıkmadı şimdiye dek, oğlak burcu insanları fal konusunda iyiler, ve rüyalar, hepsi genelin inanamadığı, küçümsediği çok şey, ve ben bunları söylemekten hiçte gocunmuyorum çünkü doğruluk paylarını kendi endazemle ölçmüş bulunmaktayım, kimin ne düşünüp ne diyeceğini de takmam zaten, takacak olsam burada ne bunları ne de genel olarak yazmazdım, herkes inanıp inanmamakta serbest, ben de öyle.
***Nelerle, ne gibi araçlarla bu sonuca ulaştığıma gelirsek, herkese lazım olabilir, o espriden sonra bir kez daha onunla yaşayamayacağımı anladım, hayatım bu kadar ucuz ve basit değil, ama kovsam da gitmeyecekti, nitekim 7 yıl bir davar gibi eve girip çıkmış ve bundan hiç gocunmamıştı, bir yedi yılı daha aynı şekilde geçirmemeliydim, bir şeyler yapıp onu bu evden göndermeliydim, bir sebebe ihtiyacım vardı, git desem gitmeyecekti çünkü, veya çocuklarım belki şimdi veya ileride “niye gönderdin” diyeceklerdi, bu hemde öyle bir sebep olmalıydı ki bana para getirmeliydi, eski ve hatta şu an olan parasız günlerimize dönmemeliydik, 25 senemin karşılığını almalıydım ondan, ve elbette çocuklarımın hakkını, bende o sebebin peşine düştüm.
İlk iş yakınındakilerin, iş yerindekilerin facebook hesaplarını karıştırmak oldu, ondan ona, ondan ona geçiş yaptım, arkadaşlarıyla, erkeklerin facebook hesapları daha ulaşılabilir durumda, ikinci adımda bir arkadaşım 24 temmuzda ıphoneler için ıphonemi bul programı olduğunu söyledi, bunun için iphonenin iphone kimliği olan icloud adresini ve parolasını bilmek gekekiyor, birde telefonda iphonumu bul olması, interneti açık olduğu sürece adım adım takip edebiliyorsunuz, nerede olursa olsun, şehir içi, şehir dışı hepsi görülüyor, bulunduğu sokak, neredeyse girdiği binaya kadar, bu şekilde ıpadden gidip geldiği her yeri takip altına aldım, 1 ay on gün süresince, artık beni alakadar etmiyor, o işten de kurtuldum, istediği yere gidebilir.
3. aşamada telefon kayıtlarına ulaşmayı hedefledim, internette telefon operatörüne girerek online işlemlere girdim, bilgisayardan, telefona bir şifre yollatarak geçen ayın bütün görüşmelerini gördüm, o şifreyle çok kez giriş yapıp inceledim, kendi aradıklarını, 552 görüşme, hepsini taradım, en sık arananları not aldım, tahmin ettiğim kişilerin adlarını vererek telefon numaralarını 11880’den aldım ve birbiriyle örtüştü, telefonundan da bakılabilirdi kim oldukları ama burada değildi, kimleri aradığı belliydi artık, bu kadarına ulaştıktan sonra beni kimse durduramazdı, bir ses kaydedici ile işi bitirdim, çok zor olmadı aslında, sonunda yaptığımı en başında yapsam o bile yeterli olurmuş, belki etik değil, en azından son yaptığım, koyduğum yer bir iş yeri, özel bir yer değil, ben bir telefon konuşması yakalamayı hedeflemiştim, gökten nur yağdı, bunda benim suçum ne, ve bana yapılanlar etik mi, ve çocuklarıma? Yaşadıklarımız? Ve elbette daha da yapacakları.
Keşke on yıl önce yapmış olsaydım bunu, on yılım boş yere heba olmazdı, o zaman burada yazıyorda olmazdım tabi, böyle bir derdim olmayacağı için, eh artık alışkanlık oldu, o dertten kurtuluyor olsamda yine yazarım, bu benim için bir hayat biçimi artık, yazmadığımda eksiklik hissediyorum.
***2. gün, yine ses yok, akşam geldi ama konuşmadı, ya aklını topluyor, ya da paraları, aklını toplamıştır bu sürede, paralar toplanıyor, toplasın bakalım, ben ondan kurtuldum ya, gerekirse parası da başına batsın, ama battırmayacağım tabi. Eşekten düşmüşe döndü, pis sapık.
***3. gün teslim bayrağını çekti, epey düşünmüş olmalı, her türlü anlaşmaya okey diyor, ne güzel değil mi, şıkıdım şıkıdım, uslu adam, onlar çocukları, ben çocuklarının annesiymişim, istediklerimi vermeyeceğini mi samıyormuşum, meleğim benim, yeni mi fark ettin, aç bırakırken çocukların değiller miydi, puşt, elimde neler olabileceğinin farkında anlaşılan, sormuyor bile, kendi biliyor tabi ne haltlar karıştırdığını, elimdekiler bütün hayatını, her şeyini bitirmeye yeter. İsterse anlaşmasın, intikamın ballı kaymaklısı böyle oluyor işte, sefil yaratık, sefil atın tekmesi hızlı olur. Kadının fendi, biraz geç olsa da, erkeği yendi, ne derler, biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar, kıyameti kopardım işte, ne çocuklarım ne de ben bundan böyle açlık sınırında yaşamayacağız yani, ona kalanda bir emekli maaşı olacak, ona fazla bile, şimdiye dek bizden kaçırıp yediklerine saysın, acımak yok, onun aynen bize acımadığı gibi, beni bulduğunda o kadarı bile yoktu, birlikteyken de öyle, o paranın eve girmediği çok zaman oldu, girdiğinde de girip girmediğini bilmediğim zamanlar çok oldu, o değilse de ben genellikle o paranın altında yaşadım, daha ne istiyor, otursun kalksın Allaha şükretsin, şu birkaç günde ortalığı toparlamadıysa tabi, ondan her şeyi beklerim, o kadar aşağılıktır.
Bunu öyle çok dedi ki bana, “benim bir boğazım var, nerede olsa doyarım” diye, 3 çocuğu olmasına rağmen, şimdi alsın o boğazını cehennemin dibine gitsin.
***Bugünler tebrik kabul günlerim, duyanlar benimle birlikte bir ohhh çekiyor, herkes biliyor onca yıldır çektiğim azabı sonuç olarak, tezahüratlar çok içten ve samimi. Zafer turları atıyorum telefonlar aracılığıyla yani anlayacağınız, duyan, duymayan kalmasın. Beni sevenler benimle birlikte seviniyor, sevmeyenler sessiz kalmakla yetiniyor, ki bu durumları beni ayrıca sevindiriyor, sevincim ikiye, dörde katlanıyor, beni çok hafife aldıklarını anlamışlardır umarım. Seni beni bilmez serseri, yıllarca beni suçlayan olduysa da onlara da kapak olsun bu sonuç, menteşeli, devamlı açılır kapanır cinsinden, beni her hatırlayışlarında kapansın.
***Neyse, bu konu burada kapanır, ana hatlarıyla belli mesele, bundan sonrası teferruat, o da beni ilgilendirir, ama şu kadarını söyleyeyim, göndermesem bir yere gitmeye niyetli değil, arsızlığa verip evde kalmaya devam edecek aklı sıra, hizmetçiyi değiştirmek istemiyor anlaşılan, hizmetimden memnun olmalı, oldu canım, kapı dışarı, yallah, anca gidersin, şimdiye durduğu hata.
Nasıl yaşayacakmışım, onu soruyor bana, konuşalı 3-5 gün oldu sesim çıkmadı ya rahatlamış olmalı, onu hala çekerim sanıyor gafil, çok dert ediyor galiba ne yapacağımı, ben onu bu saatten sonra fazladan bir saat bile evimde saklamam, ne için olursa olsun, beni hiç tanıyamamış sersem, aklı sıra beni tehdit edecek, bana kalırsa başına gelecekleri de tam anlayamamış, nasıl bir kayaya çarptığının hala farkında değil, onun adına üzülmüyorum bile, def ettim tabi, başka ne yapacağım, bildiğin kovdum, kapının yolunu gösterdim.
“Kendimizi onaylamaktan korktuğumuz günlerden geçiyoruz…” demiş twitburç bu hafta için, azıcık öyle, yani fazlasıyla cesur.
***Elimde ne olduğunu oğluma sormuş, oğlum söylemiş, ses kaydı olduğunu, ben bilmiyordum. Erkeklik bende kalsına yatıyor, bir önceki konuşmasından bahsediyorum, nasıl olsa eşşek gibi vereceğini anladı, çocuklarını ve beni günlük kişi başı on lirayla yaşatan bir adamdan bahsediyoruz burada, o mertlik, cömertlikte neyin nesi, aslında belkide hangi yoldan tuttururum diye denemeler yapıyor, kalabilmek için, iyi babayı oynuyor hep yaptığı gibi, daha net anlaşılsın ne malın gözü olduğu diye yazıyorum, o orospuya bir defa için verdiği para yüz lira, ki her gün peşinde, aralıksız, aylık 300 lira ile doyarken yüz lirayı küçümsemek gibi bir lüksüm olamaz, ki o yüz lira ile 3-5 tane alınabilecek iç çamaşırını bile on yıl boyunca alamamışken, her yıl gittiği ve aralıkta gideceği 10 günlük Tayland gezisi için ayırdığı para ise 7 bin lira, uçak hariç, yani 10 liraya karşılık 700 lira, bizim tatil paramız kişi başı bin lira, yol dahil, onun neredeyse bir günü, Tayland orospularına da para lazım, her hafta sonu zaten Amasra’da, karı da ayağına çağırılıyor, gel keyfim gel, eve geri gelmek için yalvarmaya geldiğinde günlük kişi başı on lira ile yaşadığımızı söyledim, çocuklarına daha çok vermek istermiş ama bu kadar verebiliyormuş, bana öyle söylemişti, yalancı köpek, harcamalarının hepsi kayıtlarda var, yakacağım çırasını, hiç yolu yok, kendini çok akıllı sanıyordu ya, görsün bakalım akıllı kimmiş. Erkekliğin, babalığın, insan olmanın yüz karası. Sorrını saklamakta onun için yapacağım son iyilik olsun, sakladığım kadarıyla, elbette bir karşılığı olacak bu sır saklamanın.
İnan olsun 2 günlük kayıtta ahbap çavuşlarıyla başka bir muhabbet yok, otur kalk Tayland, iş yok, güç yok tek dertleri Tayland, ama ne muhabbet, şu otel şurada, bu otel burada, şuna mı gidelim buna mı gidelim, uçak milleri ne kadarı yetiyor, yetmiyor, burada ayak masajı yaptırdık, şurası döviz bürosu, dolar bozdurduğumuz yer, şurada rus karı aldık, günde 500 dolar bozdurdum, parayı ne yapacağım anasını satayım, (burada ve pek çok yerde söylenilenler çok daha sunturlu küfürler, ben yumuşattım) Boştan yere oksijen alıp karbondioksit veren insanımsı yaratıklar, yeni bir tür.
Cep azıcık para görünce, akılda yoksa varılacak en kestirme yol bu, erkeğin keyfine giden yol belli, ama çeşitlendirerek elbette, hep aynı olunca cepteki paranın anlamı ne, ne işe yarıyor o para, gel keyfim gel, biri gelsin biri gitsin.
Bu sayfa bitmez, ben yazarım, yazarım yine bitmez.
Nasıl bir travma yaşayıp nasıl bir travmadan çıktığımı sizde hissedebiliyor musunuz biraz olsun, bir cehennem hayatı, uçkur sevdası için, ne çocuklarını görmüş gözü, beni zaten görmez, adi şerefsiz, çocuklarıma ne günler yaşattı uçkurunun keyfine, kırk katır mı kırk satır mı seçtireceğim ona.
***Kendi öyle yaşamadı mı bizimle, verdiği paraya karşılık hizmet alma şartıyla, hiç acımadan, köle niyetine, evine eline bir adet elma bile alıp gelmeden, ben almak, yapmak zorundaydım nasıl olsa, ama bilmediği, anlamadığı bir şey vardı, ben onun değil çocuklarımın gönüllü kölesiydim, ve o çocuklarımı ihmal etti, yeri geldi aç bıraktı, yeri geldi değil bildiğin aç bıraktı, günlük on lira açlık sınırının ne kadar altında, bir döner 15 lira, işte orada yanıldı, çocuklarıma bunu yapanı asla affetmem, kimin eli güçlüyse o kazanır, bu sefer benim elim güçlü, hayatta bir kumar aslında. Vicdanım hiç rahatsız değil, onu söylemeye çalışıyorum, fazlasıyla rahat, herkes puanını kendinden alır, o da benden puanını aldı, -500, -1000, -1500… Gözümde bir kuruşluk değeri yok.
***Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan oldu bizimki, hiç değilse eve geri geldikten sonra rahat yüzü göstermiş olsaydı bir nebze bende orayı burayı kurcalamazdım, aynı keyfe devam ederdi, aza tamah çok zarar denklemi çok önceden kurulmuş, yok bir tane yorgan almazmış, kendine yorgan lazım ve aldırmıyor, yorgana para veremezmiş, 20 yıllık yorganı kullanacakmış, yok gittiğim market uzakmış, çok benzin gidiyormuş, her hafta sonu Amasra yollarının benzini bedava, benim 5-6 km lik market yolum pahalı, bu ve bunun gibi bir sürü ipe sapa gelmez aptallık, çok idareli, bildiğiniz gibi değil, ömrümü yiyecek ya, derdi o, derdi yesin, artık yiyecek zaten derdi, şimdi ödesin bakalım kirasını, temizlik hizmetlerinin parasını, benim gibi dört kollu eşeği zor bulur ayrıca, her yere yetişen, onu on yıl önce de niye itelediğimi çok iyi hatırlattı bana, artık unutmam, kafama kazıdım, kaçan kurtulur cinsinden, uzak dursun, deli, azanı Allah görür, görür ve zamanı gelince de gösterir.
***”Ne cesursun” dedi annem, şıkıdım şıkıdım. Bunu yapmasam hiçti, bir hiçtim, ancak tekrardan kendime gelmeye başladım, kabus, karabasan. Gözüm kara, kalmadı yara, oldum rengarenk, bazen her şey sararıp solar, biz hep rengarenk. Duydum ki seni terk etmiş oh olsun Yalnız bırakıp gitmiş oh olsun Dizine kapanmışsın Yalvarıp yakarmışsın Günlerce ağlamışsın oh olsun.
Cesaret değil aslında, hayatta kalma mücadelesi, insan hayatta kalabilmek için neler yapmaz ki, ya yapacak ya da kendi ölümümü seyredecektim, çok sebeple, bunun en başında geleni ise aşırı yorgunluk, yükümün kaldırabileceğimin çok üstünde olması, yıllarca taşımışım zaten, yorgunum, daha ne kadar taşıyabilirim ki, bende yükümü hafifletmek yoluna gittim.
On yıllardır yaşadığım tempo şu, dün okullar açılınca tekrar hatırladım, kızımı almaya gittim de, geçen yılın ikinci döneminden beri okula götürüp getirmiyorum, küçük oğlum ehliyet aldı beri, nasıl yaşamışım öyle, 3 çocuğunun ihtiyaçlarını okula göre hazırla, kahvaltı hazırla, çocuklarını hazırla, küçüklerse giydir, çık, okullarına bırak, dön, bulaşığı yerleştir, bitince boşalt, çamaşırı makineye at, evi süpür, sil, banyoyu temizle, çamaşırı as, kuruyunca kaldır, ütü yap, yerleştir, yemek yap, okul çıkışı çocuklarını okuldan al, hep beraber markete uğra, bazende sabah giderdim markete, ama genellikle beraber giderdik, bir ucundan tutarlardı alışverişin, taşımaya yardım ederlerdi hiç değilse, küçükken değil, biraz büyüdüklerinde, aldıklarını getir, yerleştir, yedir içir, yattığın yeri bilemeyecek kadar yorgun uyu, yirmi yıldır bu tempoda yaşıyorum, tempoyu biraz düşürmenin zamanı gelmişti, çocuklarımı eleme potasına atamayacağıma göre en uygun hedefi belirledim, eledim, yoksa gerisi bahane, asıl sebep bu, çok umurumdu kiminle ne yaptığı, canımı kurtarmaktan başka bir derdim yok, başımdan atmanın bahaneside o oldu işte.
Yukarıda anlattığım devinimde gördüğünüz gibi hayatımızda ikinci bir şahıs yok, hiç olmadı, o var ama yoktu, aynı zamanda yok ama var, yaparken yok, kullanırken, yerken var, hazırına duacı, karpuzun ortası, salatanın hepsi, tavuğun but kısmı, her şeyin iyisi onun, kalanı bizim, hemde öyle az buz değil, bende var ama yok, yok ama var olanı tümden yok etme yoluna gittim, siz benim yerimde olsaydınız aynı şeyi yapmaz mıydınız?
İşte o yüzden eşekten düşmüşe döndü, bütün yükünü bana taşıttığı için yükünü nasıl taşıyacağını bilmiyor, bilirde işine gelmez, kolay gele, herkesin yükü kendine. Çocuklarım doğdu beri her yüküme eşlik etti, bir babaları olmanın, bir baba ile yaşamanın lüksünü yaşamadılar hiç, benim peşimde o market bu market gezdiler, kendi yiyeceklerini kendileri aldılar, taşıdılar, çocuklarım taşıyacak o yiyecekti de, kısmet olmadı işte, naaparsın! Bir aile kavramı yok adamda, zorla mı edindireceğim, bildiği yere, yallah.
Bugün verilmiş bir karar değil bu, çok oldu, 15 yıl önce şöyle düşündüğümü hatırlıyorum mesela, “bana genç ve zinde ilen, işine yarar iken böyle davranan bir adamla yaşlılığımı geçirmeyeceğim, şimdi kaldırıyorum ama o zaman kaldıramam, çocuklarım büyüyene kadar, sonrasında eyvallah”; 20 yıl önce ise, ilk oğlum küçükken “oğlum büyüyecek ve beni senin elinden kurtaracak” diye düşündüğümü hatırlıyorum, bunu bana düşündürtme sebeplerini ise hatırlamak bile istemiyorum, çokta hatırlamıyorum, önemli olan bana bunları düşündürtmüş olması.
“Gerçekler görmezden geliniyor diye yok olmazlar” demiş bugün twitburç, gün yüzüne çıkacakları bir gün vardır elbet.
***Adam doymuş, tok, paradan doymuş, yemeden doymuş, karıdan doymuş, ben ne versem ona yetmeyecek, daha fazlasını bekleyecek belli ki, birde esprisinden anlaşıldığı üzere ne Allah razı olsun diyecek, ne de eyvallah edecek, üstüme tükürüp geçecek, iyisi kısa yolun en kestirmesi, bay, azıcık aşım, kaygısız başım.
Her şeyin fazlasına alışmış ve şımarmış, eskiden de öyleydi, sadece şimdi değil, cebi para gördükten sonraki eski yani, asgari ücretle yaşarken kuzuydu, sonra kurt oldu, hatta asgari ücreti bile bulamazken, lokantalar, aşçılar sağ olsun, yemeğin iyisi, garsonlar sağ olsun, önüne geleni, karılar da sağ olsun, …. bu durumda benimde dört dörtlük bir karı olmam gerekiyor ki, o iş beni aşar, en iyi aşçı, en iyi garson, en iyi temizlikçi, eşeğin bir numaralısı, şimdiye dek yaptıklarımdan madalyamı aldım, bundan sonrasında daha çok verir, var mı bende o göz, sağol canım, ben almıyim, dört kolluya erken, vaktinden evvel binmek gibi bir niyetim yok. Boğaz tokluğuna, ki çoğu zaman o bile yok, bu kadar çalışılmaz, ben hem paranı alıp hemde o işten sıyrılmayı bilirim, nitekim öylede oldu.
***Evden gitti, epey oldu, ekimin 2’si, birde beynimden gitse de rahat etsem, uzun bir rehabilitasyon programına girmem gerek, nasıl oluyorsa. Durup durup beynimi yiyor, ben bile kendime sinir olmaya başladım, bundan sonrasını beynimden atabilmek için yazıyorum, isterseniz okumayın, 2-3 ay önce bankadan 75 bin kredi çekti, geri bankaya yatırdı, faiz ödüyor, bunun sebebi sizce ne olabilir, bankaya para yatırmak için para çekeni hiç duydunuz mu, bende var, sebebi para biriktirmekmiş, adam o kadar yoğun ki parayı bir kenara koyamıyor, bu yüzden bankadan alıp bankaya geri yatırdığı paraya faiz ödüyor, çocukların günde on liraya doyarken kimin etini, kanını yatırıyorsun oraya, bunu ona söylesem kan çıkar, hiç uğraşıp başımı ağrıtamam, iyisi mi sus, bildiğini işle, bildiğimi işledim bende, yapmamasını söyledim elbette, her zamanki gibi dinlemedi, adam büyük adam, birde para biriktirmekle mi uğraşsın, o kadar dağıtıyor ki nereye dağıttığının kendi bile içinden çıkamıyor, o kadar aptal işte, o aptallığının cezasını çektirmekte bana farz.
O parayı kendine dert edemeyecek kadar bolluk içinde olacak, bense her seferinde eve gelen suyun parasını çocuklarımdan denkleştireceğim, bir şampuanı, deterjanı veya zeytinyağını alabilmek için markette kırk hesap yapacağım, çocuklarım ve ben her şeyden mahrum yaşayacağız, yani para olsa da yok olmasa da yok, var da yok, hokus pokus, bak şimdi bende yok, ne halin varsa gör.
O krediyi çekmeden 1,2 ay önce benimle kavga etti, sıkı bir kavga, giderim, asarım, keserim, neymiş 1500 lira kira fazlaymış, taşınacakmışız, iki oğlumun da okuluna yakın diye geldik buraya, 1 yıl önce, taşınacakmışım, 75 bin kredi için her ay ödediği para 3 bin liranın üstünde, o mu fazla akıllı yoksa ben mi anlayamadım, taşınmadım tabi.
“Bu durum” bir bana, bir bize özgü bir durum değil, şu anda bunun gibi, benim gibi en az on kişi yazabilirim buraya, yakından bildiğim, mesela bir arkadaşımın kocası daha 3 ay önce 170 bine klas bir araba aldı, ama arkadaşımın bağlattığı digtürkü burnundan getirmeyi beceriyor, ve daha neleri, eee, ondan ne kadar kısarsan kendine o kadar kalır, boğazını sıkarsan yani, böyle verebileceğim çok örnek var etrafta, kendine gelince şapur şupur, kadına gelince yarabbi şükür.
Bir unutma hapı istiyorum, beynimi durdurmak için, var mı öyle bildiğiniz bir şey, ilaçlardan pek anlamam, hiç işim düşmedi onlara, Allaha şükür, bu durum hariç. Beyne şalter konmalı ve istediğin tarafı kapatabilmelisin, ne güzel olur.
Beni hala eski sersem sanıyor olmalı, bana ve çocuklarıma daha fazla işkence etmesine fırsat verecek değilim artık, buraya kadardı.
İşin azsa var olan işe yardımcı olarak katkıda bulunursun, sonuçta o senin de işin, yok işin çoksa ona göre paran da çoktur, paranla katkıda bulunursun, emeğinle, vaktinle yapamadığını paranla yaptırırsın, bunda ikisi de yok, hem işi çok, hem parası yok, var da yok, bende de eşek bünyesi yok, var da bir yere kadar, hiç kimse bir başkası için yaşamıyor hayatı, ben de öyle, 25 senem öyle geçmiş, çalışmaktan, iş yapmaktan gün yüzü görememişim, çıkıp 1 saat yürüyecek kadar bile vakit ayıramamışım kendime, ana da ben, baba da ben, daha mı geçsin.
***Bir ablam var, dünya tatlısı, eski komşum, 15 yıllık, birbirimizin her şeyini biliriz, dert ortağıyız birbirimizin, çocukları benim yaşımda, şimdi uzakta, ender geliyor buraya, eski gazilerimizden, ama tekmeyi atamamış olanlardan, eve geri döndüğünü söylediğimde burulmuştu, ama bir şey demedi, ne iyi ne kötü, biliyormuş gibi olacakları, sonra ben müjdeyi vermiştim, ilk olduğunda, dün akşam aradı, ilk söylediğimde abondone olmuş olmalı, dün “tekmeyi ben atmış gibi oldum kızım, bütün kadınlar adına, bütün Türk kadınları adına attın o tekmeyi, ne çektin senelerce, cenneti hak ettin” gibisinden sözler söyledi, ben unutsam o asla unutmaz yaşadıklarımı, 3 küçük çocuğumu yanıma alıp yaz, kış yıllarca dükkana gittiğimi hiç unutturmaz bana, bana neler yaşattığını, iyi ki unutturmuyor ayrıca, belli ki içi ferahlamış benim için, “insan bir saat bile yanında durmak istemiyor kızım” dedi, kendi baş belası için, bilmez miyim.
Ben zaten artık cennetteyim, bundan daha iyi bir cennet olamaz benim için, onca yıllık cehennem hayatından sonra, melek gibi 3 çocuğum var, etrafımda fır dönen, bir dediğimi ikiletmeyen, o yansın kaybettiklerine, kim karda kim zararda bir baksın bakalım, yarı var yarı yok varlığı bile evin huzurunu bozmaya yetiyordu, evime huzur geldi, benim huzurum eşittir evin huzuru sonuç olarak, çocuklarımın yüzleri gülmeye başladı, bizi artık açlığa mahkum edemeyeceğini biliyorlar, bu bile yüzlerini güldürmeye yetti, bildiği yere gitsin, kulaklarımla duydum ya, bıçak gibi kesildi zaten her şey, ona ilişkin bütün bağım koptu, zaten yeterince inceydi, canı cehenneme.
***Melek gibi derken buna bir açıklık getireyim, bugün 7 ekim, iki ayrı günlük oluştu bu sayede, dün gece uyuyamadım, gecenin bir yarısı uyandım ve bir daha uyku tutmadı, internette kapalıydı, nedense, boş boş dönüp dönüp durdum yatakta, sonunda sızmışım, dünden de yorgundum, kızılaya falan gittim, daha doğrusu sıhhiyeye, adliyeye gittim, bir arkadaşımın boşanma davasında şahitlik ettim, metro seyahatleri beni yoruyor, bu ikinci binişim, birazda yetişme telaşına alışkın değilim uzun zamandır, her neyse, hal böyle olunca çocuklarım kahvaltı edip gittikten sonra baktım içi boş çuval gibiyim, bir şey yapacak halim yok, yeniden serildim yatağa, uyandığımda kapı çalıyordu, az önce yani, öğlen olmuş, oğlum gelmiş, sık sık gelir, okulu yakın, açtım kapıyı uykulu uykulu, oğlum “ağladın mı sen, yoksa babamla mı konuştun” diye sordu ısrarla, gözlerim kızarıktı herhalde uykudan, canım oğlum benim, hepsi öyle, sadece biri değil, babalarından görmedikleri, onlara benim yaptığım babalığı şimdi onlar kız kardeşlerine yapıyorlar, okuluna götürüp getiriyorlar, hiç yüksünmeden, kendi vazifeleri gibi, ne demişler, etme bulma dünyası, ne ekersen onu biçersin, çalarsan kapıyı çalarlar kapını, aynı tını ile, kaybedenin kim olduğu daha iyi anlaşılmıştır sanırım.
***Bugün 9 ekim. Aradan geçen bir ayın ardından her dediğime eyvallah çekildi, ben ne dersem o olur, oğlumun sorduğu o konuşma yapıldı, ve tabi ki ağlamadım, öyle zırt vırt ağlayan biride değilim, bir yanlış anlaşılma olmasın, o çocuklar onun çocuklarıymış, bende anneleriymişim, üzerlerinde emeğim çokmuş, bak sen, yeni mi anlamış, bükemediğin eli öpersin, öyle öptürürler, burası piramit buradan çıkış yok, canım, sıkışınca köşeye böyle tabi, yoksa …, her neyse, geçmişe mazi derler, ben bundan böyle hanım ağa, hah ha. 
Bu foto-olmayan-romanda burada biter, ben ermişim muradıma, siz çıkın kerevetine, ohhh, canıma da değsin, dinsizin hakkından ben geldim.
Heeeyt be, var mı bana yan bakan! Değmeyin keyfime, sabreden dervişin sonunu böylece örneklemiş oldum.
Allah kurtardı beni.
***”Merkür gerilemesinin sonlandığı 9 Ekim Cuma günü senin günün olacak diyebilirim! Bu gün, gökyüzü adeta Toprak grubuna teslim oluyor! 9 Ekim’de gün içerisinde, gerileme biter bitmez, kendini hayatın hakkında önemli kararlar vermeye hazır bulacaksın.” demiş twitburç boğaların haftalık yorumunda. Bak şu işe, günü gününe.
***Unutmuşum, telefonda “önce boşanalım, sonra diğerlerini hallederiz” dedi bana, diğerleri dediği para kısmı, çok zeki bu adam ya, bir ben anlamamışım kadrini, kıymetini, sonuna kadar mücadele, bir deri bir kemik kalacak onunla işim bittiğinde, baldırı çıplağı tekrar baldırı çıplağa dönüştüreceğim.
Kösem sultanın izinde…

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *