Press "Enter" to skip to content

Günlük 1c Mart’12

*Kızımın beli açılmıştı gece; teni görünüyordu; örttüm. Ben örtünce uyanır gibi oldu; biraz daha pekiştirdi örtünmeyi. Üşümüş olmalı beli. Karda, kışta yazlık elbiseyle dolaşan, hatta beli açık giyinen bir kız çocuğu geldi aklıma. İçim üşüdü; uyumaya devam ettim.
Eskiden varsıl ile yoksulun farkı daha çok kışlık giyimde kendini gösterirdi. Parası olanlar kışlık giyimi alabilir ve kışı üşümeden geçirirlerdi. Yoksullar ise alabildikleri kadarıyla yetinerek kışı varsıllardan daha çok üşüyerek geçirirlerdi. Örneklemem gerekirse ben çocukken yazları pilaç (adı plastik oluşundan geliyor olmalı); kışları ise naylon çizme giyerdim. Sadece ben değil; bütün arkadaşlarım. Yaşadığım kasabadaki sinemanın sahibi olan adamın kızının önden bağcıklı, parlak rugan kırmızı çizmeleri vardı. Ne havalı ve ulaşılmaz görünürdü bana onları giyip sokağa çıktığında bilemezsiniz.
Meral Zeren bahsetmişti; zamanında 4 kürkü varmış ve o kürklerin her biri bir daire fiyatıyla eş değermiş.
Yeni moda esintileriyle zengin ve yoksul arasındaki bu ayrım ortadan kalktı; ne güzel;)) Hadi büyükleri geçtik; küçücük kız çocukları bile bu esintinin rüzgârına kapılıp kış günü beli açık giyinmek, yazlık elbiselerle gezmek gafletinde bulunuyorlar.
*10 gün önce kesme tahtası almıştım 30 liraya. Bugün yine gittim aynı mağazaya. % 50 indirim başlamış. En büyük AVM?lerin ?kaplama? alanı en büyük mutfak mağazası. Fiyatına baktım; 60 lira. Yani yine 30 lira;))) Değişen birşey yok. Adı indirim.
Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; çok adi çıktı aldığım kesme tahtası. Bambudanmış. 3 tanesi 30 liraydı; ucuz etin yahnisi oldu;))) Kullanmaya başlar başlamaz çizikler oluştu; her yanı çizik içinde şimdiden. Bizim güzelim ağacımızın, odunumuzun sonu gelmiş gibi elin bambusunu kazıklıyorlar bize. Bambu lifinden çorap almıştım birde; normal çorabın iki katı fiyatına. Pamuktan artı bir özelliği de yok üstelik. Bildiğim kadarıyla havluları, tekstil ürünleride var; tabi yine pamuklunun iki katı fiyatına;)))
*Bir Arap atasözü ?Yol boyunca sana havlayan her köpeğe cevap verirsen menzile ulaşamazsın? der ki, bu doğrudur.
Bu sözü bugün Zülfü Livaneli?nin bugün facebook üzerinden paylaştığı ?Edebiyatta Kıskançlık? adlı notundan aldım. Müziğini son yıllarda sevdim Zülfü Livaneli?nin. Müziği şu an var olan müziğin çok, çok üstünde. Bunu biraz geç anladım. Şimdi yazılarını da seviyorum. Entelektüelliğin, bilme ayrıcalığının, insana olan inancın yok olmaya yüz tuttuğu; kafaların çorbaya döndüğü, üç kuruşluk beyni olanların adam yerine konduğu günümüzde bana iyi geliyor Zülfü Livaneli?nin yazılarını okumak. Derin, serin ve ferah bir beyin.
Başlangıçtaki söz çok güzel; yeri geldiğinde ?cuk? oturan cinsten;))) Arap deyip geçiyoruz birde;))))
Zülfü Livaneli?nin de dediği gibi edebiyattaki kıskançlığın menşei gerçek hayattaki kıskançlıklar. Alabildiğine yaşanıyor. Kedinin ulaşamadığı et hep mundar. Kıskançlık engellenmesi zor, kötü bir meziyet. Yanı sıra ikiyüzlülüğü de barındırdığında ki, birbirinden ayrı pek düşünülemezler; iki katı çekilmez oluyor. Ne kadar saklasa da bir gün fireyi veriyor kıskanan, kıskanç olan. İçinde tutmak zor kıskançlığın acısını.
Bir söze daha rastladım facebook?ta; buna benzer. ?İkiyüzlünün dilinde tat, kalbinde fesat gizlidir?. Hz. Ali?ye aitmiş söz. Öyle olduğu yazıyor en azından. Bilemem Hz. Ali?ye ait mi değil mi ama söz güzel neticede.
Bir söz daha var; yine beğenilebilecek türden; ?Belki de tanrının asıl planı; planı onun değil, sizin yazdığınız günlerin gelmesidir?.
*14. Dünya Salon Atletizm Şampiyonası 9-11 Mart 2012 tarihleri arasında İstanbul?da yapıldı. Televizyondan takip ettim. Dünyaca ünlü atletlerle dünya çapında göz doldurucu yarışlar izledik. Türk atletleri de umut vaad ettiklerini açıkça gösterdiler. 400 metrede Ali Ekber Kayaş yarı finale çıkmayı başardı. Hala umut var. 
*Şafak Pavey yılın en cesur kadını seçilmiş. Yüz yılın en cesuru bence! Onun yerinde olup hayata küsecek öyle çok insan var ki! Helal olsun; diyecek başka bir şey yok.
Nisan’12
*Yaz, kış sabah yürüyüşü yapıyorum. Bayılıyorum. Bence kötü hava yoktur, uygunsuz kıyafet vardır. Yağmur, kar, çamur demeden en az haftanın 3 günü yürümeye çalışıyorum. Ruhuma iyi geliyor;))) Yine ruh sağlığım için bana iyi gelmeyen insanlarla bir arada olmuyorum. Özellikle bu sene hayatımda bazı insanları eledim; o bana çok iyi geldi. Yani zaten çok kısa bir hayatımız var ve bu bize bir kez verilmiş; niçin bir araya geldiğimizde sızlanalım ki? Bunun yerine güzel şeyler yapmaya çalışalım. Güler yüzlü, mutlu, kendiyle barışık insanlarla ben daha iyi arkadaşım. Ben böyle biriyim çünkü; artık istemiyorum çevremde sızlanan insan.
Mutluluk, endorfin spordan geliyor. Gülüyorum ?spora vaktim yok? diyen insanlara. Kendini mutlu etmek isteyen herkes yürüyüş yapmalı; doğada olmalı. Zor demiyorum; zor derseniz karşınıza zorluklar çıkar. Çocukluğumdan beri ?ben yaparım? diyorum. ?Ben yaparım, ben varım, hayatta ne olursa olsun; parasız kalsam da ben varım; işim olmasa da ben varım ve yaparım. Mutlaka bir şey gelir. Hep bu yönde baktım.? 40?ıma yaklaşıyordum ve 40?ına yaklaşan her kadın gibi bana da bir şeyler oluyordu. ?Bana olan bu şeyler diğer kadınların da başına geliyor mu? diye onlara gittim. Farklı dertleri olan ve onlarla mücadele eden kadınları buldum. Ve sonunda bu belgeseli çektim. Sonra kitaplaştı. Tuluhan Tekelioğlu?nun günlüğünden; söylediklerine katılmamak elde değil! Arada bir fazlalıkları ayıklamak; silkeleyip kurtulmak lazım. Kendi günlüğümü yazmış olsam ancak bu kadar benzerdi; aynı zamanda aynı şeyleri yaşayıp aynı şekilde düşünüyoruz Tuluhan Tekelioğlu ile. Yolu açık olsun.
*Enginar zamanı geldi. O kadar çok söyleniyor ki faydalı olduğu yemeden yapamayacağım artık. Dün marketten alıp pişirdim; fena olmamış tadı. Çok ta basit yapımı. Yemek tariflerimde var. Yalnız limonlu suda çok beklediğinden fazla limonlu olmuş tadı. Bir dahaki sefere pazardan yeni soyulmuş, bekletilmemişini alacağım. Yer elması da aynı oranda iyiymiş; aldım geçen gün; soyarak yedik; çiğ olarak. Pişmesi şart değil; bence pişmeden daha güzel.
*Ben piyasada yiyilebilir nitelikte beyaz peynir bulmakta zorlanıyorum. Siz bulabiliyor musunuz? Paketli alıyorum; market markalarından; yenilir gibi değil. İki gün geçmeden küfleniyor, tadı bozuluyor vs. Çok adi ve kalitesiz. Biz normal beyaz peyniri seviyoruz; o ezineli, bilmem neli olanları değil. Onlar bozulmuyor ama biraz daha tuzlu ve yağlı; biz yiyemiyoruz. Neyse ki hala devlet güvenceli; devlete ait bir, iki marka var; yiyilebilir nitelikte. Onlarda olmasa peynirsiz kalacağız. Ama onlara ulaşamadığım, gidip alamadığım zamanlar oluyor ve ciddi anlamda evde peynir krizi oluşuyor.
*?Ben ilkokul öğretmenin; hatırlayabildin mi; ben seni çok iyi hatırlıyorum; ufacıktın ama beynin kocamandı; zehir gibiydin. Bekliyorum mutlaka; görüşelim.? Günlüğümdeki bir telefon konuşmasından;)))) Sevgiler ilkokul öğretmenime;)))) Ne çile çekmişti elimden zamanında. İlk öğretmenim emekli olunca dördüncü sınıftayken gelmişti sınıfımıza öğretmen olarak. O gelene dek sınıfın gözdesi, akıllısı, şımarığı bendim; sınıfın değil; bütün okulun; üst sınıflara matematik çözmek için çağrılırdım; o geldi; babasının mevkisine hürmeten bir başka kızı ön plana çıkarmaya; benim önüme geçirmeye çalıştı. Beni arka plana aldı. Yanına bırakır mıyım; bir gün bir müfettiş geldi; gün benim günüm; müfettiş soru soruyor; bilen yok; bende ise tık yok; gözümün içine baktığını, kıvrandığını gördüm; bu bana yetti. Sefil atın tekmesi hızlı olur. Gününü bekler sadece;))) Verdim cezasını. O da unutmamıştır eminim o günü;))) Bu artık hoş bir anı elbette; 35 yıl sürdürülecek bir kin değil;))) Sevgiyle gideceğim elbette elini öpmeye; kim var ki her yönden mükemmel olan? Biraz doğruda birleşmek bile yeterli çoğu zaman. Hele ki beni böylesi bir sevgi ve methiyeyle anıyorsa; seve, seve.
*Aynen; aynen öyle; tamam; tamam mı, okey,enteresan. Sizde sık kullanıyor musunuz bu sözleri? Çok duyar oldum bu ara. Belli bir sayıdan sonra kulağa hoş gelmiyor bence; hatta itici oluyor; ne dersiniz? Birbirimizi bu kadar çok ve sık onaylamak zorunda mıyız ayrıca?
*Bayrak rengimiz değişti de benim mi haberim olmadı. Çocuklara verilen bütün madalyaların kurdeleleri kırmızı, beyaz ve mavi renkte. Oğlum aldı geçen hafta; okullar yarışı sonrası; kurdelesi kırmızı, beyaz ve mavi. Madalyanın üstünde T. C. Gençlik ve Spor Bakanlığı; Ankara Valiliği; gençlik hizmetleri ve spor il müdürlüğü yazıyor;))) Başka yerlerde; televizyonda da gördüm. Bayrağımızda kırmızı, beyaz renkleri var; bunu biliyorum elbette; ama şu mavi nereden eklendi; onu anlayabilmiş değilim. O maviyi hangi millet kullanıyorsa kullanmaya devam etsin; bize kırmızı beyaz yeterde artar. Amerika?nın, Rusya?nın, Fransa?nın, Hollanda?nın, İngiltere?nin, Norveç?in bayrak renkleri kırmızı, beyaz ve mavi.  
*Arkadaşıyla birlikte pitbull cinsi köpek gezdiren 13 yaşındaki erkek çocuğa denizdeyken köpek saldırmış; yüzünü parçalamış; çocuk köpeği boğarak kurtulabilmiş. Arkadaşı bir süre önce bulmuş sahiplendiği başıboş pitbullu. Daha ne kadar izlemeye devam edeceğiz bu iğrenç manzaraları? Pitbulların ?görüldüğü yerde öldürülmeli? emrinin verilmesi gerek; başka bir yolu yordamı yok bu işin. Bu, hayvan sevgisi falan değil; resmen çocuk, insan düşmanlığı. Hayvanın canının insan canından önemli tutulduğu görülmüş şey mi? Yakın zamanda; bundan bir iki yıl önce hatırlarsınız bir yasa oluşturulmaya çalışıldı bu tip köpekler ve köpek besleyenler hakkında; köpek sahipleri ile baş edemeyip geri çektiler yasayı. Şimdi yine memleketimden insan, köpek ve hayvan manzaraları; bu kaçıncı? Burada hayvanın kim olduğu meçhul elbette. Pitbullar dövüş ve bahis amaçlı; vahşi ve saldırgan olarak yetiştiriliyorlarmış. 5 bin lira gibi paralarla satılıyorlarmış.
24 Haziran 2004?te onaylanan yasa pitbull?u üretmeyi, sahiplendirmeyi, ithalini, satışını, reklamını, takasını, sergilemesini ve hediyesini yasaklamış, hayvan başına da 2 buçuk milyar lira ceza koymuş. Ama uygulamada bir değişiklik olmamış. Pitbull saldırısına uğrayan vatandaşların başvurusu üzerine İçişleri Bakanlığı, valiliklere 7 Haziran 2010?da gönderdiği genelgeyle pitbull başta olmak üzere, kanunen üretilmesi ve sahiplendirilmesi yasak olan hayvanların toplatılması, bulunduranlara ceza kesilmesi ve bu tür hayvanların internet üzerinden satışı ve dövüştürülmelerinin engellenmesi talimatı vermiş. Yırtıcı hayvanlara el konularak bakımevlerine teslim edilmesi, bu tür hayvan sahiplerine 3 bin 434 TL para cezası kesilmesi talimatı vermiş. Ancak sayısı on binlere varan pitbulların sahiplerinin tepkisiyle yine bir sonuca ulaşılamamış; varılan sonuç ortada; her hafta bir pitbull vakası; iyi seyirler; umarım bu saldırılar daha çok pitbulların gerçek sahiplerine; yetiştirenlere, besleyenlere yönelir.
Nisan?12
Aşkı memnu izlendi televizyonda bir zamanlar. Konusu bir kadının kocasının yeğeniyle olan ilişkisi. Bizim hangi göreneğimiz, geleneğimizle örtüşüyor? Biri bir gaflete düşüp yazmış diye dallandırıp budaklandırmak; daha çok gözümüze sokmak mı gerek? O diziyi izleyenlerde aile içi ilişkiler ne anlamda etkilenmiş olabilir acaba? Ne yapmaya çalıştıkları anlaşılır gibi değil bu televizyoncuların. Oto sansür diye bir şeyleri; bunu; bu durumu kavrayacak derecede düşünen beyinleri yok demek ki! Toplumda bir garip zaten. Muhteşem Süleyman?a abartılı tepkisini koyuyor ama Aşk-ı Memnu?ya ses yok.  
Kadın ve kadın meselesi zaten bütün dizilerde ayaklar altında. 50 yıl öncesinin bakış açısı ile önümüze sunuluyor kadın. Aciz, cinsel bir meta olmaktan öteye gidemeyen, bağlanan, kaçırılan, tutsak edilen bir yaratık görünümünde. Özgü Namal maşallah bütün dizilerinde bu tarzda. Önce Hanımın Çiftliği; şimdi Koyu Kırmızı?da zavallı kadın görüntüsünü kaybetmedi. Kadının yüz akı olan tek dizi sanırım Öyle Bir Geçer Zaman ki. Kadınlar kendi hayatları için direnip çaba gösteriyorlar; gerçek hayatta olduğu gibi.mayıs’12

*Kadınlar; kadın ırkı ve özellikle kız çocukları; hatta orta öğretim ve lise öğrencileri hayatlarının baha
rında bir mal kaçırır gibi isteği dışında kaçırılıyor; yıllarca alıkonuluyor ve şiddet görüyorlar; hayatları bitiyor; cehenneme çevriliyor; İsteyen, canı çeken erkek istediği kadına istediği gibi tecavüz ediyor; yine canı isterse dövüp bırakıyor veya öldürüp bırakıyor. Üstelik toplu olarak işleniyor bu tecavüz ve cinayet vakaları. Müslüman; Müslüman evladı değil mi bu erkekler? Ehli müslimdirler; emin olun. Cumaya gidip namaz da kılarlar. Haberler her gün bu tip haberlerle dolu. Bu iki örnek bugünkü 29 Nisan tarihli haberlerde var mesela.
Servis şoförü vakaları ise her sene olduğu gibi bu senede devam ediyor. Baharda artış oluyor hep bu vakalarda. Sene boyunca devam eden iletişim sene sonuna doğru farklı biçimlere dönüşüyor. Tecavüz edilen, sıkıştırılan, kaçırılan lise, orta öğretim çağındaki kızlar. Besle, büyüt, emek ver, o yaşa getir; öküzün biri ?canım çekti? deyip kaçırsın; olacak şey mi? Sanki kız evlat bir mal, bir eşya. Ondan sonrası öl mü öldür mü; başka bir kaçarı yok!
Ne gibi bir gerekçeye dayandırarak yapabiliyorlar kadınlara bu kötülükleri? Çünkü Nisa suresi 34. Ayette ?kadınlarınızı dövünüz? yazıyor. Ama yazmıyormuş meğerse. Yaşar Nuri hocanın söylediğine göre burada çeviride bir anlam saptırması yapılmış. Orada ?dövünüz? değil; ?evden uzaklaştırınız? yazıyormuş. Kim ödeyecek tarihe bu sözün faturasını; hangi bağnaz? Kadın düşmanı çevirmen mi yoksa o işte parmağı olan siyasi otoriteler mi? O kadınların kan hakkı ne ile ödenecek?
Neden Yaşar Nuri hoca şimdiye dek bunu söylemeyip suskun kalmış; o bağnazlara yardım eder gibi bu fikrin üstünün örtülmesine; etkisinin yaşanmasına göz yummuş? Neden üstüne gitmemiş bu sözün yanlışlığının. Şimdiye kadar neredeymiş Yaşar Nuri Hoca; kadınların neler çekip neler yaşadığını görememiş mi? Neden aciz kalmış; üstüne düşeni yerine getirmemiş? 40 yıldır hocamız olarak bütün kadınlar başımıza taç ettik Yaşar Hocayı. Bir kurtuluş meşalesi olarak. Bunu çok daha önce söylemeliydiniz Yaşar Hoca. Bu çok geç gelen bir açıklama ne yazık ki! Kan gövdeyi götürüyor kadınlar için. Artık durdurulması çok zor.
?Zalimler cennete giremez? diyorsunuz; bunu çok daha önce söylemiş olsaydınız; ‘belki söylediniz de biz duymadık’ kadınlara zulmeden cehennemlik erkeklerin sayısında bu kadar artış olmazdı en azından.
Biliyor musunuz hocam; bütün bunlar maun suresinden bile kat, kat önemli; Allah?ın kadın kullarının erkek kullarından korunması açısından. Namazları, niyazları onların olsun; burada candan bahsediyoruz. O bir cümle; doğru olarak bilinen o cümle bütün kadınların hayatlarını karartmaya yetti de arttı bile. O söze dayanılarak ben dayak yedim; benim gibi bir dolu hemcinsim dayak yedi; ezildi; şiddet gördü; tecavüz edildi; bununla da yetinilmeyip öldürüldü. Bunu ?sizin deyiminizle? bazı ?öküzler? öldürün, kadının canına okuyun olarak algıladı.
Dilerim ilahi adalet; Allah bu sözü yazanın, yazdıranların yanına bırakmasın. Allah?a bu sözü söylemeyi yakıştıranlara, Allah?ın böyle bir sözü söylediğini itham edenlere cehennem ateşi bile az gelir. Allah insanlar; yani erkekler kadar gaddar ve kötü mü de kendi sevdiği, özenerek güzel yarattığı kadın kuluna dövülmeyi, öldürülmeyi reva görsün? Kadına doğurmayı; kendisi gibi var etme yetisini vermişken böyle bir davranışa maruz bırakması nasıl düşünülebilir? Allah?ın hakkını çok yiyoruz gibi geliyor bana; biz kulları olarak.
*Saç boyası mesane kanserine neden oluyormuş. Bazı sabun ve talk pudralar yüzünden yeni doğan bebek ölümleri yaşanmış. Kullandığımız makyaj ürünlerindeki arsenikler, civalar vb. sağlığımızı olumsuz etkiliyormuş. Güneş mi yoksa güneş koruyucuların içindeki kimyasallar mı daha zararlı tartışılabilirmiş. En doğrusu güneş koruyucu kullanmaktansa güneşin yoğun olduğu saatlerde dışarı çıkmamakmış.
*Dün kalabalık bir yerde alışveriş ederken 80?lik ihtiyarın teki arkamdan bana sürtündü. Ne şekilde sürtündüğünün ayrıntılarını vermeme gerek yok sanırım. Resmen değdi. ?Böyle şey söylenir mi diyeceksiniz? belki; benim cevabımsa ?böyle şeyler yaşanabiliyorsa söylenmeli de? olacak elbette. Bunları birbirimizden saklaya, saklaya bu hale geldik. Bağırdım, uzaklaştırdım ama çokta üstüne gidemedim. Arlı arından utanır; arsız da ‘benden korktu’ sanır. Adam bunu iş edinmiş olmalı kendine. Nasıl olsa kalabalık; kimsede bağıramıyor; fazla sesini çıkaramıyor; benim gibi; işe devam; bu defa bana; bir dahakine bir başkasına. Çocukken oynardık; ?önümüze gelene bir tekme?; onun gibi. Kime rastlarsa. Bir, iki kadından dayak yese bu iş böyle gitmez elbette. Buna güveniyorlar; bizim aptallığımıza. Ve devam ediyorlar bize istediklerini yapmaya.
*Sürtündüğü yer kalçam; kaç gün oldu; kaç gündür orayı kazıyıp çıkarasım geliyor; öyle tiksindim ki! İçine çamaşır giymediğine her bahse varım. Olduğu gibi hissettim cinsel organını. Ben bankoda arkam dönükken yaklaşmış ve üstüme abanmış; bankoya bakıyormuş pozu vererek. İğrenç moruk. Kim bilir kaç kadına çekti aynı numarayı. Keşke dövseydim; pişman oldum dövmediğime; bütün kadınların yerine; bir sıkımlık canı vardı zaten.
*Enginarı geçen hafta pazardan soyulmamış aldım; çok uğraştım; pazarcıların eli alışmış; iki dakikada soyuyorlar. Bugün yine gittim pazara enginar için. Önce yan tezgâhtan birkaç limon aldım; pazarcı oracıkta soyduğu enginarları limonladı, poşete koydu ve elime tutuşturdu; bir hafta bile bozulmazmış bu şekilde. Dondurucuya bile konulurmuş. Suda beklemişini; limon tuzunda beklemişini almadım yani. Böylesi daha akıllıca. Hatta dolmalık olan taze, dolmalık diye satılan küçük yapraklılardan aldım çay için yapraklarını kurutacak olduklarımı; şifa niyetine;)))
Yapraklarının kendim kopararak ayıkladım ve ufak olan içini hemen limonlayıp pişirdim. Yapraklarını yıkadım, kurutucudan geçirdim ve açık havada kurutup bütün sene çay olarak içeceğim; kırılmış, ufak bir tarçın kabuğu ile kaynatıp; şekersiz elbette. Çayının tadı oldukça güzel ve rahatlatıcı. Vücuttaki şekeri dengeliyormuş. Sindirim ve kolesterol içinde faydalı. Ayrıca sabahları sıcak bir şey içmek iyi geliyor; bağırsakları çalıştırmak açısından. Ben şimdiye kadar çaya direndim; taaa Çernobil’den beri; çay içmemek bahasına sıcak bir şey içmedim kahvaltıda; artık içmek için iyi ve sağlıklı bir nedenim var; enginar çayı. Çay ballı olabilir ama şekerli asla. Şekerli içersem şifa değil dert niyetine içmiş olurum. Enginar tarifi var; ‘yemek, kısa tarifler’ sayfasında; oldukça kısa sürede ve lezzetli pişti.
*Marmara üniversitesinde 4 yıllık ebelik bölümünde okuyan bir genç kızın ağzından; ?birçok üniversitede ebelik bölümü var ama görevimizi yapamıyoruz; haklarımız ve yasamız olmadığından dolayı; yasamız çıksın diye uğraşıyoruz. Bunun için yürüyüşler yapıyoruz. Ebelik ve doğal doğum yürüyüşleri. Sezaryen bir doğum şekli değil; bir ameliyat, operasyon. Normalde doğumu kadın kendisi yapıyor zaten; biz ona yardımcı oluyoruz. Bizim görevimiz doğum yaptırmak ama biz bunu yapamıyoruz; yapmak istiyoruz; kadına önem ve destek veren herkesi; erkekleri, kadınları bu yürüyüşlere bekliyoruz. Doğal doğumda uterusun kasılmalarını kadın ağrı olarak algılıyor; ağrıya dayanamıyorum diye de sezaryene gidiyor. Aslında o ağrıyla kendisi baş edecek; biz ona bu konuda yardımcı oluyoruz. Doğal doğum sonrası yeni anne aynı gün içinde ayağa kalkabiliyor; baygın ve anestezinin etkisinde olmuyor; direkt bebeğini emzirebiliyor. Kimsenin yardımına ihtiyacı olmuyor; bebeğinin bakımını kendisi yapabiliyor. Hemen sütü geliyor; özellikle erken sezaryenlerde sütü gelmiyor annenin. Doğum için son ana kadar beklemek gerek. Sezaryen için o kadar risk var diyorlar ki; gebeleri iyi eğitmemiz gerekiyor.?
*Elma sirkesi ile zayıflamaya çalışanlar var. Mideyi deler, zararı var, hem de asla bir işe yaramaz; alakası yok. Sıkı bir cilt için kırmızı üzümü elinizle sıkın ve yüzünüze sürüp 20 dakika bekletin. Ara, ara bıçağınızı su dolu bir bardağa sokarsanız doğradığınız soğan gözünüzü yakmaz. Veya soğanın kabuğunu soğanı doğrarken dudağınızla tutabilirsiniz. Veya soğanın kabuğu alna yapıştırılabilir. Çorbaya eklenen kimyon şişkinlik ve kabızlık için iyidir. Çorba piştikten sonra eklenen sinameki hazmı kolaylaştırır. Taze kekik veya kekik kolesterol için iyidir; yine çorbaya konulabilir. Karabiber iştah açıcı olarak eklenir. Prostat için kırmızı rekli gıdalar faydalıdır. Karpuz, kabuğuyla birlikte yenen domates gibi. Yemek yerken konuşulmaz derler; konuşulur. Kanser, kemik erimesi, çocuklarda büyüme gerilemesi gibi geri dönüşler almak istemiyorsanız hiçbir şekilde alüminyum folyo kullanmayın. Ne kadar kırmızı ise o kadar faydalı. Soğan yerine kırmızı soğan, yeşil mercimek yerine kırmızı mercimek, yeşil üzüm yerine kırmızı üzüm gibi. Yüksek tansiyon tuz ile ilişkili; yemeğin tuzu ne kadar az olursa o kadar tansiyon artmaz. Tansiyon yükseldiğinde limonlu su içilebilir. (limon kanı sulandırıp burun, adet kanamasını da çoğaltabilir; dikkat edin; benim notum) Yüksek tansiyon kabız arasında bir ilişki var. Kabızlık için ıslatılmış veya pişirilmiş 1,2 kayısı her gün yenebilir. Çiğ veya pişirilmiş sarımsak tansiyon düşürücüdür ve eklem ağrılarına iyi gelir. Yine eklem ağrısı için her sabah ılık suya 1 çay kaşığı bal ve 1 çay kaşığı limon konarak içilmelidir; boyun ağrısı, sırt ağrısı için. Midede bir problem yoksa aç karnına varsa tok karnına içilmelidir. 1 ay sonunda faydası görülür. Kızartma ve soğan kavurma gibi işlemler uzun tutmayın; kanser yapıcı etkisi var. Patatesin tomurcuklanmaya gitmiş olanlarını yemeyin; zararlıdır. Gürkan Zengin?den öneriler.

*Yeni sezon hazır yazlık giyim berbat ötesi. Bütün giysiler akan kumaşlardan yapılmış; hepsi polyester. Kalite denen bir şey yok. Kesimler kolay, ayrıntısız; dikişler detaysız ve özensiz. Alınacak gibi değil. İyice ucuza ve kolaya kaçılıyor artık. Bütün markalar aynı. Fiyatlarda hiç azımsanacak gibi değil. Dört dolandım; bir düzgün pamuklu, keten giysi bulabilmek için; mümkün olmadı; ne giyeceksek?
*Şeker yerine hurma suyu dediler; çaya koymak için aldım; pek bir tatsız; epeyce koymak gerek; pahalıya gelir; çaya bal koymaya devam.
*Astım ve alerjinin tek suçlusu irsiyet ve çevre koşulları değil. Çocuğun yediği çikolata veya poğaçadaki margarin buna neden olabiliyor. Kakaolu gıda kafein içerdiği için midedeki asit salgısını arttırıp mide başını gevşeten bir gıda; bu çok tüketildiği zaman mideden yukarı asit kaçağı olmakta ve bu asit kaçağı solunum sistemine ulaştığında tekrarlayan ve sebebi belli olmayan öksürük krizleriyle karşımıza gelmekte. Yediklerimiz reflüyü; reflü astımı tetikliyor. Geçmeyen bir öksürük ve nefes darlığı söz konusuysa yediklerimizi gözden geçirmekte fayda var. Gazlı içecekler, mayonezler, ketçaplar; cipsler reflüyü; reflüde astımı tetikliyor. Margarin yerine zeytinyağı, fındık yağı yenmeli; hayvansal gıda olarakta balık tercih edilmelidir. Bir haberden alıntıdır.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *