Press "Enter" to skip to content

Günlük 2o Mart’15

***İnsan gerçekten kilo verebiliyormuş, böyle söylüyorum çünkü ben hayatımda ilk kez kilo veriyorum, kilo grafiğim hep yukarı doğru gitti şimdiye dek, ilk defa eğrinin aşağı doğru düştüğünü görüyorum, son 10 gündür, son 2-3 aydır 75-77 arasında gezinen kilom şu an 73, en kötü 2, en iyi 4 kilo vermişim, ortalama 3 kilo desek 10 gün için bu çok iyi bir rakam, 10 günde 3 kilo, bu bir ayda 10 kilo demek, gerçi ben bir ayda 5 kiloya da razıyım ama azalan kilo göz çıkarmaz; bu benim için bir mucize, bir milatın başlangıcı, hayatımda kendim için isteyebileceğim en önemli şey, daha üstünde birşey düşünemiyorum, her sabah uyandığımda tuvalete gittikten sonra aç karnına tartılıyorum, bir önceki güne göre 300-400 gram vermiş oluyorum.

Ve işin ilginci bunun için ne aç kalıyorum ne de spor yapıyorum, şimdiye kadar olandan farklı olarak yaptığım bir şey var elbette, kendimi asla zorlamadığım bir şey, ve tabi ki zararsız, doğal yoldan, ancak ekstra olarak aldığım birşeyde yok, yanlış düşüncelere kapılmayın diye söylüyorum, ama bunu hemen öyle yazmayacağım, bana bunu nasıl yaptığımı sormanız gerekiyor yazmam için, tek koşulum bu! 5 yıldır burada yazıyorum, ne bir karşılık var, ne bir ses, seda, hitit ayaş sayfaları hariç; deli miyim ben, kendi kendime niye yazayım ki, artık karşımda sesler istiyorum, interaktif bir bloga geçiş yapıyoruz.

Bu neden, nasıl sorularının sayısı ve akıbeti ile ilgili bende bir karar vermiş değilim, ancak 1 ile başlayıp 0 ile bitecek, 10, 100, 1000, 10000 … hangisi olduğunu bende bilmiyorum, ama siz elinizi çabuk tutun, yaz kapıda, mart havası bastırmaya başladı bile, süreyle orantılı olarak sayı artabilir, bu gün hava sıcacık, yumuşak bir hava var, bugün 26 şubat, marta biraz hızlı giriş yapayım istedim.

Yazacağım, sözüm söz, ama sizde yazarsanız. Boğa burcuyum ve oldukça inatım, derim dersem derim, demem dersem asla demem, yazmazsanız asla söylemeyeceğim.

Ben kilo veriyorum, ya siz, kıskandırmış gibi olmayayım ama öyle:)))

***Pedallı viledanın yedek paspası iyi toz alıyor, kuru olarak.

***atv aldı başını gidiyor, zahide ile yetiş hayata dini bilgiler programına döndü, ne çok ihtiyacımız varmış meğerse dini bilgilere, bugünde tesettür gelinlik, kınalık gösteriyorlardı, birde tesettür baş bağlamayı. Show tv’nin de ondan aşağı kalır yanı yok, tmsf sağolsun, akşam evli adamın yeni aşkı saçma sapan dizisini oynatıp sabah hoca ağırlıyorlar.

***Yeni bir yemek sayfası yazdım, yazıyorum, yani ara ara yazmaya devam ediyorum, yemek, türk sayfanın adı, türkmax’taki içimizden gelen programından, ilgilenenlere duyurulur, iyi tarifler var.

***Doğal D vitamini zamanı, hava güneşli, yarım saat güneş molası, pencereler, balkonlar ne güne duruyor?

***Kilo orada takıldı, birkaç gündür, bakalım düşmeye devam edecek mi, yoksa bir hayal mi gördüm, nazarınız mı değdi, bilemiyorum tabi, ben azimle devam edeceğim yaptığıma, yılmak yok bu sefer, bu aslında benim için ilk sefer çünkü hiç böyle bir karar verememiştim, bu ilk kez oluyor.

***Kötü market, marketçilik anlayışı adamı iyi market aramaya iter, kötü derken real ve çayyolu beğendikten bahsettiğimi anlamışsınızdır, bende çayyolu çağdaşa gittim, mükemmel bir mağaza, çok iyi dizayn edilmiş, oldukça büyük, eti, diğer malları da güzel ve daha ucuz, artık oradayım, real ve çayyolu beğendik beni kaybetti. Böylece paramda takunyacılara gitmez.

***Kağıt mağaza poşetleri ayakkabılık raflarına sermeye yarıyor.

***Fox’taki unutma beni adlı salaklık ötesi dizide adamın biri bir adamı altına almış, elinde testere var, boynuna tutuyor, öğretecekleri başka delilik kaldı mı acaba? O diziyi bir kaldırsalar da ortalık ferahlasa, sapık manyaklar. Gündüz, öğlen saati yayınlanıyor üstelikte, okul çağında olmayan bütün çocuklar evde, ben zaplarken rast geldim, insanlar zaplamayacaklar mı, kızımı rujumu yerken yakaladığımda 2-3 yaşındaydı, ben ağzıma götürdüğüm için o da ağzına götürmüştü, ufak çocuklar birbirlerini testerelerlerse bunun sorumlusu kim olacak? Oldu olacak testere filmini izlettirelim çocuklara alenen, ne farkı var?

****Antalya’da bir genç kadın daha öldürülmüş, 20 yaşında, 2 yıldır birlikte yaşadığı 40 yaşındaki adam tarafından, teker teker ama sonuçta toplu katliam yapılıyor kadınlara, bunun adı cinayet değil toplu katliam artık. Bundan sonra sadece buradan değil, sokaklarda da kadınların ve cumhuriyetin haklarını arayacağım, bu böyle olmayacak yoksa, sokak eylemlerine katılacağım.

***3. hafta, 1 kilo daha verdim, 72 kiloyum artık, bu kiloyu sanırım en son 2-3 yıl önce görmüştüm tartıda, demek tekrar görmek nasipte varmış, net 5 kilom gitti, 3 haftada, 10, bilemedin 15 kilo daha versem zaten bana yeter, yok olmaya niyetim yok, bu hızla giderse 1,2 ay sonra kilo ile işim bitmiş olur. Öyle uzun zaman oldu ki kendimi sıska olarak düşünemiyorum bile, ilginç olacak.

Ama asıl ve beklenen devrim karnımda yaşanıyor, hani şu bel ölçüsü dedikleri, 95 cm’den 85 cm’e düştü, 20 günde 10 cm’lik bir gerileme oldu yani, eski, şişkin, gergin, patlamak üzere gibi görünen görünüm gitti, sönmüş bir balona döndü adeta, görünce ben bile inanamıyorum. Bel ölçüsü eşittir kalp krizi riski, biliyorsunuz değil mi? Hayatınızla eşdeğer yani.

Şişman demiyeyim, tombik bir magazinci kadın, adını bilmiyorum, tanırsınız, bir uygulama ile gıdığını küçülttürmüş; bilmem kaç seansta, ederi için şifreli olarak 8 dedi, 8 yüz mü, 8 bin mi bilemiyorum elbette, tahmin bile edemem ancak beldeki 10 cm’lik küçülmenin ederi nedir acaba, ve elbette değeri? Üstelik 20 günde! Üstelik seanssız, parasız, emek ve zaman harcamadan, aç kalmadan, spor bile yapmadan, yaşamınıza çok büyük bir değişiklik getirmeden, nasıl olduğunu sormadığınız için söyleyemiyorum elbette!

***Ankara kıştan pek bir sıkılmış, 8 mart pazar günü hava güneşlide olunca ortalık tıklım tıkımdı, özellikle şehrin gölbaşı girişi, akşam saatlerinde elbette.

***”Hayatta en büyük eğlence, başkalarının yapamazsın dediğini yapmaktır” demiş biri, ah çok severim, yaşam kaynağımdır. Özellikle bu aralar daha bir çok seviyorum, bana kendimi, ne olduğumu, ne olmak ya da olmamak istediğimi hatırlatıyor, mesela bana yıllar boyunca “akşama kadar ne yapıyorsun da”; “benim ne işimi yapıyorsun”; “annen nasıl yapmış”; (tek başına, bir Allah’ın kulundan 5 kuruşluk yardım görmeden 3 çocuğunu büyütüyordum, elbette onun bütün işini de yaparak); “benim bir boğazım var, nerede olsa doyarım” (bu doğru, benimki 4 taneydi, onlar doymayınca bende doymazdım, hala öyle, değişen bir şey yok, o ise birlikte yaşadığımız 24 yıl süresince kendi boğazını doyurup doyurup geldi, yüzümüze geğirdi soğanlı, soğanlı kebapçı kokularını, doğru söylüyor yani); diyen bir adamla aynı evde yaşamak istemiyorum, bundan daha doğal ne olabilir ki, ama o tutmuş peşimi bırakmıyor, sapığım oldu, 6 aydır aynı terane, kaçan balık büyük olurmuş, uğurlar olsun, sanki tapulu malıyım, ne yapıp edip oturduğum eve yerleşmeye niyetli, “hizmetimde sınır yoktur” sanıyor olmalı hala, yayılıp yatacak sabahtan akşama yine aklı sıra, gel keyfim gel, parasız, pulsuz, boğazsız hizmetçi, nerede bulunur başka, vur kafasına sesi çıkmasın, geçmişler ola, son maskaralığı yeni bir ev almakmış, istemiyorum kardeşim, zorla mı, mutlu, mesut mu olacağım orada, hıh, senin hizmetçin olmak benim için bir şeref meselesi değil, bir laf vardır, “it utansa don giyer” diye, aynen öyle, arsız. Hala beni sinir etmeyi başarıyor ya, ona şaşıyorum.

Sizce bir ev alma eylemi içinde sevgi barındırır mı, o eylemin önünde, arkasında, herhangi bir yerinde bir sevgi gizli midir, ben göremiyorum ne yazık ki! Hem barındırsa ne olur bu saatten sonra, bütün bunları beni delirtmeden önce düşünecekti, ben delirdikten sonra altın sarayı koysa önüme nafile, nefretimden destanlar yazdım burada, unutulacak mı bütün bunlar, ben veya başkaları tarafından, onca yıl boyunca ona sadece tahammül ettim, yaşadığımın tam karşılığı olan kelime o. Kendine ev alacak, benide evine hizmetçi, hem ev alacak hemde o evi temizleyecek mi, olacak iş mi, şimdiye kadar ne almışta kendi temizlemiş, ben varken hele, olacak şey mi, çok ayıp, bana hiç yakışmaz, daha iyi bir senaryo göremiyorum ben burada. hem ben hizmetçiden daha ucuza gelirim, o hesabını iyi bilir, hizmetçiye belli bir para vermesi gerekir ama beni ister doyurur ister doyurmaz, bu keyfine kalmış bir şey, param yok der, ödemem var der, canı istemezse bir şey demez, demek zorunda mı? Bu söylediklerimden de anlaşıldığı üzere ben artık iflah olmam, benden geçmiş, eskiden böyle değildiysem de artık böyleyim, öğretmenimde o, bencilin, kötünün ta kendisi.

Aklınca gelecek ama aman diliyerek değil, hesabi zorunluluktan, ailenin birlik, dirliği için, bana zorla kendini dayatıyor, ki eski hükümranlığını sürdürebilsin, benim o yalanlara karnım tok, yıllarca beni bunlarla uyutup 7 sülalesini doyurdu, öyle bir moda olsa benim sülaleminde çocuklarım aç kaldığında doyurması gerekmez miydi, şimdi karşılıksız, karşılığını almadan adam doyurma ne demekmiş, nasıl olurmuş onu öğrenecek, onca zulmün bu kadarcık intikamı olmasın mı, ona “yaptım, ettim, yanıma kar kaldı” mı dedirttireceğim bu saatten sonra, ben onun parasını zaten yiyeceğim, öyle veya böyle, az veya çok, çokta önemli değil, üstüne onu niye çekeyim, onun kahrını niye çekeyim, çektiğim yetti de arttı bile, az parayla yaşayabilirim, her gün et yemem pırasa yerim, ancak o yoğun tempoda iş yaparak yaşayamam, o benim ömrümden alır, erken ölürüm, el oğlunun işini yapacağım diye niye erken öleyim ki, benim boynuma mı borç, anam ona köle olayım diye mi doğurmuş beni, bu yaşta, şu 3-5 yıl içinde ölürsem bilin ki katilim odur, aşırı yorgunluktan ölmüşümdür, onun hep “işi” olduğu için benim hep işim vardı, bir saat ayaklarımı uzatıp dinlendiğimi hatırlamıyorum hiç. Benim canımdan alıp kendine can kattı, canından itlerine can verdi, yani benim canımı kendi itlerine yedirdi. Bulsun beni canına can katsın, katabiliyorsa. Çok işi olan, işi hiç bitmeyen bir adamla benim işim olmaz artık, büyük adamlar benim alanıma girmiyor, hepsi yolumdan dışarı, gerçi bütün adamlar yolumdan dışarı.

Artık kadınların eskiden niye belli bir yaştan sonra kuma aldıklarını daha iyi anlayabiliyorum, atıyorlar genç kumanın başına, ne hali varsa görsün, taşı, taşı nereye kadar, boş versene, ele ırgatlığa mı geldim ben bu dünyaya, gün yüzü görmeden çalış, çalış, çalış, yaşayacak daha kaç günümün, ayımın bile kaldığını bilmezken ömrümü boşa heba etmeyeceğim, silkelensem bana kalan para bana ömür boyu yeter, neyi tasa edeceğim ki, emekliyim, her türlü, emekliliğimi veriyorum, veremez miyim, onunla yaşasam o kadarını bile göstermez bana, birde üstüne çile çektirir, nursuz, beni, çocuklarını aç bırakır, dışarda adam diye gezer, yapmadığı şey değil, görsün adamlığı bundan sonra, hak verilmezse alınır, ondan bana gelecek olan para bana anamın ak sütü gibi helal, emeğimin karşılığı, yedirmezse Allah ta ona hayırlısıyla yemeyi nasip etmesin, benden ve çocuklarından esirger, kendini kayırırsa Allah burnundan fitil fitil getirsin, lamı cimi yok, o kadarcık olsun hakkım var o parada, emeğimi tanımıyorsa çocuklarımı evlatlıktan reddetsin, peşlerine gezmesin, lahana bostanında büyümediler, ben büyüttüm, bir başıma, o keyfine gezerken ben onların peşinde gezdim, yalansa söylesin yalan diye, benim sırtımdan yaşayıp milletin sırtını sıvazlamak neymiş öğrenecek, önüne bir kap yemek koymaktansa ellerimi kesip koymayı tercih ederim, çocuklarımı aç bırakanı mı doyuracağım, hayat hesaplarla yönetilemiyor bazen, senin hesabın sana, benimki bana, iki kere ikinin sonucu  dört olabildiği gibi sıfırda çıkabilir. Ben değil senden erkek familyasından nefret etmişim sayende, seninle aynı evde ne işim var? Parayla da mutlu olunmuyor nasıl olsa, çok param da vardı zamanında ama yanımda çocuklarımdan başka kimse olmadı, insanlar yalnız kalamak için evlenmiyorlar benim bildiğim, şimdi parası da onun olsun, paralı, parasız, her türlü istemiyorum, parası para etmiyor artık benim nezdimde.

Yalnızlığıma üzülerek geçirdiğim yıllarıma yenilerini katmayacağım, kim ne derse desin, neye mal olursa olsun, geri dönüşü yok bu işin, bu günleri o kadar çok bekledim, umdum, istedim ki makarayı geri sarmak gibi bir niyetim yok, olmayacak, 24 yıl süresince bana eş, çocuklarıma baba olmayı reddeden bir adamla benim bundan böyle hiçbir işim olmaz, n.o.k.t.a.; anlamayan varsa bir daha yazayım, nokta. İnsanlar köpekleriyle daha çok ilgileniyorlardır herhalde, onun çocukları ile ilgilendiğinden. Ben taşınacağım, o bavulunu alıp gelecek, erkekliğin raconunda var mı böyle birşey, bizde var, her zaman, yersem, yemezsem dayak yerim altı üstü, ne olur ki, elleri mi aşınır, beni bulda taşıt kendini, bulabilirsen. Kara kaşıma, kara gözüme peşimde dolanmıyor anlayacağınız, eski hep dinlendiği günlerin anısına. Beni ıslah etmiş nasıl olsa, bir başkasını daha ıslah etmek uzun iş olur, niye uğraşsın, hele ki o tembellikle. Bir zamanlar, otelden ayrılıyoruz, 3 küçük çocuk var, bavulunu topladı, benim işim bitti diyerek aşağı indi, benim işimin bitmesi nedense çok daha uzun sürdü, onun işi tek kişilik, benim işimse 4 kişilikti, şimdi bende o 1 kişiyi ayırıp o 3 kişiyle yaşamayı seçiyorum, çok mu garip? O gün onu öldürsem hiç gam yemezdim, o kadar sinirlenmiştim bana yaptığına, bu öyle çok aklımdan geçti ki, onu öldürmek yani, gündüz cesaret edemezdim, gücüm yetmezdi ona, ama uyurken ağır bir tavayı geçirebilirdim başına, yapmamışım, yapabilirdim ama, çok kez aklımdan geçirdim ciddi olarak, o beni gündüz veya istediği saat dövebildiğine göre bende onu uyurken öldürebilirdim, neyse ki öldürmemişim, kanına girdiğime değmez, yoksa öldürdüğüm için pişman olmazdım, sadece onun için hapis yatmaya değmez. Deniz kenarındayız, beni güneş çarpmış, fenalaşmışım, bayılmak üzere gibiyim,  kızım küçük, bebek, kucağımda, vermeye çalışıyorum, almıyor, anlamamışmış, fenalaşmamış olsam niye alsın ki, ben varken, şimdi anlarsın artık, hanya ile konyayı, unutulmuyor, unutmuyorum, niye unutayım ki? Boğazıma kadar doluyum onunla, öğ desem içimden o çıkacak gibi gelir bazen, bu kadarımın geriye kalmış olması bile bir mucize.

Burada ufak bir parantez açmak istiyorum, (açtım, dünyevi hesaplarım için başka yol ve planlarımın olduğu ve o hesaplar için burada olmadığım da anlaşılmıştır sanırım “biri” tarafından, burası benim keyfe kederim, kimseyi alakadar etmez) kapattım.

Şimdi mağduru oynuyor tabi, terk edilmiş, yalnız, biçare adam, sinemalarımızda, dün tv’de psikolog çoklu kişilikler hakkında herkese karşı ayrı bir görüntü, kişilik sergilediklerini söyledi, bir yerleşsin evime bana ne görüntüler sergileyeceğini çok iyi biliyorum, ben o filmi daha önce görmüştüm, bir daha izlemek gibi bir niyetim yok. Buradan anlaşılan o ki evliliklerde ortak çıkarlar diye bir şey yok, herkesin kendi kişisel çıkarları var, maddi, bedensel, yaşamla ilgili her alanı içeren çıkarlar bunlar, uyar, uymaz, uymazsa herkes doğru bildiği yola gider. “Biz seninle ne paylaşıyoruz”; bu sözün sahibi o, ben değilim, bana söylemişti, 8-10 yıl önce, biz onunla ne paylaşabiliriz ki bu saatten sonra?

Bir akıl vereni var, belli, birinden duyduğumun kokusu iki gün sonra diğerinden çıkıyor, veya benim birine dediğim bir şey diğerinden, bu şimdi olmadı, evi kiraladığım ilk günden itibaren başladı, eylül ayından beri, 7 aydır, sadece sustum o zamandan beri, anlamayacak kadar aptal olduğumu nasıl sanıyor ki, çocuklarım açken de arasaymış, çocukların niye aç, sefil diye bir sorsaymış, o zaman para mı yazıyordu telefon, beş yüzlü sahtekar, bir elime geçirirsem çekeceği var benden, zoruna gidiyor olmalı, keyfim yerinde ya, üstelik ondan daha fazla, çatla! Ben ve çocuklarım çile çekerken dert etmedi de; özellikle son 7 yılını yarı aç, yarı tok yaşarken, yüzümüze baka baka, şimdi karnı ağrıdı, yazık, o zaman, biz çile çekerken içinden tef çalıyormuş içinden demek ki. Ben iyi evde oturuyormuşumda o kötü evde oturuyormuş, adil değilmiş yani, ben o evde 7 yıl oturdum, 5 nüfusla, o tek kişi oturuyor hiç değilse, şimdi mi gözüne battı? Kendi hasedini örtbas etmek için ne bahaneler uyduruyor. Bazı insanlar böyle kötü olmayı nasıl başarıyorlar aklım dahi almıyor, yüzüne gülüp arkandan iş çeviriyorlar, kötü tohumla doğmuş olmalılar, başka bir açıklama düşünemiyorum. Kötülükten beslenip mutlu oluyorlar, yazık, acınası yaratıklar, insan demiyorum, yaratık, yoksa insan öyle olmaz. Allah’ıma binlerce kez şükürler olsun öyle biri olmadığım için.

Yine demişler ki; “adaletsizliklerin en büyüğü adil olmayıp adil gibi görünmektir”; benim lugatımda buna adaletsizlikten çok adilik denir, evet, adi dedim, senin inadına yapmak var ya; işte o daha güzel, sende yürek varsa çık karşıma, konuş, beş yüzlü oynama. Bu akıl verme seansları bir son bulmazsa bu iş daha nerelere varır sen hesapla, bardak yeterince dolu, bilmem hatırlatmama gerek var mı? Aklın varsa kendine sakla, mincik beynini kendine sakla, lazım olur, kesin, benim aklım bana yeter de artar, senin aklına hiç ihtiyacım yok, hiç olmadı zaten. Allah her şeyi bana bol vermiş, ne yapabilirim ki! Allah vergisi, ben mi dedim Allah’a “bana bol, ona az ver” diye, benden niye çıkarıyorsun acısını?

Kimden bahsettiğimi bilseniz dudağınız uçuklar, beş parmağın beşi bir değil desem, ve daha bahsedilecek neler olduğunu; bu iş burada bitmezse konu oralara kadar sapar. Bir taşla iki kötü kuş böyle vurulur işte, kara yazgılarım, birinin şerrinden kaçarken öbürüne tutunmuştum halbuki, şimdi iki şer bana karşı birleşmiş, biri ilk 25 yılımı zehir etti, diğeri ikinci 25 yılımı, beni elde tutacaklar ki mutlu olsunlar, benim esaretim onların mutluluğu olacak, avucunuzu yalarsınız, kuş uçtu gitti kafesinden, sahi eline ne geçecek benim kötü halde olmamdan, mutsuzluğumla tatmin mi olacak? Adi, kelimenin tam hakkıyla.

Unutmadan, bana tavsiyede bulundu da, ayaklarımın üzerinde durmak konusunda, ben kendi ayaklarımın üstünde durmakla kalmıyor 3 çocuğumu ayaklarının üstünde tutuyorum, gözünü kıskançlık bürümemiş olsaydı bunu görebilirdin, takdir bile edebilirdin, göremiyorsun, hadi vicdanın hissetmiyor, acıma, merhamet duygularını yitirmiş, veya yokmuş, gözünde mi görmüyor, ama ben seni bütün çıplaklığın ve basitliğinle görebiliyorum, ve senin kimin ayaklarının üstünde durduğunu da, sen kimi ayaklarının üstünde tuttun, tutuyorsun, tuttuğunu düşünüyorsan bu bana karşı işlediğin günahlarını temizlemeye yeter mi? Hala yüzüme bakmayı düşünüyor musun?

Seninde görmüş olduğun gibi 15 yaşında değilim artık, kendimi koruyabiliyorum, çığlık atıp ağlamıyorum, kork benden, ve hışmımdan kendini sakın, ki seni çiğneyip geçmeyeyim, bunu yapmak için öyle çok sebebim var ki! Sen kaba kuvvetle halletmiştin ya meseleyi, sık sık, canın istedikçe, hala bir damla akıllanmadığın ortada, benim yöntemim ne olur bilemem, sen bilmiyorsun elbette 10-15 günde bir 3 cadıdan birden evire çevire, nöbetleşe, biri yorulunca öbürü devam şeklinde, yerlerde sürüye sürüye dayak yemenin nasıl bir şey olduğunu, çünkü o cadıların biri sensin, ama elebaşı, 15 yaşındayken, keyfiyetten, hiç tavsiye etmem. Bir çocuğu sistemli olarak döven 3 yetişkin, yani 3 hastalıklı ruh, 3 kıskançlık krizindeki kızışmış dişi, sen buna normal bir insan davranışı diyebilir misin? Sadece bir keresinde sebep gece yatağımda değilde kanapede uyuyakalmış olmamdı, uyandırılıp yerlerde sürüklenerek dövüldüm, lise 2. sınıftaydım, ertesi gün ellerim, kollarım, boynum, her yerim tırnak izi, her seferinde olduğu gibi, açıkla bakalım sınıf arkadaşlarına, “bebek yaptı”; koca koca tırnak izleri, bebek yaptı, pek çok hatırlayan vardır sorsam, bir kere değil, beş kere değil. Bu sizin sırrınızdı, benim değil, o yüzden söylemekte bir mahsur görmüyorum. Anlayacağın bana karşı işlediğin yeterince günahın var, daha fazla arttırma istersen.

Bir yıl önce bir tanesinin liseyi bitirmiş kızını bir konuda uyaracak oldum, sözle, bağırıp çağırmadım, sadece o an hoşuma gitmeyen bir şeyi yapmamasını söyledim, ben miyim söyleyen, annesi bana “ay, o daha çocuk” dedi, o sözü bu dünya üstünde söyleyebileceği son kişi benim, onu söylerken benim çocuk olduğum günler aklına geldi mi acaba, benim geldi, iri, deve gibi kız, beni kucağına alır, çocukmuş, ben neydim, koca katır mı, annesinin kızının bir kıymeti yok nasılsa, kendi doğurmamış, doğuranın da onu koruyacak gücü yok, sahipsiz, baba yok, abi yok, ana susturulmuş, kendi kızı kıymetli, laf bile söylenmeyecek, al turşusunu kur. Küçüktüm, küçüğüm diye dayak yedim, büyüdüm, çocuklarım boyumu aştı, “büyüksün sus”, ne de akıllılar böyle, işine geldiği gibi çevir lafı. İyice aptal ettiklerini sanıyorlar beni, dayaklarınız az gelmiş, aklım hala yerinde. Kaldı ki ben 30 senedir dönüp tek bir kelime etmemişim bu konuda, büyüğüme olan saygımdan, birileride bana saygılı olmayı öğrensin lütfen. Bilmiyorsa öğretirsin, bana ay o daha çocuk demek yerine kızına teyzendir, saygılı ol dersin. O kızınsa bende kardeşinim, değil mi?

Sen sırtını sıvazlamasan o herif elli kere benim peşimi bırakmıştı, sayende sapığım oldu, senin yüzünden 6 aydır aynı çileyi çekiyorum. Bana nelere sebep olduysan Allah bir o kadarını sana nasip etsin. Adamda kendini gerçekten iyi sanmaya başlayacak sayende, artık o gelirde ben çekip gidersem sen yerleşirsin benim yerime, süpürür pişirir durursun. Bayılırsın dönüp dolnmaya, bilirim. Sen benim için kimsin, hayatımdaki yerin, önemin ne ki hayatıma, kararlarıma müdahale etme hakkını buluyorsun kendinde, sana bir yer verdim mi hayatımda şimdiye dek, selam, aleykümselam, o kadar, sıfır, etkisiz eleman. Benim için iyi olanı ben bilmiyorumda benim yerime sen mi biliyorsun, geri zekalıya benzer  bir halim mi var? Sen benim taşıdığım yükün, sorumluluğun yüzde birini taşı, kendin için, benim için değil, ondan sonra gel bana akıl ver. Birine öğüt verebilmek için ondan daha fazla yaşanmışlıklarının olması gerek, o da sende yok, bana, benim yaşanmışlıklarıma kıyasla yani, hem geçmiş tutarsız öğütlerini de hatırla, o insanların o öğütlerden dolayı çektikleri çileler vicdanını sızlatıyor mu?

Artık yeter, çok sıkıldım, aynı şeylerin temcit pilavı gibi önüme getirilmesinden, herkes kendi işine, kendi hayatına baksın, benim beni meşgul eden 3 nedenim var, peşimi bırakırsanız onlarla meşgul olmaya devam etmek istiyorum, benim hayat tercihim bu ve istediğim tercihi yaşamakta özgürüm, anlaşıldı mı?

Oğlum 21 yaşında, bundan 2,3 yıl önce şöyle dedi bana; “senin ailen çok mu iyi?” bu laf anlayana da yeter, anlamayana da. Allah herkesin gönlüne göre versin, yani türkçesi ikinizinde canı cehenneme.

Genelde bu kadar kızmam, anlaşılan bu defa tepem iyi atmış. Arkamdan kuyumun kazılması kadar beni hiçbir şey sinirlendirmiyor.

Ağaç baltaya demiş ki, “ben senin beni kestiğine değil, sapının benden olmasına üzülüyorum”. Sende o tür bir hissiyatın olduğu şüpheli tabi. Benden uzak, istediğine yakın ol.

***Ne boktan, beter bir hayat yaşamış ve sonuna kadar dayanmışım, hayret ediyorum kendime, eşeledikçe hatıralarım canlanıyor, kendime mi saklayayım, çok sakladım, sakladıkça içimde birikiyor, yazayım bari, 10-15 yıl öncesinden bahsediyorum, 2-3 küçük çocuklu zamanlarımdan, uzun yola çıkıyorsunuz, 10 yıl öncesinin arabası, yolları, hız bir dakikada 120’nin üstüne çıkıyor, mideniz allak bullak, her seferinde, bir kereye mahsus değil bu, her zaman öyle, şunu böyle yapma diyecek yürek bende nerede, zaten desemde bir şey değişmez, 5 dakika sonra duruluyor, araba yıkanacak, bekle bakalım, sonra yine aynı başlangıç, 3 çocuk, birinden biri susuyor, durulmaz, her seferinde o içtikleri su burunlarından gelir, Allah ta onun burnundan getirir inşallah, tatilden dönmüşsünüz, evde yiyecek zırnık yok, biri çeker gider, “benim işim var” tatildeyken işin yok muydu, beklersiniz 3 çocukla 3 gün, 5 gün, beyefendinin keyfi gelecekte markete gidilip alınıp doyulacak, 5 yıldızlı otel tatilinden gel, makarnaya talim et, ne onu yap, ne bunu yap, getirilen bir ton çamaşır, temizlenecek bir ev, 3 küçük çocuk ve makarnalar.

Her uzun yol, tatil dönüşü yaşanan manzara bu, adamın işi var, az ye, çok çalış ki adam erken zengin olsun. Markete gidilir, her gidişte, hadi, çabuk ol, yeter, bırak onu, alma, markette kavga, bildiğiniz kavga, aldığım gıda, sanki çocuklarını değilde düşmanlarını doyuruyorum, deli işte, bildiğiniz deli, her gördüğümüzü akıllı sanıyoruz ama öyle değil. Bana, çocuklarıma keyfe keder bakıyor sanki, sadaka niyetine. Olmasa içim yanmaz, kendine gelince sınırsız, bize sadaka. Hasta yaratık, beyin özürlü. Hayat değil işkence. Birde üzülmezmiymişim, evine gelmiyor diye, akılsız kafam, ona değil otur kendi haline ağla, kara yola gitsin, geldiğinden ne hayrı var ki! Bin şükürler olsun Allah’ıma, bugünüme, verilmiş sadakam varmış derler ya öyle, kaçan kurtulur cinsinden, zırzırzırdeli. Ben karısı, o çocuklar çocukları değil de sadakaya muhtaç zavallılarız sanki, mumla arasan yine bulamayacaksın beni, adımı sayıklayarak ölsün inşallah.

Hakkım ona helal değil, ne bu, ne de öbür dünyada, ben soramam, kötüye gücüm yetmez, Allah sorsun hesabımı. Sanmayın ki ben bunları yıllarca birilerine anlattım, kimse bilmedi, annem ve aynı evsafta kocası olan bir arkadaşımdan başka, onlar bile bu kadarını bilmez, üstüme toz kondurmadım yıllarca, başı yukarıda kadını oynadım, içim içimi yiyerek, hala öyle, içimi kimse bilmez- di, demek ki içimi boşaltma zamanı bu zamanmış. Anlatsam daha neler var, boş verin, değmez, 5 para etmez için el, göz yormaya, yeterince yormuşum zaten, şimdiden sonra yormayayım bari.

Babasının eşeği sanmıştı beni, bundan böyle kim kime eşekmiş anlayacak. Hem hizmetini etmeyecek hemde parasını çatır çatır yiyeceğim, bundan ala intikam mı olur? Kaymaklı kadayıf. 24 yıl hizmet edip karşılığını alamadığım hizmetimin karşılığı olarak, bundan sonra böyle, el ense, lüküs hayat. 24 yıl sonra ödeşmiş oluruz, 6 ayı gitti, geriye kaldı 23,5 yıl, Allah sabır versin, ne diyeyim. Sırayla, parayla değil. Kollarını sallaya sallaya eve gelip gitmek kolay tabi, o kadarcık faturası olsun canım.

İstanbul’daymış, yazııık, gecenin bir yarısı uyanıp kapıyı açacak olanda yok ki, şimdi 4 gün boyunca evin anahtarını cebinde taşımak zorunda kalacak, hiç sevmez halbuki, şimdi acıdım bak!

Yüreğimin yağları eriyor, yağları, alma mazlumun ahını, çıkarır aheste aheste. Beter olsun. İnsan sevdiğini mi yerden yere vurur sevmediğini mi, bilemedim.

Hafızayı silen bir ilaç olsa yan etkilerini hiç düşünmeden alırım herhalde, her koşulda aynı şeylerin beynimi yemesinden iyidir. Bunun adına nefret deniyor herhalde.

 

 

 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *