Press "Enter" to skip to content

Günlük 2ee Mayıs’14

***Ceviz büyüklüğü denince çağrışım yaptı; Esra Balamir vardı; oldukça güzel bir kadın; her tv?ye çıkışında boynunun bir tarafında ceviz büyüklüğünde şişlikler olurdu ve sık sık aldırırdı onları; bir solaryum vakası veya saç boyası mağduru olmuş olabilir; uzun, sarı saçlıydı; yani boya; epeydir görmüyorum; pek tv izlemediğimden de olabilir bu; bir bakayım ne yapıyormuş; iyiymiş; şarkı söylemeye devam ediyormuş; demek ki o kadarda korkulacak bir şey değil o şişlikler; ama çok çekti elbette. Bir keresinde benimde boynumda çıkmıştı; boyun omurgamda; fındık büyüklüğünde; boya yaptırdığımın ertesi günü; o zaman korktum boyadan; o gün bugündür korkarım; Özgü Namal sadece beyaz olan saçlarını boyattığını söylemişti; oda bir fikir. Açık renk boyanın koyu renk boyadan daha az zararlı olduğu söyleniyor.  
Beren Saat?in beyazları da meşhur olmuştu geçen yıllarda; boyatmadığı için; ne Özgü Namal?ın ne de Beren Saat?in saç boyama parasından gözleri korkacak değil herhalde; var bir bildikleri, düşündükleri ki boyadan bu denli kaçınıyorlar. Zaten boyaya bir başladığınızda var olan saçınızın yarısı kalmıyor; hem hacmi hem de sayısı azalıyor; boya yakıyor saçı; inceltip yok ediyor; hele birde cansız ve ince telli bir yapısı varsa iyiden iyiye yok oluyor saç; olmayan, neredeyse kele dönüşmüş bir saçı istediğiniz kadar boyayın; nesi güzel olur ki?  
***?Yorulmak bir şey değilde kızım; iş yapılır; ne olacak; özgür olmamak kötü olan; torun tabi ki seviliyor ancak bende özgürlüğümü istiyorum artık; kreşe başlayınca beni unutur gider; gelin ?çocuğu sana bırakır giderim? diyor; gezme planları yapıyor; oğlumda farkında değil; hiç anlamıyor?; bunları bana telefonda söyleyen çok yakın dostum; her ne kadar yaşça benden büyük olsa da; ki 80 yaşında; her şeyini paylaşır benle; çocuklarıyla paylaşmadıklarını bile; ben bu kadarını yazdım belki ama o 17 dakika dertleşmiş benimle; telefona baktım; şeker var, tansiyon var, kalp var; bir kere 80 yaşındaki bir insan için iş iştir; iş değil diye bir şey yok.
2 yıldır bebek büyütülüyor; dede, nine, anne, baba; hep birlikte; 10 yıldır çocukları evden gitmiş; karı koca yalnız yaşıyorlardı halbuki; 2 yıl önce bebek olunca onların olduğu şehre gittiler; ara ara geldi ama; görüştük; telefonda veya yüz yüze; hiç yakınmadı şimdiye dek; ağzından bir tek laf duymadım yüksündüğüne dair; ki bekledim de; olması çok muhtemel olduğu için; 80 yaşında olsam yapmak istemeyeceğim çok şeyden biri bebek, çocuk bakmak olurdu; ne olsa, ne yaşasa bana söyler; sakınmaz benden lafını; ama bir kelime bile etmedi; ta ki bu aramasına dek; çok dolmuş olmalı; yoksa söylemezdi bana da; onu anlayabileceğimi bildiği için söylüyor zaten bunları bana; ona dedim ki; ?oğlun her şeyi anlıyor; her şeyin farkında; sadece karısının gönlü hoş olduğunda kendi gönlü hoş tutuluyor; o yüzden umursamıyor; boş yere seni anlamasını falan bekleme? gerçek buydu ve bende söyledim; dost acı ve yüze söyler; arkadan konuşmaz; bende öyle yaptım.
Bu söylediklerimin acımasızca olduğunu düşünebilirsiniz; aslında bu kadar da değil; daha fena düşüncelerimde var ama onları söylemedim; çokta kırmamak için; ?oğlunun seninle işi bitmiş; senden alacağı çok şey kalmamış; karısı ile olan geleceği ve mutluluğu ilgilendiriyor onu artık; seni gözü görmüyor?; kötü; belkide gaddarca bir fikir ama gerçek bu; yalın ve açık.
Evlilik programında söylemişti bir kadın; bir kaynana; ?kaynanaların kötü olduğu devirde gelin; gelinlerin kötü olduğu devirde ise kaynana oldum? diye; haklı; işler ve kozlar değişti; şimdiye dek kadın erkeğin kölesi iken şimdi kadınlar erkekleri köle almış durumda; 10-15 yıllık bir dönüşümle yaşandı bu değişim; şu an 40?lı yaşlarını süren kadınlar; ki bende onlardan biriyim; çocuklarının her zorluğunu sırtlandılar; kocalarının zorluğuyla beraber; 20?li; 30?lu yaşlarını sürenler ise doğuruyorlar; (ki bu da kocalarını elde tutmak için taktik; öncesini ve söylenenleri; söylenmişleri de çok iyi biliyorum çünkü; arkadaşımın oğlu asla istemiyordu çocuk mesela; ?bu dünyaya çocuk getirmek yanlış? diyordu; ben bu sözünü defalarca duydum; kadın ne etti etti kocasını çocuk yapmaya razı etti); ama doğurdukları çocukları büyütmek ağırlarına gidiyor; hısım, akraba, kreş; her yol mubah; yeter ki kendileri zora gelmesinler; ekmek elden, su gölden; ver elini eğlence; gönül avutma; nerede sabah, orada akşam; yayıl yat; vur patlasın, çal oynasın; hal böyle olunca yaşananlarda bunlar işte; bu durum sadece arkadaşıma özgü değil; çok yerde yaşanıyor. Evet; eskiden öyleydi; geniş ailelerde gelinler her işi yapar; kaynanalarda bebeği, çocuğu oyalardı; şimdiki kaynana, annelerden beklenen bu değil ki; hem işi yapacaklar hem de çocuğa bakacaklar; gelinlerde telefonu ellerinden düşürmeyecekler; gel keyfim gel; nereden geliyor bu yoğurdun bolluğu!
Gerçi biz böyle yapmadık ta bir Allah razı olsun diyen mi oldu; ne demişler; hep bir iyi, bir kötüye; nasıl ki erkeğin kötüsü varsa kadınında var; maksat gönül rahatlığı; alnım ak; başım dik.
***Antalya?da anlaşmazlık üzerine evden ayrılan adam eşinin evi terk etmemesi üzerine iş makinesiyle evin duvarlarını yıktırmış; Türk erkeği dediğin böyle olur işte. 
***?Ayağa kalkıp saldırdı, saçımdan çekti. Çocuklarım, kollarından tutarak ?baba yapma? dediler. O, boğazımı sıktı. ?Annenizi öldüreceğim, karşı çıkan olursa onu da öldüreceğim? dedi. ?Bu gece uzun olacak, sizi öldüreceğim? diyerek mutfağı dağıttı. Sonra hızlı adımlarla yukarıya odasına gitti. Odadan bıçakla geldi ve bıçağı üzerime salladı. Geri çektim kendimi. Sonra belinden tutup onu duvara çarptım. Bıçak elinden düştü. Koltuğun üzerine ittirdim. ?Bizden ne istiyorsun? diyerek boğazına sarıldım. Boğazını sıkarak geriye doğru ittirdim. Etkisiz hale getirmeye çalıştım. Öldürme kastım yoktu. Sonra hareketsiz kaldı.? Zonguldak?ta ocak ayında kocasını öldürdüğü için tutuksuz yargılanan kadının ifadesinde söyledikleri.
***?Stres adrenalini arttırır; adrenalin damarları büzer; kalp yogası insanlara yavaşlamayı öğretir; dik oturup sağ baş parmakla sağ burun deliği kapatılır; sol burun deliğiyle nefes alınırsa tansiyonu 1 derece düşürür. Ömrümüzü tüketen daha çok çalış, konuş, daha az uyu, kalbin daha çok çalışsın; yorulunca dinlenicez; kalp aynı tempoda çalışmaya devam edecek. Kalp atışı yavaşlatılmalı. Dinlenme halinde nabız 80?in üstünde atıyorsa yavaşlatılması lazım; normali 60. Nefes normal alınıp daha uzun sürede verildiğinde kalp atım sayısı yavaşlar. Biz her şeyi abartıyoruz; yürüyün diyince 20 km yürüyorlar; ağır spor yapıyorlar; her şeyi kararında yapmak lazım; fizik sınırlarımızı zorlamamamız lazım; günde 3 km yürümeyi öneriyoruz; sigara içmeyeceğiz, kilo almayacağız, kendimizi yavaşlatacağız. erken yaşta by pas ameliyatı yaptığım hastaların hepsi hızlı hızlı konuşuyorlar, merdivenleri 2,3 basamakla çıkıyorlar, hızlı araba kullanıyorlar. Her şeyi hızlı yapabilmek kesinlikle marifet değil.? Bingür Sönmez; kalp doktoru.
***Geçen cumartesi balgat pazarının yakınındaydım; kızım ?çilek alanlar var? diyince girdik pazara; çilek almaya cesaret edemedim; iyi bezelye görünce aldım; ertesi gün bezelyeyi ayıklayacağım; bir baktım gördüğüm bezelye ile aldığım bezelye arasında alaka yok; kuru, çürük; bildiğin bezelye çöpü; hem kendime hem pazarcıya söylene söylene ayıkladım bezelyeyi; pişirdim ama elbette yiyen olmadı; çöpe gitti; ertesi cumartesi; yani geçtiğimiz cumartesi yine gittim o pazara; aynı bezelyeciyi buldum; 2 kilo istedim; yine geçen hafta yaptığı gibi tümseğin arka tarafından doldurdu poşeti; sıkıca bağlayıp elime tutuşturdu; alıp gideceğimi sanıyor; aldım poşeti; açtım; yine aynı; bezelye çöpü; ?poşette verdiği ile tezgahta duranın neden farklı olduğunu? sordum; pazarcı poşetteki bezelyelerin içini açıp içlerinin iyi olduğunu söyledi; ?madem içleri iyi onları öne koy; onlar görünsün? dedim; poşeti bırakıp yürüdüm; az ilerde gerçekten güzel bir bezelye gördüm; iri bezelye; her yeri yeşil; arka tarafı da yok; tepelenmemiş; her yerinin iyi olduğuna kanaat getirince ondan aldım 2 kilo; eve gelince ne göreyim; yine bezelye çöpü; bu seferki iri bezelyenin çöpü; kupkuru; tümseğin bir kenarına çöpü doldurup üstünü taze bezelyeyle örtmüşler; isteyene oradan veriyorlar meğerse; bunlara ne desen yakışır; hırsız, dolandırıcı, üç kağıtçı; şahsiyetsiz; 2. gidişimde çilekte aldım; bir küçük kasa; kasadaki belki iyi çıkar diye; dörtte üçü çürük çıktı; demek ki bir sebze çöpü satım alanı, pazarı oluşmuş pazarlarda; millete çöp yediriyorlar bildiğin; o bezelyeyi ineğin önüne koymaya çekinir insan; haram, zehir zıkkım olsun inşallah; bana da bu senelik bu kadar pazar macerası yeter; her sene baharda 1,2 kazık yer ondan sonra gitmem; bu hep böyle olur; akıllanamadım bir türlü. 
***Sinir oluyorum şu facebooktaki dili dışarıda, ağzı, gözü yamuk fotoğraf çektirenlere; ne oluyor yani; bu nasıl bir moda ise; normal halin çok mu güzelde çirkinleşmeye çalışıyorsun? Embesile benzemenin nesi hoş? Çekip iki tokat atasım geliyor görünce; sinirim tepeme çıkıyor.
***Hafta sonu 2 Türk filmi izledim; ikisi de birbirinden berbat; ilki cosmos; fantastikmiş; oldukça fantastik olduğu kesin; izleyince tanıdım; 2,3 yıl önce bütün ilan tahtalarında vardı afişleri; baş roldeki kız öyle bir geçer zaman ki de mete?nin sevgilisi rolüyle azıcık ünlenince çekivermişti bu filmi; tümünü izlemedim elbette; o kadar sabra sahip değilim; aralarda duraklayarak sonuna kadar jet hızında geçtim; deli gibi bağırıp çağıran, çığlıklar atan iki deliden başka bir şey göremedim; insanların o filme, film izlemek için girip kaçıncı dakikasına kadar dayanabildiklerini ve çıkıştaki yüzlerinin halini çok merak ettim doğrusu; bu film altın portakalda 4 ödül almış; iyi valla; hayatta başarılar dilerim sahiplerine; emeği geçenlere.
İzlediğim ikinci film düğün dernek adlı film; şubat sonunda yazmıştım; 1453 adlı filmden bile daha çok gişe hasılatı yaptığını; haberlerde verilmişti; 3 ay sonra digitürk?e düştü; (araya 1,2 de Nuri Bilge Ceylan filmleri sıkıştırsalar ne iyi olacak; dün Cannes?te bu yılın altın palmiyesini aldı; kış uykusu adlı filmi ile; digitürk eski filmlerini de yayınlasa yeter; hiç yayınlanmıyor; nedense; neyse); düğün dernek için şu kadarını söyleyebilirim; o filmi çeken, her ne gerekçe ile olursa olsun adı o filmin altında olan herkese lanet olsun; bu millet bu kadar bayağılığı, düzeysizliği, edepsizliği, para gözlülüğü, aç gözlülüğü, arsızlığı hak etmiyor; her ne olursa olsun; hay sizin yaptığınız, film, sanat diye ortaya koyduğunuz o işin ?
Yönetmeni dahil ilk üç ismini ne duydum, ne gördüm; şimdiye dek; baş roldeki herif; ki tam bir herif; bildiğin çakma Recep İvedik; olduğu gibi onu taklit etmiş; ismini duyduğum, bildiğim ve para için o filmde rol alan oyunculara ise yazıklar olsun; daha ne diyeyim! 
Pis hırsızlar; bana çürük bezelye satan pazarcıdan ne farkları var; o küçük hırsız, bunlar büyük hırsız; onlara da haram, zehir, zıkkım olsun inşallah hak etmeden ceplerine indirdikleri o çok, çok paralar. Sinemalardayken insanlar kuyruğu göze alamayıp girememişler filme; o kadar iş yapmış yani; yazıklar olsun. O filme gidenlere ne diyeyim ki; Yılmaz Özdil gibi yapana kızıp günahsızdan; alet olandan mı çıkarıyım acımı; Allah herkesi ıslah etsin; başka ne diyebilirim; zaten kimse filmi izledikten sonra gitmiyor filme; yani demek istediğim o ki filmi görmeden bilemezlerdi filmin nasıl olduğunu; ikinci defa giden varsa onu bilemem; ama tebrik edilmeli.
Hay ben bu işin ucunu bırakan, denetimini yapmayan devletin de ? 
Hay ben milletini iki kırık tebessüme muhtaç edecek kadar geren; böyle yaşatmaya mahkum eden akp’nin de …
Ben hiç bu kadar karışık bir dönem hatırlamıyorum; bir açıyorsunuz haberleri her bir yerden isyan haberleri, güneydoğu kaynıyor; büyük şehirler kaynıyor; trafik kazaları, aile içi şiddet bütün ülkede kol geziyor; bu millet bir gülüşe muhtaç kalmasında ne olsun?
Bu yılın ilk 4 ayında trafik kazalarında 900 kişi ölmüş; 75 bin kişi yaralanmış; trafik kazaları katliam gibi; toplamda 76 bin kişi ve onların etrafı, aileleri etkileniyor bu kazalardan; koca bir şehir insan kadar; sadece 4 ayda üstelik; herkes hayatının ipi elinde geziyor sanki; nerede, nasıl, kime teslim edeceği belli değil; 2011 verilerine göre trafik kazası ölümlerinde dünyada ilk 10 ülkenin içindeymişiz; neden bu konuda bir araştırma, geliştirme yapılmıyor; bu trafik kazaları bir türlü azaltılamıyor.
***Fetih 1453 içinde çok farklı düşünceler taşımıyorum; bir filmin Türkiye’nin en yüksek bütçeli film olması iyi bir film olduğunu getirmiyor; getirmemişte; bir kadın görürsünüz; üstünde doğru dürüst bir giysi, takı yoktur ve güzeldir; gözünüze hoş görünür; bir kadın görürsünüz; çok güzel giyinmiştir, ama beğenmezsiniz; tıpkı onun gibi; çok sayıda oyuncu kullanmış olması, kostümlerindeki uğraş fetih 1453’e iyi bir film demem için yeterli değil; bir kere sıkıcı; gereğinden çok uzatılmış; aksiyonu az; fazla durağan; o filmi izleyebilmem için çok, çok sabırlı olmam gerek; ki değilim; tamamını izleyebildim diyemiycem; oyuncu seçimi de iyi değil; beğenmedim.
1453 yılında peruk mu vardı; bulamamışlar mı saçı olan bir hatun; yine incir çekirdeği adlı filmde vardı; kadın köylü; soyunuyor; sırtında bikini izi; nasıl oluyor ki; bu kadar özensizler işte. 
***Yeni tüketici yasası 28 mayısta yürürlüğe giriyormuş; buna göre ayıplı ürün 30 gün değil 6 ay içinde iade edilebilecek; tüketici kredisi veya ön ödemeli konut satışında tüketicinin sebepsiz cayma hakkı 14 güne çıkarılıyor; kredi kartı aidatı kalkacak; belediyeden ruhsat almayan firmalar maketten konut satışı yapamayacak; maketten satışa 36 ayda teslim etme şartı getirilecek; bina tamamlama sigortası zorunlu olacak; yani müteahhit iflas ederse veya kaçarsa yarım kalan inşaatı sigorta tamamlayacak; 3 bin liraya kadar olan anlaşmazlıkları mahkeme değil tüketici hakem heyeti karara bağlayacak.
***Devlet bize yeni kazıklar sokmanın peşindeymiş; uygulama İstanbul’da başlamış; kırmızı ışık konmayan yaya geçitlerine 3 bir tarafa, 3 diğer tarafa bakacak şekilde kameralar konmuş; yol kenarında yaya görüp durmayan sürücüye 77 tl ceza kesilecekmiş; madem ki insanların yayalara saygılı olmasını istiyorsun öncelikle yol kenarına basmalı veya normal bir trafik lambası koy; eğer durmazlarsa kes cezayı; ışık olmayan yerde kamera koyup ceza kesmekte neyin nesi; resmen para tuzağı; sanırsın kameralara parası yetmişte kırmızı ışık koymaya yetmemiş; şehir içi hız limiti 82; hadi 70’le gidiyor olsun; sürücü yolu, trafiği, sürüşünü mü kontrol edecek trafikteyken yoksa yol kenarındaki yayayı mı görecek; kim o kadar yetenekli; ayrıca yayanın park etmiş arabaların arkasında olması halinde nasıl görecek yayayı? Yaya, yaya yolunun üç adım ötesinde ise bu durum cezayı gerektirecek mi; gerektirmeyecek mi; bu nasıl kestirilecek? Diyelim ki ben yayayı gördüm ve durdum; arkamdaki yayayı gördüğümü ve ani durduğumu fark etmez ve bana arkadan vurursa bunun sorumlusu kim olacak; ben mi, yaya mı, devlet mi? Hem niye arabalı yayaya yol veriyor ki; yaya mı daha hızlı, arabalı mı; yol vermesi gereken biri varsa sürücü değil yayadır; yaya kendini, yürüyüş hızını kolaylıkla kontrol edebilir ama sürücünün bunu yapması yaya kadar kolay değil; yayanın arabaya tanıyacağı süre yarım dakika iken arabanın yayaya tanıyacağı süre takriben 2-3 dakika; hangisinin öncelikli olması daha mantıklı? Arabanın içindeki de insan; yaya da; birinin diğerine üstünlüğü ne; hangisinin kendini denetlemesi daha kolay Allah aşkına? Mumyalı’ya mı çevirecekler hepimizi; onu yapma, bunu etme, o hata, bu değil; sersem ettiler zaten hepimizi. “Hayatı daha nasıl çekilmezleştirebiliriz” diye çok mu kafa yoruyorlar acaba? 
Devletten daha büyük hırsız yok anlaşılan; hırsızların hırsızı; hırsızların şahı devlet. Eşkıya dünyaya hükümdar olmuyor; balık baştan kokuyor.  
***Normal tansiyon 12 – 8’dir; 13.5 – 8.5’in üstü yüksek tansiyondur; düşük tansiyonlularda ve tansiyon ilacı kullananlarda baş dönmesi olabilir; yavaş kalkıp ağır hareket edilmeli. Yüksek tansiyon burun kanaması yapabildiği gibi pek çok sonucu olabilir. Tuz kullanımına dikkat edilmeli. Osman Müftüoğlu 
***”En kusursuz cinayet birinin yaşama sevincini öldürmektir..” demişmiş Paulo Coelho
***Bir pişmiş kelle facebooka ilan vermiş; adı Volkan Tayfur; fotoğrafının üstünde şöyle yazıyor; “Burun, kulak, göğüs, karın estetiği, botoks gibi konulardaki çalışmalarımı görebilirsiniz.”; la havle; işleri kötü gidiyor olmalı; facebooka reklam vermeye kadar düştüğüne göre; bir tv kanalıyla anlaşsa; haberlerinde çıksa mesela; reklam niyetine yani; daha çok insan görür; daha çok insan keser; daha çok kâr ederdi halbuki .
***Bu yılın verilerine göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1200 lira; yoksulluk sınırı 3800 liraymış.
***Facebook sayesinde herkes kendi çapında fotomodel oldu; ne güzel; onu, bunu beğenmek yerine tanıdık, bildiklerimizi beğenir olduk. Sıkmıştı zaten o tahta kurusu suratlı mankenleri görmek.
***Çin 1 hazirandan itibaren ölülerini gömmeyecek; yakacakmış; bunu duyan 8 yaşlı gömülebilmek için intihar etmiş.
***İstanbul’un su düzeyi %29’a düşmüş; su tankı alanlar artmış; su tankı üretimini yetiştiremiyorlarmış.
 
 
 
 
 
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *