Press "Enter" to skip to content

Günlük 1vv Ekim’13

***34 yaşındaki iki çocuk annesi Gönül Dilekçi, şiddet gördüğü eşine boşanacağını söylediğinde bıçaklanmış; eşini bıçaklayan Metin Cihangir ise iki ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilmiş; 13 ocak 2013 günü Metin Cihangir, karısının ailesiyle yaşadıkları evin çatısına çıkarak, anne ve babasının işe gitmesini bekledikten sonra eve girmiş; eşini 4 yerinden bıçaklayarak öldürmüş, Dilekçi?nin anne ve babasını arayarak, ?Kızınızı öldürdüm, sizi de öldüreceğim? demiş. Mahkeme de Cihangir?e hiçbir indirim uygulamadan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermiş; layığını bulmuş sonunda. Bu cezalar arttırılmadığı müddetçe kadınlar pisi pisine ölmeye devam edecek. 40 yıl sırtında taşıyorsun; bir indirdin mi; ?vay, sen nasıl indirirsin; öl bakalım? o kadar kolaydı; bundan böyle kadın mezardaysa adamda ömrünün sonuna dek hapiste; ne güzel olmuş; ibret olsun bütün karısını, eski karısını öldürmeye niyetlenen erkeklere. ?Ya benimsin ya toprağın? edebiyatının sonu bundan böyle bu; ölümüne hapis!
***Buna popüler kültür demeyeceğim artık; bildiğin bayağı kültür; hatta aşağılık kültür; ne kadar dışında durmaya çalışırsan çalış bir yerden yakalıyor seni. Bunu niye mi söyledim şimdi; anlatayım; 7. sınıfta okuyan kızımın sınıfından bir erkek arkadaşı bu bayram tatili sebebiyle Sinop?a gitmiş; orada yakınlık derecesini bilmediğim bir çocuğa kızımın telefon numarasını vermiş veya kendi almış; işin iç yüzünü tam olarak bilmiyorum şimdilik; çocuk İstanbul?da yaşıyor; kızıma bir dolu hakaret sayılabilecek derecede taciz edici bir seri mesajlar yollamış; çocukta bilemedin 12 yaşında; şimdi face?ine baktım; beğendiği filmler çakallarla dans (ki bir Türk filmi imiş; afişteki tipler o biçim) ve çılgın dershane kampta (o da elbette bir Türk filmi; diğerinden bir farkı yok); izlediği diziler ise suskunlar ve kuzey güney; bu bayağı kültürün ceremelerini hep beraber; daha çoook çekeceğiz gibi görünüyor.
Emniyette 7 kişilik bir birim kurulmuş; sabahtan akşama kadar dizileri izliyor, dizilerdeki trafik hatalarını saptıyor ve diziyi çekenleri bu konuda bilgilendiriyorlarmış; amaç tekrarını önlemek; mesela dizide kırmızı ışıkta geçen bir araç olursa bu insanların bilinçaltına kırmızı ışıkta geçilebileceği olarak yer edermiş; o yüzden. Bu düşünceden hareketle gidersek ?Fatmagül?ün suçu ne? dizisini izleyen bir genç yetişkinin bilinçaltına neler yerleşiyordur acaba; Fatmagül?ün ezikliği mi yoksa tecavüzün meşru; olağan bir şey olduğu mu? Bu konu gerçekten kafa kurcalayıcı. Dizilerdeki ve filmlerdeki ahlaki çöküntüler içinde bir birim kurulsa eminim işin içinden çıkamaz; sarpa sararlar; o kadar ayağa düşmüş durumda piyasa; pis yedili; leyla ile mecnun; cennet mahallesi; kurtlar vadisi pusu, bütün Şahan Gökbakar filmleri öyle olduğunu bildiklerim; akasya durağı, yahşi cazibe, doksanlar, avrupa avrupa, arka sokaklar ise pek izlemediğim ancak şaibeli olabileceğini düşündüklerim; daha neler var neler; öyle bir batağın içine çekiliyoruz ki hep birlikte; kurtul kurtulabilirsen! Kendinin izlememesi de yetmiyor üstüne üstlük; bu seni ayrıcalıklı bir konuma getirmiyor; ucundan, kıyısından bulaştırılıyorsun bir şekilde.
Daha çok izleyene ulaşıp daha çok para kazanma adına o kadar aşağılara çekildi ki kalite; bundan sonra o iyice ayarı bozulan insanları derleyip toparlamak çok zor olacak; hep birlikte o batağın içinde debelenip duracağız anlaşılan.
***Ne Ceyda Düvenci; ne de Ezgi Mola; Türkiye zayıflama rekorunu Gülben Ergen kırmış; ne kalça kalmış ne göbek; 16 yaşında kız gibi olmuş; dün programına bir kez olsun bakayım dedim; şaşılacak kadar var; hayatında hiç bir zaman olmadığı kadar zayıflamış; hayret. Gerçi eskiden beri çok uğraşıyordu bunun için; sonunda başarmış. Ezgi Mola da zayıflamış dediler; cips yemeyi bırakıp zayıflayınca cips reklamına çıktı dediler; tanımam etmem aslında; dikkatimi çekti; Celal ile Ceren?de oynamış; Şahan Gökbakar?la; ?bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim?; veya ?aynası iştir kişinin; lafa bakılmaz?. O da zayıflamak için haftada 4-5 gün pilates yapmış; bazı günler 3 saat yürümüş; bol proteinle beslenip karbonhidratı bırakmış falan filan.
Şimdi baktım; Gülben Ergen şekeri, ekmeği bırakmış; şeker yerine bal ve pekmez kullanıyormuş; hurma yiyormuş; her gün 2,5 litre su içiyormuş; her yemekte salata yiyor; yürüyüş yapıyormuş; radyofrekans ve ultralyse de yaptırmış. Atlet tipi tişört ve siyah beyaz çizgili etekle çıkmıştı programa; kızım giydikleri için ?pazardan alınmış gibi? dedi; haksız değildi; saçını da Ayşe Arman tarzı yaptırmış; sallamasyon aşağı doğru; o yetmemiş birde Ayşe Arman pozlarından birini verdi.
***El, ayak ve parmaklarınızın soğuktan üşümemesi için dolaşımı hızlandırmak; dolaşımı hızlandırmak içinse omega 3 içeren balık, ceviz yemek gerekliymiş. Yine magnezyum tableti almakta etkili el, ayak üşümesi için; veya magnezyum içeren muz, kabak çekirdeği, susam, pazı, ıspanak, patatesi bolca yemek; veya magnezyum hapı almak. 
***Muğla; Sarıgerme?de hortım olmuş; bir otel 2 milyon euroluk zarar görmüş; kapanmış; bu sene başında söylenmişti; akdeniz bölgesinde hortumların artacağı; sıcak ve nemin birleştiği yerlerde; gün be gün doğrulanıyor.
***İnsanlar yeterli tedavi göremedikleri; hastane masraflarına para yetiştiremedikleri için ölüyor; tüp bebek için verilen hak ikiden üçe çıkarılmış; tek ihtiyacımız yeni yeni doğacak bebekler nasıl olsa; kalan sağlar bizimdir. Devletin malı deniz, yemeyen domuz; AKP de işine gelene yediriyor; işine gelmeyene kemirtiyor; nüfusu arttıracak ya; oylarını arttıracak yani; derdi o; milleti düşündüğünden değil.
***Ben film izlerim; dizi izlemiyorum; geçen yıl öyle bir geçer zaman ki?yi izledim; çok sevdim; devam etseydi yine izlerdim; şimdi oyuncuları onlarca dizinin as oyuncuları oldu; haklarıdır ama hepsini izlemeye kalksam zor olur; bu yüzden hiçbirini izlemiyorum; yine geçen yıl intikamı sürat teknesi hızında izliyordum; uzatmalı sahneleri hızlandırarak; bu yıl yine arada baktığım oluyor; ancak şu Şahika?yı bir pahalı giydiremediler gitti; sponsorları da mı yok anlayamadım; kadın lafta zengin; üst baş dökülüyor; anlamsız, çirkin yırtmaçlar; kesimler; her neyse; geçerken umutsuz ev kadınlarına takıldım; kadın şöyle diyordu genç yetişkin oğluna; ?oğlum, ben biliyorum şimdi sen benden nefret ediyorsun; çünkü ben senin duymak istediğin şeyleri söylemiyorum. Bak, bende geçtim bunlardan. Bu hissettiğin şeyi şu an en büyük aşk zannediyorsun; hiç kimse hissetmedi yeryüzünde; bir tek sen hissettin; ama öyle değil; bak, büyüdüğünde, gerçekten dengin birini bulduğunda hayata aynı yerden baktığın, aynı şeyleri istediğin birini bulduğunda kalbin başka çarpmaya başlıyor ve diyorsun ki bu neymiş; gerçek aşk o oluyor işte; işte o zaman şimdi ne dediğimi çok iyi anlayacaksın.? Tam o anda oğlunun telefonu çalar; bahsettikleri kişinin iri, yetişkin bir kadın olduğu anlaşılır. Bende bu aralar aynı perdeden şeyler söylüyorum oğluma; ondan ilgimi çekti;))) Ama dinleyen kim;))) Dizideki de dinlemiyordu zaten;)))
Sonra dizi kafa sesiyle şöyle devam etti; ?İhtiras bizi yoldan çıkarmak için bekler, her köşe başında. Aşk için heveslenenleri yanıltıp yanlış yollara sokar; aile hasreti çekenleri öfke limanlarına sürükler; yalnızlık çekenleri umursamazca davranmaya cesaretlendirir. Kalbimizdeki ihtiras saplantıya dönüştüğünde umut edebileceğiniz en iyi şey bizi düşünen birinin yanımıza gelip bizi çabucak durdurmasıdır? dedi; çok haklıda öyle olmuyor işte; kimse kimseyi durduramıyor ihtiras rüzgarına kapılındığında; söylediği gibi aşk ve ihtiras birbirlerinin şekline çok kolay dönüşebiliyorlar. Gerçi orada ihtiras yerine şehvet kelimesini kullanmak daha yerinde olur; dizi dış kaynaklı olduğu için ihtiras olarak çevirmiş olmalılar.
***?Yaradan her şeyi ne kadar güzel yaratmış; bu kadar ağır; ağaçta nasıl duruyor diye hep düşünürüm; ama düşünün ki birde kabak var; di mi o ağırlıkla o ağaçta duruyor!? diyen; ağaçtaki narı severken bu sözleri sarf eden ismi lazım olmayan bir kanalın, programının sunucusu;)))) 12 yaşındaki kızım bile güldü bu işe.  
***?Benim dünyam filmi benim için başka başka pencereler açtı kafamda. İstemek ve tüketmek diye bir şey var ya insanoğlunun hayatında; görmediğinizde ayaklarınızın üşüdüğünü biliyorsunuz ve bir çorap alıyorsunuz. Ama gördüğünüzde onun çizgilisini, kurdelelisini, bilmem ne?lisini istiyorsunuz; beni biraz sadeleştirdi diyeyim; oynarken yaşadığım tüm hikayelerde en sevdiğim şey bu; birtakım çapaklar gitsin, törpülensin her şey; bir şeyler öğreneyim; bu Eda benim için öyle oldu. Bir yandan hakikaten canımı acıttı; çok, çok iyi geldi? Bir film izlediğimde filmin ardından kendi hayatıma dair bir şeyler düşünebiliyorsam o film benim için amacına ulaştı gibi geliyor hep. Bu filmde de insanların bunu yapabilmelerini diliyorum. Hikayenin hangi tarafından tutarlar bilmiyorum ama kendilerine döndürülmesini diliyorum.? Beren Saat; Benim Dünyam filminin galasında.
Güzeller aptal olur derler ama oldukça akıllıca konuştu; yazmak istedim. Beren Saat deyip geçmeyin; bütün orta doğu onu tanıyormuş; Libyalı komşum söyledi; orada Fatmagülün suçu ne izliyorlarmış; birde Kıvanç Tatlıtuğ’u tanıyorlar.  
***Kadınlığa, kadın olmaya, ezilip sömürülmeye karşı çıkan tek ben değilmişim; kapalı kadınlardan da sesler yükselmeye başlamış; Hidayet Şefkatli Tuksal dün akşam aykırı sorularda çıktı; kapalı kadına bakış açısını anlattı; kapalı kadının muhafazakar kesimde sandığımız gibi el üstünde tutulmadığını; yanında taşınmaktan hoşlanılmadığını söyledi. Feleğin çemberinden geçtikten sonra söylenecek sözler bunlar; tıpkı benim söylediğim gibi. Biz çekiyoruz da onlar; kapalılar çekmiyor mu kadın olmanın sancısını; ki asıl onlar çekiyor; çekiyorlar elbette ama söyleseler bir duvara çarpıp geri geliyor sadece; duyan kim? Kimsenin işine gelmiyor ayaklanan kadının sesini duymak; ?sen evinde otur ve yaptığın işi yapmaya devam et? deniyor. Evini, eşyalarını yala, yut, yıka, parlat; taşı, getir, pişir, karınlarını doyur; yarın yine aynısını yap, yarın yine aynısını yap; yarın yine aynısını yap; bıktım, usandım deme hakkın bile olmadan. İşte bunun için diyorum o örtüleri başınızdan sıyırın ve elinize bir bayrak olarak alın; bu işin başka çözümü yok; başlarınızı örtmeye devam ettiğiniz sürece sizin başınızı daha sıkı bağlayacaklar. Başınızda o örtüler olduğu müddetçe hükmen mağlupsunuz zaten; değil galip olmak eşit olmanız, sayılmanız bile hayal. Kadının özgürlüğünün ilk adımı o baş örtüsünden kurtulmaktan geçiyor; işte bunun için verdi Atatürk bu özgürlükleri bize; bizi de insan olarak gördüğü için; kıymetini bilene, anlayana elbette.
Kadın olmak bütün gün oje üfleyerek aylaklık etmek, gününü gün etmek olmadığı gibi; (ki böylesi umursamaz yaşayanlarda var) sabahtan akşama yer görmeksizin ırgat muamelesi görmekte değil; ki ikinci kısmı benim hayatıma denk düşüyor; hatta hala düşmekte. Buradaki tek ölçü akıl ve vicdan muhasebesi; vicdan bana göre oldukça somut bir kavram olmakla beraber soyut olarak algılanıp uygulandığında o soyut bakış açısının karşısındaki kişiyi dönüştürüp o kişiye bir gün, bir şekilde geri dönüşü pek mümkün. 3 çocuğunun bakılıp büyütüldüğü ev için; ?eve gelipte karı dırdırı mı dinleyeceğim? diyen, düşünen bir bakış açısıyla yaklaşmak günü geldiğinde o evden ?out? olmayı gerektirir ki; olması gerekende bu; karşı tarafın akıl ve ruh sağlığının devamı için en azından; ondan sonrasında ara ki bulasın. Tren kaçana kadar mesele; kaçtıktan sonra zaten yapılabilecek bir şey yok. ?Annen nasıl yapmış? a sığınarak sürdürülen bir hayat tarzında babamın akıbetidir senin hakkında dileğim; babam öleli 33 yıl öldü; annem ise hala dimdik ayakta; onca ?nasıl yapmış?ına rağmen. Annem gibi olmak, yaşamak istediğimi kim söyledi sana; annem bana benim onun gibi olmam için; senin çileni çekerek yaşamam için mi emek verdi sanıyorsun; yanılıyorsun canım; yanıldığını hala anlamadıysan, anlayacaksın; o veya bu şekilde.
“Akşama kadar ne yapıyorsun da”; “benim ne işimi yapıyorsun”; “biz seninle ne paylaşıyoruz” demek yerine ağzından bir “Allah razı olsun” çıkmasını beklerdim; hiç değilse tek başına; ki buna kendi de dahil; hiç kimseden yardım almadan büyüttüğüm 3 çocuğunun; çocuğumun hatırı için; çıkmadı; canı sağ olsun; ama benden uzak olsun. 
Lezzet durakları?na katılan Ahmet Ümit şöyle dedi; ?Gaziantep?te kadınlar hafta içi yemek yapar; hafta sonu erkekler yemek yapar; kadınlar dinlenir.?; Gaziantep?e gelen uygarlık seviyesi her yere yayılmamış demek ki; insana insan olduğu için değer vermek; hepsi bu; başka ne beklenir ki hayattan; hayat tek taraflı değil; tek taraflı olduğunu düşünürsen önü sonu tek kalırsın. 
***Hani bir gün olsun; ki 20 yıllık sürede; eve hava kararmadan gelmiş olsaydı belki görürdü ne iş yapıldığını ama gelmedi; ne zamanki çocukların günlük işleri bitip uyku vakitleri geldi; o zaman geldi eve; hani biri belki bir şey ister; ne olur ne olmaz; bütün o yıllar içinde eve geldikten kısa bir süre sonra “ben yatıyorum”dan farklı iki kelime daha duymadım desem yeridir; sabahtan akşama duyduğum sadece vızır vızır çocuk sesleriydi. Adam bütün gün yorulmuş; çalışmış; birde benimle mi konuşup yorulsun; öyle değil mi ama? 20 yıl boyunca gündüz gözü ile görmedim; pazarları evdeydi evet ama öğlene doğru kahvaltının hazır olduğunun seslerini duyunca kalkar; kahvaltıdan sonra yine yatar; akşam uyanınca pişen yemek tencerelerine dalar; ardından tv başına geçer; sonrasında ise malum hizmetini beklerdi; adam dinlenmiş; zindeleşmiş; sen 3 çocuğun, işin peşinde helak olmuşsun; çok mu umuru; altta kalanın canı çıksın; daha çok arar da bulursun; emekliye sevk ettim; bundan 6 yıl önce; malülen emekli; kafadan elbette. 
Hem evde ne iş olduğunu nereden bilsin; her daim çamaşırları, gömlekleri, pantolonları ütülenmiş dolabına yerleşmiş olunca onların biteviye yer değiştirdiğini ne bilsin adam; her zaman varlar orada nasıl olsa. Hani bir gün olsun yerinde bulamasa bilecek belki ama hep varlar; adamın suçu ne; nereden bilsin? Evde kirlenmiyor; hep temiz; ben ne iş yapıyorum sahiden? Evde su eksilmiyor; ekmek eksilmiyor; yemek, aş eksilmiyor; alıp getirmeye ne gerek var; her daim varlar; tabaklar temiz; hep dolaptalar zaten; hiç yerinden oynayıp kirlendikleri falan yok; havada tutup tavada pişiriyoruz; çocuklarda da bir değişim olmuyor; büyüyorlar işte; olsa olsa bir okula götürüp getiriyorumdur; ben ne iş yapıyorum ki? İnsanı yoran asıl şey iş değil; kafa yorgunluğu; yani benim açımdan bakıldığında nankörlük. Bir kez eline düştü diye canını almaya kalkarsan eline düşmesini bilen elinden kurtulmasını da bilir. 
Bunlar; benim yaşadıklarım bir mucize değil elbette; kadınların yaşadığı sıradan şeyler; bu aşağılanma; hor görülmeyi hepimiz üç aşağı beş yukarı yaşıyoruz zaten. Farklı olan benim yaşamış olmamdı; onca özgürlük düşkünü; hatta feminist denebilecek düzeydeki düşüncelerime karşın bu davranışa maruz kalışım; ve bunlara tahammül edişim; yoksa çok olağanüstü şeyler olduğunu iddia etmiyorum asla; sorsam benim anlattığımın beş katını anlatacak çok kadın vardır eminim ki.
***Muz kabuğu dişlere sürüldüğünde dişleri beyazlatırmış; cilde sürüldüğünde cildi parlatırmış; sivilceleri geçirirmiş; siğillere devamlı sürülmeliymiş; böcek ısırığı ve zehirli sarmaşık sürtünmelerinde kaşıntı ve kızarıklığı alırmış; hamilelik bulantısına muz, pirinç, elma ve kızarmış ekmek iyi gelirmiş; uyku vericiymiş. Facebookta yazıyordu; yanlışsa günahı boyunlarına.
***Medyatik aşklarda son 10 yılın en büyük aşkıydı; Ebru Şallı, Harun Tan aşkı; revaçta olan betimlemesiyle bir ?güzel ve çirkin? aşkı; kendinden 10 yaş büyüktü Harun Tan; Ebru Şallı her fırsatta ona olan aşkını anlatıyor; belkide bizden çok kendini inandırmaya çalışıyordu. Önce göbeğine yazdırdı Harun?un adını; yerini beğenmeyince sildirdi; sağ omuzuna kalp şeklinde yazdırdı Harun?u; sonra iki oğulları doğdu; onların isimlerini de yazdırdı sırasıyla vücuduna; her doğum gününde çalıştığı programa Harun geliyor ve birbirlerine olan aşklarını dillendiriyorlardı; çiçekler, pastalar eşliğinde; ?vay be; ne güzel; gerçekten aşk varmış demek ki? diyorduk; son doğum gününde bile; yani ayrılıktan yaklaşık 6 ay önce; yine geldi Harun Tan; Ebru?da bir heyecan; bir mutluluk; sorma gitsin; sanki her gün gördüğü on yıllık kocası değil; oyunculukta 1 numara; pilatesi  bırakıp oyunculuğa dönmeli; birlikte pilates yaptılar mutlu çift; akşamdan maskeler yapıp hazırlanmış Harun Tan; doğum günü için; o zamana dek gelinlerini pekte istemez tavırlarda olan Harun Tan?ın ailesi pek bir muhabbetli konuştular bu defa telefon bağlantısında; son zamanlarda sallantıdaydı sahip oldukları YKM mağazaları; Boynerler yarısını almıştı; o doğum gününden yaklaşık 6 ay sonra duyduk ki Ebru Şallı, Harun Tan boşanmış; Ebru Şallı, Sinan Akçıl?la İspanya’ya tatile bile gitmiş; ?güzel ve güzel?; ve bir açıklama gelmiş Ebru Şallı?dan; ?çocuk aşkı öldürüyor?; elbette şok; aşka olan inancımız; bütün hayallerimiz suya düştü; onlar bile ayrıldıysa yoktu demek ki aşk; hadi Harun’u kandırdın; belki kendini de kandırdın; bizi niye kandırıp hayal kırıklığı yaşattın; onu hiç anlamadım; bu kadar iddialı olmasaydın madem aşkında; bizde yanılmazdık; aradan bir 3 ay daha geçti; duyduk ki boynerler tamamen almış YKM?yi; batan gemiyi önce fareler terk eder; bence ?paranın yokluğu” (zaten olmayan) aşkı öldürüyor. Para bitti; aşkta bitti. Hep Napolyon haklı çıkıyor.
Sinan Akçıl, Ebru Şallı için, ?Ebru, bugüne kadar tanıdığım en kutsal kadınlardan biri; hatta başında geliyor?; demiş; kadının kutsiyet derecesini değerlendirebilen bir şahıs; enteresan; kutsiyetin oranı Sinan Akçıl’ın yatak odasından geçiyor olmalı; kutsiyetini anne oluşuna mı borçlu; Sinan Akçıl daha önce iki çocuk annesi bir kadınla birlikte olmamıştır büyük ihtimalle; ondan; Sinan Akçıl, Ebru Şallı’dan 4 yaş küçük; Ebru Şallı da Sinan Akçıl için ?Sinan, Justin?den daha yakışıklı. Onun karizması Justin?i ikiye katlar.? demiş; güzele hasret kaldığı nasılda belli; yazık; Ozan Orhon, Hamdi Alkan, Harun Tan’dan sonra olunca kadın haklı elbette; mağara adamının insana dönüşüm çizelgesi gibi; aldığı mesafe oldukça başarılı; takdir etmek lazım; Sinan Akçıl?ın bu kırdığı kaçıncı ceviz; çok çıkmaz yeni bir açıklama gelir; ?ayrıldık?; ilk performansları inişe geçtikten sonra elbette; o da çok sürmez zaman olarak.
Aşkın ne olup olmadığını; ve aslında aşk diye bir şey olmadığını sayesinde öğrenmiş olduk; yani aşk varda, geçici; bulaşıcı; bir gün ona; öbür gün buna; daha doğrusu para kimdeyse ona. 
***Aldatılıyorum; hemde pek çok kez; Bernardo’dan 1 yıl önce aldığım sarımsak ezeceği çat dedi birleşme yerinden kırıldı; metal görünüşlü ama içi plastik benzeri bir şeymiş; içi beyaz renkte; birlikte aldığım soyacak, ceviz kıracağı vs. de aynı maddeden; demek ki hepsi öyle; ucuz etin yahnisinden korkmalı; bir türlü öğrenemedim şunu; 5’li takım 50 liraydı; şimdi 50 liram çöpte; dokuma şekline bakarak ve %100 pamuklu yazdığına inanarak aldığım eşofman naylon çıktı; inanılır gibi değil aldatmanın boyutları; artık giysilerin üstünde yazan ibarelere de inanmamamız gerekiyor; elimizle dokunarak, gözümüzle bakarak anlayacağız pamuklu olup olmadığını.   
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *