Press "Enter" to skip to content

Sezaryen 2 Mart’10

İlk gidişe benzemiyordu ameliyata 2. ve 3. gidişler. Çıktığında enkaz haline geleceğini bilerek gitmek berbattı ameliyata. Ayaklarım geri geri gitmeyi, oradan kaçmayı çok istedi, ama ne çare!
3. kez ameliyata gitmek için sedyeye yatırıldığımda, bir kez daha o sedyeye yatmaktansa teneşire yatmayı diledim. O anda da teneşirde olmak, bir daha uyanmamak, o acılar içinde uyanmamak için neler vermezdim aslında ama çıkarılmayı bekleyen yeni bir yaşam daha vardı karnımda. Onun için ve ağabeyleri için direnmeli, hayatta kalmalıydım.
Uyutulmadan önce, yüzlerinin oldukça asık olduğunu fark etti, ameliyathanedekilerin. Normal geldi,? Böyle bir işim olsa, her gün bende bu işi yapsam, benimde suratım böyle asık olurdu herhalde.? diye düşündü. Yinede aklına takıldı, sonradan sordu doktoruna, öğleden sonra ?iş çıktığı? içinmiş. La havle. Vah bizim koyuna.
Kendime gelirken canımın çok yandığını hissettim. Karnıma ağırlık koyulmuştu, vücudumdaki pislikler akıp gitsin diye. ?Acıyor, kaldırın? veya buna benzer bir şey söyledim. ?Uyanmışta uyanmamış numarası yapıyor, baksana? dedi kafamın üzerindeki kadın gölge bir başkasına. Ondan da bir cevap geldi, hatırlamıyorum. Yoğun bakımdaydım. Çok yoğun bakıldığımı anladım.
Doktorun işi bitip gittikten sonra onların eline kalıyordunuz. Paranız sökmüyordu artık. Sonrası Allah?a emanet. Kendinizi savunacak haliniz de yoktu nasıl olsa. Vur patlasın, çal oynasın. Alışkındım artık, bunları 3. kez yaşıyordum. ?Seni götürüyoruz? dedi aynı gölge. ?Götürmeyin?, ?Neden? , ?Burada güvendeyim, siz bana iyi bakıyorsunuz?. Numara mı yapıyordum yoksa aldığı narkozun mu etkisindeydim? Bilincim yerinde bile değildi tam olarak. Her şeyden korkuyordum; orada olmaktan, götürülmekten, her şeyden. Götürüldüm bir kez daha.
Narkozdan ayılmakta olan bir insana ‘numara yapıyor’ diyebilecek kadar aşağılık, beyin özürlü, ruh hastası insanların sağlık sektöründe bulunması kadar acı birşey yok. 
Bütün vücudum gevşemişti, ilk birkaç gün gülme krizine tutuldum. En ufak şeye gülme tepkisi veriyordu vücudum, narkozun etkisiyle. Nasılda canım yanıyordu karnım oynadıkça! Gülme krizinin sırası mıydı şimdi?
Sezaryen. Hafif, acıtmayan bir kelime. Ufak bir dokunuş gibi. Ameliyat sözcüğü gibi irkiltmiyor insanı. Ondan olmalı ameliyat yerine sezaryen deyilişi. Bildiğin ameliyat hâlbuki. Basbayağı ameliyat. Bir fark gören var mı? Adı değiştiğinde işlevi de mi değişiyor? Normal doğumla ameliyatlı doğum arasında çok bir fark yokmuş gibi gösterilmeye çalışılıyor. Yalan. ?Dağlar kadar fark var? diyebilmeyi isterdim, diyemiyorum, çünkü normal doğum yapmama fırsat tanınmadı. Ama yaşadığım en berbat şey ameliyat.
Normal doğum yapan bir kadının ameliyatla doğum yapan kadın gibi ayağa kalkamamak gibi bir problemi yok öncelikle. Normal doğumla sezaryen aynı değerde ise neden normal doğum yapan kadın 1 gün içinde hastaneden çıkabiliyor da sezaryen olan kadın 5 gün hastanede tutuluyor? Bir kez sezaryen olduğunda bir daha normal doğum yapma şansının olamayacağı neden kadınlara sezaryen öncesinde açıklanmıyor? Ve en fazla 3 kez sezaryen olma şansına sahip olduğu? Yani en fazla 3 kez anne olabilme şansı olduğu.
Neden oldubittiye getiriliyor her seferinde? Gerekliyse, zorunluluksa, bir şekilde çıkmalı o bebek, amenna. Ama yok değilse; bir kadın yok yere ameliyat ediliyor ise bunun adı cinayet. Cinayette ölüp kurtuluyor ölen acı çekmeden. Ameliyat öldürmüyor, süründürüyor. Yok yere ameliyat yapan doktorların hepsi tutuklanmalı bence. Adam bıçaklamak suç ta adam kesmek suç değil mi? Bu kadar ciddi bir suç ve bu suçun işlenmesine devlet göz yumuyor.
3 çocuğumda da yeni doğan sarılığı oldu,  3,5 kilo civarında doğmalarına rağmen, kırkları çıkana kadar, belki daha fazla. Bu kadar etkili olmasının nedeni sanırım yine sezaryenle doğmuş olmaları. Zaten bana göre herşeyin suçlusu sezaryen oldu artık. Işığa, güneşe daha yakın tuttum sarılıkları çabuk geçsin diye. İyi geldi güneş. Kızgın olmayan sabah güneşine.
Sezaryenle doğanlar normal doğumla doğanlar gibi hayata tutunmasını bilmiyorlar. Doğum kanalında hayata gelmek için bir çaba sarfetmediler. Birilerinin itelemesiyle geldikleri için hayata devamlı itelenmeyi bekliyorlar. Sezaryenle doğmuş 3 çocuk büyüttüm, oradan biliyorum. Yemeği kendileri için yediklerini hala öğretemedim. Hala benim itelememle yemek yiyor, benim itelememle hareket ediyorlar.
16 yıldır taşıdığım yağlı, sarkmış, kocaman bir karın ve fazladan 15 kiloda sezaryenin diğer yan etkileri. Karın kasları güçlü olmadığı için vücudu yeterince destekleyemediğinden en ufak bir yorgunlukta nükseden müzmin bel ağrısı da cabası. Birde ömür boyu taşıyacağınız, hiçbir şekilde gizleyemeyeceğiniz, en göze batan karın altı bölgenizde bir ameliyat izine sahipsiniz artık. Deformasyonun ve sarkmış derilerin altından gözükemese de o hep orada. Normal doğum yapmış olsanız hiçbir şekilde bu deformasyona, sarkmalara ve ameliyat çizgisine sahip olmayacaksınız.
Narkozla ve ameliyat kesisiyle öldürülen kaslarımı son 1 yıldır pilatesle tekrardan canlandırmayı başardım. Yoksa yıllardır kolumu kaldırsam yoruluyor, bırakıyordum yapmam gereken her neyse. Pilatese başladıktan sonra vücudum biraz olsun güçlendi ama hiçbir zaman ameliyat olmamış bir kadın kadar güçlü olamayacağım ve biliyorum ki ömrümün sonuna kadar gücümü ve formumu koruyabilmek için pilatese mahkûmum.
İkinci ve üçüncü gebeliklerde karın kaslarınız yeterince güçlü olmadığı için bebeğin ağırlığıyla karnınız kolayca aşağı düşüyor. Daha erken doğum yapmak durumunda kalabiliyorsunuz. 3. gebeliğimde 7. aydan itibaren yatarak geçirmek zorunda kaldım bende. Zayıf karın kaslarım taşıyamadı kızımı, erken aşağı düştü. 
Sezaryen olmanın diğer bir boyutu sezaryen olan kadının, bebeğinin ve diğer çocuklarının bakımı. İlk sezaryende diğer çocuklar olmadığı için biraz daha rahat. Sadece anne ve yeni doğan bebek bakıma muhtaç. 2. ve 3 sezaryenlerde evde 5 gün boyunca annesiz kalan çocukların ayrıca bakımı da söz konusu. İlk sezaryende annem benimle birlikte hastanede kaldı. Aynı yatağı paylaşmak zorunda kaldık karşı beri. 1 hafta, bilemedin 10 gün dayanabildi kadın evdeki gümbürtüye annem, haklı olarak. Bebek ememiyor, ben ısrarla sütümü emmesini istiyorum. Emmezse sağlıklı olamayacağından korkum. Öyle sabitlenmiş aklım. Bebek feryat figan, aç. 10 günden sonra 15 gün izinli olan kocam 5 gün daha yanımda. Ben ordinaryüs profesör ya, kıdemli aşçı, kalkıp yemeği tarif ediyorum, O da yapıyor. Sadece yemeyi bilen cinsinden. 15. günden sonra bebek sana, sen Allah?a emanet.
Bir evin bir kızı değilim, annemin benden başka büyük 5 kızı daha var, hangi birimizi pohpohlasın. Kimsede zorunda değil zırt pırt sezaryen olan bir kadına her seferinde bakmaya. Hiç kolay değil sezaryen olmuş kadının ve bebeğinin bakımı. Doğum vakti yaklaşıyor, 2 yaşındaki oğluma 5 gün birinin bakması gerek, baktım oralı olan yok, bir kadın tuttum, ona bakması için. Nazım parama geçer sandım. Geçmedi. Bana nasıl düşkün. Bensiz uyumaya alışkın değil. Ne yapar bensiz 5 gün? Hastane içinde başka bir kadın buldum. İlk gece bebek ağlıyor, alamıyorum, almam mümkün değil, bebek uzakta, ertesi gün kalkılabiliyor ayağa ancak. Kadını uyandırmaya çalışıyorum, nafile. Ne çektim o yaralı, o acılı halimle. Ertesi gün hop atıyor kadın yeni doğmuş bebeğimi. Yüreğim hop ediyor o hoplattıkça. Yapma, diyebildim. Bebek seviyor aklınca. Bebek sevsin diye tutmuşum. Diğer günler lutfedip ablalarım kaldı da biraz olsun rahat ettim.
Eve döndüğümde oğluma 5 gün boyunca bakan kadın aklınca bana çaktırmadan oğluma gözünü parlatıyor, çimdikliyor. Oğlum korkulu gözlerle bakıyor ona. Hemen parasını verdim ve gönderdim. Kim düşünür kendini, yalnız olduğunu, oğlumu hırpalamış besbelli. Dili dönebildiğinde, biraz büyüyünce anlattı, ben hastanedeyken onu karanlık bir odaya kapatıp yalnız bırakırmış. Onu unutturmam çok uzun zaman aldı. Hala kin besler. Eline geçirse bir kaşık suda boğar. Kocama müdürü ?sen mi doğurdun.? demiş, iznini kullan?a’madı? Ben ve iki oğlum Allah?a emanet. Hiç kimse olmadı yanımda.
Üçüncü sezaryende 5 ve 7 yaşındaki oğullarım annemle birlikte kaldılar 5 gün boyunca. Ablalarımda benimle kaldı. 5. gün eve geldim, annem gitti, kış, ev buz kesiyor, kalkıp kapıyı kapasam, kalkamıyorum, donuyorum yatakta, oysa kapı elime 10 cm uzaklıkta, kapatamadım, nasıl bir üşüme, ameliyatın etkisi sanırım. Çocuklar alt katta, duyuramıyorum sesimi. Başka kimse yok. Artık, ne halin varsa gör, söylenmiyor ama öyle. Çocuklar alt katta, bebek ve ben üst katta, hepimiz yarı aç, sersefil. Ta ki ben ayağa kalkıp yemek yapabilene dek.      
Ben yolda gördüğüm her hamileye ?sakın sezaryen olma, olmamak için elinden geleni yap? diyorum. Sizde söyleyin olur mu?
Okurken siz neler hissettiniz bilemem ama ben son paragafları yazarken ağladım, hem de epeyce. Klavyenin yanı kullanılmış kağıt mendil doldu. 2Neden bu acıları yaşamak zorunda bırakıldım, neden bu acıları yaşadım? diye. Beni ilk kez sezaryen olmaya zorunlu bırakan adam, doktor demiyorum, yaratık, bütün bunlara sebep olduğu için bu yazdıklarımdan kendine bir paye çıkarır mıydı acaba?  
Yazımı bitirip kalktığımda şu an 9 yaşında olan kızım,?demin neden ağlıyordun?? diye sordu. İçine dokunmuş. 16 yaşındaki oğlum ?Bırak bu aptal işleri? dedi, kıyamamış bana, ağlamama. Yazdığım için ağladığımı sandı ama ben yaşadığım için ağlamıştım. 14 yaşındaki oğlum diğer odada ders yaptığından haberi olmadı. Yavrularım benim. Bir zamanlar ben onlara kıyamazken şimdi onlar bana kıyamıyor. İyi ki doğurmuşum onları.
Ülkemizde ne yazık ki en değersiz şey insan. Yarardan çok zarar getiren ehil olmayan eller ve sınırlı beyinler. Dudak üstü tüyleriniz için lazer epilasyona gidiyorsunuz, müdahale bile edemeden bir bakıyorsunuz burun içi kıllarınız yok edilmiş, ?estetik? nedenlerle. ?Burnumun içini kim görecek, o kıllar aldığım nefesi temizlemeye yarıyor? desen ne fayda, gitti burun içi kıllar, dudak üstü tüyler yerli yerinde.
Çocuğunuzun diş örüntüsünü düzelttirmeye gidiyorsunuz ortodontiste, üstüne bir ton para vererek, yıllarca, çıktığında üst ön iki dişinin ¼ oranında küçültüldüğünü görüyorsunuz, sözüm ona düzgün dizilim için, sorgusuz, sualsiz, şaşkınlıkla, ağzınız açık. O kadar iyi diş doktoru ki dişleri bile kesiyor! ?O dişler o çocuğa kaç yıl daha lazım? desem işe yarar mı, geri gelir mi o güzelim, sapasağlam, her baktığımda görmekten hoşnut olduğum iri dişler?
7 aylık hamile iken ?Sancım var.? dediğiniz kadın doğum doktoru, dalga geçercesine, ?Ne sıklıkta geliyor.? deyip evinize geri gönderebiliyor. Hayrete şayan.
Spor yapan 16 yaşındaki oğlunuzu güç testi için hastaneye gönderiyorsunuz sabah aç karnına, 3 saat bekletildikten sonra 4 tüp kan alınıyor ve çocuğunuz bayılıyor. Sağlam girip defolu çıkıyorsunuz. Bir kişiden 4 tüp kan alınması zorunluluktan mı, keyfiyetten mi? Sorup cevap alabileceğiniz hiçbir merci yok. Kime ve neye göre belirleniyor bu oran? Bol keseden alınıp kullanıldığını sokuyor aklınıza şeytan. Alışkın değil oğlum hastane kapılarına. O?nu hiç bu kadar çökkün görmemiştim, oldukça dayanıklı bir çocuktur. ?Çok kötü davranıyorlar. Hiç gitmemek lazım.? dedi. 
Devlet hastanesinde yapılan tahlil sonuçlarını öğrenebilmek için gittiğimiz bir özel hastanenin iç hastalıkları doktoru 10 gün önce yapılan tahlillerin tekrarlanması gerektiği konusunda oldukça ısrarlıydı. Ben anlamamazlıktan geldikçe O, konuyu defalarca aynı noktaya getirdi. Yok bu sonuçlar sağlıklı değilmiş, kan alıdıktan sonra bekletildi ise kan yoğunlaşır, bu yüzden hemoglobin yüksek çıkarmış. Tekrarlanmalıymış. Baktı oralı değilim, ? Yine de biz bilirmişiz.? Senin hastanende yapılınca bekletilmeyecek mi, tahlil yapılırken kanın başında mı bekleyeceksin? Geç bunları. Bana mı okutuyorsun bu martavalları? Senin çocuğun 10 gün arayla tahlil için kan vermiş olacak, belki yine bayılacak, O?nun mu umuru? Maksat, hastaneye para girsin. Döner sermaye döner dolaşır, O?nun cebine ulaşır nasıl olsa.
Kanım donuyor her hastaneye gidişimde. Devlet hastaneleri umursamazlık, keşmekeşlik içinde, özel hastaneler kanını emmenin peşinde. Allahım, sen düşürme Ya Rabbim! 
7 yaşındaki kızınız jimnastik için seçiliyor, iyi, güzel, daha ilk günden ağlatılacak kadar zorlanıyor ?eğitmeni? tarafından. Emek mi vermiş benimle birlikte kızım için. Alır giderim kızımı, canı cehenneme jimnastiğinizin. Saçınızı kestirmeye gidiyorsunuz kuaföre her biri bir şekilde saçınıza boya yapmayı önermekle kalmıyor, ısrar ediyor, zorluyor. Trafikte zaten her türlü tacize açıksınız, sırf kadın olduğunuz için. Ve tabi ki hep haksız. Sabah 8? de okula gitmek için evden çıkıp bir pencerenin altından geçerken başınıza portakal büyüklüğünde bir kaya parçası atılabilir kafanıza pencereden. Kime neyin hesabını soracaksınız. Her an, her yerde kim vurduya gitmeniz çok olası.
Annesinin kucağında balkondan aşağıdaki düğünü izleyen 3.5 yaşındaki Burçak, bir serserinin havaya sıktığı bir serseri kurşunla öleceğini bilebilir miydi? Hangi birini söylesem. Bedava yaşıyoruz pek denemez, şansına yaşıyoruz, şansına. Çocuğunu, kendini, her an, herkesten koruman, kollaman gerek. İşin kötüsü tehlikenin nereden ve nasıl geleceği belli değil. ?Önce insan? unutulmuş, her düzlemde. Sözde hepsi benim iyiliğim içinmiş gibi yutturulmaya çalışılıyor ama sonuç hiçte öyle değil. İyiliğiniz sizin olsun.
Ben çareyi hastaneye gitmemekte buldum. Hasta olmamayı seçtim ve hasta olmuyorum. Biliyorum ki hasta olursam ve hastaneye gidersem daha beter hasta olucam, o yüzden hasta olmuyorum. Elinizi veriyorsunuz kolunuzu alıyorlar. Sağlığınızı kazanmak için gidip sağlığınızdan oluyorsunuz. Kötü davranış biçimlerinden dolayı kişiliğinize aldığınız yaralarda cabası. Yediği ekmeği hak etmeyen öyle çok sağlık çalışanı var ki! Eksik olsun böyle hastane. Geçirdiğim 3 sezaryen ameliyatı hariç hiç ilaç içmedim ve hastaneye gitmedim ve inşallah Allah?ın izniyle böyle devam edeceğim.  Allah düşürmesin.
Çok kazık yedim şu kısacık ömrü hayatımda. Rainbow elektrik süpürgesi 2200$, karcher buharlı temizleyici 2500$, amway temizlik ve kozmetik ürünleri de bir o kadar, dedeman otelleri devre mülk otel satışı, 1000$ vs, vs. Amma ve lakin bu kazıkların hiçbiri bana ameliyat olurken kandırılmak kadar dokunmadı. Onları satın alırken, ?helali hoş olsun? sadece param gitti ama ameliyat olurken ?helali hoş olmasın? her seferinde canımın yarısı gitti. İnsan olan insan durduk yere hayvana yapmaz o doktorların genç kadınlara yaptığını. İnsanlıkları mı körelmiş yoksa acıma duyguları mı? Gözlerini para hırsı bürümüş. Başka bir açıklaması yok.
Ocak?12
En son miyomum oldu; onun için gitmek zoruda kaldım hastaneye. ?Ameliyat? dediler; ne tatlı tesadüf. Olur muyum; zor attım kendimi hastaneden. Kendi kendime iyileşmenin yollarını aradım ve buldum. İyileştim, Allah?a şükürler olsun. Allah bana ve herkese hastaneye düşmeden mezara girmeyi nasip etsin. Kendim için başka bir isteğim yok Allah?tan.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *