Press "Enter" to skip to content

Günlük 2oo Mart’15

***Unutma beni?de adamın üstünde bir adam, üsttekinin boynunda idam iplği var, alttakinin bacakları titriyor adamı taşımaktan, dizinin senaristi ölüm fantezileri konusunda çok kafa yoruyor olmalı. Her geçişte bir manyaklık görüyorum o dizide, nasıl diziyse, şu rtük ne işe yarıyor, ne iş yapıyor bir bilen var mı? Koca bir bina dolusu adam çalışıyor orada, bilkentte binası. yazayım sitesine, belki ilgilenirler. Denedim ama gönderemedim, nasıl berbat bir siteleri varsa, ulaşılamasın diye hazırlanmış herhalde.

***Seda Sayan?da 24 yaşında bir genç kız, evlilik namzeti, başı kapalı, tesettürlü, olabilir, bir gün bir etek giyiyor, transparanları mini etek hizasında, ertesi gün giydiği kot çok yakışmış, üzerine tam oturuyor, bütün hatları ortada, giymesin mi, giyecek tabi, adı üstünde, genç, vücuduyla, kendiyle uyum içinde olmak, göstermek, varlığını, görünüşünü, güzelliğini paylaşmak, sergilemek istiyor, fakat o başındaki örtü ile ters düşüyor o görüntü, altı kaval, üstü şişhane, çocukların beynini dolduruyorlar baş örtüsü, baş örtüsü diye, onlarda başlarını kapatıp altlarını açıyorlar, ne anladım ben bu işten!

*** ?erkek milletinin iki tabağı varsa birini kıracaksın, bitini kanlandırmayacaksın? öğüdünü tutmayıp tersini yapanlar, karşılığını böyle alıyor işte?:) Üç kuruş bulsunlar anında sokağa, başka kadına. Evdekinden de vazgeçemiyorlar, ?statükolarını? bozmak işlerine gelmiyor. Ama ?evdeki? ondan vazgeçmeyi göze alırsa, eşekten düşmüşe dönüyorlar?:) demiş biri, size benim durumumu da hatırlattı mı, bir ben değilim ya bu durumda olan, tonla var, yok aslında birbirimizden farkımız, hepimiz bir türlü boynuzlanan, kazıklanan kadınlarız.

Sen o tabağı kırda bak bakalım kafan nasıl kırılıyor! Her tarafı boklu değnek, tutulacak bir yanı yok erkek milletinin.

***Türkiye?de gıda fiyatları son 11 yılda %172 oranında artmış, dünyada ise son 1 yılda %14 azalmış.

***Eskişehir?de boş arazide köpeklere yemek veren kadını köpekler parçalayarak öldürmüş, Yemeğin hasını gözlerine kestirmişler, geçen senelerde de Ankara?da olmuştu, yine üniversite sınavları zamanıydı, İran veya Irak?tan sınav için gelen bir öğrencinin babasını parçalamışlardı, kim demiş köpekler dosttur diye, köpek köpektir. Ne zaman ısıracağını asla bilemezsin. İki ayaklı köpeklerin o araziye atıp atmadığını, ihalenin de köpeklere kaldığını bilemeyiz tabi. İki ayaklı köpek çok memlekette.

Seda Sayan?ı izliyorum bazen, hiç değise kurmaca değil de gerçek diye, insanları gerçek halleri ile görmek için, eğitim, konuşma, yaşama bakış açısı ne kadar düşük insanların, budalanın bir gömlek üstü olsa olsa, belki o bile değil. Bu ülkede 12 yıldır akp iktidarının oluşunun sebebi işte orada yatıyor, düşünemeyen insanların sırtından, zannediyorlar ki Erdoğan bizden daha iyi düşünür, düşünüyor. Facebookta bir yazı var bugün, ?bu kadar çok sayıda geri zekalı varken tek yol devrim değil tek yol evrim? diye, haklı. En büyük düşmanımız cehalet.

***Marketlerde intifadayı(!) başlattım sonunda, çağdaş markete gidiyorum artık, geçen sefer aldığım kıymanın 200 gramını direkt çöpe attım, çünkü kıymayı çeken makinenin içindeki kıymayı ayırmak zahmetine katlanmadı, içinde zaten yok dedi, ama eve geldiğimde öyle olmadığı anlaşıldı, kıymanın bir kısmı bembeyazdı, ben etin yağını tamamen sıyırttırıp çektiriyorum kıymayı, yağlı et yemiyorum, 200 gram kıyma 8-10 lira, her seferinde niye yoktan yere çöpe atayım ki 10 lirayı, yoldan mı topluyorum, hem tam olarak temizleyip temizleyemediğimden de emin olamıyorum, sonuçta kıyma bu, yediğim, yiyeceğim zehir oluyor, tiksinerek pişiriyorum, yiyorum, sevmiyorum yağlı eti, elimde değil, zorundamıyam, bu sefer baktım yine aynı şeyi yapmaya niyetliler, hiç et yokmuş makinenin içinde, öyle diyor, baştan uyardım, bin nazla dediğimi yaptı, vır, vır, vır,vır konuşarak, yok et ezildiği için ben öyle sanmışmışım, bir onlar akıllı, bir biz aptal, sanki onlar yıllardır et satıyorda ben ilk defa et alıyorum, öyle bir halleri var, bilmiş bilmiş, birde eti tartmadan koyuyorlar makineye, makineden ne çıkarsaymış, eski köye yeni adet, fazla zahmet çekmesinlerde ne olursa olsun, benden başka müşteride yok, boş otursunlar para dökülsün yukarıdan, istedikleri o, git evinde otur madem, milletin hakkıyla oynama, bir dolu laf etti adam, öyle olunca bir dolu lafıda benden işitti, alışmışlar, herkes sessiz, saygılı, mülayim olmak zorunda ya, borularını öttürmeye, boru nasıl öttürülürmüş örnekle gösterdim, hepsini bir güzel fırçaladım. Kendileri, kendileri için alışveriş ederken böyle bol keseden atabiliyorlar mı acaba, elin parasını çöpe attırmak kolay nasıl olsa!

Kimseden çekmedim, şu kasaplarla kuaförlerden çektiğim kadar, kuaföre 6 ayda bir gitsem yetiyorda kasaplar başımın belası. Sonunda bir kıyma makinası alacağım, olacağı o. Bir daha gittiğimde direkt mağaza müdürüne şikayet edeceğim, onlarla mı uğraşacağım, ben niye öğretiyim ki kasaba işini tek tek, herkes kendi işini kendi bilecek, bilmiyorsa orada işi ne, müdürün haberi bile yoktur kasap reyonunda olan bitenden, ne bilsin, zaten sessiz sessiz halletmeye çalışıyor meseleyi, düşük sesle konuşuyor, ama ben hiç sessiz değildim.

***Tıbba intifadayı da ben başlatmıştım, şimdi bayrağı doktorlar devraldı, geçenlerde Canan Karatay gebelere şeker yüklemesi yapılmasının doğru olmadığını, doktorların performansı, yani kazandıkları parayı arttırmak için bunu yaptırdıklarını söylemişti, yazmıştım. Dünde iki doktor aynı sözü kullandı, çalışıyorsa ilişmeyin, dönen tekere çomak sokmayın diyerek. İlki Dilara Koçak?ın programına çıkan estetik doktoru Nihat Dik?ti, efemine tavrıyla, bir estetik doktorunda bu tavrın gelişkin olması gerektiği düşüncesiyle oluşmuş olmalı, örümcek ağı estetiğini ve dolguları ballandırdı, hiç işim olmaz, ikincisi Ömer Çelakıl?dı, gerekmiyorsa iğne dahi yapılmamasını, biyopsiden, kemoterapiden insanların öldüğünü söyledi, ardından hemen eleştiri mesajları aldı, arı kovanına çomak sokmak kimin ne haddine? Ne para dönüyor o kovanın içinde!

Yine Seda Sayan?da bir imam var, evlenmeye gelmiş, şakağındaki bene estetik doktoru müdahale ederken iğnenin atardamara gelmesi sınucu burnunun eğrildiğini ve biri iki şey daha olduğunu söyledi, hepsi aklımda kalmamış, vardır bir doğruluğu elbette, bunları, bu sakıncaları hangimiz duyup görüyoruz, hemen örtülüyor üstleri, demek ki gerçekten dönen tekere çomak sokmamalıyız.

***Çanakkale zaferini konu alan ?son mektup? adlı film içinde Mustafa Kemal?i barındırmamakla suçlanıyor, kızım dün okulla gitti o filme, hiç beğenmemiş, yine bir Çanakkale zaferi filmi olan ?son umut?u çok beğenmişti oysa ki, bir kez geçiyormuş Mustafa Kemal?in adı son mektupta, kızım soruyor, ?o mayınların planlarını Atatürk yapmadı mı? diye, Mahzun Kırmızıgül?ün ?mucize? adlı filminde de mucize pkk?ymış, ne mucize, katilliğin adı ne zaman mucize oldu. Ayaklar baş olmuş, başlar ayak, hep öyle der ya, bunu kimin yaptığı ortada.

***Dün Dilara Koçak?ta örümcek ağını anlatan estetik doktoru Nihat Dik bugünde melek programında botoksu anlatıyor, iyi çalışıyor valla.

***Kilo vermekten vazgeçtiğimi sanmayın, çünkü geçmedim, ama ibre 71?de takıldı, daha aşağısını göremedim, şimdilik, ama fark ettim ki bir tabak pilavın bana geri dönüşü 1 kilo, veya bir kaşarlı sandviç benim için fazladan yarım kilo demek, çünkü onları yediğimde vücudum su tutuyor, vücuttaki suyu bırakmıyor, içtiğiniz su idrara dönüşmüyor yani, ayrıca bağırsakları da tutuyor, boşaltmıyor, yediğiniz yemek vücuttan atılamıyor, yoksa bir tabak pilav bir kilo gelmez elbette, sonuçta gaz, şişkinlik, ödem artıyor, bu demek oluyor ki bu perhiz benim için sonsuz, karbonhidratları canın çekerken yiyememek çok zor, ilk zamanlar iyi dayandım, neredeyse meyve bile yemedim, ama sonradan biraz su koyverdim, neyse ki kiloda çıkış yok, hala 71 kiloyum, 77?den 71?e düşmek benim için büyük başarı, üstelik altı üstü 1 ayda. Aslında o verdiğim 6 kilo, kilo falan değil, idrar ve bağırsak fazlasının boşalımı, kilo falan vermedim, üstümdeki fazla yük gitti. Meselenin çözümü tuvalette yani.

Aaa, ağzımdan kaçırdım, gördünüz mü, ne çenesi düşüğüm, bildiğimi saklayamamak gibi bir huyum var, severim, ben biliyorsam herkes faydalansın, yine iyi dayandım, sır karbonhidrat ve şekerde saklı yani, aç kalmıyorsunuz, sadece aklınız onlarda kalıyor, hepsi bu, denemeye, gerçekleştirmeye değer, kilo vermek için herşeye değer. Karbonhidrat ve şekeri hiç yemezseniz kilo veriyorsunuz, az yerseniz kilonuz aynı kalıyor, biraz fazla yerseniz kilo almaya başlıyorsunuz, mesele bundan ibaret, kilonun bütün matematiği bu, bu matematiği çözdükten sonra sonuca ulaşmak çok daha kolay, başlayın bakalım çarpmaya. Ne yediğime bağlı olarak günde 1 kilo verdiğimde oluyor, aldığım da, bütün bu farkı yaratan karbonhidrat ve şeker. Bu fikrin mimarı elbette bizdeki adıyla Canan Karatay, yurtdışında bu fikrin başka sahipleride var. Ama beni asıl tetikleyen Dr. Öz’ün facebook sayfasında okuduğum yorumlarda karbonhidrat ve şekerin miyoma etkisi oldu, ilk onunla başladım yani. Güneşten D vitamini almayı da ihmal etmeyin, artık güneşimiz bol. D vitaminin de kilo vermede etkili olduğunu düşünüyorum, sadece bacaklarınızı güneşlendirseniz bile kafi, yarım saat, bulun bir kuytu ve güneşlenin, bulamıyorsanız D vitamini alın.

Bu perhiz en çok gözlerime yaradı, 1 ay önce okuyamadığım ince yazıları şimdi rahatlıkla okuyabiliyorum, hem daha çok boşaldığı için bağırsakların emilimi arttı ve besinleri daha iyi özümsüyor, hemde yiyecek bir şey bulamayınca gidip gelip havuç yedim, kütür kütür, ondan, son 1 ayda bütün ömrümde yediğimden çok havuç yemişimdir. Bu arada ne yiyip ne yemediğimi daha çok netleştirmem gerek sanırım, ekmek, makarna, pilav, bulgur pilavı, börek, çörek, şekerliler yok, meyve bile kısıtlı, kahvaltıda peynir, zeytin, yumurta, sebze serbest, istediğin kadar ye, ama yanında ekmek yok, alıştım, artık aramıyorum kahvaltıda ekmeği, yemek olarak sebzeler, etler, yoğurt serbest, yine ekmeksiz, 1 dilim ekmek bile yok, çok aşırı canım çekerse yiyorum elbette ama yememeye çalışıyorum, yemediğimde çok daha hızlı sonuç alıyorum, yediğimde tekrar başa sarıyorum. Sütten karında şişkinlik yaptığı için uzak durdum. Ceviz yedim. Böyle.

Maydanoz iyi bir idrar söktürücü, çiğ olarak yenmeli, yaprakları ince doğranıp limon ve yağlanabilir, veya salatada, tabulede yenebilir. Tabule salçasız, yoğrulmayan kısır. Tuzu da azaltmakta fayda var, peynirleri daha az tuzlu olanlardan seçmek mesela, ödem, vücudun fazladan su tutmasını engellemek için, eski kaşar yerine taze kaşar, izmir tulumu, ezine yerine normal beyaz penir seçilmeli, döndük dolaştık 40 yıldır bilinen 3 beyaz zehire geldik, un, şeker, tuz, 40 yıldır söylenenler doğruymuş yani.

Siz bana kıymet verip zaman ayırıyorsanız ben sizinle neyi paylaşmam ki! Hepimizin aradığı, istediği bir yudum sevgi, kabullenilme duygusu, yoksa her şey gelip geçici.

***1,2 ay önce oğlumun bir arkadaşı arabasını satarken, ki oğlumda yanındaymış, 50 binlik arabanın 25 bini hesaba geçmiş, 25 bini birazdan hesaba geçer, noter kapanmadan işlemi bitirelim diye zorlamışlar, oğlum ve arkadaşı kabul etmemişler, satış işlemi yatmış, bugün haberlerde bu durum vardı, o kadar yaygın yani, dikkatli olun.

***Angelina Jolie kanser riski sebebiyle memelerinden sonra şimdide yumurtalıklarını aldırmış, her ameliyat insan vücudundan çok şey götürüyor, belkide birkaç yıl, memelerini ve yumurtalıklarını aldırdı diye ölmeyeceğini mi sanıyor, kanser oradan çıkmaz başka yerden çıkar, ölümden kurtulan var mı, kaldı ki bir hayatı acılar içinde yaşamak var, birde acı çekmeden, ben çok sağlıklı düşünebilen bir insan olduğunu düşünmüyorum Angelina Jolie?nin, güzel olmak akıllı olmayı getirmiyor, ikisi farklı şeyler, bir lezbiyenlik geçmişi bile var, lezbiyen olup olmaması değil burada beni ilgilendiren kısmı, gerçekten kafası karışık bir kadın olduğunu vurgulamak için yazıyorum. Öyle olsa hepimiz memelerimizi, rahimlerimizi mi aldıracağız, saçmalık. Deli saçması.

***Evde kafasını çarptığı için MR sokulan 3 yaşındaki çocuk kalp krizi geçirerek ölmüş. MR korkusundan, kime ne demeli?

***Yılını bilmiyorum, olay Malatya?da geçiyor, Fahri Kayahan bir gün biriyle tartışır, tartıştığı kişi karısının sırtındaki beninin yerini gösterir, adam kahrolur, oysa ki hamamda gören karısı söylemiştir benin yerini tartıştığı adama, kocasının bu haline dayanamayan Suna kendini asar, gece sabaha kadar karısının başını bekleyen Fahri ?şafak söktü yine Sunam uyanmaz, hasret çeken gönül derde dayanmaz, çağırırım Sunam, sesin duyulmaz, uyan Sunam uyan derin uykudan? diye ağıt yakar.

Şarkıyı iki gün önce, 24’ünde Seda Sayan?da Sedat adında pastacı bir çocuk söyledi, ve de çok güzel söyledi, sonrasında Şükriye Tutkun?dan, Zara?dan, Kıraç?tan, Emel Taşçıoğlu?ndan, Onur Şan ve Sevcan Orhan?dan dinledim, hiçbiri Sedat kadar iyi söyleyememiş. Sizin için Tv’den videoya çektim ancak siteye yerleştiremedim, olmadı yani. Kayıtta 60. dakika civarı, zayıf, çelimsiz, esmer bir çocuk. Azıcık ağlattı beni bu hikaye, şarkı, yufka yüreklilik var demek ki hala bir yerlerde.

Namus şemsiyesi altında ne çok dramlar yaratıp sonra altında eziliyoruz, yine Seda Sayan?da aynı gün, aynı kayıttaki genç bir kadın, 15 yaşında kocaya kaçmış, 3 çocuğu olmuş, kocasından boşanmış, Seda Sayan?a evlenmeye gelmiş, birde babasıyla, ailesiyle barışmak istiyor, aradan geçen 15 yılın ardından, baba geldi, yumuşak, sevecen, iyi bir adam, affettim diyor kızına ama belli ki hala kırgın, o yarayı kapatamamış. 1 yıl sonra, 2 yıl sonra barışın, nedir yani, adam öldürmemiş, birini sevmiş, sevdiğine kaçmış, 15 yıl, dile kolay. Sadece kadın için değil, o baba içinde öyle, belli ki o zaman sürecinde içi çok yanmış, acısı içinde kor olmuş, kızının gittiğime mi yansın, milletin dedikodusuna mı, çok insafsız ve gaddarız bu konularda, toplum olarak yani, dışlamalar, aşağılamalar, kötü bakışlar, laf dokundurmalar, bizim kadar tutucu, yargılayıcı olan olsa olsa islam alemi, onun dışında yoktur. Hemen kan davasına çeviriyoruz işi, sanki o kız o evden çıkmamış. Babası verse sorun yok, kendi gidince yer yerinden oynadı sanki, saçmalık. Ben hatalıyım diyor kadın, 15 yaşun hatası ne ki, çocuk!

78’lik bir delikanlı çıktı, orada evim, burada şuyum, buyum var, ağzı sulanan gelsin, dedi, hanım hanımcık güzel bir bayan geldi, 54 yaşında, delikanlı örtünmesini isteyince anlaşamamışlar, kadın onunla “bile” aynı yatağa girmeye razı ama örtünmeyi reddetti, zararın neresinden dönsen kar, kurtardı paçayı, o para için bile çekilmez bence, böööyk, ne olursa olsun takdir ettim kadını, kendinden, hayat biçiminden para için ödün vermedi, 78 yaşında bir adama parası için ayağına gitmeyi kendine yedirdi de, üstelik tv’de, başkasının keyfine örtünmeyi yediremedi, herkesin doğruları kendine. Bizim bağımsızlık bildirgemiz başımızda olmayan o örtüler. “İstediğim gibi yaşayamadıktan sonra ne yapayım o parayı” demiş olmalı kadın kendi kendine, haklı.

Adamın istekleri bitmiyor ki, kapalı olacak, kötü alışkanlığı olmayacak, ehliyetli olacak, hepsini bir arada nasıl bulacak? Ona gelecek olanların üst yaş sınırı 60, alt yaş sınırı yokmuş, torunu vardır 40 yaşında, 18’lik hayal ediyor herhalde aklınca bunak, 78 yaşında ne yapacaksın karıyı, tut bir bakıcı, ver maaşını olsun bitsin, oradan parasını sallayıp müşteri kızıştırıyor aklınca, bütün kadınlar tamahkar, orta malı ve akılsız ya, ihtiyar bunak. Adam da haklı aslına bakarsanız, bakıcı tutsa 8 saat hizmet ediyor, adı karı olunca 24 saat, koşulsuz, şartsız köle, karşılığında ne kadar alıp alamayacağını belirleyende koca vasıflı kişiye düşüyor, boğaz tokluğu, yarı boğaz tokluğu, açlık sınırı vs. Bu durumda hangi yaşta olursa olsun bakıcı yerine karı almak daha karlı. Buradan anlaşılıyor ki en ucuz işçi karılık.

Dün sürpriz bir gelişme oldu, para sallanınca güzel kadının geldiğini gören bir 59’luk aşka geldi ve oradan ev alıcam, buradan ev alıcam, bütün param kadına kalacak diye atıp tutmaya başladı, yaş kriterini 38-45’e indirdi, kendine tav olan 51 yaşındaki hiç evlenmemiş kadını reddetti, ertesi gün, yani dün oradakiler içinden 41 yaşındaki iki çocuklu kadın ona talip oldu ve güle oynaya gittiler, adamın güle oynaya gittiği belli de kadının içini bilemem, bir yanda iki çocuğu ve parasızlık, diğer yanda kendinden 18 yaş büyük ihtiyar, titrek bir bunak, bir diğer deyişle sapık, kendini feda etti bana kalırsa, çocukları ve para için, ne büyük diyetler istiyor hayat kadınlardan. O kadın günlerdir orada, ilk defa ezik, başı öne eğik olarak gördüm onu. Gönülden değil, ayaklatı zorla gider gibi, gönülden olsa zaten laf etmem.

Nasıl kötü bir hayatı olmuş ki o adama bile razı oldu, varın siz anlayın. Türkiye’nin gerçek manzaraları orada. 29 yaşında, 5 yaşında oğlu olan bir kadın şunları söylüyor mesela; “Bir aydır üzerimde baskı var, ben buraya gelmeden önce hiç kimse arayıpta aç mısın, tok musun, nasılsın, naapıyosun diye sormadı, ama buraya geldikten sonra bir ablam çıkıyor, iftiralar atıyor, abim arıyor, sen ne arıyorsun orada, bizi rezil ettin, şudur, budur, ben soruyorum yani, dışarıda ben sefillik yaşarken, yerine göre aç kalırken siz rezil olmuyorsunuz da ben burada alnımın akıyla, namusumla eş adayı beklerken mi rezil oluyorsunuz? Önemli olan kan bağı değil, benim can bağım yok, maalesef, benim bir tek annem var, birde oğlum var, başka kimsem yok. Onlar yanımda olsunlar veya olmasınlar, ben faydalarını görmedim bu zamana kadar, zararlarını görüyorum, buradan yalvarıyorum, lütfen faydanızı istemiyorum, bari zarar vermeyin, beni yıpratmayın, başka bir şey istemiyorum, ben bu zamana kadar ayaklarımın üstünde durdum, mücadele ettim, yine bunu yapmaya çalışıyorum, zarar vermeyin.”

Düşte gör demişler dostunu. Düşmez kalkmaz bir Allah.

***Bursa’da kalp ameliyatı olan bir adam ameliyattan sonra kör olmuş, çalışıyorsa ellemeyin demişlerdi değil mi doktorlar, çalışıyorsa ellemeyin.

***AOÇ’yi turladım bugün, Eskişehir yolu, Armada tarafından hala giriş yoktur diye Ankamall çıkışı İstanbul yolundan girdim, varmış, dönüşte Armada tarafından döndüm, uzun zaman yolu kapalı kaldığı, yol inşaatları sürdüğü için gelen giden azalmış, eski yoğunluk yok AOÇ’de, kızımla döner yedik, AOÇ eski inek kaşar, kaymak, tereyağı aldık, evimize döndük, saray pek bir haşmetli, üç ayrı bina gibi gördüm geçerken, U şeklinde, hep tek açıdan çekildiği için küçük görünüyor, aslında çok daha büyük, şöyle söyleyeyim, görünenin 3 katı olarak düşünülmeli, cami 4 minareli, minareler yarıya kadar çıkmış, kubbesi kapanmış, kongre merkezi denen yer zaten bitmiş, döner yediğimiz yerden saray çok net görünüyordu, kızım söylendi durdu, “bu adam kendini Atatürk mü sanıyor, onun gibi devrimler mi yapmış, sanki Atatürk ona bırakmış burayı” ;))) Anasının kızı;)))

Bütün çevre yollar da pek haşmetli, kaymak gibi, köprüler, alt-üst geçitler, çok şeritli yollar, mis gibi valla, sanki Ankara değilde başka bir yer, bildiğimiz yerden bambaşka bir yer olmuş zaten yeniden planlanan yollar ile. Türkiye’nin varı yoğu o bölgeye yatırılmış, iş bir sarayla bitmiyor yani.

Eskişehir yoluna çıkarken oldukça büyük bir ilan tahtasında Hülya Avşar’la kızının reklam afişleri vardı, saraya uğramak işe yaramış anlaşılan, öp babanın elini, bayram harçlığın hazır, saray yolunda reklam almış baksanıza! Üstelik inşaat reklamı, inşaatlar zaten hep akplilerin.

Şimdiye kadar hep öncelikli alışverişim AOÇ ürünleri olmuştur, şimdilik hala var piyasada, bakalım ne zamana kadar, biz faydalanalım, doğal, taze ürünler yiyebilelim kurdurmuş Atatürk AOÇ’yi, aynı arazi üstünde Erdoğan da çiftlik kurdurmuş, ama kendi için, kendi yiyeceklerini yetiştiriyormuş, Atatürk ile Erdoğan arasındaki fark işte bu kadar bariz, belirgin, Erdoğan sadece kendini düşünüyor, Atatürk ise bütün bir milletini, az önce nohut ıslattım, duru marka, son kullanma tarihi 2016, içinden siyah ufak böcek çıktı, ıslattım, yiyeceğim, atayım mı, baktım, menşei yazmıyor, duru marka bütün ürünler neredeyse ithal, bu sabah haberlerinde gördüm yine, pirinç ve kuru fasulye Çin’den ithal ediliyormuş, hiç bu kadar güvenliksiz beslendiğimiz bir dönem olmamıştı, elbette akp sayesinde.

Evim şehrin dışında ve yüksekte, şehir manzaralı, sabahları uyandığımda şehrin üstünde füme renkte kalın bir sis tabakası oluyor, siyaha yakın, şehrin biraz üstünde, bazen gündüz dağılıyor, bazen bütün gün kalıyor, daha dün sabah bile vardı, bugün, şimdi gündüz saatinde yok, kışın neredeyse hiç kalkmıyor, AOÇ şehrin tam göbeğinde, neyle beslenirse beslensin, her gün o havayı soluyor, ürünleride o havada yetişiyor, üstelik şehirden yüksekte, yani zehrin tam göbeğinde, ben bile ondan daha temiz havada yaşıyorum.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *