Press "Enter" to skip to content

Gündem 1vv Eylül’13

***O sözüm ona gazeteciler, siyasetçiler, aydınlar; savaşın etkilerinin sizin sırça köşklerinize ulaşamayacağınızı mı sanıyorsunuz? Jeep?lerinizin dökümü yapıldı bile; gerçi jeep kimde var; sende, bende değil onlarda var; bizim için sorun değil ancak sıra daha nelere gelecek kim bilir? Jeep?lerin arkasından bakmak sizin için hazin olsa da ?maldır? diyebilirsiniz; ya çocuklarınız giderken nasıl bakacaksınız arkasından? Karne ile ekmek almaya da hazır mısınız? Hadi biz idare ederiz de sizi bundan böyle ekmekte doyurmaz; siz bizlerden çok daha fazlasına alışkınsınız çünkü; ne olacak haliniz? Lüks tüketim bağımlısı yapıldınız bilerek; kasıtlı olarak; bunu fark edemediniz mi? Gün ola bu vatanı kendi lüks ihtiyaçlarınızın devamını sağlayabilmek için satasınız diye. Yatlar, katlar, lüks oteller; janti bir hayat biçimi; boşa bağışlanmadı bunlar size. Bundan 30 yıl önce böyle bir yaşam standartları yoktu gazetecilerin; bilmem yanılıyor muyum? Uğur Mumcu?nun varlık içinde yaşayıp öldüğünü hiç sanmıyorum mesela. Veya Ahmet Taner Kışlalı?nın; nasıl mütevazi bir insan olduğunu iyi biliyorum. Şimdikiler gibi İstanbul gecelerinden sıkılıp Beyrut gecelerine aktığını veya aldığı yılbaşında fazla yemekten aldığı fazladan 2-3 kiloyu vermek için lüks otellerde kalarak diyet uyguladığını hiç sanmıyorum. Benim yazdığım bilgisayar ile sizin okumak için elinizde tuttuğunuz telefon veya önünüzdeki bilgisayarın kalitelerinin; yani ederlerinin aynı olmadığına her bahse varım; ben benimkini biliyorum; sizde sizinkini; haklı mıyım; haklıyım. Ha, siz ?gemisini kurtaran kaptan? diyerek önleminizi alıp çocuklarınız ve kendiniz için Amerika?ya gidiş (yani kaçış) biletlerinizi ayırttıysanız sorun yok elbette; bu konuyu biz burada sırça köşk olmayan evlerimizde düşünürüz. Zorla savaşa götürülen körpecik; 17 ve 19 yaşındaki oğullarımın arkasından bakarak. Hepinize lanet olsun.   
Ama unutmayın ki hazıra dağ dayanmaz; lüks bağımlılığı da var işin ucunda; hayat çok uzun bir yol; 1 yıl, 5 yıl, 10 yıl; Karun?un hazinesi değil sonuçta; paranız bittiğinde ne yapacaksınız? Washington Post?tan bir köşe kapamayacağınıza göre olsa olsa kaldırımlara postu serip Amerika sokaklarında Washington Post satarsınız; veya Wall Street Journal; tercih size kalmış; olacağı bu; benden söylemesi. Şanınız bu ülkede söker; Amerika?da değil; ben gitsem de aynı; siz gitseniz de aynı; bir farkı yok; Türk olan Hasan ile Hüseyin?in bir farkı yok onların gözünde; hala benden daha çok şanınız ve şansınız varken ona iyi sahip çıkın bence. Gün susmanın günü değil; konuşmanın günü; şimdi susarsak belki ilelebet konuşamayacağız. Buda benden kardeş nasihati; pek çoğunuz yaşça büyüğümsünüz. 
Daha ne gördüler oğullarım ki bu yaşta hayattan koparılıp savaşa götürülsünler; okuldan eve, evden okula gidip gelmekten başka; ekmeğini, aşını benimle beraber mi taşımış, pişirmiş Tayyipte çocuklarımın hayatı hakkında hak sahibi olmuş? Çocuğumun üzerinde Tayyibin ne hakkı var? Kim verdi ona o hakkı? Ben vermedim; ben ona oy vermedim; ölsem vermem; niye benim çocuğum Tayyip savaş istiyor diye savaşa gidecek; yüreği olan AKP?ye oy verenler; çıkın; ?o geri zekalı; man kafalı %50?den biri benim; oğlumu alın savaşa götürün? diyin; var mı sizde o yürek; bu çorabı başımıza örmeyi bildiniz ama.    
Amerikan başkanı ülkesinin insanlarını uyarıyorsa ?Türkiye?ye gitmeyin? diye; bizim sevgili başbakanımız neden uyarmıyor bizi ?Türkiye?yi terk edin? diye? Ne için bekletiyor; tutuyor bizi; pisi pisine ölmemiz için mi? Türkiye?de de benim bildiğim 50 yıldır var, iç savaş ve kıyım; önce 12 Eylül; sonra pkk ile; bizde ölenlerin sayısı yüz binleri aşmadı mı; kim kılını kıpırdattı bizim için; hangi dünya devleti; oturup bir güzel seyrettiler birbirimizi kırmamızı; şimdi bu işgüzarlıkta nereden çıktı; ?komşuda yangın varmış? Erdoğan, Gül, Arınç hep bir ağızdan aynı şeyi söylüyorlar; (orijinal yeni bir, söz, fikir bulma fakiri oldukları için aynı lafı sakız etmişler ağızlarında; bir danışmanları da mı yok yeni söz, fikir üretecek; söylesinler; yardımcı olurum; beyin fukaraları; bunlara teslim ettik ya canımızı, vatanımızı; asıl helalolsunbizlere); bizim yangınlarımızı kim söndürdü? Aksine körüklediler sönmesin diye; bizim yangınımız bitmişte elin yangınını mı söndüreceğiz?
Biz zaten yanıyoruz cayır cayır; asgari ücretin 700 lira olduğu bir ülkede çocuğunuza bir şort almaya kalksanız sizden 50 lira, 100 lira talep ediliyorsa; insanlar açlık sınırının çok, çok altında yaşamaya mahkum edilmişse bu yangın değilde nedir? O savaşın masrafı bizi dahada fakirleştirecek; kazancımız ne olacak; Amerika?ya yaranmak mı? Bu çok zor; G20 zirvesinde Obama Erdoğan?la özel bir görüşme bile yapmadı; burnunun dibinde iken; Obama?nın Erdoğan?ı ve dolayısıyla bizi it yerine koyduğu bile yok; bu açıkça belli değil mi?  
Nato?nun bile burun kıvırıp elini sürmediği bir mesele için biz niye gönüllü oluyoruz; George Soros?un dediği gibi ?birincil ihraç malımız kanımız? olduğu için mi? Bin, yüz bin Suriye?li için bile bir tek Türk genci ölmemeli; kanı akmamalı. Bu Suriye?nin iç meselesi; Suriye?nin Cumhurbaşkanı Beşar Esad?dır ve onu devirmeye kalkanlara yardım etmekte neyin nesi? Suriye?nin bütünlüğüne karışmak; daha çok karıştırmak bize mi düştü? Amerika?nın girdiği Irak?tan ne kaldı geriye; bir enkaz; Suriye?de de olacağı bu; çünkü yapılmak istenen bu.
Kendine karşı çıkıldığında tomalarla, akreplerle, gazla, tazyikli suyla saldırıyor insanlara; Esad?a karşı çıkıldığında arkasında durup destek oluyor; bu nasıl iş? Esad zalimse sende zalimsin; farkın nerede? Lafa gelince bize ?hakkınızı sandıkta arayın? demeyi biliyorsun; bırak Suriye halkı da sandıkta arasın hakkını; senin hariçten gazel okumana ihtiyaç mı var?
Bu ne acele Suriye için; bir anda oldu bittiye getiriliyor her şey; hoop; Suriye?deyiz; neden; çünkü zamanı kalmadı; geziden sonra bütün forsu alaşağı oldu; bunlar son demleri; üstüne düşende bizi İsrail?e satmak olduğuna göre acele etmekte fayda var; 3 ay sonra kendinin bulunduğu yerde kalabileceği şüpheli çünkü. İlk darbeyi cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yiyecek; belediyeler ve sonra kendi; alaşağı; ne yapıp etmeli bu savaşı oyalamalı; durdurmalı; yoksa halimiz harap.
Bırakın şu ağacı, otu, böceği, çiçeği de olayın bütününe bakın artık; yoksa gitti gider.
G20 zirvesinden sonra Obama ?Putin?in görüşleri değişecek? demiş; kâhin mübarek; nereden bildi ki; Rusya?nın 1. dünya savaşında savaşarak geri aldığımız ve 1917 Bolşevik ihtilali yüzünden geri verdiği yerleri teminat olarak göstermiş olmalı; hani şu Rusya?nın sıcak denizlere inme meselesi; Trabzon, Ağrı, Erzurum, Erzincan; hatırlayabildiniz mi tarih derslerinden? Böylesi günlerde hatırlamamız için öğretildi bize o tarih dersleri; bilmem anlatabildim mi? Hala da öğretiliyor; hatırlayamadıysanız bakabilirsiniz çocuklarınızın tarih kitaplarından; açın bakın; kim dost, kim düşman, şöyle bir hatırlayın; Suriye var mı mesela o düşmanların arasında; yoksa şimdi dost bildiklerimiz mi var; ben baktım; yoksa bu kadar ayrıntılı hatırlayamam elbette.
Türkiye?nin alt kısmının yarısının kime verileceği zaten belli; İsrail?in; kalanına da sahip çıkacak biri bulunur nasıl olsa; İzmiiiiir; İzmiiiiiir; İstanbuuuul, İstanbuuuul; var mı arttıran; satıyorum; saaattım.
***Bu yıl cumhuriyetimizin kuruluşunun 90. yılı; sene 1973; ilkokuldaki ilk yılım; şaşalı 50. yıl kutlamaları; şarkılar, şiirler, fotoğraf çekinmeler; ve en önemlisi askeri bando; hiç unutmam bir abim bile olmuştu o bandodan; her bayram yolunu gözlerdim; 90. yılın bahsi var mı; biliyorlar mı acaba çocuklar 90. yıla geldiğimizi; çok zor. Kim istemiyor çocukların cumhuriyetin 90. yılını yaşadığımızı bilmesini; o bayramlarda benim gibi sevinmek yerine yerinen domuzun biri. 90 yıldır barış içinde yaşayan bu ülkeyi savaşa ancak bir geri zekalı sokabilirdi; nitekim öyle oldu. Üstelik komşusuyla. Müslüman olan bir ülkeyle. Hristiyanlarla birlik olup bir müslüman ülkeye saldırmak ancak onun gibi bir acze, zavallıya nasip.
***Bu akşam; 7 eylül cumartesi günü 19-20 arası Yüzüncüyıl?daydım; macera için değil; hiç aklımda değildi eylemin orta yerine düşeceğim; çukurambar yönünden üçgen çarşıya dönmek üzereyken caddede eylemcileri gördüm; sokakta bir kenara çekip neler olduğunu izledim; çıkmaya niyetlendim; ne olup bittiğini görmek için; kapıyı açmamla gaz kokusu doldu içeri; burunlarımızın içi yandı; çıkmadım; kızımda yanımdaydı; Eylemcilerin çoğu baretli; deniz gözlüklü; ağızları ise kapalıydı. Gözlerini silenleri gördüm. Yoldaki mazgalları kaldırdılar; çöp varillerini çektiler; ortada ne kadar taş, beton, kaya parçası varsa bir anda toplayıp kendilerine barikat yaptılar; aradan 10-15 dakika geçti; eylemciler kaçışmaya başladı; yüzlerce genç insan; bir anda ortalık boşaldı; ardından toma göründü; barikatı iteleyerek geçip gitti; trafik başlayınca eylemciler saklandıkları yerlerden çıktılar ve araçların geçebilmesi için çabucak barikatın kalanlarını toparladılar; ortalığı boş bulunca daldım caddeye; niyetim; gitmek istediğim yer migros kavşağını geçip yukarıya; ODTÜ?ye doğru gitmek; ara sokaklardan da gidebilirim elbette; gitmedim.
Karanlık çökmek üzere; önümde bir araba daha var; taşlara değmeden sağa sola kıvırarak ilerliyoruz; arkamda da bir arabanın ışıklarını görüyorum; akrepmiş; yanımdan geçti ve resmen önüme kırdı; tırstım; yavaşladım; akrep kavşağa gelince durdu; mazgallar kalkıktı çünkü; geçemedi; birkaç gaz bombası attı; aramızda 10 metre ya var ya yok; arka kapı açıldı; bir el bana geri git işareti yaptı; sadece eli gördüm; beni korumaya çalışıyorlardı elbette; döndüm; arkadan; vişneliğin önünden geçtim; eylemcilerin bir kısmı oraya yuvalanmışlardı; ana cadde polislerin; kenar köşe eylemcilerin; köşe kapmaca oynuyorlar sanki; herkes yerini biliyor; kavşağa çıkmaya tereddüt etsem de çıktım; öbür yönden; meraktan kim ölmüş ki ben öleyim;)) ama yukarı doğru devam edemedim; taşlar yüzünden yol gidilebilecek gibi değildi; migrosun önünde 50-100 polis; karşı çaprazında da bir o kadar polis vardı; yukarı dönemeyince pazarın arkasından dolandım; izci parkının oraya çıktım; orası da virane halde; yine yüzlerce polis; kavşağın yaklaşık 100 metre üstü; halk polisle tartışıyor; polisin ?evine git o zaman? dediğini duydum; iki polis bir kızı kollarından tutmuş sürüklüyordu; kız kendini bırakmıştı; bilerek bırakmış ta olabilir; bilmiyorum; ama görüntü iç acıtıcıydı ne olursa olsun; fotoğraf çekmeye çekindim; çok polis vardı; ama çokça fotoğraf çeken gördüm; yol yine harap halde; araba geçecek gibi değil; döndüm; uzaklaştım.
O azıcık heyecan bile beni sarstı; yorulmuşum; Allah eylemcilere güç, sabır versin; bu nasıl söylenir bilmiyorum ama polislere de öyle; hangisi bizim vatan evladımız değil; hepsi bu bayrağın altında İstiklal Marşını okuyarak büyüdü; öyle değil mi; hepsi bizim evlatlarımız; öyle olmasa orada; o telaşın içinde beni korumaya niye çalışsınlar; kimse kimseye zarar vermek bile istemiyor; ne polis, ne de eylemciler; bu açıkça belli; onları birbirine düşürüp karşı karşıya getirenin canı çıksın inşallah.
***Bu akşam 2 yakışıklı boy gösterdi haberlerde; Kılıçdaroğlu türbanlı bacıları için alelacele ?eğitim hakkı engellenemez? diyerek başka bir soruya mahal vermeden hızlıca uzaklaştı; Bahçeli ise siyasetten uzak bir gün geçirmiş; ne mutlu onlara; biz mayın tarlasında; onlar gülistan bahçelerinde; Amerikan uşakları; Amerika?ya karşı duracak cesaret onlarda yok; peki o bulundukları yerde ne işleri var; Amerika?ya karşı durmayacakları için oradalar demek ki; onlarında teminatı o. Sınıra sevkıyat harıl harıl sürüyor bir yandan. Ama onların haberi yok sanırım. Haram, zıkkım olsun sana verdiğim oylar Kılıçdaroğlu; burnundan fitil fitil gelsin inşallah.
****Olimpiyatları alamamışız; alsak bir garip olurdu zaten; savaşın eşiğindeki; kaynayan kazanın ortasındaki bir ülkede kim olimpiyat düzenler? Veya öğrenci olaylarının devam ettiği; durdurulamadığı. Olimpiyatlarda şimdiye dek kaç madalyamız varda olimpiyatlara talip oluyoruz? Sprintte olimpiyat barajı bile aşılamıyor; giden yok; uzun mesafede aldığımız madalyaların da hepsi fos çıktı; doping nedeniyle; daha neden bahsediyorlar? Kadın sporcular kısık sesle konuşuyorlar çünkü normal sesle konuşmaya kalksalar sesleri borazan gibi çıkıyor; aynen bir erkek sesi gibi; aldıkları testosteron sebebiyle. Doping almayan yok gibi bir şey; hiç almadım diyen testosteron alıyor; sezon başında alınan dopingin etkisi başlarda etkisini gösteriyor; yarış zamanına kadarda vücuttan atılıyor; yani anlaşılmıyor; sezon sununda dopingin etkisi azalınca da dereceler aniden düşüyor; denetimler arttırıldığı için arada almıyorlar dopingi. Bu sene arttırıldı denetimler; geçen seneye kadar öyle sıkı bir denetim yoktu. Kim bilerek, isteyerek vücuduna ihanet eder; ama ucunda 500 altın olunca; sefalete mahkum edilen bir ülkede oldukça iyi para; doping alıyorlar elbette; asla kınamıyorum alanları.
Hal böyle olunca devşirme sporcularla işi götürmeye çalışıyorlar artık; devşirmelere her gün bir yenisi ekleniyor. Geçen ay; ağustostaki dünya atletizm şampiyonasına 5 erkek katılabilmiş; 3?ü uzun mesafeci ve devşirme; diğer ikisi ciritçi ve diskçi; onlar Türk. Bayanlarda da 5 sporcu var; hepsi Türk; 1500, maraton, maraton, yüksek, gülle. Bu on sporcunun hiçbiri finale bile kalamamış; elemelerde elenmiş. Olimpiyatlara gönderebileceğimiz sporcu sayısı da aşağı yukarı bu civarda; bu evsafta çıkar. Yani sıfıra sıfır elde var yine sıfır. Bütün bunları yakinen biliyorum çünkü oğlumda bir atlet; uzak olduğum bir dünya değil yani.
Ülkesinin insanlarının yeterli beslenemediği bir ülkede sporda başarı bekliyeceksen; bu bir hayal. Aç ayı oynamaz; oynatabilmen için önce doyurman lazım. 700 lira ile yaşamaya mahkum edeceksin onları; sonrada onların çocuklarından spor başarısı bekleyeceksin; daha çok beklersin; ne verirsen onu alırsın hayatta. Evlenin, çocuk yapın demekle bitmiyor iş; o çocukları sağlıklı büyütmek paraya bakıyor. Sen önce milletine iyi bakmaya bak; zamlarla, vergilerle canlarını alma; yıllık artışlarını hakkaniyetli yap; milletinin sofrasından; aşından çalma; savaş için, Suriye için milletin ?olmayan? parasını çar çur etme; gerisi gelir veya gelmez; bilemem. Ya tutarsa; şimdiye kadarki halde tutmadığı; tutmayacağı ortada. 
***?Madalya sayımızı arttırmamız gerek? demiş; olimpiyatları alamamamızın tek nedeni oymuş gibi; G20 zirvesinde en hararetli savaş isteği ondan çıktı;  16 saatlik uçuşla; ayağının tozuyla Arjantin?e vardığında ?barış için ne yapacağını? sordular ona; ve yanıtladı kendince; onlarda inandılar elbette; onun için Türkiye yerine radyoaktif sızıntı tehlikesi olan Tokyo?yu tercih ettiler; dünyadaki prestijimiz işte bu kadar.
Madalyadanmış; ayrıca bir gün yolun düşerse bir uğra Ulus?taki Naili Moran atletizm sahasına; özellikle kışın; kapalı alanın iğne atsan yere düşmeyecek kadar dolu olduğunu; nefes alınamayacak kadar ahır koktuğunu; sporcu ve antrenörlerin sporcuyu üşütmemek için 5 dakikada bir; bir antreman süresince 10, 20, 30 kez çivili ayakkabılarla beton zeminden geçerek, bir içeri bir dışarı girip çıkıp ne şartlarda çalıştıklarını gör; ondan sonra madalya bekle onlardan. Ve çık; İstanbul?da yaptırdığın binlerce dönüme konumlandırılmış okçular tekkesinin ne işe yaradığının hesabını da ver millete. Ve milletin parasını babanın kesesinden harcar gibi harcamayı kes artık; o paralar sana babandan miras kalmadı; bu milletin geleceğinin, çocuklarının parası; sen ona buna çar çur edesin verilmedi sana yönetimi.
***Bizim bülbül şakıdı; aradan geçen 3 gün sonra; “şakı ama biraz geç şakı” demiş olmalılar; askeri sevkıyat tamamlanıp; savaş hazırlıkları tamamlandıktan sonra; iş bittikten sora yani; o şakımanın bu saatten sonra ne işe yarayacağı şüpheli. “Müslüman bir ülkeye saldırmak için her türlü koalisyonla ben işbirliği yapmaya hazırım, diyor. Türkiye Cumhuriyetini yönetmeye kalkan bir Başbakan böyle cümle kuramaz. Özür borcu vardır ama özür de yetmez. Öyle bir makamda oturamaz” demiş. Neyse; konuşmasıyla yinede iyi toparlamış meseleyi; net tavrını ortaya koymuş; sonuçlarını ilerleyen zamanda göreceğiz.
Yinede ben şöyle demesini beklerdim; “savaş için kendi başına karar veremezsin; kimden onay aldın da savaşa giriyorsun; bu seni yüce divana kadar götürür; ayağını denk al”; demedi. 
Bahçeli “konuşmayacağım” demiş; Arınç konuşmadığı için takdirlerini iletmiş; konuşmaması iyi olur; özellikle şu aralar; bozacıyla şıracı; ne farkları var?  
Kanal D haberde dünkü ODTÜ olayları yoktu; saklıyorlar; Yüzüncüyıl alan talan; gözlerimle gördüm. Devam ediyordur hala. Birde Tuzluçayır’a sıçramış; cemevi, cami inşaatı yüzünden; orası da karışık. 
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *