Press "Enter" to skip to content

Gündem 2e Nisan’14

***Mhplilerin Ankara?da il genel meclisi oyları ile mhp belediye başkanlığı oyları arasında %10 var; 17?ye 7; aradaki o %10?luk milliyetçi chpye oy vermiş; sağ olsunlar; kardeş partimiz; akp şimdiye dek olmayanı; olamayacak olanı gerçekleştirdi; solcular ve ülkücüler akpye karşı birleşti. Mesela ben; ki ben; bir yeri mhp aldıysa ?ha; iyi olmuş; en azından mhp almış; akp?ye gitmemiş? diyorum; bu hal genel olarak bütün sol kesimde var; ne oldu bize;))) ?Faşizme karşı omuz omuza? diye diye ülkücülerle omuz omuza bulduk kendimizi sonunda;))
Öyle bir geçer zaman ki?de de öyle olmadı mı; Hakan ülkücüydü; babası bir mhpli; veya sağ partidendi; sevdiği kız Berrin ise bir solcu; sonra Berrin?in solcu kocası Ahmet ile işçi sendikalarında çalıştı Hakan; dost, kardeş oldu; Ahmet ölünce Hakan, Berrin?le evlendi; ki bu dizinin konusu gerçek hayattan alınmıştı.
Önemli olan doğruda; doğrularda birleşmek; kendimizi nasıl adlandırdığımız değil. En başından beri ortak çıkış noktamız ne; vatanseverlik; bunun ötesi yok zaten. Aslolarak birbirimizden farklı değiliz yani. Şimdide aynı şekilde vatanı  yiyip bitirenlere; kemirenlere karşı birleştik; olay bundan ibaret. 
Ben, mhpliler bize; chpye oy verdi derken Mansur Yavaş ta ?ben ülkücüyüm ve chpliler bana %31 oranında oy verdi? diyor; demek ki karşılıklı olarak herkes halinden memnun; herkes karşısındakine minnettar; bu iyi bir birliktelik; ben onu benimsemişim; bizden saymışım; o ise bizi; ortada bir sorun yok yani. 
?Sayın Başbakan?a sesleniyorum, insanları ötekileştirmeyin. Seçim kazanmak her şey midir? Türkiye?nin birlik beraberliğe ihtiyacı var. Miting alanına gidiyoruz.  Türkiye?deki sağ sol kavramı artık eskisi gibi değil. Barış, kazanacaktı, huzur kazanacaktı, milli birlik ve beraberlik kazanacaktı. Cumhuriyet Halk Partisinde bu oluştuğunda neden tepki oluyor? demiş Mansur Yavaş; katılıyorum; iyi; birleştirici bir başkan olacak; öyle görünüyor gerçekten.
YSK?ya itirazlarını yaptı; sonuç bekleniyor.
***Gözü cumhurbaşkanlığındaymış; bu seçimlerde zor sıyırdı paçayı; yırtınmaktan ses telleri gitti; giderse; eğer cumhurbaşkanı olursa bu akpnin ve kendisinin battığı gün olur; akpnin geleceği hiçte güllük gülistanlık görünmüyor çünkü; ve göründüğü kadarıyla ondan başka hiç kimse toparlayamaz akpyi; tek adam olmayı o tercih etti; tek adam olarak akpnin başında kalmak zorunda; yoksa gitti gider; bu seçimler ?bu daha başlangıç?tı; bir başladı mı arkası koparak gelir bizim memlekette; ilk işaret verildi; dönüşü yok. Tam kararlı olarak verilmeyen akp oyları kendine başka bir yön bulacak bu akıntının ardından. Adı şaibelere karışmış biri şimdiye kadar başbakan olabildi ancak asla cumhurbaşkanı olamadı; bundan sonrada olamaz.
***Cumhurbaşkanlığı meselesinde Erdoğan?ın karşılığı Gül; Gül?ün karşılığı Erdoğan intibası yaratılmaya çalışılıyor; sanki ortada başka bir adam yokmuş gibi; bende karşılarına İlker Başbuğ?u koyuyorum; bakalım ilk turda %55?i kim alır? Onlardan daha adam olduğu kesin. Veya Ahmet Necdet Sezer gibi bir beyefendi; yok mu koca ülkede? 
***Melih Gökçek ?oy veren, vermeyen herkese hizmet edeceğim? demiş; 20 yıldır aklı neredeydi acaba; Çankaya?nın sopasını görünce mi aklı başına geldi? 20 yıldır ?bana oy vermiyorlar? diye cezalandırıp dışladığı Çankaya onu koltuğundan silkelemeye yetti de arttı bile; sen kiminle aşık atıyorsun; karşında koca bir Çankaya dolusu insan var senin; şimdiye kadar böyle davranmamış olsa bu tepkiyi almayacaktı; yanıldı; yanlış taktik kullandı; deyim yerindeyse 20 yıldır Çankayalılara yaptığı eziyet elinde patladı.
***Erdoğan?ın seçimlerden beri hiç yüzü gülmüyor; Fuatavni de öyle söylemiş; gerçekten öyle; ?seçime ne kadar hile karıştırdığını bildiği içindir? diyor fuatavni; doğrudur. İdris Naim Şahin de başlamış fuatavniliğe; onun söylediğine çok benzeyen şeyler söylüyor. Erdoğan?ın evine böcek yerleştirenin Melih Gökçek olduğunu söylüyor. Melih?le aralarının limoni olduğu en başından beri belli zaten. Hiç bir arada bulunmuyorlar; Kadir Topbaş?la birlikte görüyoruz Erdoğan?ı ama Melih Gökçek?le görmüyoruz; üvey evlat muamelesi yapıyor Erdoğan, Melih Gökçek?e; sanki zorunluluktan tahammül edermiş gibi bir hal var ortada. 
***Ankara için il ve ilçe seçim kurullarına yapılan başvurular kabul edilmedi; Mansur Yavaş seçimin iptalini; yeniden seçim yapılması için başvurdu.
***Özellikle Güneydoğuda ve diğer illerde asker ve polisin oy kullandığı sandıkların bir çoğundan BDP birinci parti çıkmış; çünkü cemaat ?ilinizde AK Parti?den sonra en güçlü hangi partiyse ona oy atın? talimatı vermiş. Keser döner, sap döner; gün gelir hesap döner; döndü işte. AKP kendi silahı ile kendini vurdu.
***BDP bilindiği gibi güneydoğu anadoluda güçlü; şimdi bakalım gücüne; Gaziantep %6.2; Adıyaman 5.3; Şanlıurfa 30.5; Diyarbakır %55.1; Mardin bağımsızda bdpli; %52.2; Batman %55.9; Şırnak %59.6; Siirt %49.4; Hakkari 66.8; Bitlis %43.9; Van %53.1; Muş 40.8; Bingöl %25.8; Tunceli %42.4; hepi topu bu; bu illerin dışına çıktığınızda bdpnin adı, sanı bile yok; görüldüğü gibi en büyük kalelerinde bile mutlak güç değil; en çok %66?yı görmüş; Hakkari?de; bu oy oranı ile Türkiye?de çok büyük hak talepleri biraz komik düşüyor. Üstelik bu oylar bütün bu çözüm süreçlerine rağmen. Bdpnin bu seçimlerde genelde il genel meclisi oranı %4.64; hiç abartılacak bir oran değil bu.  
***?Aradan geçen bu zaman içinde söz konusu dinleme kayıtlarının sahte olduğuna ilişkin bir bilgi edinemedik. Söz konusu dinleme kayıtlarının, içimizden bazılarının iddia ettiği gibi dublaj ve montaj olduğu kanıtlanmadı. Belki meydanlarda gaza getirilen halk kandırıldı ama bizler biliyoruz ki o kayıtlar gerçek, o sesler gerçek, o konuşmalar gerçek. Gerçek olmasaydı, bugüne kadar bin kere kafamıza kakılırdı zaten, bu konuda kimse ellerine su dökemez, bunu biliyoruz.? Mehmet Y. Yılmaz?ın bugünkü yazısından bir bölüm; 9 nisan; Erdoğan?a yüce divan göndermesinde bulunduğu için hakkında dava açılacakmış; o nedenle yazmış bu yazıyı.
***Liselerde 1. Tayyip harbi yaşanıyor; yeni müdürler, müdür yardımcıları akpli ya; terör estiriyorlar okullarda devam- devamsızlık konusunda; dershaneye giden çocukların burunlarından getiriyorlar gittikleri okulları; 5 dakika geç gelen öğrenciler kapıda bekletiliyor ve sabah; yani öğlene kadar yok yazılıyor; ki bunların büyük çoğunluğu yorgunluktan yavaş yavaş dersleri asmaya çalışan 12. sınıf öğrencileri; ve okula tek geliş amaçları devam mecburiyetini kazasız belasız doldurmak; onca yorgunluklarına rağmen bunun için direniyorlar; okul tam gün devam istiyor öğrencilerden; ellerindeki kozları devam- devamsızlık; ellerinden gelse canlarını alacaklar çocukların; oysa akpli olmayan müdürlerin olduğu okullarda hiç böyle bir sorun yokmuş; sabah geç gelebildikleri gibi öğleden sonrada serbest bırakılıyorlarmış; 12. sınıflar için söylüyorum bunu; yani öğlen okuldan ayrılıyor ve yok yazılmıyorlarmış; toplasan 3-5 öğretmen var okullarda akpli; parmakla sayılacak kadar az; başta tabi ki din öğretmenleri; ama müdür veya müdür yardımcısı oldukları için boruları ötüyor; her ne kadar diğer öğretmenler karşı taraf alsalar da onların sözü geçmiyormuş; yetki akplilerin elinde; son olarak istifa eden bir öğretmen istifa etmeden önce demediğini bırakmamış çocuklara müdür ve yardımcısı hakkında; sus, sus, sus; bir yere kadar; baktın işin bitecek, dersin diyeceğini; öylede yapmış.
O okullardaki çocukların hiçbiri fetonun dershanelerine gitmiyorlar ama emir bir kere çıktı ağızdan; onu yerine getiriyorlar; zaten normal dershaneleri de istemiyorlar sonuç olarak akpliler; bir taşla iki kuş vuracaklar akıllarınca; fetonun dershanelerinin bahanesiyle üst eğitim veren dershanelerden de kurtulmuş olacaklar akıllarınca; o güne kadar buralarda kalabilirlerse elbette; benim hala ümidim var çünkü defolup gideceklerine dair; başarı, üstün başarı onların istediği bir şey değil; çünkü ne kadar cahil varsa hepsi akpli; eğitimi niye istesinler; onların istediği, istedikleri gibi güdebilecekleri bir sürü; gerektiğinde de oy versinler; tamamdır; eğitim düzeyi arttıkça oy oranlarının düştüğünü biz biliyoruz da akpliler bilmiyor mu; onlarda buna uygun bir eğitim politikası yürütüyorlar; yani eğitimi yok etme politikası; dershaneler hiç olmasa daha işlerine gelir; çocuklarının da zekası ortaya çıkmaz böylece. Bilal?in niye Türkiye?de değil de Amerika?da okuduğunu anlamış bulunduk bu tapelerden sonra; Türkiye?de üniversiteye girebilmek için sınav başarısı gerekli; Amerika?da ise seçenekler sonsuz; atarsın kapağı paralı bir üniversiteye; okudun mu okudun; belli olmuyor mu Bilal?den? 
Bu direniş; karşılıklı çatışma hali sadece liselere özgü değil; İ. Ö. okullarında da var; din öğretmeni derse girdiğinde ?dershanelerin kapanması iyi olacak; milletin parası cebinde kalacak? derken; farklı bir ders öğretmeni çantasındaki dolar için ?millette kasalarla var; bende 1 tane olmuş çok mu? diyerek taşı gediğine oturtuyor; her öğretmen kendi doğru bildiğini, gördüğünü empoze etmeye çalışıyor çocuklara; ve akpli öğretmenler azınlık olarak gerekli etkiyi gösteremiyorlar elbette; insanları susturamazsınız; orada susturursanız burada konuşur; çünkü insanlar artık özgürlüğün; özgür düşüncenin ne olduğunu; nasıl sahip çıkılabileceğini biliyor ve bu haklarını geri vermek gibi hiç niyetleri yok. Akp yırtınsa boşuna. 
Ve bütün bu öğretmen savaşlarının sonunda öğrenciler tarafından sevilen, beğenilen akpli olmayan öğretmenler; çocuklar despotluk sınırındaki akpli öğretmenlerden asla hoşlanmıyor; kendilerine daha hoşgörü ile yaklaşan akpli olmayan öğretmenlerine yakınlık duyuyorlar; yani sonuç olarak yine akp kan kaybediyor okullarda; ne yapsa silahı geri tepiyor; bu yüzyılda, bu martavalları yutturamazsınız insanlara; yutturmaya kalkarsanız kendiniz o martavalların içinde boğulur gidersiniz. Öyle de olacak; o çocukların çoğunluğu önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy verecek yaşa gelmiş olacaklar; 3-5 ay sonra; bir kısmı geçtiğimiz seçimlerde oy bile verdi; çocuk dediğime bakmayın siz; oylarını kime vereceklerini akpli öğretmenlerinin halini görerek karar vermiş durumdalar zaten; nefret eken nefret biçer. Çocuklara şu anda uyguladıkları bu despotluk 4 ay sonra ve sonrasında daima onlara, o çocuklardan oy alamamayı getirecek.
Biz ne despotluklardan geldik; geçiyoruz; akpnin despotluklarına pabuç bırakacağımızı sanıyorlarsa çok yanılıyorlar.
***?Dış işlerini hangi hain dinledi bilmiyoruz; ama hangi hainin kendi türbesini, kendi askerini bombalamak istediğini biliyoruz?; Prof. Dr. Ümit Özdağ
O hain hala aynı işini yapmaya devam ediyor.
***AYM, son HSYK kanunu ile adalet bakanına tanınan imtiyazları iptal etti; ne şahane bir anayasamız var; bütün yasalar birbirini koruyup kolluyor; bir yerde kilitlenip kalıyor; oradan öteye gitmeyi mümkün kılmayan; bunun için şükran duymamız gereken kişi ise Atatürk ve ona bu uğurda yol gösteren yol arkadaşları; bu haramiler çetesinin şerrinden bizi koruyan hala onlar. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmamak kaydıyla elbette; ikinci tehlike birincinin kapısında bekliyor; feto; ne kadar yayıldığı; kimin ne amaçla Erdoğan?ı sıkıştırdığı hiç belli değil; belki asıl düşman; gerçekten korkmamız gereken alttan alta ilerleyen feto?dur. Benim için zaten al birini, vur birine.
***Öcalan’ın nobele adaylığı kabul edilmiş; bundan böyle nobel barış ödülünü nobel savaş ödülü olarak değiştiriyorum; katilleri ödüllendirdiklerine göre. Alfred Nobel’in bulduğu dinamitleri bolca kullandılar nasıl olsa güneydoğu yollarında; hiç günahsız; 20 yaşındaki erleri öldürmek, yarım bırakmak için; vermeleri lazım elbette.
***Melih Gökçek tarafını sonunda seçebilmiş;’Başbakanımızı yalnız bıraktık. Kendisinden özür diliyorum’ demiş; o deve güdülecek; ne yapsın adam!
***Bu AYM kararları sonrasında iyice ortaya çıktı cehaletleri; olur olmaz şeyler söylüyorlar; Erdoğan’dan tut, Metiner’e kadar; hiç değilse konuşmayın da adam sansınlar; rezil oluyorlar. Kendilerini yasanın üstünde görecek kadar kararmış gözleri; ayıp yani. Neymiş kararlara saygı duymuyorlarmış; duymazsan duyma; sana saygı duyup duymadığını soran mı oldu? Sen duymadın da ne oldu; o karar yürürlükten mi kalktı; zır cahilin cahili bunlar; cehaletleri ile yasaları şekillendirebileceklerini sanıyorlar; komik ya; “madem öyle ülkeyi AYM yönetsin” demiş Metiner; komedi bunlar; seyret gül; başka bir şey değil.
Yine akpli Mustafa Elitaş “TBMM?de yapılan bir düzenlemeyi, 550 milletvekilinin belki 300 tanesi bu kanunun Anayasaya uygun olduğunu ifade ediyor, Anayasa Mahkemesi?nin 17 üyesi ?uygun değildir? diyor” demiş; acaba niye; orası AYM olduğu için olabilir mi? İnanılır gibi değil; hepsi şaka bunların; zaten yoklar ki; biz varmış gibi zannediyoruz; böyle bir şeyin gerçek olması vuku değil. 
CHP’li Mahmut Tanal, Başbakan Erdoğan hakkında “Anayasa Mahkemesini aşağıladığı ve ulusal çıkarlara ters kararlar almakla” itham ettiği iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuş; iyi yapmış; kendini kanunun üstünde görüyor zır cahil.  
***Y. Özdil bugün Erdoğan’ın, Baykal’ın görüntüleri yayınlandığı sırada Kılıçdaroğlu’na da kumpas kurmasını “Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun chp genel başkanı olacağını nereden biliyordu” olarak yorumlamış; o zaman parlamıştı chp’de Kılıçdaroğlu; ilk hedefi Deniz Baykal’ı postalayacağını garantileyince gözünü direkt Kılıçdaroğlu’na dikmiş olabilir mi; bu kadarı biraz paranoya; onun ötesinde Kılıçdaroğlu’na yapılan bir hakaret. Kılıçdaroğlu yerine benden bahsetmiş olsa bu sürpriz olur ancak Kılıçdaroğlu’ndan bahsedince değil. Bu ara çok hafiye filmleri izlemiş olmalı Y. Özdil; ondandır; geçer. Uğraşacak her iş bitmiş; iş Kılıçdaroğlu’na gelmiş; birazcıkta feto ile uğraşsa ya; ona söz yok; nedense? Çamur atmaktan kolay ne var; bende attım bir çamur, mesela. 
***Bu seçimlerde İstanbul’da mhp %4; hdp %4.8 almış; güneydoğudan kopup gelenler nefesi İstanbul’da alıyor; Diyarbakır kesmiyor demek ki onları; boğaz yok; parada bol olunca ver elini İstanbul; Türkiye’nin yaşanmaya kalkıldığında en pahalı şehri İstanbul; ama mhpliden daha çok hdpli var; o sayının hdp sempatizanı olan kişilerden toplandığını hiç sanmıyorum; öyle olsa Türkiye’deki diğer illerde de o sınıra erişmiş olurlardı; Ordu’da 0.2; Isparta’da 0.6; Artvin’de, Çankırı’da ve birçok ilde adı bile yok; hal böyleyken İstanbul oyları için geriye kalıyor güneydoğu kökenli gerçek bdpliler; sonrada biz mağduruz; fakiriz edebiyatı; öyle mağduriyete can kurban. 
***Bıçkın delikanlı gazeteci Y. Özdil beni duydu herhalde; cumhurbaşkanlığına feto’yu önermiş; önerisinde ciddi mi yoksa alaycı mı çok belli değil; akıllara yer etsin derdinde mi acaba; ama asla yermiyor feto’yu; Erdoğan’a sivrilttiği okları ona göndermiyor; nedense; birkaç ay öncede Metin Feyzioğlu’nu önermişti cumhurbaşkanlığı için; o önerisinde ciddiydi ama; tutmadı; herkes birilerini servis etmekle meşgul; Y. Özdil’i de Uğur Dündar’dan duymuştum mesela; önceden bir tanışıklığım yoktu.
***A. Gül “Bugünkü şartlar çerçevesinde benim gelecekle ilgili bir siyaset planımın olmadığını burada paylaşmak isterim. Çünkü bakıyorum, birçok spekülasyonlar birçok şeyler söyleniyor. Günü geldikçe bunlar daha çok konuşulacaktır, tartışılacaktır. Ama bunun da bilinmesini arzu ederim.” demiş; demek ki yolsuzluklar onun kulağına kadar gitmiş; adam geleceği görüyor nede olsa; bizde çamur at, izi kalsın vardır; bu iş çamur olsa yine iyi; bataklık; yakaladı mı çeker içine insanı; “iyisi mi bir an önce kirişi kırmalı” diye düşünmüş olmalı Gül; “ben arkanda değilim; uçuruma arkandan gelmeyeceğim” diyor Erdoğan’a; herkes bilir; zararın neresinden dönersen kârdır. Attan inip eşeğe binmem diyor sözün kısası.
***Erdoğan yasalarla baş edemeyeceğini; o kadar akıllı olmadığını, olamayacağını; yasaların kendinden daha üstün olduğunu anlamış olmalı; “yasa dışı dinlemelerle özel hayatım ihlal edildi” gerekçesiyle AYM’ye başvurmuş ve 50 bin lira tazminat istemiş; bu başvuru aynı zamanda o tapelerin gerçek olduğunun bir kanıtı; ikrarı değil midir? Derhal bir soruşturma başlatılmasını gerektirmez mi?
***Erdoğan “A. Gül’ün de şantaj kasetleri var” demiş; yani altında yanacak ateşten koruyor demeye getirmiş; ne olacak canım; senin tapelerin çıktı da ne oldu; hala duruyorsun bulunduğun yerde; ona da bir şeycikler olmaz nasılsa; aynen senin gibi; yüzsüzlükten kim ölmüş?
***İstanbul’da 11 anaokulundan toplanan 520 anaokulu çocuğu camiye götürülüp benim namazım şenliğine katılmışlar; öğle namazı kılmışlar. 22 nisan günü; yani 23 nisandan 1 gün önce; üstlerine “gözümün nuru namaz” yazan tişörtler giydirilmiş; kızlara baş örtüsü, erkeklere takke takılmış; namazda erkekler önde, kızlar arkada hizalanmış.
Atılım yapıp askeri vesayetten dini vesayete geçiş yaptık ya; ondan. 
***Kuraklık kapımıza dayanmış; Ankara’da içme suyu barajlarındaki doluluk oranı %34; İstanbul’da ise %31’miş; 22 nisan itibarıyla; geçen yıl bu oran yine bu zamanlar %90’mış; yaz kolay geçmeyecek anlaşılan. Yine kuraklık sebebiyle dışarıdan elektrik alınacakmış; enerji bakanı açıklamış; yağmur yağmazsa; yağarsa sorun yok. Elektrik üretiminde tek yol oymuş gibi sadece hes’lere bel bağladılar; sonuç bu; sadece hes yapmak yerine rüzgar tribünleri, güneş enerjisi santralleri de yapmış olsalardı bu duruma düşmezdik; kuraklık olasılığı her zaman için var; zaten dünyanın gidişatı o yönde; bu yıllardır bilinen bir şeyken bütün yatırımı heslere yaptılar; halbuki hava akımının durması diye bir şey söz konusu değil; rüzgar, esinti, güneş ışığı hep var.

Bu susuzluğa gidiş meselesi birdenbire ortaya çıkmadı ya; eminim ki 20 gün öncesinde de %40’ın altındaydı barajlardaki doluluk oranı; ancak 20 gün önce belediye seçimleri varken bunu gündeme taşımak işlerine gelmediğinden bir şey söylemediler.  
***Enerji bakanı Taner Yıldız “Barajlarımıza su biriktiği kadar bizler oradan elektrik elde ediyoruz; tabi ki yağmur yağmasını temenni ederim; dua da ederim” demiş; Enerji bakanımızın işi bile Allah’a kaldıysa yandık; “temmuz, ağustos aylarında artı takviyeye ihtiyacı vardır” demiş; yani güneş enerjisi ve rüzgar tribünlerine; sonunda akılları çalışmaya başlamış olmalı; bu telaşın nedeni İstanbul’un %31; Ankara’nın %34 suyunun kalmış olması; Isparta’da halı, araç yıkamak; bahçe sulamak yasaklanmış bile; yani kriz Türkiye genelinde.  
***Enerji bakanı Taner Yıldız “Bize 2020 yılında nükleer santralden vazgeçeceğini söyleyen ülkeler var. ‘Neden şimdi vazgeçmiyorsunuz’ diye sorduğumuzda ise cevap veremiyorlar. Çünkü nükleer santrallerin de bir ömrü var. Onlarınki 2020’de bitiyor da ondan böyle söylüyorlar” demiş; burada mantıksızlık nerede anlayamadım doğrusu; ömürleri bittiğinde nükleer santrallerden vazgeçecek olmalarının nesi mantıksız; yerine yeni nükleer santraller yapıyorlar mı, yapmıyorlar mı; mesele o; sen onu söyle. Bunların mı aklı kıt; bizi mi aklı kıt sanıyorlar anlayamadım hala; bir yerlerde bir yanlışlık; bir mantık hatası olduğu kesin; ama bunu anlamak için biraz mantık sahibi olmak lazım; akıllarınca laf ebeliği, söz cambazlığı ile aklımızı karıştıracaklar; kendilerini haklı çıkaracaklar; eğriyi doğru göstermenin nesi doğru?
Bunu söylemesinin nedeni nükleer santral yapıldığında Türkiye’ye turist gelmeyeceğinin söylenmesiymiş; kendini haklı çıkarmak için yine şöyle demiş Taner Yıldız; “Pergeli Eyfel Kulesi’nin merkezine koyun, 90 kilometrelik bir daire çizin, 7 nükleer santral var. Paris’in turistine bir şey olmuyor, bizim Akkuyu’daki turiste bir şey oluyor. Böyle eleştiri olmaz. Doğru varsa bu bizim için de doğrudur. Çifte standardı artık Türkiye yutmuyor”; Paris’te denize girilmediğinin; Paris turizminin Antalya turizmi gibi deniz turizmine dayalı bir turizm olmadığının bile farkında değil; Antalya’ya ne için geliniyor; denizi ve güneşi için; Paris’e niye gidiliyor; Paris olduğu için; cehalet ne kötü şey!
Turist Akkuyu’ya değil Antalya’ya geliyor; Mersin, Antalya arası kaç km; 100; iki komşu il; Antalya’ya yapılan onca turizm yatırımı; o öve öve bitiremediğimiz bacasız sanayi ne olacak; o güzelim oteller çürümeye mi terk edilecek; onca insan ekmek yiyor oradan; ki yatırımın en büyük kısmı Antalya’nın Mersin’e taraf olan; haritaya göre sağ kesiminde; aksu, belek, side, Alanya; hepsi Mersin’e çok, çok yakın; aralarında 50 km ya var ya yok; ben turist olsam 100 km ilerisinde bir nükleer santral olan; nükleer santralin o denizin suyu ile soğutulduğu bir denize girmem; turist olmama bile gerek yok; bu ülkenin insanı olduğum halde o nükleer santral işletmeye geçtikten sonra Antalya’ya gitmem bile; benim için Antalya biter; gider egenin o soğuk sularına girerim; veya deniz defterini kapatırım; turistler aptal mı; niye gelsin de nükleer santralin dibinde denize girsin? Koca dünyada deniz mi yok girilecek; nükleer atıksız?
***Bütün herkes Erdoğan’a karşı; Erdoğan da herkese karşı; kendine biat etmeyen, boyun eğmeyen herkesi paralel olarak itham ediyor. Şimdi sıra Haşim Kılıç’ta.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *