Press "Enter" to skip to content

günlük 4n aralık’18

***34 SY 5906 plakalı reno megan marka mavi-gri araç, dün, 1 aralık günü, saat 16.40 civarı, olayın oluş anı, ümitköyden eskişehir yoluna çıktık, kızılay yönünde gidiyoruz, en sağ şeritte, normal hızda, oğlum kullanıyor, kızım arkada, ben öndeyim, sağdan, emniyet şeridinden, tam yanımdan, kıl payı yakınlıkta bir araç geçti, son sürat, ödüm patladı desem hafif kalır, neye uğradığımı şaşırdım, makaslar atarak bastı gitti, oğlum da hafif hızlandı peşine, baktık 82 kamerasında paşa paşa yavaşlamış, yanaştık, oğlum camı açarak ne yapıyorsun gibilerden bir şeyler söyledi, benim aklım başımda değil hala, telefona çekeyim arabanın plakasını diye telefonla uğraşıyorum bir yandan, neler dediler tam hatırlamıyorum ama adam ben polisim dedi ve tehditkar konuştu, 82 kamerasını geçince yine bastı gitti, o gittikten az sonra oğlum trafiği aradı, plakasını verdi, inşallah yakalamışlardır ilerde, ben görmedim, arkada bebek sayılabilecek çocuk varmış, onunla yapıyor o hızı, akıl alır gibi değil, bebeğin annesi bunu bilse ne olur acaba, ortalık manyak, deli dolu diyorum ya hiç boşuna demiyorum, oğlum da diyor hep sen yanımda olunca oluyor bunlar diye, bende deli çeken mıknatıs mı var sanki, her yer deli dolu demek ki, günlük şeker limiti ne kadardır acaba o adamın, doz aşımına uğramış belli, genç bir adam, 30 yok yaşı, ya da o kadardır, uzun zamandır bu kadar korkmamıştım.

Cepaya gittik kızımla, kızım film izleyelim dedi, izlemedik, ama biraz bakındık, ne çok türk filmi var, geneli komedi, bir komedi furyası var zaten bu ara, çokça tiyatro da var komedi olan, bildiğimden değil facebookta reklamları çıkıyor oradan biliyorum, hepsi komedi, millet şekerden fıttırmanın ucuna gelince kendi komediye atıyor olmalı, sinemalara, tiyatrolara gün doğdu şekerin sayesinde, müslüm hala vizyonda, bir kulaktan kulağa var, müslüm güzel diye, daha geçen gün çağırdı gidelim diye arkadaşım, hiçbir zaman beğenmedim müslüm gürsesi, hala beğenmiyorum, ne müziğini ne kendini, filminde işim ne, hayatta gitmem, bir abarttılar ki sanki en büyük adam, yaşarken beğenmezlerdi sorsan, filmin getirisinin hatırına beğenir oldular, kaldı ki ailesinin katiliymiş, nesine prim vericem onun, tv de kimler varsa hep onların filmleri var büyüklü küçüklü, müslümde zerrin tekindor başroldeymiş, ya da başrollerde, en üstteydi fotosu, dizisi de oynuyor bu ara, şahin tepesi, izlemedim, şimdiki soyadı farklı mı bilmiyorum, unuttum, DT’nin en yeteneksiz, sahnede sırıtan oyuncularından biriydi gençliğinde, izlemiştim, bir veya birçok kez, sayısını hatırlamıyorum, ama iyi oyuncu olmadığını hatırlıyorum, çetin tekindorla evlendikten sonra yetenekli oyuncu klasmanına geçiş yapmış olmalı ki her yerde, dizilerde, filmlerde var, çetin tekindordan bile daha çok, ama bana sorsanız hala yeteneksiz, ve hala peltek, en son haluk bilginerle beraberdi sanırım, sonra haluk bilginer yeniden eski şarkıcı sevgilisine döndü, aşkın nur yengiye, öncesinde zuhal olcayla beraberdi, şanslı adam, hepsi güzel kadınlar, gece 4.30 olmuş saat, oğlumun kapıyı çalmasına uyandım, her gece olduğu gibi, ama bu gece yeniden uyuyamadım, o korkudan olmalı, size de yazayım bari dedim olanı biteni, şimdi tekrardan yatıp uyuyayım bari, uyuyabilirsem tabi, boş konuşmanın sonu yok.

***Uyumuşum neyse ki, yoksa bütün gün sersem sepelek olurdum, çocuklarım uyanmadan uyandım, bir kavanozu boşaltırken dışı yağlıymış, elimden kaydı ve düştü, kırıldı, kırılma sesine oğlum uyanmış, yine neyi kırdın dedi bana, kavanoz dedim, ben onları kırasın diye mi alıyorum sana dedi, çok görüşüyorsun, hep ondan oluyor bunlar, çok görüşme dedim, yok bu ara benden de kaçıyor, para istiyeceğim diye dedi, gülüştük, kendi gitti de hatıraları yaşıyor işte aramızda, güzel ve hatırlanası hatıraları, it oğlu it.

***Avrupa kaynıyor, benzin zamlarını protesto ediyorlar, bizde gık yok, herkes amenna çekiyor, bizdeki zamlar avrupanın kaç katı, üstelik yediğimiz zamlar yiyeceklerimizin de garantisi, bakalım bu belediye seçimleri dengeleri değiştirmeye yetecek mi, yoksa fakir her geçen gün biraz daha fakirleşiyor, zengin zaten aldı başını gidiyor, biz nasıl bu hale geldik, akp nin, fetönün kucağına düştük akıl alır gibi değil, memleketin içine sıçtı bıraktılar, kasıtlı yapsalar ancak bu kadar olurdu, demek ki kasıtlı yaptılar, bizi güçsüz, kolsuz. kanatsız bırakmak için, başarılı da oldular.

***”500 bin lira verseler de reklamlarda oynamam, çok büyük teklifler de geldi kabul etmedim, oynamak değil sesimi bile vermem” genco erkal, 80 yaşında, iflas etmiş ve bu iflas için turnelere çıkmış, reklam çekmemiş.

“kimse ekonomik durumum iyi, bu para da bana yeter demiyor, çünkü kimselere sahip oldukları şeyler yetmiyor, istanbulda daire alıyor, yetmiyor miamide alıyor, yetmiyor londrada alıyor, sonra hawaide bir adaya göz dikiyor, ben bunu sevmiyorum ve reddediyorum çünkü böyle bir starlık beni bozar, ben çok büyük paraları reddetim, reddetmeyen arkadaşlar yatlarda, yalılarda oturuyor ama bu beni asla mutlu etmezdi” şener şen,

Bu sözlerin bir anda ortalıkta dönüşünün sebebi altan erkeklinin “borçları” olmalı, herkes kendi günahlarını dökmekle meşgul bu ara, vücudunu satmakla kendini satmak farklı şeyler. bunu vırgulamak istemişler her ikisi de, vücudunu satığında o bir süreliğinedir ve geri alabailirsin ama kendini sattığında geri alınacak bir şeyin kalmaz, sen o’sundur artık, o sen’dir, sattığın şey seninle bütünleşir, bunları birde engin altan düzyatana anlatmalı, omurgalı olmanın ne demek olduğunu, kendi büyük kaynanasına, büyük kaynanası erdoğana yaslanınca trt de bütün roller onun, kalmadı yarışma programı bile sunuyor, yarışma da yarışma olsa bari, baştan sona osmanlı tarihi soruları, karısına ilk doğumda 600 bin, ikinci doğumda 700 bin liralık takı almış, eh, büyük kaynanasının sayesinde kazanınca paraları torununa vermekte bir mahsur görmemiş olmalı, dalkavuklar, bunlara böyle denirdi değil mi osmanlı tarihinde, aynı yarışmasındaki gibi, bu sorunun cevabı soytarı veya dalkavuk, saray soytarıları.

Ünlülerin büyük bir çoğunluğu para bağımlısı olmuş, nasıl sigaranın, şekerin bağımlısı olunuyor para da bunlardan biri oluvermiş onlar için, parasız, yani az parayla yaşayamayacak olduklarını düşünüyor olmalılar, örneklerimin adları lazım değil, çünkü bir çoğu öyle, hepsi, çünkü sonradan görme buldumcuklar hepsi, biri oyuncu, sunucu, eski güzel, kadın, instagramda bir ürün, yani ajanda tasarlayıp satıyormuş, bunları yazınca kim olduğu zaten belli olacak, ceyda düvenci, hakkında hiç olumsuz bir düşüncem yok tam aksine hoş ve hanım bir kadın bana göre, iki çocuğu var, kocasıyla tiyatro yapıyorlarmış, bu sene dizisi yokmuş, büyük çocuğunun, genetik olmalı, doğuştan, bir rahatsızlığı var, anne ve çocuk sağlığıyla ilgili bir okulda okuyormuş, anne koçluğu yapacakmış, ben mi çok rahatım yoksa insanlar mı çok hırslı anlayamadım, diğer örnek, pınar altuğ, yazın 3 ay bodrumda tatil yapmışlar, istanbula döndükten sonra da iki ay boyunca, eylül, ekim aylarında bodruma cuma gidip pazar dönmüşler, hadi paraları çok, akılları da mı yok, git, geri gel, eziyet, git istanbulun iki sat ötesinde bir yere illa gideceksen, iki gün kal dön, bodrumda bal mı dağıtıyorlar veresiye, bu doyumsuzluk niye, bu bir örnek sadece, böyle yapan, yaşayan binlercesi var istanbulda, iki eski sevgili yeniden birleşmişler, şöyle diyor biri, sık sık hava limanında karşılaşıyorduk, insan hava limanna hangi sıklıkta giderse acaba sık sık eski sevgilisiyle karşılaşır, bunlara bir ay bin lira verip idare et desen yaşayamazlar herhalde, depresyona girerler, bir tabir var, uysa da uymasa da, it gibi çalışıp köpek gibi yemek olmalı bu, ver uçağa, yola, sele, suya sonra çalışıyorum, sen mi para için çalışıyorsun yoksa para mı senin için çalışıyor, daha açıkçası para mı senin sahibin yoksa sen misin paranın sahibi, bu belli değil, sonra diyorlar ki serpil örümcer, ben mi ağlayayım serpil örümcerin haline, o bana ağlamış mı o öyle ben böyle yaşarken.

O şimdi askeri söyleyen kadın, adı aklıma gelmedi, kadınlar çalışmalı diyince kadınlardan tepki geldi ve özür diledi, şöyle açıkladı, annesi hemşireymiş, çalıştığı bütün parayı kadınlara vermiş ama çalışmış, kocasına karşı dik durmuş, çalıştığının tümünü kadına verecek olduktan sonra otur kendin bak çocuğuna, hangisi daha doğru, hem annesi baksaymış belki daha aklı başında bir kadın olurmuş belki, belli mi olur, kendinin de çalıştığını, çalışıyor olduğunu sanıyor olmalı, hayatında üç gün sekiz saat çalışmış mı acaba, sonra akşamında gelip bir eve, çocuklarına bakmış mı, herkes akıl vermeyi ne çok biliyor, herkeste akıl çok dağıtılacak.

***genco erkal, şener şen müdahalesine nurseli idizden bir müdahale geldi, bu eski solcular gezi olayları sebebiyle iş yapamayan levent üzümcüye sahip çıksınlar, iş versinler solcularsa dedi, ayrıca altan erkekliden çok daha zor durumda olan, iş bulamayan, iş yapamayan bir dolu oyuncu var dedi, birde oyuncular için ayrı bir klinik, psikoloji kliniği, açılması gerektiğini söyledi, adını da ben koyayım kliniğin, altan erkekli, sonradan gördüm gavura döndüm psikiyatri kliniği.

***Markete gittim bugün, soğan patates üç buçuk lira, geri kalan her şey, sebze meyva olarak, yeşillikler hariç, beş liranın üstünde, piyasa bu haldeyken hala o belediye başkanlıklarını alırsa akp ya bizde bir anormallik olmalı ya da akp de, mansur yavaş ankarada chp nin bataklığı olacak gibi görünüyor, adam iyi partiliyse niye chp den aday oluyor, insanın bir onurlu duruşu olur, bu onurlu duruş chp de de yok elbette, chp nin iy yetişmiş, ankaraya hizmet verebilecek kapasitede bir adamı yoksa zaten kendini lağv etsin chp, orada boş yere boşluk doldurmasın, daha en başından hata yaptı chp mansur yavaşı aday göstererek, iyi partinin elini güçlendirdi, eğer zamanında bunu yapmış olmasa mansur yavaşın eli bu kadar güçlenmeyecek, karşısında bir rakip çıkarabilecekti chp, şimdi rakip çıkarsa mansur yavaşın adı kendinden büyük ve bu adı ona veren de chp, çık çıkabilirsen işin içinden, hani yine mansur yavaş chp nin adayı olursa ben isteyerek ve içtenlikle vermeyeceğim oyumu mansur yavaşa, pek çok insanın olduğu, hissettiği gibi, ve görev başında olduğu sürece de benim partimin adamıymış gibi hissetmeyeceğim, madem öyle niye oy vereceğim ben mansur yavaşa, mansur yagaş seçildiğinde alt kadrosunu chp lilerden mi yapacak, hayır, iyi partililerden yapacak, iyi parti yönetecekse ankarayı ben niye mansur yavaşa oy veriyorum, geçen defa vermiştim, bu defa vermem, vermem sanırım, vermem diyorum sonra yine veriyorum, ama belki bu defa vermem, belli olmaz benim sağım solum, onların da belli değil baksanıza sağı solu, hepsi oldu  futbolcu.

mansur yavaş ismi bence artık eski, eskitilmiş, yıpratılmış bir isim, yok o parti, yok bu parti diye diye, yeni, bilnmedik ama tecrübeli bir isme geçilmeli, istanbulda olduğu gibi, mansur yavaşı o kadar paha biçilemez kılan ne onu da anlamış değilim, bir dolu şehir belediye başkanı varken chp nin, yenimahalle, çankaya vs. bir ilçe belediye başkanı, beypazarı, niye bu kadar allandırılıp pullandırıldı, pullandırılıyor anlamıyorum, dünya üzerinde mansur yavaştan başka adam kalmadı sanki, chp yeni bir aday çıkarırsa gidip hiçbir chp li mansur vaşa oy vermez sonuçta, ama oylar bölünür elbette, o da chp nin mansur yavaş ismini büyütmüş olmasından geçmişte, yine chp nin hatası yani, türkiye rozeti takacakmış, sevsinler, sevimli çocuk, iyi partiden bür yol olmayacağını bildiği için ne allem kallem etsem de bizi kandırsam derdinde, ben orada türkiye rozeti görmek için değil chp rozeti görmek için oy vermeye gideceğim, yoksa akp liler de takar, takıyor türkiye rozetini, seçimin nedeni bu zaten, kendi partinin rozetini taktırmak, seçimin doğasına aykırı bu, chp yine onu aday gösterirse vermeyeceğim ona oy, oy vermeye de gitmeyeceğim, ben bir mhpli, iyi partiliye oy vermem, en azından bir kere daha, bu kesin ve son kararım.

Bu isim alper taşdelen de olmamalı pekala, onunla da babasından gelen bir husumetimiz var, kendiyle alakalı değil, babasıyla alakalı, babasını temsilen o koltukta olduğuna göre o da olmamalı, çankaya bile çok ona, her yerde koca koca fotolarının olması da ayrıca itici, siz söylediniz biz yaptık, 4,5 yılda, işin o, başka ne yapacaktın, her yerde onlar var, ayıp bir şey, ne’sin sen, bb, mı, cb mı, onlarınkini de görmekten bezdik ya zaten, her yerde foton, görmek zorunda mıyım, artis misin bel. başkanı mı, münasebetsiz, üstelik 20-30 metrelik yükseklikte kocaman bilbordlarda, ki herkes görsün, ayıp bir şey, çevre kirliliğinin daniskası, kent çevre kirliliğini önce kendisi yapıyor, çevreye saygısı olmayan bel. başkanı, niye bu kadar kızdım, çünkü neredeyse her gün görüyorum, çayyolunda yürüyüş yaptığım parkın yanıbaşında var, her gün yürümesem bile, ki her gün yürümüyorum zaten, en son yürüdüğüm bir ay olmıştur, ama sık sık geçiyorum oradan, dün de geçtim, marketim orada, kızımın okulu orada, gıcık bir tabela, heyula gibi, akp bile akıllandı, depreme karşı minareleri ufalttı, yeni yapılan camilerin minareleri ufak, bunlar koca koca tabelaları asıyorlar, bir devrilse kaç kişiyi götürür belli değil, hangi akılla ise, o tabelanın maliyeti kaç para, hiç az değildir, tümü demirden, biz alper taşdelen fotolarını seyretmek için mi veriyoruz vergilerimizi belediyeye, devletin malı deniz yemeyen domuz misali harcayın bakalım paralarımızı, daha dün akp li akil olan lale mansurun oyunu bugün çankaya belediyesi tarafından destekleniyor, bu nasıl iş, DT zaten nerdeyse bedava fiyatına oynuyor oyunları, belediye bedavaya bir dolu oyunu destekliyor, belediyenin görev alanı içinde mi tiyatrolar, veya bu kadarı, kaç sahne çalışıyor böyle, o parayla park yap park, insanların içeri tıkılmaya değil hava almaya ihtiyaçları var, çocuklar yakına bakmaktan şaşıbeş oldular sayende, park yapta oynasın çocuklar, park yap, yol yap, belediyenin görevi insan eğlendirmek değil hizmet vermek.

Alacaatlı caddesinden, yani çayyolundan inceğe yeni bir yol yapıldı, bir iki yıl önce, ben üç yıldır buradayım, bu yol aynı zamanda çankaya belediyesi ile gölbaşı belediyesinin sınırlarını çiziyor, her gün kullanıyorum o yolu, mecburen, bir yol yapmışlar, sanırsın ralli yolu, çıkışta bile, ki 3. viteste giderken yolun dışına savruluyor araba, kaç defa oldu bu bana, ki yolu bildiğim, devamlı gelip gitiğim halde, o denli keskin virajlar var, bir değil birkaç tane, ve hep yol kenarına uçmuş arabalar görüyoruz sık sık, bırakılıp gidilmiş arabalar, içinden nasıl çıkılmış olduğu belli değil, ki o yol yapılırken etrafı boştu, bomboş araziydi, daha düzgün yapılabilirdi, şimdi biraz doldu ama hala düzeltilebilir biraz olsun, her gün kelle koltukta gidip geliyoruz o yolu, belediyenin işi altyapı, insanların can güvenliği, o yolda gitiğim sürece, ki gitmek zorundayım, her gün iki kere, sabah git, dön, akşam git dön şeklinde günde 4 kere, ya ben ya oğlum, ve tabi ki kızım, kızımı okuluna bırakmak için, benim can güvenliğim tehlikede, ve çocuklarımın, abuk subuk tiyatrolara para dökeceğine kendi işine baksın çankaya belediyesi, yani alper taşdelen, artisliği de bıraksın, yaptığı iş ortada işte, bir yol yapmayı dahi beceremeyen bir belediye, bırak ben öveyim seni, övülecek yerin varsa, kendi kendini övdüğünün hükmü ne, ben de övmeyip yerdiğime göre övündüğün boşa, boştan yere.

Ben yürüyüş yapmak için niye çayyoluna gidiyorum, çünkü burada yürüyüş yapacak park yok, park yok, park dediğin nedir, maliyeti nedir, arsa zaten bol, çevir etrafını, iki oyuncak koy bir yürüyüş parkuru yap oldu bitti, bunu dahi yapmıyorlar, o bilbord bile çok daha maliyetlidir park yapmaktan, hadi incek gölbaşı belediyesi diyelim, o yoldan itibaren çankaya belediyesi ama orada da yok park, hem de hiç, en az 3, 4 km boyunca, çayyolu merkeze kadar, insanlar parka gitmek için arabaya mı binmek zorundalar, üstelik 3,4 km, sen övme kendini, bırak ben öveyim, övülecek yerin varsa, gördüğün gibi bu bir övme değil yerme yazısı, o bilbordları da kaldır ortalıktan, gözüm görmesin, sevimsiz şey, hem kendisi hem de üstündeki fotodaki adam, pişmiş kelle.

Tiyatrolara para dökeceğine birkaç mühendis al belediyeye, inşaat mühendisi al, şehir planlamacısı al, çevre mühendisi al, onlara maaş ver de nasıl yol yapılır öğretsin, göstersinler sana, cahil, senin cehaletin yüzünden ben her gün kelle koltukta geziyorum arabada, senin keyfine, ne istediysek yapmış, belli oluyor ne yapıp ne yapmadığın.

Arkadaşımın mühendis kızı ve damadı toronto belediyesinde metro yapımında çalışıyorlar, gençler, otuz yaşından küçükler, ve onlar gibi yüzlerce, binlerce, ve belki yüz binlerce genç ve eğitimli insan dünyanın her ülkesinde çalışıyorlar, ve belki çok yakında bir gün benim çocuklarım da aynı yollara düşecekler, göç halindeyiz, eğitimli göçü, tiyatro yapana para var, yaşam hakkı var, okuyana, eğitimli olana, işini, mesleğini yapana para yok, niye biliyor musun, senin gibi cahil ve öngörüsüz yöneticiler onları işe almak yerine paraları tiyatroculara dağıttıkları için, torontoda metro yapılıyor da ankarada, istanbulda metro yapılmıyor mu, o çocuklar niye iş bulamıyorlar bu ülkede, burası cehaletin, eğitimsizliğin taçlandırıldığı bir ülke konumunda mı, akp, akp diyoruz da chp belediyeleri ne yapıyorlar farklı olan, eğlendirme görevinin dışında, hiçbir şey, şaklabanlık et yaşa deniyor insanlara açıkça, herkes diplomaların yastık altına koyup sahneye mi çıksın isteniyor? Okumasın, okutmayalım çocuklarımızı madem, öadem ki okuyana yaşam hakkı yok bu ülkede herkes tiyatrocu olsun, birbirine tiyatro yaparak yaşasın madem.

Sonra da o yol niye öyle, ben yapsam dah iyisini yapardım herhalde, cehaletin yol haritası o yol, çankaya belediyesindeki, o yoldan ne kadar gölbaşı belediyesi sorumluysa çankaya belediyesi de sorumlu, yarı yarıya o sorumluluk, gölbaşı belediyesi ile bir farkın yoksa havan neye, kaldır o bilbordları, pis pis sırıtıyor karşımda zaten, gözüm görmesin, 20 yıldır ahlatlıbel parkına aboneyim, şimdiye kadar yoktu bel. başkanının fotosu parkın kapısında, şimdi car, niye, o adam narsist mi, megalomanyak mı, kendini çok mu seviyor, melih gökçeki geçti megalomanyaklıkta, olduğu bir ilçe bel. başkanısın.

***Bu ara bir velayet konusudur aldı başını gidiyor, bu hafta ufak tefek cinayetlerde velayet konusu vardı, salı günü, çarşamba günü olmalı, eski oyuncu, medyatik meral kaplan adlı kadının velayet konusu gündeme gelmiş, show haberde çıkmış, ufak tefek cinayetler etkisiyledir belki, meral kaplan adlı kadın bugün magazindeydi, perşembe günü, olan biteni anlattı, 3 yaşındaki kızının velayetini almak için kocası evdeki kavga görüntülerini vermiş show habere, kadının evdeki bakıcı kadınla olan kavgasının görüntüleri, 3 yaşında bir kız çocuğunun velayetini alıp ne yapar bir baba, o çocuğa anne mi olacak, ayrılırken kıymete biniyor çocuklar, hazır çocuk, çocuk demek rant kapısı, gelecek garantisi, öyle bakılıyor olmalı, erkek kafası paraya çalışıyor anca, insana değil, onları izlerken bizim yaşadıklarımız aklıma geldi, bundan 12 yıl önce, çocuklarım 5, 10 ve 12 yaşlarındayken yine bir kavga sonrası biz yine ayrılacak gibiyken çocukların kendinde kalmasını, böylece benim de çalışarak kendime bakabileceğimi söylemişti bana avanak, beni düşünüyor yani, çocuklarını akşamdan akşama dahi görmeyen, buna tenezzül ve tahammül etmeyen adam çocuklarımı alacakmış, bakacakmış, bunu nasıl yapacağını, yapabileceğini dahi sormadım ona, sonra yeniden barışıldı ve kaldığı yerden devam etti hayat, çok sürmedi, bir iki yıla yeniden patlak verdi tabi, o son oldu zaten, bu defa kavga değil anlaşmazlık, ama uzatmalı bir son oldu, tam o olayı izlerken oğlum geldi yanıma, o da baktı biraz, bizde de böyle böyle olmuştu, bunu biliyor muydun dedim, bilmiyordum dedi, ne yapacaktıysa sizi dedim, dükkanına hizmetçi yapacaktır, başka ne olacak dedi oğlum, neyse ki o çocuklar büyüyor, olduğu gibi kalmıyorlar.

Kızıma da söyledim bunu, eminim yapardı dedi babası için, çocuklarından vetoyu yedi, vur, vur, yerden yere, o beni çok vurmuştu fiziksel olarak, şimdi biraz da ben vurayım onu, o kavgaya gelince, anlatmışımdır yine belki bir köşede, bir pazar günü, taşınıyoruz, eşyalar eve geldi, taşımacılar gitti, kaldık başbaşa eşyalarla, üç küçük çocuk, ben, ve o, her yer üstüste, o ev o gün biraz olsun yerleşecek ki ben çocuklarımı ertesi gün okullarına götüreceğim, bir kap bir şey kaynatıp doyuracağım, bizimki başladı benim ayaklarım yoruldu demeye, yol çavuşu, adamlar taşıdı onun ayakları yorulmuş, bekliyordum zaten ne yapıp kaytaracak diye, ertesi gün de nasıl olsa benim işim var deyip işe gidecek, ben ne yaparsam yapayım, biliyorum başıma geleceği, ilk defa taşınmıyoruz, git mutfağı yerleştir hiç değilse dedim, kızmışımdır büyük ihtimalle, doğal olarak, babasının eşeği mi var burada, girdi mutfağa, yayılıp yatamadı ya başladı dırlanmaya, bu evde kaç tane kap kacak varmış, müsrifmişim, susacak değilim ya, sen git kendi dağıttıklarını say, kaç ev besliyorsun onu söyle önce diyince, yedi sülale, delirdi, başladı mutfaktaki ne var ne yok kırmaya, kaç tane beş kiloluk vişne reçelimi kırdı, domuz, benimle beraber emek verip pişirmiş sanki, eli kırılasıca, bacağıma tekme atıp morarttı, niye anlattım ki şimdi bunu, ne bileyim, bir yere mi bağlıyacaktım acaba, ha, şu olabilir, şimdi anlaşılmıştır sanırım oğlumun niye kavanozu kırınca bana öyle dediği, bir deliyle 25 yıl, anormal, olan kap kacak ta üç beş tane, korkusundan alabilir miydim, bilmiyor muyum hayvanı, başıma geleceği, başıma geçireceğini, kaç kere dayak yedim aldığım kap kacak için, bunları niye aldın diyerek, şimdi gelsin görsün kabı kacağı, hepsini yeniledim, ne var ne yoksa, tencere tabak her şey, a dan z ye, o zamandan mutfakta kalan hiçbir şey yok, iğne bırakmadım, hepsini birilerine verdim, dağıttım, dağıtmak öyle değil böyle olur, geçen yıl, ve o zamanın beş katı mutfak eşyası satın aldım, almaya da devam ediyorum, kim tutar beni, her fırsatta, hem de ondan aldığım para ile, asıl lezzetli olan kısmı da bu zaten, onun parasıyla olması, hak verilmez alınır, sefam olsun, benden mutfak eşyalrımı alan benden daha çok sevindi, hep o mu hayır yapacak, biraz da benim sevap haneme iyilik işlesin değil mi, evime gelemez o ayrı mesele, hah hayt, dümya varmış, zırdeli, zil takıp oynanır o deliden kurtulmanın şerefine, hem de her gün, hayatıma hayat, ömrüme önür katılıyor onu görmediğim, sesini duymadığım her gün, ve ne duyuyor ne de görüyorum Allaha şükür.

***Şu gülben ergen, yeşim salkım kavgası da amma uzadı ha, sündükçe sünüyor, uzadıkça uzuyor, ayıp bir şey, fi tarihinde olmuş bir şeyin, 18 yıl önce, bugün kavgasını yapmanın kime ne faydası var, gülben ergenin buna ihtiyacı olmadığına ve bu meselede mağdur olan o olduğuna göre yeşim salkıma faydası olmalı, zaten de buna ihtiyacı var, para yok, iş bitmiş, bir yerden para gelmesi lazım, kitabını da yazıyormuş meselenin zaten, epey bir para girdisi beklentisi içinde olmalı, kırk yaşını geçmiş iki kadının tv’ler aracılığıyla böyle horoz dövüştürür gibi kapıştırılması utanç verici, bir an önce sustursunlar artık şu yeşim salkımı, çıkartmasınlar tv lere, ne bu rezalet, kitabına müşteri arıyor açıkça, bir tehditler, bir havalar yeşim salkımda, yok araya giren dayağı yermiş, yok hakkında yazanlara dava açarmış, iyice uçmuş, 20 sene önce aklın neredeydi, şimdi mi aklına geldi kocanı elinden aldığı, böyle bir şey varsa o zaman müdahale edersin, şimdi müdahalen ne işe yarayacak acaba, para getirmekten başka, ne halleri varsa görsünler, onları mı dinleyeceğiz oturup kalkıp, edepsizlikten başka bir şey değil, boyu kadar kızı var konuştuğu şeylere bak, diyeceğini dedin, herkes öğrendi zaten. lafı ne uzatıyorsun ki, para gelecek para, milletin hiç derdi yok yeşim salkımı mı dert edinecek kendine, gemisini kurtaran kaptan olunca herkes paranın peşinde işte, öyle veya böyle.

Ayıp ayıp, yorgan gitmiş kavga bitmiş, yeşim salkım o kocanın üstüne kaç koca eskitmiş, üstüne birde bir tane daha kız çocuğu büyütüp 8 yaşına getirmiş, son kocadan, şimdi tutmuş kan davası güdüyor, annesine söz verdiği için şimdiye dek söylememişmiş, annene verdiğin sözü hala tutmaya devam et madem, annenin hükmü mü kalmadı, derdinin ne olduğunu anlamamak için aptal olmak gerek, birde tehditler, efelenmeler tv ekranından, sanırsın ali kıran baş kesen, münasebetsiz. sunucular müge ile gülşenin ödleri patladı bunları duyunca, şoka girdi kadınlar, önceleri bana göre de mağdurdu, ama artık gülben ergen mağdur çünkü çizgiyi aştı, durmuyor, durdurulamıyor, kitabı çıkınca bir dönem kapanacakmış, yok devenin nalı, alırsam o kitabı kapanır belki ama almayacağım elbette, çokça satılacağını falan da sanmıyorum, istediği kadar yırtsın orasını burasını, çatlak, ben olsam gülben ergenin yerinde duymam, görmem, cevap bile vermem, it ürür kervan yürür der yaşamıma devam ederim, sen kimsin ki bir kadının bütün hayatıyla oynayacaksın, kocan adam olaymış ta dönüp bakmayaymış, eski kocaya laf yok kadına veryansın, seri katile yatmaya başladı iyice, kan davasına döndü iş, benden beter herkesin hayatı roman, sanırsın galler prensesi lady diananın hayatı, kendini nerede görüyorsa artık, hazmedemiyorsan hayatındaki bu iniş çıkışı hazmedemediklerinle yaşamayı da öğreneceksin demek ki, sanki gülben ergen olmasa o hayat devam edecekti, uzanların ne mal olduğu hiç ortaya dökülmemiş gibi, milletin de işi gücü yok oturup kalkıp seni, beni okuyacak, basiretsiz dingil, çıkarmasınlar hiçbir magazin programına, gazı aldıkça daha çok basıyor pedala çünkü, aklı başında bir insan yok mu o kadının ona ne yapıyorsun, kendine gel diyecek, ne ayıp bir şey, kocamı elimden aldı, sanki yeryüzünde aldatılan ilk kadın yeşim salkım, o ne ilk ne de son olacak, intikamını aldığında o koca sana geri mi gelecek, kafayı yemiş bütün ülkeye de kafayı yedirtmeye niyetli.

***İzlemem diyenden kork, izlemiyorum lafta da göz ucuyla bakıyorum, işime gelene, işin kötüsü çoğu da işime gelen çıkıyor, magazine yani, bu hafta nurseli dizi çıktı, yazmıştım, hayattan yemiş darbeyi, dün meral kaplan kocadan yemiş darbeyi, bugün songül karlı son kocaya 20 milyon kaptırmış, ama flaş isim deniz akbuluttu tabi, o da bugün çıktı, eski sinema oyuncusu, 20 yıl önce kocasından yediği bir dayak sonrası bir ay yoğun bakımda kalmış, kendine geldiğinde körmüş, hala kör, iç dayanır gibi değil, kitap yazmış deniz akbulut, onu okumak bir boyun borcu, onu  hayatı cidden roman, o olayda eğer ölmüş olsaydı deniz akbulut yaşadığından, yaşadıklarından haberimiz bile olmazdı, unutur giderdik, iyi ki ölmemiş te bunları hatırlattı bize.

cHer gün kadınların öldürülme haberleri var, her gün duyuyoruz istisnasız, cpeki o öldüren erkeklere neler olduğunu duyuyor muyuz, duymuyoruz, onu gizli bir el saklıyor sanki, desenize şu kadar erkek karısını öldürmekten hapiste, şu kadar yıl yatacaklar diye, denmiyor, demiyorlar, niye, erkekleri şiddete daha çok sevk etmek için, erkekler sanıyorlar ki bir kızgınlık anında veya her bahaneyle istediğimi yaparım ve bir şey başıma gelmez, böyle bir intiba yaratılıyor toplumda, kadına şiddet ve öldürmeler daha çok artsın diye, kasıtlı yapılıyor, bilinçsiz değil, açıkça hedef gösteriliyoruz kadınlar olarak, ve bunu yapan devlet, devlet eliyle erkeklere öldürülecek hedef olarak gösteriliyoruz ve sonucunda çığ gibi büyüyor kadın ölümleri.

Birde ankaralı turgut vardı bugün, hep kadınlar erkeklerden mağdur olacak değil ya, o da kadın mağduru, gerçi seda sayan da erkek gibi kadın, pek kadın sayılmaz, ankaralı turgut 2005’te fakir yapıca zina, namus meselesi oluyor, zenginler jigolo tutuyor, ses eden yok gibi bir cümle sarf etmiş, ya seda sayana demiş direkt ya da seda sayan üstüne alınmış, sen misin bunu söyleyen, mahkemeye vermiş, ankaralı tırgutun piyasadaki işini bitirmiş, o gün bugündür iş yapmıyormuş ankaralı turgut, batmış, doğruyu söyleyen dokuz köyden kovulur diye boşuna dememişler ankaralı turgut. 

***melih gökçek ankara akp adayı mehmet özhaseki için gençliğinde ülkücüydü demiş, ankara ülkücülere emanet demek ki dört yıl, ya mansur yavaş ya da mehmet özhaseki, hangisini istersek, seç, beğen, al, ülkücülerden ülkücü beğen, vermeyeceğim, hiçbirine.

***necati doğru akp li mv emri ile hapisten kaçırılan uyuşturucu baronunu yazıyor sık sık, bu ülkede erdoğanın emri olmadan kuş uçabiliyor mu, uçmuyor, hele ki arada akp parmağı varsa, ve yine hele ki o isim sır gibi saklanıyorsa, o mv nin isminin arkasında kesin ve kesin erdoğanın emri var, erdoğanla ne paralar, pazarlıklar karşılığında uçuruldu kim bilir, bu ülkede adam yok oldu, erittiler, hapisten kaçırılmış çok mu, erdoğanın haberi olmadan mı oldu o iş, eritme işi, mümkün mü, niye amerikada değil de türkiyede öldürüldü, eritildi öyleyse, ne yaptılar, üstüne gidildi mi, gidilmedi, her ikisi de örtbas edildi, ediliyor, dönelim uyuşturucu ayağına, çok yaygınmış gençler arasında esrar, üniversite gençliğinde, diğer adı otmuş, sigara gibi satılıyormuş, sigara imişçesine basite indirgenmiş ve elden ele dolaşıyormuş, esrarın kaliteli olanının adı marihana imiş, dalı elli liraymış, dal bir içimlik olmalı, esrara başlayan biri bir sonraki kişinin temin edicisi oluyor, bu en başa ulaşmayı zorlaştırıyormuş, her yeni başlayan sadece kendine başlatanı tanıyormuş, bir önceki ayağını bilmiyormuş, gençlerin evlerine cep telefonundan tam olarak gösterilmeyen arama emirleriyle dalıp narkotik köpekleri ile baskınlar yapılıyor, peşlerine düşülüyormuş, baron hapisten kaçırılırken çocuklarla uğraşılması garip değil mi sizce de, bence garip, bıraksınlar çocukların da peşini madem, göz göre göre baron hapisten kaçırılıyorsa, akp eli ile, çocuklarla uğraşmak niye, demek ki yasal esrar içmek, yasa dışı değil, öyle olmasa o adam hapisteyken kaçırılmaz, dışarı salınmazdı, çocukların suçu birse o adamın suçu bin ve o adam kurtarılıp çocuklar içeri alınıyorsa bı işte bir gariplik var, ne demiştim yazının başında, bu ülkede erdoğanın haberi olmadan kuş uçmaz, uçmuyor.

O şarkıcı, adı neydi, deniz seki, hayatı kaydı kadının, yıllarca hapis yattı, hayatı bitti, şimdi de mide tüp ameliyatı olmuş, feleği şaştı uyuşturucu yüzünden, 4 yıl önce gizem karaca, çağatay ulusoy, cenk eren ve başka birileri esrardan yakalanmışlar, gizem karacaya 4 yıl verilmiş, davaları hala sürüyor olmalı, hapse girmediğine göre, niye uğraşıyorlar ki bu insanlarla, baron uçup kaçabiliyorsa, üstelik hapisten, bu insanlarla uğraşmak niye?

***Bizim iç gücümüzle bu beladan, hatta belalardan, erdoğan ve fetö belalarından kurtulacakmışız gibi bir halimiz yok, kalmadı gibi, şu fransadaki ateş sarsa tün dünyayı, kasıp kavursa da kurtulabilsek şu bela illetlerinden, 1789 fransız ihtilalinde olduğu gibi, fransızlarda o iç güç var, bizde yok.

***Bir defa diyetler kısıtlayıcı olduğu için sürdürülemez, dört kişiden biri sürdürebilir, kilo da verseniz 1 yıl içerisinde geri alma oranı yüzde 95, 5 kili başarılı olur, bunu bilmeniz lazım, yani diyet tek başına bu işi çözemiyor, çok kiloluysanız spor yaptığınızda sakatlanma olasılığınız yükselir, diyet ve spor on yılda sadece yüzde iki kilo kaybı yapıyorlar, artık kilo almamaya çalışmak dünyanın ana hedefi oldu, işlenmiş gıda, fruktoz vs. de bağlamak doğru değil, obezite ameliyatları yaşam süresini on yıl uzatan ameliyatlar, yani diyetlerin başaramadığını iki şekilde başarıyor, bir şeker hastalığı, kalp krizinden kurtarıyor, iki hormonal etki, az yese bile doyma hissiyle mutluluk hormonu salgılanıyor, o yüzden ameliyat olan insanlar çok mutlu ve siz de olun, siz de olun diyorlar,  bu ameliyatları tartışamayız, uygulama hataları tartışılabilir ama, ameliyat sonrası kişiyi şeker ve undan uzaklaştırıyoruz, bu ameliyatlar çaresizlik sendromuna girmiş bu insanlar için tek çözüm yolu, doktor ahmet türkçapar, gelin gelin keselim anacığım, gelin gelin keselim.

Kendi kendini yalanladığını fark etmişsinizdir, önce diyetler sürdürülemez diyor sonra ise ameliyat sonrası şeker ve karbonhidratın kısıtlandığını söylüyor, nasıl işse, diyetler sürdürülemezse ameliyat sonrası nasıl sürdürülüyor, kendi dediği beş dakika önce dediğiyle çelişiyor, ameliyatlar azaldı galiba karşı demagoji yapıldıkça, ki tv doktorlarına da bir dolu laf etti, ondandır veryansını, beter olsunlar inşallah, para para diye inim inim inlesinler, insan kasaplarınn hepsi.

Diyetler sürdürülebilir, hemde pekala sürdürülebilir, geçen pazar avm de bir anne kızla yemek yedik, kızımın okul arkadaşı ve annesi ile, biz ev yemeği yedik onlarsa hamburger, patates kızartması, ketçap, mayonez yediler ve cola içtiler, bizse ev yemeği eşliğinde, hazır ev yemeği, yani oradan, ayran içtik, ne onlar bize niye bunları yiyorsunuz dedi ne de biz onlara, ne de gözümüz kaldı onların yediklerinde, geçen gün ben de yedim hamburger, tam buğday ekmeği ile, patates kızartmasını da yedim ama ketçap ve mayonezsiz, cola değil ayran içtim, hamburger ve patates kızartması da masum değil elbette ancak zararı en aza indirdim diğerlerini eleyerek ve ayda yılda bi yediğim düşünülürse bu çok büyük bir kayıp değil, diyet sürdürülebilir, sıkıyı görünce öyle bir sürdürüsün ki, canının önünde yattığını bile bile yiyemezsin o meretleri, boğazından geçmez, benim geçmiyor, kızımın da, ki burada bahsettiğimiz kişiler benden çok daha obezler olduğuna göre, benim vki 30, obezlerinki 35 üstü, eminim sürdürürler, ki daha bir yıl önce benim vki de 36 idi, demek ki sürdürülebilir, anlamadığım ameliyattan önce sürdürülemediği iddia edilen diyet ameliyattan sonra nasıl sürdürülebilir oluyor.

***chp belediyelerinin farkı nerede demiştim, kk chp belediyelerinde maaşların 2200 lira olacağını açıklamış, 3 bin lira dese elini tutan mı var, kendi cebinden mi çıkıyor, aldığını veriyor sonuçta, üç bin olsa güne 100 lira düşer, çok büyük para mı günlük yüz lira, belediyeler biraz daha sosyal aktivitelerini aza indirgerlerse pekala verilebilir bu para, emeğin hakkı emeği verene, gönül eğlendirene değil, kim ki gönül eğlendirmek isterse gitsin kendi parasıyla eğlendirsin gönlünü, ben vergilerimi önüne gelen gönül eğlendirsin diye mi veriyorum, veya önüne gelen yere alper taşdelenin fotosu yapıştırılsın diye, bana hizmet verilsin diye veriyorum o vergileri, verdikleri hizmet te ortada, inceğe yaptıkları yol misali.

Üç  bin derse dikkat çeker, dengeleri oynatmamak lazım çokta, genel gidişatı korumak adına.

***Efervesan. suda eriyen, ikisi, üçü birarada diye satılan toz kahveler çok tehlikeli, çünkü işlem görmüşler, vücutta trigliserid birikimi, yani yağlanma yapıyor, türk kahvesi de nescafe gibi yapılabilir, üstüne sıcak su eklenerek, nescafeden daha zararsızdır,  bağırsaklara zarar verenler şeker, şekerli içecekler, şekersiz, yani aspartamlı, içecekler ve glutendir, probiyotik tablet olmaz, protein tozları gaz yapar, trans yağ içerir, enerji içecekleri de öyle, iç organ yağları arttıkça, yani trigliserid arttıkça kan şekeri kullanılamıyor, yani şeker hastası olursunuz, bu 20 yıl önce yapılmış bir çalışma, şeker hastalığı yanlış beslenme sonucu oluşur, hareket te edilmelidir, zor sporlar, koşu stres hormonu olan kortizolu salgılatır, kortizol insülin direncini başlatır, karaciğeri yağlandırır, yürüyüş gibi sakin hareketler yapılmalıdır, seratonin, mutluluk hormonunun yüzde doksanı bağırsaklarda üretilir, beyne iletilir, gelecek bağırsaklarımzdadır, doktor canan karatay.

Bu dersten aldığımız, alacağımız ne olmalı, şeker ve kahve vücutta trigliseridi arttırıyor, artan trügliserid kandaki şekerin kullanılmasını, emilimini engelliyor, yani kan şekerinin düşmesine engel oluyor ve kandaki stabil yüksek şeker oranıyla şeker hastası oluyorsunuz, iki türlü olumsuz etkisi var yani, hem sebep oluyor hemde sebebin devamını getiriyor, kahve şeker, kahve şeker, kahve şeker, benim için ikisi de bir, nescafe veya türk kahvesi, ikisini de içmem çünkü ikisi de aynı eşdeğerde uykumu kaçırdıklarına göre yok aslında birbirlerinden farkları, değil içmek elimi dahi sürmem, geçti o aptallıklar, nescafe işlenmişse türk kahvesi de yanık, kavrulmuş, yanık işlenmiş sayılmıyor mu, bağırsaklar şekerden mutlu olmayı öğrenmişlerse şayet zaman içinde başka şeylerden de mutlu olmasını öğreneceklerdir, onlara zaman tanımak gerek, şekeri tümden kaldırdığınızda hayatınzdan onunla savaşılması çok daha kolay, eğer ara ara hatırlatmaya devam ederseniz o da size ara ara istetir ve bu gittikçe sıklaşır, şekeri tamamen bırakmadığınız sürece ondan kurtulamazsınız çünkü vücut sürekli aynı şeyi ister, bu kahve için de geçerli, onda zaten kafein var zaten, bağımlılık yapıyor ve bırakamıyorsunuz.

canan karatayın yüz çizgileri çizgi olmaktan çıkıp yarıklara dönüşmüş, yüzünün her yanı ve özellikle yanakları bıçak izi gibi yarıklar içinde, gıdısı da felaket durumda, kocaman ve içi boş bir sarkıt gibi, hani kemik suyu kolajeni arttırırdı, canan karatayın içtiği kemik suları nereye gitmiş, doğru bir beslnme biçimi değil canan karatayın söylediği şeyler, meyva ve sebzesiz, özellikle sebzesiz hayat geçmez, bunu anlamak için cana karatayın kendisini biraz analiz etmek yeterli, kahveden olmuştur o yüzündeki yarıklar, yanık kahveler kurutmuş olmalı cildini o denli.

Çok pişmiş, pişmekten kararmış ekmekten, ekmek kabuğundan, çok kızartılmış ekmekten, mangal etinin yanık olanından, patates kızartmasının yanık olanından, közlenmiş biberin yanık kısmından, hatta kavrulmuş leblebinin kavruğundan dahi bizi uyaran tıp dünyası kavrulmuş, üstelik yanık kokusu gelene kadar kavrulmuş her türlü kahveden uzak durmak konusunda niye uyarmadığını bir düşünmek lazım, sizce de öyle değil mi, kahve yanık olayında ayrı bir statüde mi yoksa.

***Şaka olsa keşke, ufak tefek cinayetler bugün final yapıyormuş, çocuklar duymasının 27. sezonu diye gerim gerim geriniyorlar ya, nasıl oluyor o iş, bu millet ufak tefek cinayetler varken çocuklar duymasını mı izliyor yani, ya da kadını,  kadını hiç izlemedim, ben canlı canlı, live, yaşamıştım onu, niye izleyeyim, izleyip hiç canımı sıkamam boştan yere, hemde aynı saatte ufak tefek cinayetler varken.

Türk dizi tarihinin şimdiye kadarki en güzel ve düzeyli işi yapıldı ufak tefek cinayetlerle, benim için şimdiye kadarki en üst çıta öyle bir geçer zaman ki ydi, onu kat kat aştı ufak tefek cinayetlerin çizgisi, raitingle ilgili olduğunu sanmıyorum ben bu bitişin, erkenci kuş izleniyor da ufak tefek cinayetler mi izlenmiyor, işte eğer öyleyse ben buna gülerim, onca aşk kokusu akp li abi ablaların hoşuna gitmemiş olmalı, her masalın sonu gibi onlar erdi muradına, bütün ufak tefek ahalisi, son zamanlarda biraz sarpa samıştı gerçi ama yine de piyasadakilerin en iyisiydi, çok bozuldum bitişine ancak yapacak bir şey yok. 

***Artık doktor dinlemeyi bırakıyorum, sıkıldım, bugün de osman müftüoğlu varmış çağla şikelde, yeter, dinlemeyeceğim, bir yerden sonra her şey kendini tekrarlıyor artık, bu kadar bilgi bana yeter, size de yetmiştir herhalde, gözlerim bana daha uzun zaman lazım olacak, hepsini şimdiden tüketmeyeyim, daha torunlar büyüyecek, üç çocuktan epeyce iş çıkacak bana, yakındır, çok uzamaz arası, bunlar iyi günlerim, kendimi sağlam tutmalı, saklamalıyım, inşallah unutup yeniden izlemeye başlamam.

kim kardasian dan sonra herkes, yani popoyu büyüten salıyor orta yere, belki eski kafalılık bilemem ama hiç güzel durmuyor, geçen avm ye gittiğimde üç genç kız tayt giymişler, yumuşak kumaştan, ve hepsinin poposu koca koca, hiç mi dönüp aynaya bakmıyorlar evden çıkarken, benim gördüğümü onlar birbirlerinde görmüyor mudurlar, yakışsa giysinler elbette, azıcık derli toplu olsa, löp löp, iğrenç.

***İyi parti mansur yavaş iyi partiden aday olsun demiş, mansur yavaş iyi partili olmakla beraber kabul etmemiş, ancak chp den aday olursa kazanabileceğini söylemiş, adam işi biliyor, aslen iyi partili olmakla beraber kazanabilmek için chp den aday olacağım diyor açıkça, chp lileri ancak bu maske ile kandırabileceğini biliyor, ankarada öyle bir adam kıtlığı var ki ankarayı iyi partiliye verdik, üstelik elimizle, ben ona oy vermeyeceğim, gitmem, gidersem de geçersiz oy atarım, basarım orta yere olur biter, ben bir ülkücüye bir daha oy vermeyeceğim, bir kere vermiştim, yeter, bu nasıl bir seçim ya, seçimin de cıcığını çıkardılar, yok orası senin yok burası benim, babalarının malını paylaşıyorlar sanki, hepsi, bu işin bir yasası, hukuku yok mu, hepsi seçime hile karıştırmanın derdine düşmüş durumda, inandığım partiye oy vermek yerine inanmadığım bir partiye oy verdirilmek zorunda bırakılmak ne pis bir şey, düşünün ki mersinde, balıkesirde, samsunda, trabzonda, erzurumda chp liler chp yerine iyi partiye oy verecekler, mecburlar mı, hiç değiller, ankarada olduğu gibi, ben vermeyeceğim, sizin yönettiğiniz ülkenin içine ben.

türk iş başkanı fransayı örnek göstermiş ve o hale geliriz demeye getirmiş, demiş, çok bozuk atmışlar, akp liler, keşke o hale gelsek, o halde olsak, bunların hepsini söküp atmalı oradan, bütün partileri, yalı kazıkları, macron geri adım atmış, asgari ücrete 100 euro zam yapılacakmış, 2000 euronun altında maaş alanlara iyileştirmeler yapılacakmış, o sarı yelek hareketi fransadan çok bize lazımmış gibi görünüyor söylenen rakamları karşılaştırınca.

İki üç gün önce emekli polisler 3600 ek gösterge için yürümüşler, akp kendi itini kendi elleriyle beslemiş olsun inşallah ve devamı da gelsin, karışmadan, bulanmadan durulmazmış, biz de bu kerteye geldiğimize göre bir yerden başlanmalı, yoksa bu gidiş gidiş değil, bunlardan bir yol olmaz, hiçbirinden.

***Ankarada şartları belirleyici olan niye chp değil de iyi parti, iyi parti yeni bir isim sunmuş chp ye, iyi partilidir elbette, izmir zaten chp nin, istanbulda binali yıldırımın karşısına kim geçse alır chp den, kala kala ankara kaldığına göre neyin pazarlığını yapıyor chp iyi partiyle, ankarayı da iyi partiye verdiğine göre, iyi parti bu pazarlıkta oldukça karlı çıkmış gibi görünüyor, diğer iller de düşünülünce, iyi partinin eti ne budu ne ki onca ili alsın, kk bu işi bilmiyor, kafa yok, kafa basmıyor, yapılacak tek şey var, o seçimin iptali, seçime hile karıştırıldığı gerekçesiyle, ittifak ta neymiş, bu şimdiye dek görülmüş bir şey mi, hukuk yoluna gidip haklarını arayacaklar ve herkes kendi başına girecek o seçime, böyle bir yavşaklık görülmüş şey değil, kimsenin, hiçbir partinin seçmenini inanmadığı bir partiye oy vermeye zorlamaya hakkı yok, benim geçmişim ülkücülerle karşıt olarak geçmişken niye bugün bir ülkücüye oy vermek zorunda bırakılıyorum, o olmadı öbürü, üstelik kendi partime oy vermek adına, bu iş daha en başından yanlış ve o yanlıştan dönülmeli, bu daha cb seçiminde yapılmalıydı, geç bile kalındı.

***Ben de olabilirdim o trende, çok yakınım biri de, çok yakınım olmayan biri de, hepimiz bindik, biniyoruz o trene, bu defa dokunmadıklarını ucundan sıyırarak geçti, dokunduklarının canı yandı, içleri acıdı, bu kaçıncı tren, belki bu defa anlarız bu trende hepimizin olduğunu ve bu akp belasından, bu iş bilmezlerden kurtulmadığımız sürece can vermeye devam edeceğimizi.

***Mutlu, musmutlu olması gereken bir aile, baba belli ki vücut çalışmış, bayağı bir kaslı, anne güzel, 40’lı yaşlardalar, kız 18 yaşında ve bir ahu kadar güzel, bakmaya doyamazsınız, hayatlarında olması gereken her şey var, ev, araba, iyi bir hayat standardı, gel gör ki mutlu değiller, kız isyankar, asi, lafa söze gelmez, sinirli, ve ağlıyor ara ara da olsa, içinde bulundukları bu durum için, farkında değil, aslında farkında da sonucunun bu olduğunu bilmiyor, her gün içtiği 5-6 bardak kahvenin onu bu hale getirdiğinin, hayatlarını mahvettiğini, bugün yine kalbim hızlandı diyor ve aynı hızda içmeye devam ediyor.

Bir başka aile, yine yaşam standardı yüksek, anne evin bütün sorumluluğunu sırtlamış, para getirmek hariç, kendince taşımaya çalışıyor, ama belli ki yırulmuş, takati kalmamış, ne sinirsel ne de bedensel olarak, her an her şeyi kontrol etme derdine düşmüş, kendini alamıyor bundan, beyin kendinden hızlı çalışıyor, 18 yaşındaki kızına, yine çok güzel bir kız, dersini yaptın mı, sınava çalıştın mı, nasıl geçti sınavın, kaçıncı oldun’dan başka muhabbetleri kalmamış aralarında, gözümün önünden ayrılma dedim sana diyor 18 yaşındaki kızına, kızın gittiği yer annesinin 50 metre ötesi, kendince çocuğunun iyiliğini istiyor, çocuğunun iyiliği için bunu, bunları yapıyor, aşırı kontrolcü, aşırı ben bilirimci, aşırı baskıcı, farkında değil kendinin, ve aslında niyeti kötü değil, nasıl anne olacağın bilemiyor sadece, ne kadar sıkarsa o kadar koruyabileceğimi sanıyor, inançlı bir insan ama Allahın bile bizi bu denli sıkmadığının, bizi bize bıraktığının, bu denli kısıtlamadığının dahi farkına varamamış, ama çocuk yorulmuş baskıdan, hep aynı şekilde köşeye sıkıştırılmaktan, bunalmış, kaçacak delik arıyor, volüm hep yüksek aralarındaki, bir türlü düşmek bilmiyor, bağır çağır halindeler her an, bir kıvılcıma bakıyor her şey, kız ağlıyor, içinden çıkamadığı bu durum için, iki kardeşler, ikisi de hafif kilolu, evde bir şeker bağımlılığı söz konusu, özellikle annede, çocuklarda da, bilmiyorlar evlerindeki bu gerilim hattı yüksekliğinin şeker kaynaklı olduğunu.

Yine bir aile, yine standart aynı, yine güzel bir kız, kız ikinci kez hazırlanıyor üniversite sınavlarına, anne dışarı çıkmasına, kimseyle görüşmesine izin vermiyor, bir otur dersini çalış hali var evde, bir teyakkuz hali, sebep geçen yıl başarısız oldun, bu yıl ikinci yılın, sınavlar kötü giderse ortam geriliyor, anne kızının çalışmadığına kanaat getirirse, kızının odasındaki kitaplığı deviriyor, volüm bu denli yüksek, kendince yine kızının iyiliğini istediğini sanıyordur, öyle olmalı, tabanında kızına zulüm etme amacı gütmüyordur elbette, kızının iyiliği için yapıyordur kendince, ama sonuç buna varıyor, zulüm görüyor kız, kız istisnasız her gün ağlıyor, vardır mutlaka kahve şeker durumları, olmayan var mı, yok.

Geçenlerde bir kadın üniversite hocası trafik cezası yazılırken bağır çağır olmuştu hatırlarsınız, sinir krizi geçirmişti, işte hepimiz, bir çoğumuz bu haldeyiz, nerede patlayacağımızı ve sebebini bilemeden yaşıyoruz, hepsine dokunmak, hayatlarını değiştirmek istiyorum bir bir, elimden gelse tabi, gelmiyor, nasıl uzansın ki elim her yere, herkese, ama birlikte çoğaltabiliriz o elleri, o çocukların akan göz yaşlarınn hatırı için, artık akmaması, dinmesi için, benim ulaşabileceğimin sayısı belli, belki o üç beş kişi, o da ne kadar ulaşabilirsem, ellerinden alamam ki içtikleri kahveleri, yedikleri şekerleri, dokunabildiğim kadar dokunmaya çalışırım ama, bu kadarını yaparım, her birimiz üç beş kişiye uzansak ve o üç beş kişi de üç beş kişiye uzanırsa belki durur o çocukların gözyaşları, onlar ağladıkça, mutlu olmadıkça kızımın kalbi de ağlıyor onlarla, üzülüyor, kızım üzülünce ben de üzülüyorum, hem kızım hem de arkadaşları için, mutluluğum, mutluluğumuz yarım kalıyor, tamamlanmıyor, mutluluk birlikte mümkün, birlikte gülüp eğlenmeleri gereken bir dönemde, zamanda, yaş 18’ken ağlamamalılar, gülmeliler, üstelik ortada ağlanmaya değecek bir sebep yokken, biz o çocukları ağlatmak için değil güldürmek için getirdik dünyaya, mutlu olsunlar, mutluluğumuza mutluluk katsınlar diye, ağlasınlar, ağlatalım diye değil, gülmeliyiz, hepimiz, şekersiz ve kahvesiz, mutluluk hep birlikte mümkün, tek başına değil, mutluluğu çoğaltmak için, hep birlikte, el verin bana, el alın benden, gülsün, mutlu olsun çocuklarımız, olabildiğince, hep birlikte, elim sizde, tutabildiniz mi, uzatıyorum bakın, ne duruyorsunuz, yardım edin kalbi kırık, gönlü kırık herkese, kendinizden başlayarak herkese, sen değiş ki dünya değişsin.

***canan karatay ne yapıyor, tv de alıyor türk kahvesini bize göstere göstere içiyor ve türk kahvesi yararlıdır diyor, yavuz dizdar ne yapıyor, kahve yararlıdır, 3,4 bardak için diyor, çocuklar çikolatalı korn flakes ve nuıtella, şokella yesin diyor, ahmet rasim küçükusta ne diyor, çağla ile mercimeği fırına verelim diyor, sözcü yazarları için mahkeme sonucu ne diyor, kendini fetöye karşı gibi göstererek fetöye yardım ediyorlar diyor, doğrudur, yanlıştır ben bilemem, ne savcıyım ne hakim, beni ilgilendirmez, beni bugün ilgilendiren başka bir şey, soner yalçın ne dedi kısa bir süre önce canan karatay için, ezber bozdu dedi, bugün ne demiş yavuz dizdar ve ahmet rasim küçükusta için, iyi bilirdik demiş, iyi adamlardır demiş, soner yalçının kitabının adı neydi, saklı seçilmişler, mahkeme sonucu ne demişti, kendini karşı gibi göstererek yardımcı olmak, çok umurumdaydı yavuz dizdarın hissetikleri, hayatı, daha bir paragraf üstte üç hayattan üç ayrı kesit verdim, hepsinin hali içler acısı, kızımın üç en yakın arkadaşı, üçte üç, demek ki toplumun geneli bu halde, depresif, azgın, kızgın ve yorgun, bizim de bir yıl öncesine kadar olduğumuz gibi, kızım onlara ilaç olmak için ne yapabilirim ona kafa yoruyor, o yaşında, sonra adı doktor olanlar çıkmış kahveyi, şekeri övüyor, soner yalçın da çıkmış onları övüyor, mahkeme sonucu ne demişti, karşı gibi görünerek aslında karşı olmamak, oyun içinde oyun, hepsi tezgah, biz de o tezgahın piyonları durumundayız acılar içinde.

Doktorlar para için insanları hasta sayıyor demişler yavuz dizdar ve ahmet rasim küçükusta, eyvallah, ben bunu söyşeyeli on yıl oldu, ama bu yavuz dizdarın şekr yiyin ve kahve için demesini yok saymamı gerektirmez, o iş başka bu iş başka. Birinin bir başkası için ahlaksız demesi o kişiye ahlaklılık tacını taktırmaz, sadece söylediği kişiyi bağlar, ahlaksız deneni, diyeni değiştirmez, neyse o dur.

***Kalp çarpıntıları çay içmekle, stresle, çok kahve içmekle ilgili olabilir, doktor bingür sönmez böyle diyor, canan karatay, yavuz dizdar neden kahve için diyor, bunun bir cevabını bulmak gerek önce, bingür sönmez aptal olduğundan mı yoksa iyi bir doktor olmadığından mı böyle söylüyor, bingür sönmez kalp doktoru, canan karatay iç hastalıkları, yavuz dizdar onkoloji doktoru, kalp doktoru onlardan daha iyi biliyordur herhalde, kalp ve kalp çarpıntısı insan için şakası yapılacak şeyler mi.

Günde 1,2 yumurta  yenir, o da her gün değil dedi, günde on yumurta yenmez dedi, zeytinyağı bir, iki kaşık kullanılmalı ancak bir bardak zeytinyağı içilmez, 600 kaloridir, fazla gelir, bir gıdanın yararı düşünülürken onun vereceği kalori miktarı da göz önünde bulundurulmalıdır da dedi, cana karatayın söylediklerine karşıt olarak, canan karatay ezber bozduysa eğer bingür sönmez ne söylüyot?

bingür sönmez stüdyodaki iskeleti gösterip tren kazası geçirmiş dedi, güldü, dün oldu tren kazası, şaka, espri yaptı herhalde kendince, afyonda okul teneffüsünde fenalaşıp 9 yaşında kalp krizinden ölen kızdan bahsedilirken de güldü, onun da kafası yerinde değil anlaşılan, şekeri azaltması lazım, aynı ahmet rasim küçükusta gibi, burada önemli olan isimler değil, bunlar birer örnek, hepimiz o haldeyiz, bunu örneklemek için anlatıyorum bunları, eski bildiğimiz aklı başında insanlar değiliz, hiçbirimiz, gülünecek yerde ağlıyor, ağlanacak yerde gülüyoruz.

Gelelim o 9 yaşındaki yavrucağın ölümüne, nerede olmuş, teneffüste, artık dışarda ne var, soğuk var, iyi de giyinmediyse, ki giyinmemiştir, ve bunu diğer günlerde ve teneffüslerde de tekrarladıysa, ki tekrarlamıştır, sonuç bu olmuş, atkıyla göğsünüzü iyi koruyun derler ya hep, ben bunun ciğerleri korumak için olduğunu sanırdım, yanında kalp olduğu aklıma gelmemiş, soğuktan korumamız gereken en önemli organımız kalp, kalp krizleri soğuk zamanlarda artış gösteriyor hep, bu hep böyle, ölümler hep kışa, kış sonrasına denk düşer, birde sıcak zamana ve yaz sonrasına, geçen hafta sabah ayazında dışarda beklemek zorunda kaldım, 10 dakika, daha alışmadık havanın soğukluğuna doğru dürüst giyinmeden atıveriyoruz kndimizi sokağa, çok üşüdüm, o gün bugündür kendime gelemedim, kanım donmuş sanki, daha yeni yeni açıldı, kendine geldi vücudum, biraz daha üstelesem, dikkat etmesem daha başka şeyler de gelişebilirdi, soğuk deyip geçmemeli, adamı canından eder.

***Bingür Sönmez erkeklerde kalp krizinin kadınlarda ise kalp yetmezliğinin olduğundan bahsetti, bendeki mesele de bu olmalı, yani kalp yetmezliği, sonuçta çokça dinlenerek geçmedi hayatım, saydığı her şey bende de var çünkü, fazla kilo, 73 kiloyum, geceleri uyanıyorum, hep yorgunum, ödem var, ve ödem yazları, yani sıcakta daha da artıyor, eskiden, çok eskiden gazoz içtiğimde tavan yapardı ödem, gazozda tuz da var herhalde, pizzanın yanında ne geliyor, gazoz.

Kalp kanı iyi pompalayamadığı için su birikiyormuş vücutta, bu su dokularda, karında, akciğerlerde depolanıyormuş, akciğerleri su tutmuş terimi buradan geliyormuş, ilk iş idrar söktürücü veriliyormuş kalp yetmezliğinde, 5,6 kilo su gidiyormuş vücuttan ve rahatlıyormuş vücut, yani kalp, tuzu az kullanmak gerekirmiş ödeme mahal vermemek için, hiç değil az, nar, balık, sarımsak veya az tuz ve sirkeyle yapılan üç adet sarımsak turşusu yenebilirmiş akşamdan, yatarken bir bardak su içmeli, yatağın yanına da gece içmek için bir bardak su konmalıymış, ben limona başladım, yazmıştım, iki üç günde bir yarım limonlu ılık su içiyorum sabahları, her gün değil, o bile iyi geldi bana ama hala yeterli değil, hala tam iyi değilim, ama biraz olsun etkilediğine göre demek ki mesele kalp kaynaklı, şeker zaten yok artık benim için, meyve de az, ama 73’te takıldı kaldı kilom, daha inmiyor, 80’in üstünü görmüştüm, ekmeği, makarnayı, pilavı da kesmelisin diyor bana, onun dediği olacak galiba, ekmeği bırakmamla birlikte tuz alımım da azalır, beyaz peynirden de uzak duracağım, tuzlu çünkü, bakalım bir işe yarayacaklar mı, daha da olmazsa belki giderim doktora, bir idrar söktürücü verir olur biter, aman, ne yapayım yani, atın ölümü arpadan olsun desem arpa da yok ki, onu yeme, bunu yeme, hayat mı bu😋

Ekmek, makarna, pilav yemediğim günler idrar söktürücü almışçasına idrar atılıyor vücudumdan, geçen gün evde ekmek kalmamıştı tesadüfen o gece kaç kere tuvalete taşındım, hani karbonhidratı bir kessem rahat bir beş, on kilo sıvı atılacak bedenimden, bunun farkındayım ama uygulamaya gelince yapmıyor-dum, artık yapacağım, mecburen, yoksa vücut sinyallerini arttırıyor baksanıza, bir süngerin su tutması gibi su tutuyor vücudumda karbonhidratlar, sünger işlevi görüyor, tuzuyla ilgili desem değil çünkü başka şey yediğimde böyle olmuyor, bulgur da onlara dahil, bugün kısır yedim. o saatten itibaren midem durdu, hiç acıkmadım, idrar atmam da duruyor, hep böyle oluyor, karbonhidrat yediğimde midem şişip kalıyor ve artık yiyemiyorum, ve bundan dolayı da besinsiz kalıyor olabilirim, 3-5 saat hiç acıkmıyorum, ta ki o madde midemden atılana dek, kızım söylemişti, afrikalı çocukların karnından su çekerlermiş zaman zaman, o bingür sönmezin dediği karında toplanan su ile ilgili olmalı bu durum, afrikalı çocukların karınlarını biliyorsunuz, onlar yokluktan yiyorlar karbonhidratı bizse akılsızlıktan. şöyle bakınca bir kilo bulgur, bir ekmek ve mevsim sebzelerinin aralarında bir fiyat farkı yok, ama biz ne yapıyoruz, karbnhidratlara dalıyoruz, beyin ona yönlendiriyor çünkü, şu maydanoz ve yeşil soğanla kısır yap diyor mesela, salata yapsam, yok, o akıla gelmiyor, kalan peynirle peynirli makarna yap diyor, peynirli yumurta yap demiyor, kendi istediğini diretiyor beyin, bizi istediği gibi oynatıyor, sadece bizi değil bizim elimizden yiyen herkesi, ya bu karbonhidratların genleri değişmiş gerçekten ya da bizi daha da delirtmek için içlerine bir şeyler ekliyorlar.

Neyse ki şu irobotu almışım, yarı işimi o hallediyor, yoksa perişan olurdum, gün oluyor yemek yapacak takati bulamıyorum kendimde, markete gittim az önce, oturdum kaldım bunun başında, kalksam elim kalkmaz, kalkacak gibi değil, otur gitsin iyisi mi, irobotun çin malı markası da varmış, ş benzeri harfli bir marka, telefonu da var o markanın, daha iyiymiş hatta irobottan, ve yarı fiyatınaymış, her eve lazım bir robot süpürge, büyük rahatlık.

Sigara içenler odalarına tuz lambalarını koymuşlardır umarım, sigara içmeyin tabi, Allahtan sigaram yok, yoksa ben mevta olmuştum şimdiye çoktan, ben hiç söndürmüyorum birini, diğerini oğlum uyuyacağı zaman kapatıyor, ışığı sevmiyor uyurken.

***Kar, buz derken o yolu kullanamaz olduk artık, bu havada o yolu kullanmak değil yürek göt ister, daha uzun olan yoldan gidip geliyoruz artık, ben o yolu yapan chp çankaya belediyesi ile akp gölbaşı belediyesinin bı işten sorumlularının hepsini, sülalesini si.nemaya götüreyim, ben o yolun başındayım, kullansam da olur o yolu kullanmasam da, ya o yolda oturup ikinci bir yol seçeneği olmayanlar ne yapacaklar, onları sinemaya götürmek o yolu benden daha çok kullanmak zorunda olanların da benden daha çok borcu.

***Kimdir, nedir bilmiyorum, ancak chp den bir ses yükselmiş, adı cengiz topel yıldırım, ankara için taban chp li aday istiyor demiş, öyle, chp li aday istiyoruz, bir daha ölsem o mansur yavaşa oy vermem, bundan öte söz, iddia yok herhalde, koynumda yılan mı besleyeceğim, 24 yıldır akp yi çektiğimiz yetti, iyi partili bel. başkanı olsun diye mi, benim gibi düşünen, yaşayan yüz binlerce insan var ankarada, mansur yavaş oy atmayacak olan, hadi birincisi karambole geldi ama ikinci şansı yok, gerçek chp lilerin hiçbiri mansur yavaşa y vermez bundan böyle, bunca rezalet, bunca tantana izmiri de alacağız demiş tayyip efendi, sen o bok batağından çıkar insanları önce sonra düşünürüz izmiri, nah alırsın.

Bunu bu ay yazmıştım değil mi, sabahları afyonlar patlamadığı için trafik kazaları olduğunu, oğlumun ve arkadaşımın oğlunun sabahları kaza yaptıklarını, bu ay içinde, arabalar daha yeni çıktı tamirden çünkü, üç makinistin birden afyonu patlamamış olmalı sabahın 6,5’undaki o kaza için.

***Makasçının hatasıymış, makasçının afyonu patlamamış, sen 1600 lira aylık ücretle geçinmeye, yaşamaya zorla insanları, sonra da onlardan iş performansı bekle, işte bu kadar olur, çıkar çıkar hesabını veririsin bir bir, sokağa çıkarlarsa görürlermiş, sokağa çıkamadıklarında da sen görüyorsun işte, gittikçe batıyor bunun farkında değil, yapılan her hatada fatura direkt ona kesiliyor çünkü, iş bilmezlikle, başarısızlıkla suçlanıyor, o şom ağzı açıldı yine, çöplük, pislik demeye başladı, pek özlemiştik diyemeyeceğim, yaşlandıkça daha da çekilmez oluyor, o yaşta o tavırlar hiç yakışmıyor.

Dün soma da 301 madencinin ölümü için ölüm madenciliğin fıtrtında var diyen zihniyet bugün on kişinin öldüğü tren kazası için sinyalizasyon olmazsa olmaz değildir diyor, üstelik işi bilen herkes sinyalizasyon olsaydı o kaza olmazdı derken, yani ölüm trenlerin de fıtratında var, ve her şeyin, her geçen gün biraz daha Allaha emanet yaşamaya iteleniyoruz gördüğünüz gibi bu iş bilmez iktidarla, yaptıkları, mesul oldukları hiçbir olumsuz şeyin mesuliyetini almak nezaketinde bile bulunmuyorlar, bu milletin aptallığından o kadar eminler ki, yine nasıl olsa seçim kazanacaklarından, kendilerinden birini sorumlu tutmaya dahi gerek duymuyorlar.

***Oğlum kurcaladı biraz siteyi, bir karışıklık olmuş, düzelmezse veya değişmezse bundan böyle şekil bu, kendi sitesi var oğlumun, ticari site, babasınn işiyle ilgili, bu işlere kafası basmaya başlayınca benimkine de el attı, seo mu ne yokmuş, o yüzden fazla görünmüyormuş google da, onu düzeltti, kendi kendimi ağırlamayayım bir zahmet artık daha fazla, körlerle sağırlar birbirlerini ağırlar sitesi burası, ne gelen var ne giden, biraz canlandıralım ortalığı, madem ki yazıyorum, madem ki 8 yıldır yazıyorum, şubatta 8 yıl dolacak, ve yazmaya da devam edeceğim, görünen o, o zaman kim tutar beni, yol geçen hanına çevirelim burayı, malum insanlar konuşa konuşa, deniz zeyrek miydi adı sözcüde yeni başlayan gazetecinin, ilk yazısında yazamamanın verdiği azabı anlatmıştı, bu benim için de geçerli,  yazmadığım sürece kafam durmuyor, durduramıyorum, kafamdakini yazana kadar rahat edemiyorum, şu an olduğu gibi, saat 12 olmuş, gidip yatsana, zorum ne, bilmem, kendim için yazıyorum yani, sizin için değil, siz üstünüze alınmayın çokta, zaman zaman kimine göre belki saçma, belki aptalca, hepsi olabilir, herkesin kendi bakış açısı, benim bakış açım da burası, böyle gördüm, görüyorum hayatı ve böylece yazıyorum, kime ne,

Uyuyamadım bari biraz nostalji yapalım sizinle, yattım, tutmadı uyku, ne yapayım, üşütmek şaka değil demiştim yukarda, oğlum üşütmüş, dünden beri hasta, bugün akşam üzeri baktım bende de kıpırdanmalar var, bir sıcak duş aldım, yatağa girdim, vücut soğuğa hassaslaşmış, alttan soğuk çekiyor, evin ısısı, şimdi sinir etti beni işte, wordpres 5.0 a yükseltti, yükselttiği her neyse, ikide bir siliyor yazdıklarımı, kaç gündür öyle, yazıyorum, bakıyorum gitmiş, nereden bulacağımı da bulamıyorum, eskisini biliyordum, sürümler vardı, şimdi yok, bu bir garip, bulabilirsem tabi, neyse gidip yatayım, bütün yazma iştahım kaçtı şimdi, yarın belki bulurum son yazdıklarımı, sabah ola hayrola, ama serileşmiş, yazının gelmesini beklemek zorunda kalıyordum şimdi benimle aynı neredeyse hızı, çok hızlıyımdır, google da benden çok yazısı olan site var mıdır acaba, dünya çapında yani,

***Yine değişmiş sayfa, yarın düzeltir oğlum, herhalde, uyuyamadım, saat 3, salak gibi oğlumun su içtiği bardakla su içtim, gibisi fazla, gerisi malum, hastalık tam yerleşene kadar uyutmayacak beni belli ki, bakayım kurtarabilecek miyim demin yazdıklarımı, kurtaramazsam bir daha yazacağım artık, sürümlerin ingilizcesi release imiş, arayalım bakalım releaseyi buralarda, buldum, release ile değil, başka bir yerden buldum, bir daha yazmak sıkıcı olacaktı aynı şeyleri, baştan alıp kopyalıyorum, yanlış sinyal, bulamamışım, uyuz wp, arada save edeyim bari, ne olur ne olmaz, devam ediyorum, bu saatte yapacak başka bir iş yok zaten, evin ısısında kalmışız, evin ısısı 22 derece, insan ısısı 37 derece, yatak alttan soğuttuğunda bu aradaki 15 dereceyi nereden bulup tamamlayacağız, bulamayız, bütün gece ısı kaybediyor bu durumda vücut, aynı şeyleri ikinci kez yazmak çok sıkıcı, canan karatay yatağın altına yün bir şeyler serin demişti, o aklıma geldi, kalktım, 24 yıl önce ilk oğluma hamileyken aldığım çift kişilik yün battaniyeyi iki kat olarak yatağıma serdim, üst çarşafını değiştirdim, üstüne serdim, ay biraz kısa geçicem, önceki yazma hevesim kalmamış, çocuklarıma da eski yün yorganları serdim, özeti bu işte, bütün anlattığım buydu aslında, boş laf yani, ama iyiden iyiye ısınmış yatak, fırın gibi içerisi, bir daha yatayım bakalım uyuyabilecek miyim, çok sıkıcı uyuyamamak, yarın ne yapacaksam, bütün gün sersem olurum artık.

***Ev şifahane oldu, az taze zencefil, (kabukları soyulup ince dilimlenmiş) az rezeneli (rezene çaya koymadan hemen önce havanda dövülüyor) bol ıhlamurlu ıhlamur çayı revaçta, istenirse ballı, gerçi biz bunu bütün kıştır içiyoruz da oğlum içmezdi, şimdi bizden çok o içiyor, ben ondan kaptığım için hastalığı hafif atlattım, onunki üşütmeden kaynaklı olduğu için daha ağır geçiyor, dün bir ara kısa süreliğine çıktı okul için, yine doğru dürüst giyinmeden, değişen bir şey yok, siyah turba bal koyup beklettim, bu da öksürük içinmiş, hep derlerdi, duyardım da yapmamıştm, çok eskiden yapmıştım galiba, beğenen olmadı tadını, kim uydurduysa bunu ikidebir söylüyorlar, boş yere denemeyin, iğrenç,  eğer birileri çıkar adaçayı için derse baş dönmesi yağtığı aklınızda olsun, alta yün döşenen yataklar mükemmel oldu, sıcacık, fırın gibi, içten ısıtmalı.

Bu defa cidden kestim galiba karbonhidratı, yemeyeceğim, yediğim bir şey beni yiyor, ben onu yedikçe o beni yiyor ve ben bunu bulana kadar uğraşacağım, pes etmek yok öyle, yemeyiveririm karbonhidratı, ucunda ölüm yok ya, ama yersem ucunda ölüm var gibi, öyle görünüyor buradan baknca.

Çok ayıp, çok teessüflerimi gönderiyorum buradan sizlere, şunun şurasında yazıyorum, yazıyorum, ben de sanıyorum ki karşımda üç, beş kişi var, vardır yani, o kadarı bile yokmuş,, oğlum kurcalayınca görebildim ancak, diğer sayfalara giriş çıkışlar var da, miyom, sezaryen, hitit ayaş vs, bu günlük sayfasının pek taliplisi yokmuş, bu millet okuma özürlü kardeşim, ben kendimi paralıyorum burada, onlara da bir şifası olsun, bir faydam dokunsun diye, ama anlayan nerede, mesele orada 😐 Hiç fark etmez benim için, ben zaten kendim için yazıyorum, o kadar umurumda değil ki açıp bakmamışım kaç yıldır, çok bilmek istesem bulur bakardım, bakmamışım. Ama bir gün beni anlayacaksınız, ve ben o güne kadar burada olacağım, ve elbette sonrasında da.

***mansur yavaş kesinleşmiş, benim de kararım kesin, mansur yavaşa oy vermeyeceğim, eğer mansur yavaş dürüstçe iyi partiden aday olsa ve iyi partiyi destekleyeceğiz dense verirdim, belki, ama bu şartlar altında vermem, iyi partili birinin sırf çok oy uğruna kendini chp li lanse etmesini benim midem kaldırmaz, öyle hülleli işlere gelemem ben, bana dürüstlük söker, hilekarlık değil, ve öyle bir lüksüm var, chp pm de 45-12 oyla kabul edilmiş mansur yavaş, toplamda 57 kişide 12 kişi az bir rakam değil, ki pm 60 kişiyidi yanlış hatırlamıyorsam, reddedenler yüzde yirmi yani, o pm deki her bir insan yüzlerce insanı temsil ediyor, öyle seçildiler, o 12 kişi yok sayılamaz, madem ki mansur yavaşa böyle bir seçilme hakkı tanındı bu şekilde, aynı şekilde bir chp liye neden tanınmadı, bakalım o kaç oy alacaktı, birde onu görseydik madem, oldu bittiye getiriyorlar, başka bir şey değil, kıç yalamaktan öteye gitmeyi hiçbir zaman beceremedikleri içindir, kk yani, ekmelettinle mhp nin şimdi de mansurla iyi partinin altına yatıyor.

İzmir zaten bizimken neye karşılık olarak verildi ankara iyi partiye, istanbula karşılık mı, çıksın bunu açıklasınlar bir zahmet, chp nin kazanımı ne oldu bu işten, chp ve iyi parti aynı büyüklükte iki parti mi de iki büyük şehiri paylaştılar karşılıklı olarak, bu hesapta bir karışıklık olmuş bence, iyi oyuna getirmiş meral akşener kk yı.

Bunu yapsınlar, bir chp li başkan adayına da aynı şansı, hakkı tanısınlar ve az kazanan o olsun eğer vermezsem mansur yavaşa oyumu gelip bana laf etsinler, bunu yapmadıkları müddetçe vermeyeceğim, kararım kesin, chp nin şikeli oylama lüksü varsa benim de o chp ye oy vermeme lüksüm var, hem de bal gibi, öyle bir ihtimali bile çok gördüler bize, madem öyle işte böyle.

*Bir ay önce chp’ye üye olmuş mansur yavaş, işi bittiğinde ilk işi üyeliğini sildirmek olacak, daha önce de yaptığı gibi.

hulisi akarı ne tımar etmişler bugün mecliste, adam ecel teri dökmüş, az bile, ne oyunlar oynandığını ondan iyi bilen yok sonuçta, tayyibe yapamadıkların hulisi akardan çıkartmışlar, ha ona yapmışlar ha tayyibe, seyretsin tayyip kendini orada, çok bir fark yok, beter olsunlar, kıpkırmızı olmuştu adam, canını almışlar, canlarına sağlık.

yarım elmada, yarım elma demişim, yasak elmada şu söz geçti, şuna benzer, 2012 maya kıyametinden sonra her şey değişti, gibi bir söz, bu söz zaten dolanıyor ortalıkta, şu anda gerçekten kıyameti mi yaşıyoruz yoksa, dünyanın haline bakınca hiç ütopya gibi değil bu, her şey zıvanadan çıkmış durumda, bu bildiğimiz dünyadan başka bir dünya, hastalıklar aldı başını gitti, bir karmaşa içerisinde tıkanıp kaldık hepimiz.

Kala kala bir dizim kaldı, o da yasak elma, gitti ufak tefek cinayetler, geçen gün onun jeneriğini gördüm bir filmde, hani şu çizgi film olan, kiss kiss bang bang de, aynısını alıp koymuşlar meğerse, biz de pek beğenmiştik orjinal diye, her şeyimiz sahte, çalıntı.

***Önünü göremiyor erdoğan, görme kapasitesini yitirdi, yılladır yaslandığı, sırtını dayadığı “sağlam adamı” olarak gördüklerinin yaşlandığını ve onlarla beraber tutunmaya çalışırken kendini daha çok bitirdiğini göremiyor, üç büyük adayı da öyle, eski, eskimiş, köhnemiş, söyleyecek ve yapacak  yeni bir şeyi olmayan, insana coşku katmayan ruhsuz bedenler, binali yıldırım, mehmet özhaseki, ve nihat zeybekçi, üçünen bahsediyorum, erdoğan geçmişe tutunmanın zamanının geçtiğini görmeli, artık yeni bür şeyler söylemeliydi, lendinden bile umut kalmamışken insanlara yeni, taze umutlar verebilmeliydi, istanbulda elrem imamoğlunun olduğu, yaptığı gibi, bunu yapmadı, yapamadı ve kendi sonunu hazırladı, eskiyetutunmaktan vaz geçmedi, sonu hüsranla bitecek bu eskiye tutunmanın, çünkü artık kolay güvenmiyor, birilerine güven endeksleyecek kadar zaman ayırmıyor, bidiği insanlarla bildiği yolda ilerlemek istiyor, ama o yol, o uolar bildiği yollar değil artık, kaybedecek, umduğum için söylemiyorum bunu, umuyorum elbette, ama gördüğümü söylüyorum, kendi gibi bitmiş, tükenmişlerle bu iş gitmez, gitmeyecek, tükenmişlik sendromuna yenik düşecek, kendini, alt kadrosunu yenileyecek gücü olsaydı eğer çok başka olabilirdi belki ancak kendini yenileyemediğini, yinelediğini bir ben değil herkes görüyor, oy verecek olan herkes, sağlam ve tecrübeli atlara koydu bütün kasayı, bence riskl.

***Bu furyayı ben başlattım, sonra herkes arkama takıldı, ben de dayak yedim diye, 😊 dün de eski şarkıcılardan ayşe mine itiraf etti, 17-22 yaş arasında evli olduğu adamdan günde beş vakit dayak yemiş, boynuz kulağı geçermiş, bunlar beni geçti, öyle ki gözleri o yüzden şehla olmuş, o öyle diyorsa doğrudur, ondan iyi biz bilecek değiliz ya, daha garip şeyler de söyledi, hülya avşar sevgilisi için yaptırdığı büyüyü denize atın diye onlara vermiş, büyü işlerine meraklıymış hülya avşar, o büyüden sonra ayşe minenin işleri yolunda gitmemiş, herkes birbirinin kirli çarşaflarını dökmekle meşgul bu aralar, nereye kadar varacaksa bu iş.

***Magazinde, müge ve gülşende murat başoğlu bahsi geçti ve kınadılar, herkes kınıyor elbette, gözüme ilişti, 2013’te eve düşen yıldırım diye bir dizi yayınlanmış ve konusu amca yeğen ilişkisiymiş, ben bunu dile getirmiş ve kınamışım o zaman, müge ve gülşen de o zaman kınamışlar mıydı acaba o diziyi, veya şimdi murat başoğlunu kınayanların hepsi, kim, kimler izledi o diziyi, reytingine katkıda bulunduysa murat başoğlu ve benzerlerinin ortaya çıkışına da katkıda bulunanlar onlardı, balık baştan kokar.

***Gün sonu, ay sonu, yıl sonu yaptığınızda elinizde kalanlardır hayat, yani biriktirdikleriniz, halılarınızdan, gümüş takımlarınızdan bahsetmiyorum tabi, koca bir yalnızlıksa biriktirdiğiniz kötü, boş ve amaçsız,, şeker bir bela, yemeyin, o nereden çıktı şimdi demeyin, şekerin hayatımızda olmaması gerektiği her an her yerde her şekilde aklımda, hiç aklımdan çıkmıyor ki, heran her yerde hepimiz şeker saldırısı altındayız, ben bertaraf edebiliyorum o saldırıyı, benim şekerle işim bitti ama bitmeyenlerin yerine de düşünmem gerek, hala yemiyorum ekmek vs. bunu ilk defa yaptım, yapıyorum, bir hafta oldu, bakalım neler olacak, ama inceldiğimi yakın arkadaşım da onayladı, inceldim, hem de bayağı, sadece belden 20 cm gitti, 105 cm den 85 cm ye düşü bel ölçüm, hiç az değil 20 cm, yani benim el ölçümle bir karış, şekersiz yaşamın kerameti olarak, onca yıl istiyorsunuz kilo vermeyi, ve sadece şeker yemeyince bir bakıyorsunuz erimiş gitmiş kilolar, şeker gibi, bu kadar basit miymiş diye geçiriyorsunuz içinizden, bu kadar basitmiş, bir şey yapmayı bıraktığınızda, yani şeker yemeyi, o kendiliğinden geldiğini sandığınız kilolar yine kendiliğinden gidiveriyor, mucize gibi, o biriktirdiklerimizi koruyup kollamanın yolu da şekersizlikten geçiyor, şekersiz hayat çok çok daha şeker.

***Bu yavuz dizdar kesin şeker lobisi için çalışıyor, oturup kalkıp bizi şeker yemeye doğru iteliyor, var arkasında bir sır, şekerle ilgili yapılan uyarılar saf şeker içinmiş, çaya şeker koymak gibi, tatlıdaki yağ şekerin emilimini değiştirdiği için yenebilirmiş, üstümüze iyilik sağlık, şekerli çayı da aç karnna içerseniz sorunmuş, “serbest yükselen şeker proteinlere bağlanır ve proteinler şekerlenir, insülin dozlarını ayarlarlarsa şeker hastaları da yiyebilir, niçin yaşıyoruz, mutlu olmak için yaşıyoruz, ama suyunu çıkartmayın, bir dilim tatlı yiyin yeterli, çünkü akşam yemeğinden sonra istiyor vücut, şekerin kanser hücrelerini arttırdığı bana göre doğru değil, bu bir varsayımdır, ben bugüne kadar tatlı yiyip hastalığı azmış kimse görmedim, o yüzden, şekeri yüksek olmayan kanser hastaları kendilerini kısıtlamasın, hayatı bir kere yaşıyoruz bari ağzımız tatlı olsun” doktor yavuz dizdar.

Doktor ümit aktaş ne diyor, şekeri, tatlıyı bırakmak isteyen tümden kesmeli, bu genel bir kanı zaten, ya yersiniz tatlıyı, şekeri ya da yemezsiniz, tatlının, şekerin azı yok, azını yiyen çoğunu da yiyor çünkü yedikçe istetiyor kendini şeker, siz hiç tatlıcıya girip elinde iki dilim baklava ile çıkanı gördünüz mü, göremezsiniz, yarım kilodan azı ile çıkılmaz tatlıcıdan, veya iki dilim tatlı yiyip daha fazlasını istemeyeni, ben, şimdi, bu kadar kararlı ve istikrarlı iken bile bıraksam bir oturuşta yarım kilo baklavayı yerim. çok yedim, onun için bu hallere düştüm zaten, ümit aktaş biliyor da bu durumu yavuz dizdar bilmiyor mu, bilmez olur mu, maksat tatlıyı, şekeri evlerimize sokmak, gerisi zaten çorap söküğü, vatan haini yavuz dizdar, bu milletin düşmanı, şeker hastası olanlar tatlı yiyebilirmiş, insülin dozunu ayarlayarak, kanser hastaları şeker yiyebilirmiş, bir insanın birine düşman olduğunu anlamak için illa ki süngüyü böğrüne dayaması gerekmez, yavuz dizdar da bu yolla öldürüyor bu milleti, o bu milletin düşmanı.

Doktor ümit aktaş ve bir çok doktor meyveyi dahi dikkatli yiyin derken, şeker hastası olan veya olmayan herkes için, yavuz dizdarın tatlı yiyin diyerek ortaya atılması sizce normal bir şey mi, ki üstelik bundan 5-6 yıl önce o da diğer doktorlarla aynı şeyleri söylüyordu, var bunda bir hinlik, kızım sana söylüyorum gelinim sen anla yapıyor bize, ne diyor, ağzımz tatlı olsun diyor, belli bir şeyi hedefliyor mu, hayır, bütün şekerlileri içeriyor bu söz, coca colanın sloganı ne, tadını çıkar, ağzımız tatlı olsun ve tadını çıkar çok benzeşen ve aynı kapıya çıkan iki söz, tatlı diyerek coca colayı çağrıştırmaya çalışıyor bize, ne diyorlar buna, sübliminal mesaj, tarkana 3 milyon vermiş reklam için coca cola, yavuz dizdara niye vermesin, asitli şekerli içeceğin maliyeti ne ki, suyun maliyetiyle neredeyse aynı, mısır şurubu kullanıldığına göre, oldukça karlı iş, herkese, herkesi satın almaya yeter coca colanın parası.

Sübliminal mesajı fıstık bahsiyle de gönderdi birde, antep fıstığı o bölgenin yerel yiyeceğidir diyerek tatlıya gönderme yaptı, akıllarda kalan ne oluyor, tatlı o bölgenin yerel yiyeceğidir, halbuki o ne dedi, antep fıstığı o bölgenin yerel yiyeceğidir, tatlı ile özdeşleştirildiğinde bu bilgi, ki kafalar bunu böyle özdeşleştirdi, tatlı yerel bir yiyeceğe dönüştü akıllarımızda, büyük bir oynama olmuştur mutlaka o program sonrasında tatlı ve şekerli satışlarında, benim eski yavuz dizdar sayfası bile 20 tık aldıysa o program sonrası, ki günlük toplam ortalaması 20 oluyor çoğu zaman, satılan şekeri siz düşünün.

yavuz dizdar, canan karatay kell paça çorbasında çok iddialılar, her gün içilsin diyorkar, bingür sönmez ve osman müftüoğlu damar tıkanıklığına sebep olacağı gerekçesiyle karşılar buna, 15 günde bir, ayda bir yeter diyorlar, osman müftüoğlu, canan karatay, yavuz dizdar türk kahvesi konusunda iddialılar, her gün iki, dört bardak içilmesini söylüyorlar, bingür sönmez iki fincandan fazla içilmemesi gerektiğini, çarpıntı yapabileceğini söylüyor, adı aklımda olmayan bir doktor daha var o hiç içilmemesini, kahvenin vücuttan kalsiyumu attığını söylüyor, bir grup doktor ıspanağı yoğurtlu yiyin derken bir kısım doktor yoğurtla yemeyin diyor, cana karatay et yiyin bolca diyor, osman müftüoğlu çok et yerseniz kolon kanseri olursunuz diyor, Allah aşkına ne yapsın bu millet, hangisinin lafını dinlesin, aptal ettler milleti, başka bir şey değil, amaç ta o olmalı zaten, aptal etmek.

Kelle paça çobası kolajen doku için öneriliyor, kas yapılandırması için çeşitli önerilerde bulunuluyor,  kas dokusunun hayati önemi vurgulanıyor, kas artırımı için neler yenmesi gerektiği söyleniyor, ki dün osman müftüoğlu yine buna değidi, ancak ve ancak kası eriten, yok edenin ne olduğu hep pas geçiliyor, kası eriten şeyin şeker olduğu, colanın değil kas, kemiği bile erittiği söylenmiyor, ancak şunu yiyin bunu için faydalıdır deniyor, desenize cola içmediğinizde zaten kas kaybetmezsiniz zaten diye, demiyorlar, birileri ağızlarına susturucu takmış sanki, söylemiyorlar, bizler de doktor diye dinliyoruz bunları, o tv lerde bangır bangır cola reklamları yayınlanırken ve o tv kanalları cola reklamıyla ayakta dururken, bizden giden kasların, kolajenlerin parasıyla yani,  kanımızla, canımızla besliyoruz coca colayı ve dolayısıyla tv leri, o tv lere çıkan doktorlardan bunları söylemesini beklemek gaflet olur zaten.

Neymiş şeker yememe baskısı kurulan vücutta sonrasında daha büyük şeker patlamaları yaşanır, daha çok yenirmiş şeker, bu yüzden, daha büyük patlamalar yaşanmaması için şeker güdüsü baskılanmamalı, yenmeliymiş, bunu diyen yavuz dizdar, ilginçtir bunu söyleyenler kervanına gürkan kubilay da katıldı bu hafta, yavuz dizdarın ertesi günü, araştırmalar böyle gösteriyormuş, şeker isteği baskılanmamalıymış, şimdiye kadar böyle demiyordu, coca cola onu da görmüş olmalı, hani hep anlattığı hücrelerin toksinle kaplı oluşu meselesi var ya, o toksinin ana maddesi ne, bizde o toksini yaratan ne onu söylesin bize bir önce, şeker tabi ki, başka ne olacak, ama para şekerden de tatlı gelmiş olmalı gürkan kubilaya, hayattaki mutluluğu, mutluluk algısını şekerei kadar ndirgediysek eğer, sırf şeker tüketimine bağladıysak, mutluluğun tek yolu şekerse hiç durmayalım atalım kendimizi şuradan denize, madem ki şekerle dans etmemiz gerek onca yaşanan şeker hastalığına, şekerden dolayı yaşanan uzuv kayıplarına rağmen verilim fitili altımıza ve geberelim gitsin kısa yoldan, hiç değilse onca acıyı, meşakkati çekmeyiz.

Cola içelim ve acının tadını çıkarılım dibine kadar, bunu bekliyorlar bizden, bunu istiyorlar, bunu istememizi istiyorlar, colanın direkt tadına varmak için that sugar adlı belgeseli bir daha, bir daha izleyin, o ağzında diş kalmamış gençleri, hayatları biten insanları görün, hiç unutmamacasına ki bu tuzaklara gelmeyin, tıpkı benim gibi, ben yemiyorum şekeri, sıfır, bir, bir buçuk yıldır sıfır, ne bir dondurma ne bir çikolata yedim, yeminle, patlama matlama da yaşamıyorum, insan üstü bir varlık mıyım yoksa ben, yavuz dizdarın dediğine göre öyle olmalı, öyle sayılmalıyım, bunca sıradışılık ancak bu şekilde tanımlanabilir, akşamları şeker çekermiş yemekten sonra insanın canı, benim canım  niye çekmiyor öyleyse, bende var olmalı bir yanlışlık, yavuz dizdarda olacak değil ya, kıçımın yan kenarı doktor bıozuntusu, gündüz çekmiyormuş canı da akşamları çekiyormuş, akşamdan bir coca cola parlatın diyor açıktan değilse de sübliminal mesajla, çokta gizli de değil üstelik.

Coca cola direkt eritiyor, kemiği ve kası, içinde asit te olduğu için, diğer mısır şuruplular kası yağa çeviriyor, nereden mi biliyorum, bir arkadaşım sıkı cola içicisiydi, her gün litrelerce içerdi, eskiden benden uzunken benden kısa oldu, bir deri bir kemik kaldı sonunda, 50 kilonun altına düştü, 50’li yaşlarda, mide problemleri, kemik problemleri yaşadı, ne zamanki koladan vaz geçti kiloları geri geldi, boyu da eski boyuna ulaştı, ben hiç cola içmedim, çok çok az içmişimdir içtiysem, ayda yılda bir, eve hiç almadım, dışarda da hep ayran içerdik, dedim ya, çok çok az, diğer mısır şurupluları yedim ama, bolca dondurma ve çikolata, pastalar, tatlılar, hiçbirinden mahrum bırakmadım kendimi, kendimi severim, ne istediyse verdim, ve sonunda ben de koca bir yağ tulumuna dönüştüm, dönüşmüştüm, son bir buçuk yıldır hiç yemedim o mısır şuruplulardan, çikolatadan bir ufak parça, dilim dahi yemedim, o kadar yemedim yani, net sıfır,bu sürede sadece bel ölçüm 20 cm inceldi, genel olarak inceldim ve on kilo azaldım, ne spor ne de başka bir şeyle, sadece şekerden, mısır şurubundan uzak durarak, her iki halde de, coca cola da içseniz diğer mısır şuruplu ve şekerlileri de yeseniz o kaslar olduğu gibi kalmıyorlar yani, şimdi çıkmış dingilin teki şeker yiyin tatlı yiyin diyor, olur şekerim, hemen, sen iste, kazakla kapatmasa kocaman bir karnı olmuş yavuz dizdarın, hiç iyi görünmüyor gidişatı, benden söylemesi.

Biz ekmek dahi yememe noktasına gelmişiz, bundan daha ötesi var mı, yok, adam bizimle dalga geçer gibi ekmek yiyemezsen pasta ye diyor, akıl alır gibi değil, bu ülkenin üçte biri obez, yüzde otuzu, insanlar mide ameliyatı kuyruğuna girmiş durumda, ölümü ve bütün sonuçlarını göze alarak, herif geçmiş karşımıza şeker, tatlı yiyin diyor, peki neden oluyor bu obezite, onun cevabını versin bir önce, sonra akıl versin, aklı varsa tabi, akılsız, pislik, eğer para için yapıyorsa bunu o paralar tez günde mezarlık parası olarak kullanılır inşallah, kendine tabi, şeker yaşam boyu tiroid, haşimato sebebi, şeker hastalığı sebebi, yaşlılıkta alzaymır sebebi ve kendine doktor diyen bir yavşak çıkıp tatlı yiyin diyecek ve ben ona laf etmeyeceğim, işte bu olası değil, yarası olan konuşuyor, erkan petekkaya içkiden yemiş vurgunu, alkoliklik derecesine gelmiş ve tedavi görmüş, alkol dünyadan kaldırılsın demiş, ben şekerden yedim vurgunu, kızım hiper tiroid haşimato oldu, oğlum sinir sahibi oldu, ben kilo sahibi oldum ve şeker kalksın ortadan istiyorum, bundan daha doğal ne olabilir, sen giderken biz dönüyorduk yavuz dizdar,  o aklını kendine sakla.

Biri bir şey söylüyor, öbürleri papağan gibi tekrar ediyor, canan karatay yüzünüze zeytinyağından başka bir şey sürmeyin dedi, hepsi tekrar etti, merak edip denedim, yüzüme sürdüm, vücudum reaksiyon gösterdi, bir kez deneyip öyle söyleyin hiç değilse, yok, kabak çekirdğini kabuğuyla yiyecekmişiz, bunu söyleyen osman müftüoğlu, onu denemem, kabuk dediğin odun parçası, onun ağızda, bütün sistemde ne işi var, parçalar geçer insanın içini, her yerini, murat topoğlu meyve çekirdeği yememizi önerdi mesela, siyanür içerirmiş ama azı faydalıymış, isteyen yesin, ben yemem, ananasın kabuğu faydalı dediler, kaynattım, bir şeye benzemedi, döktüm, limonun, portakalın, muzun, her şeyin kabuklarını atmayacakmışız, ne kapacağız, kabuk koleksiyonu mu, narı kabuğuyla sıkıp yiyecekmişiz, zarı da faydalıymış, istediği kadar faydası olsun, kendisi acı, hayatta yapmam, portakalın sadece sarısını soyup beyaz kısmıyla birlikte yiyecekmişiz, onu da yemem, hiç kimsenin hatırına ağız tadımı bozamam hiçte, ağzımızın tadı olmasın mı, ağız tadı için tatlı yiyeceğiz ama meyveleri tadını kaçırdıktan sonra yiyeceğiz, iyi fikir doğrusu, hani birşey öğretmiş olalım hiç değilse diye çırpınıyorlar sanırım ama hepsi nafile, boşa çözümler, boş konuşuyorlar, bir çoğu.

***necati doğru fetökülli adlı eski yazısını yayınlamış, bana inandırıcı geldi, o eski tarihte böyle bir yazı yazmış olması fetöcü olmadığının ispatı gibi, peki siz akp nin fetö ile mücadelesini inandırıcı buluyor musunuz, bana pek inandırıcı gelmiyor da, nedenlerini söyleyeyim, fetö okullarının eskiden ismi samanyolu idi, sonra okyanus oldu, okyanus ötesinde olduğu için olmalu feto, okyanus okulları hala açık ve aynı isimle eğitim öğretime devam ediyorlar, iç yapılanmalarında bir değişiklik olmüdu mu bilmiyorum ama burada, oturduğum yer olan incekte bir tane var mesela, aklımda kaldığı kadarıyla anadolu bulvarında da var, samanyolu vardı, şimdi yine okyanus olarak var sanırım, bu okullarda kimler okuyor, aileleri kimler diye araştırılsa baylocka gerek falan kalmaz kanımca.

Biliyorsunuz fetö en çok incekte yapılanmıştı, ipek, koza üniversitesi, fetönün evi hep buradaydı, yine burada bir yapılanma daha var, incek tenis yüzme klübü, bu klube dışardan katılamıyorsunuz, mutlaka içinden birilerinin referans olması gerek, tenise talep çok ama havuz hiç talep görmüyor, yazın bile, buradan kapalı, dindar bir grup olduğunu düşünebiliriz rahatlıkla o yapılanmanın, ve neden bu kadar sıkı tutuluyor üyelikler, bir tanıdığın olmadığında klübe alınmamak pek çok anlama çekilebilir, oranın üye kaydı alınsa baylocktan daha iyi sonuçlara ulaşılır, benim içimden bir ses öyle diyor.

Bu 15 temmuz fetö ile danışıklı döğüş bana kalırsa, bu bahaneyle ensesinden yakalayabildikleri bütün atatürkçüleri içeriye tıktılar, içerdekilerin kaçta kaçı atatürkçü kaçta kaçı fetöcü o bile belli değil, yine baylock yüzünden işinden gücünden edilen bir aileye o baylocku veren üstü amerikadaymış şimdilerde ve o insanların fetöcü olduklarına dair baylock dışında bir gösterge yok, 15 temmuz olmadan topladılar üst fetöcüleri amerikaya, neymiş fetöyle mücadele ediliyor, kim vurduya gidiyorlar insanlar, adil öksüzden bir ses var mı, yok, niye, hatırlıyor muyuz, hatırlatıyorlar mı, hayır. Sizce tsk 15 temmuz öncesi mi daha güvenilirdi yoksa şimdi mi, o bile belli değil.

***Bugün 27 aralık perşembe,  yılbaşına 3 gün kaldı, hiç yılbaşı kıpırtısı, sevinci göremiyorum insanlarda,  sadece insanlar değil piyasa da öyle, geçmiş yıllarda, yani geçen yıl dahil bütün yıllarda bir ay öncesinden başlardı parfüm, pırlanta takı reklamları, şimdi tek tük, yaşama sevincimizi bile elimizden aldı bizim bu manyaklar, hayatlarımızın içlerine etti, Allah vere de şu belediye seçimleri şu manyaklardan kurtuluşumuzun başlangıcı olsun.

***Oğlum gece yarısı, yani sabaha karşı 3,5 ta, mahallede eve gelirken kırmızı ışıkta geçmiş, yollar bomboş, kırmızıyı mı beklesin aptal gibi, ben de beklemem, bekleyen aptal zaten, ortalık kar kıyamet birde üstelik,  polis otosunda keyifle oturup bekleyen polis memuru ceza yazmış, sazan avına çıkmış belli ki, sabaha karşı, elbet gideceksiniz ve biz de sizden kurtulacağız, istanbulun, imamoğlunun yaktığı meşale ile, sadrazamın uşakları. moristonun köpekleri., bir kere o saatte kırmızı ışık mı olur, saat 11, 12’den sonra sarıya dönmez miydi ışıklar, üstelik mahallede, yılbaşına kadar çok ceza yazacaklar diyorlardı zaten, sonrasında seçimlere kadar yazmayıp dikkat çekmeyeceklermiş o yüzden bu ara sıkılaştırmışlar işi, eh, belli oluyor, geceli gündüzlü, Allah yarattı demeyip bir dayak çekeceksin ona, bak bakalım bir daha yapıyor mu, trafik levhalarının arkasına saklanıp ceza yazan polisin videosunu gördünüz değil mi, manyadı bunlar iyicene. 

***Son günlerin magazin gündemi şu, 72 yaşındaki ajda pekkanın tayt giydiğindeki kalkık popo görüntüsü gerçek mi değil mi, müge ile gülşen popo kaldıran bir şey giydiği iddiasındalar, onların da kanına dokunuyor galiba bu iş, e haklılar, yaşları karşılaştırılınca, sporla olsa ebru şallıda olur diyorlar, benim gözüme de gerçekmiş gibi görünmedi hiç, bir aparat var gibi, kalıp gibi duruyor, dün kamuran akkoru çıkardılar, ajda pekkan için benden iki yaş büyükmüş, ben kaç yaşında olduğunu bilmiyorum dedi, pek inanmaz bir tavırla, 84 yaşında olan bir ablayla konuştum, ben lisedeyken ajda pekkanın filmine gitmiştim, olsa olsa benimle akran olur, küçük değil dedi, 8 yıldır 50 yaşında bir adamla birlikteymiş dedim, o yaştaki kadının kocayla ne işi olur, göstermeliktir dedi, bilemiycem artık orasını, o yaşa daha zamanım var ama, 72’ye göre 20, 84’e göre 32, bence de öyle olmalı, ama görünüşte ajda benden taş, bunu itiraf etmeliyim, her ne kadar müge ve gülşen kabul etmese de bunu ben kabul ederim, yiğidi öldür hakkını ver, ve bir dolu öyle var, emel sayın da öyle, hiç değişmiyor kadın, nasıl bir şeyse, bukalemun geni akıttılar kendilerine sanki, zamana karşı koyan, ölümsüzlüğü keşfetmiş gibiler, acıkınca biz dalarız kebapçıya, onlar girer balıkçıya, biz homini gırtlak dondurmalar, çikolatalar yerken onlar onun reklamında oynarlar sadece ve ödem atmak için ananas yerler, olsun o kadar, 4 dondurma alsan 15 lira, bir ananas alsan yine 15 lira, ikisi de 4 kişiye yeter üstelik, tercih meselesi, neyi tercih ettiğinse senin sorumluluğun, bu ananas olur, muz olur, sen ne istersen o olur, ananas ödem atar, yani idrar söktürür, muz magnezyum içerir, yani bağırsakları çalıştırır, hatta muzöyle bir meyve ki gece yatmadan yerseniz size rahat yarım kilo idrar söktürür, sabah kalkınca yerseniz bağırsaklarınızı çalıştırır, canan karatay halt etmiş meyve yemeyin diyerek, dondurma ne yapar, kaloriyi arttırır, şekeri yükseltir, seçenekler ortada, seçip beğenmek sana, kişiye kalmış bir şey. 

Yine o abla bana dedi ki, bana kızım der, yaklaşık 20 yıldır tanışırız, bu 20 yılın ilk 8-10 yılında yakın komşuyduk, sonrasında ise hep görüştük, telefonla veya yüzyüze, sendeki bu iyilikle çok iyi günlerin olacak kızım dedi, o daha uzun uzadıya söyledi tabi bunu ama ben bu kadarını yazabildim, sağlık, hayat üzerine karşılıklı fikir alışverişlerinde bulunuruz yıllardır, o bana ben ona, birbirimize faydalı tavsiyelerde bulunuruz, ve dinler tavsiyelerimi, ben de onun tavsiyelerini dinlerim, bilirim ki ondan bana zarar gelmez, dostumdur, o beni bilir her şeyimle ben onu, bundan hoşnut olmalı böyle söylediğine göre, her konuşmamızda söyler bunu, benzeri şeyleri, sağ olsun, iyiliğimin kendine olan boyutunu biliyor sadece o, oysa ki ben buradan tanımadığım sayısız insana iyilik gönderdim, gönderiyorum, miyom, sezaryen, estetik, hitit ayaş sayfalarımla, 8 yıldır, tek kişilik bir iyilik hareketiyim ben, benden dünyaya.

***Bizim toktorlar, toktorlar, pek bir hevesli ya frenk mallarını övmeye, ananası pek bir övüyorlar, içinde bromelin varmış, ödem attırırmış, aldım, çok bir fark göremedim, salatalık, yeşil kabak ta ödem attırıyor, hatta nar da, ama asıl ödem yapmayan şeyi konuşmak lazım konuşulacaksa bu konuda, ekmek ve diğer karbonhidratları yemediğinizde ödem yapmıyor zaten vücut, ödem atıcılara da iş düşmüyor bu sayede, vücutta ödemi yapan, tutan karbonhidratlar, sünger gibi tutuyor, hapsediyorlar suyu, deneyin, pilav yiyin, makarma yiyin ve idrarınızın seyreldiğini, azaldığını kendiniz test edin, yemenize bile gerek yok, bir avuç pirince, makarnaya sıcak su koyun, ne kadar su koyarsanız koyun o şiştikçe şişecektir, içinde tutacaktır suyu, içinizde yaptığı gibi, bir dilim ekmek te öyle, bir farkı yok.

Ama ben asıl asıl asıl şimdi açıklayacağım gerçek sebebi, altta ne yattığını, yılın bombasını yılın son gününe saklamışım bilmeden, gerçi daha önce de yazmıştım benzer bir şekilde, herhangi bir sebeple, tokluk hissi, şişkinlik hissi, acıkamama duygusu, can sıkıntısı, alışkanlık gibi gibi sebeplerle yemek yemeyi ertelediğinizde, uzun süren açlık dönemleri yaşadığınızda, veya kandırılıp, ki doktorlar tarafından, akşam erken saatte yemeyi kesip sabaha dek bir şey yememek gibi, bu uzun aralıklarda kan şekeriniz düşüyor, kan şekeriniz düştüğünde, gece veya gündüz hiç fark etmez bu, vücut rölantiye alıyor kendini, bütün vücutsal fonksiyonlarını gerçekleştirmeyi bırakıyor, idrar torbası, bağırsaklar tamamen duruyor, kıtlık moduna sokuyor kendini vücut, ve vücutan daha fazla şeker atılamasın, olan şeker vücutta kalsın diye olanca gücüyle üretimi kısıtlıyor, ve ardı sıra gelsin ödem, gelsin şişkinlikler, gelsin yağlar, gelsin toksinler, gelsin kilolar. 

İşleyen demir ışıldar misali gün boyu besinle doldurmalıyız vücudumuzu, hani şu az az sık sık meselesi var ya, aynen işte öyle, vücut aç kalmaya göre değil tok tutulmaya göre programlı, uzun süreli  aç kalınca hatları karışıyor,, sandığımızın aksine,hatta gerekirse, ki benim gerekiyor bazen, gece beslenmelerine dahi geçmeliyiz, geçen gün akşamdam yememiştim, çoğu zaman istemiyor canım yemek yemeyi, sabah 5’te bir baktım şekerim 45’e düşmüş, hemen bir muz yedim, geri yattım, eğer gece yemediysem kalkar kalkmaz bir meyve yiyorum şimdilerde,, o bahsettğim abla ben bildim bileli bu yöntemle yaşıyor, şekeri var, insülin kullanıyor artık, ve devamlı pür dikkat halinde yaşıyor, yaşayabilmek için yaşıyor adeta, neymiş formül, az az sık sık, bilinmeyen bir formül değil gerçi ama uygulamadıktan sonra bilmenin kimseye bir faydası yok, ama şekeri şekerle dengelemek gibi bir aptallığa düşmüyoruz tabi, meyveyle yapıyoruz bunu, az meyve, bir adet, suyu değil kendisi, canan karatayın meyve yemeyin meselesi de boşa çıkmış oluyor böylece, meyve yiyin, ama bir külek değil, bir tane, birer tane, zaman aralıklarıyla, besinin, yemeğin dışındaki zamanlarda, ki şekeriniz dengeli seyretsin.

Eğer bunu şekerle yapacak olursanız şeker ani yükseleceği için kısa zamanda yine hızla düşecek ve aynı döngüye geri gireceksiniz, şeker yemezsek ölüyor muyuz, hayır, şeker yersek ölüyor muyuz, evet, o zaman niye şeker yiyoruz, tabi ki yemiyoruz, ve içmiyoruz da, bu gece içilecek coca colalar, coca cola 3 milyonu boşuna vermedi tarkana, kat kat geri alacak, bu hafta yayınlandı reklam biliyorsunuz, yazık o insanlara, bu nesle yazık, bir çürük nesil geliyor ki onları toparlamaya şehir hastaneleri baş edemeyecek, iyi yıllar, iyi yıllarımız olsun, akp siz, onlarla iyi yıllarımız olmasının mümkünatı yok, bunu artık biliyoruz.

Bir kitap varmış, parayı verdik düdüğü çaldık diye, cıa nın dünyayı nasıl parmağında oynattığını anlatıyormuş, ne para vermesi, canımızı alıp üste para alıyorlar, coca colada olduğu gibi.

 

 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *