Press "Enter" to skip to content

Sağlık; Sigara Nisan’10

Sigara içenlerin bu yazıyı okumayacağını ve okusa dahi nasıl bir ifadeyle okuyacaklarını tahmin edebiliyorum. O yüzden, baştan ön yargılı olarak okumak niyetinde iseniz, hiç okunmaması yeğdir.
Benim için hepsi bir. İçki, sigara, çay, kahve, kola, televizyon, şeker vb. müptela olunan maddeler. ?İnsanın bile bile kendine zarar vermesini hiçbir zaman aklım almadı. Sigaraya olan bağımlılığınız varlığınızı devam ettirmeniz için tek seçeneğiniz olan bedeninizden daha değerli olabilir mi? Yedekte bir vücudunuz daha mı var? Neye güveniyorsunuz? Sigara bedensel ve ruhsal varlığınızı tehlikeye atıyor, farkında mısınız? Elinize baltayı alıp bacağına indirebilir misiniz? Sigara içmek bana göre eline baltayı alıp bacağına indirmekle eşdeğer. Değil bacağına, bütün bedenine.
Hayret ediyorum sigara içenlere. Ben bir kez bile denemedim. Bana zarar verebilecek bir şeyi neden deneyim ki? Ne kadar mantıksız! Bir defa bile denemek korkutmuştur gözümü. O bir kez denemede bile alabileceğim zarardan korkarım, nerede içicilik! Kendi kazdığım kuyuya asla kendim düşmek istemem.
Hele keyif vericiliği! Sigaraya sıra gelene kadar keyif verici öyle çok şey var ki hayatta. Bunu görmemek için bütün duyularının körelmiş olması lazım. Gerçi sigara duyuları da köreltiyor zaten. Keyif vericileri ayrıştıramamanız çok normal! Keyif verici olarak temiz havayı solumaya ne dersiniz? En azından sağlıklıdır, zarar vermez.
Dert ortağı hiç olamaz kendi zaten başlı başına bir dert. Dert üretim merkezi. Hastaneye gidiş bileti. Ona harcanan vakte, emeğe yazık. Satın al, aç, çıkar, yak, iç. Günde kaç kez! Git uçurumdan atla daha iyi. Kesin çözüm. Hiç değilse süründürmez.
Bu işin başka bir boyutu da onca tarım alanının, sayısız iş gücünün heba olması. Biz sigara içmezsek tütün işçileri daha yararlı bir alanda çalışır, tütün ekilen tarım alanları ise insanın faydasına dönük olarak işletilir.
Çevrenizdekilere ve çevreye verilen zararlara değinmedim bile. Kendi ekonominize, aile ekonominize, ülke ekonomisine ve dünya ekonomisine verdiğiniz zararlar da cabası. Çocuğunuzun süt parasını sigaraya verip vermediğinizden emin misiniz?  ‘Bir benim sigaramla mı?’ demeyin, ne demişler, ?damlaya damlaya göl olur?.
Bütünü teşkil eden sizsiniz. Siz o bütünün bir parçasısınız. Bütünü siz oluşturuyorsunuz. Siz o bütünden ayrıldığınızda bütün yara alacak. Bir başkası, bir başkası derken o bütün yok olabilir. Bu sizin elinizde. Bir düşünün. Tıkamayın kulaklarınızı hep yaptığınız gibi.
Bunlar benim düşüncelerim. Sigara üstüne bu kadar yazmak yeter, çünkü buna değmez. Sigara hakkında yazmak için harcadığım zamanıma bile yazık. Seçim sizin. Ama aklın yolu bir.
Mayıs 2010,
70?li yaşlarını süren bir kadın kasada soruyor fütursuzca, ?Tekel 2000 yok mu?? İnanası gelmiyor insanın. Dersten kaçan liseli gençler parkta önlerine bakıp bir yandan sessizliğin sesini dinliyor, diğer yandan sigaralarını tüttürüyorlar. Tek birliktelikleri, ortak noktaları sigara içmeleri imiş gibi. Toplu ayin havası hissediyorsunuz yanlarından geçerken. Nasıl kişileştiriyoruz hayatımızda sigarayı ki, çocuklarımız nefesi sigara içmekte alıyor?
Bu kötü tohumu onların içine atan biziz. Sizin içici olmanız çocuğunuzun da içici olacağının da göstergesi. Kendiniz için değil ise çocuğunuz için vazgeçin bu illetten. Torunlarınız size müteşekkir olacaktır. Sigara kolunuzdan, bacağınızdan, canınızdan, çocuğunuzdan, torununuzdan, onların çocuklarından daha mı önemli? Bu kadar mı iradesiz, acizsiniz?
Ya çocuğunuzun taze ciğerlerine saldığınız sigara zararlıları? Buna hiç hakkınız yok. İçici iseniz çocuğunuza dokunmayın, öpmeyin, yaklaşmayın. Bunu yapabilir misiniz? Ama ona zarar vermeyi yapabiliyorsunuz.
Doktora gidiyorsunuz, herif baştan ayağa sigara kokuyor. İrkiliyorsunuz kokudan. Doktor ve sigara. Ne kadar tezat ve birlikte. Gittiğinize pişman oluyorsunuz.
Eylül 2010
Yeni tanıştığım bir arkadaşımın annesinin boğazında delik var, konuşamıyor, daha doğrusu tıslayarak konuşmaya çabalıyor ama ben tek kelimesini anlayamıyorum, her seferinde kızı bana tercüme ediyor. Besbelli konuşmak, kendini ifade etmek istiyor ama azıcık konuşmaya başlayınca ardından aksırıklar, tıksırıklar geliyor ve bölünüyor konuşması, yani tıslaması.
Sonrasında yanımızda oturuyor sadece konu mankeni gibi. Konuşmaya çalışsa neler olacağı belli. Öksürüklerin sonunda ise boğazındaki delikten çıkan tükürükleri temizliyor sık sık peçete ile. Bakmamaya, görmemeye çalışıyorum, yürekler acısı. Boğazında delik olan insanları, yaşlı erkekleri daha öncede gördüm ama nedenini bilmiyordum. Annesi yokken nedenini sordum arkadaşıma, 20 yıl boyunca günde iki paket sigara tüketmiş annesi. İçler acısı.
Bir başka arkadaşımın abisi yaklaşık 10 yıl yatalak oldu. Ayak parmaklarından başlamışlardı kesmeye. Sonra öldü. Nedeni sigara. Allah?tan Almancıydı, baktı yıllarca Alman hükümeti. Türkiye?de olsa evlere şenlik.
Karşılıklı dairelerde oturan üst komşularımın ikisi de sigara tiryakisiydi. Biri 60?lı yaşlarda, diğeri 40?lı yaşlarda iki erkek. Her sabah onların öksürük seslerini duyardım. 60 yaşında olan sağlık sebepleri, hastalıklar baş gösterince sigarayı bırakmak zorunda kaldı. Artık onun öksürük sesini duymuyorum, öksürmüyor. Ama 40 yaşında olan komşum öksürmeye ve sigara içmeye devam ediyor. Onunda hastalıkları artar bir süre sonra o da bırakmak zorunda kalır. Demem o ki, sigara kaç yaşında bırakılırsa bırakılsın o an vücut kendini temizlemeye başlıyor. En güzeli bir an önce bırakmak.
Keçinin doğada yemediği ot tütünmüş. Ne garip değil mi? Keçi kadar aklımız yok:)
Sigara suyla ıslatıldığında evlerde böcek ilacı olarak kullanılabiliyormuş. Ne diyim içenlerin aklına?
*Ben hiç sigara içmedim. Birine uzatmak için elime almaktan, elimde tutmaktan bile tedirgin olurum. Nerde içmek! Babam aklıma geldi, sonra 52 yaşında öldüğü, sonra akciğer kanserinden öldüğü, sonra hep çok sigara içtiğini gördüğümü hatırladım. 13 yaşındaydım babam öldüğünde. O zamandan karar vermiş olmalıyım sigara içmemeye, sigaraya elimi dahi sürmemeye. Bende bu kadar derin bir iz bırakmış bu ölüm hatırası. Bunu şimdi fark ettim. Sigaraya neden bu kadar karşı olduğumu. Babamı severdim, her kız çocuğunun babasını sevdiği gibi.
Haziran’12
Ses kısıklığı, ses kaybı ciddiye alınmalıymış; gırtlak kanseri belirtisi olabilirmiş. Gırtlak kanserinin en önemli; birincil sebebi sigaraymış. Zaten bütün kanser sebeplerinin başında sigara geliyor. Ben sigara içmeyi insanın kendine; bedenine; varlığına olan ihaneti olarak görüyorum. Var olmamızı, hayatta kalmamızı sağlayan tek organizma olan bedenimizi bile, bile yok etmeye; tahrip etmeye çalışmak bana göre sigara içmek. İntiharla eşdeğer. Aslında intihar sigaranın daha kısa yoldan ve acısız olanı. Konuşmak, kendini ifade etmek isteyip bunu yapamamak; boğazında bir delik olduğundan söylemek istediklerini karşı tarafa aktartamamak; insanları kendini anlamaya, dinlemeye zorlamaya çalışmak nasıl zor bilemezsiniz. Bir dilsizden farksız; tek fark dilsizin hayatı boyunca dilsiz olması; sonradan dilsiz olmak çok daha kötü olmalı. Bunu sık, sık yaşıyorum; arkadaşımın annesi ile. Her seferinde ısrarla bana bir şeyler anlatmaya çalışıyor ama anlamam mümkün değil anlattıklarını; kulağıma çalınan uğultulu bir sesten başka bir şey olmuyor çünkü. Kızına dönüyorum söylemeye çalıştıklarını bana tercüme etmesi için; onu kırmamak, dediklerine kulak vermediğimi düşünmemesini sağlamak için; kızı da bıkmış onu anlamak, tercüme etmekten; ya anlatıyor ya da duymazlıktan geliyor. Onu her görüşümde moralim çöküyor; kendimi iyi hissetmemeye başlıyorum. Açıkçası çokta fazlada görmek istemiyorum.
Bütün bu yaşananların sebebi sigara; onun zamanında haddinden fazla sigara içmiş olması. Artık sigara içmiyor; sigara içmeden de yaşayabiliyormuş meğerse. Sigara içtiği zamanlar kendini 10 dakikalığına bu halde görmüş olsaydı sigara içmeye devam eder miydi sizce? Siz bu filmi görme hakkına sahipsiniz; görüyorsunuz açık, açık; kendinizin 10 yıl, 20 yıl sonraki halini. Anlattıklarım yeterli değil mi? Değilse gidin bir onkoloji hastanesine ve görün gelecekteki halinizi. Bunu yapmak istemezsiniz elbette; bunu yapmaya cesaretiniz olmaz; sigara içebilecek kadar cesursunuz ama sigaranın sonuçlarını; size yapabileceklerini görebilecek kadar cesaretiniz yoktur; yok sayarsınız olanları; yaşananları; sizin yaşayacaklarınızı. Bir insan nasıl bu denli kör olmayı seçebilir; anlayamıyorum.
Siz birde onu; yani bir koah hastasını boğazındaki delikten balgam çıkarmaya çalışırken görmelisiniz; öksürüyor; zorlanıyor; tıksırıyor; dakikalarca; yıllarca tüttürdüğü sigara burnundan getiriyor hayatı. Bir sigara bütün bunlara değmez. 
Türkiye yüzde 38 ile erkekler arasında sigaraya bağlı ölümlerin en çok görüldüğü ülkeymiş.
Kasım’12
Her geçen gün biraz daha azalıyor sigara içerken gördüklerim; bu çok sevindirici. Sokakta; yolda, izde eskisi kadar görmüyorum sigara içen. 
Ağustos’13
Öyle demişim geçen yıl ama bu yıl oğlum üniversiteye başladı ve okula gittiğimde gözüme çarpan ilk şey üniversitenin ilk yılındaki gençlerin her teneffüste dışarıda toplaşıp sigara içtikleri oldu.
 
Spor Mart?10
Annelerimizin şeker, tansiyon gibi hastalıkları had safhada. Kalp hastalıkları kadınlarda eskisine nazaran çok daha fazla. Neden? Kadınsın, kır dizini evinde otur, gezme orda burada, ayıptır, ne derler, el âlem ne der? Çarşıya, pazara çıksan o bile suç. Hala bu şartlar altında yaşayan öyle çok kadın var ki! Hareketsizlik. Sonuç. Bin bir çeşit hastalık.
Salıvermeyin kendinizi bir merdiveni çıkamadım diye öyle hemen. Direnin merdivene ki, direnciniz artsın. Koyuvermeyin kendinizi. Bırakmayın mücadeleyi, pes etmeyin. Yaş alın, yaşlanmayın. Yenik düşmeyin ihtiyarlığa. Yaşlılığın kucağına bırakmayın kendinizi lop diye. Yoksa alıverir kucağına, götürüverir sizi. Çıkarın beyninizden yaşlandım?ı, yaşlanıyorum?u. Yaşıyorum?u koyun yerine. Sıkı, sıkı tutunun hayata. Hayatta olduğunuz sürece.
Benim formülüm haftanın en az bir kaç günü günü pilates. Bu olmazsa olmaz. Benim gibi sezaryen mağduru iseniz tek kurtarıcınız pilates. Düzenli olarak yaptığınız pilates 1 yıl içinde deforme olmuş olan duruşunuzu, omurga ve iskelet sisteminizi yeni baştan yapılandıracaktır. Duruşunuz, yürüyüşünüz değişecek. Belki inanmayacaksınız ama boyunuz bile uzayacak. Benden söylemesi. Bu söylediğim etkiler bende birebir gerçekleşti, 1 yıl içinde. Ama bir hevesle başlayıp bırakacaksanız bir işe yaramaz. Devamlılık şart. Kilo verdirtmiyor, duruşu düzeltiyor, vücudu daraltıyor, eskisinden daha uzun görünüyorsunuz. Kilo için yürüyüşle desteklenmeli.
Evimin konforunda açıyorum televizyonu, her gün Ebru Şallı ile pilates yapıyorum. Pilates yapmam için evden çıkmam, bir yerlere gitmem, geri dönmem gerekmiyor. Çok pratik. Bir de pilatese başlayalı vücut performansım %100 arttı. Eskisinden çok, çok daha güçlü vücudum. Yorulmak nedir bilmiyorum artık. Eskiden iki odayı temizlesem iki saat oturmam gerekiyordu gücümü tekrar toparlayabilmem için, şimdi 1 saatin içinde bütün evi temizliyor, var gücümle dışarı atıyorum kendimi. Güçsüz olduğunu düşünenlere şiddetle tavsiye ederim.
Ve bol, bol açık havada yürüyüş. Bir ton müshil ilacına bedel. Koşabiliyorsanız, koşu. Koşamıyorsanız, kendinizi çok fazla zorlamadan, azar, azar arttırın. Yürüyüşte 20. dakikadan sonra yağ yakımı başladığı için en az, 30, 40 dakika yürünmeli, fayda görmek için. Ve tabi ki tempolu bir yürüyüş. Eğer koşmayı planlıyorsanız bunu 20. dakikadan sonrasına ertelemek yerinde olur kanımca.
Bugün 3 Nisan 2010. Bol, bol yürüyüşün tam zamanı. Ben neredeyse her gün en az 1,2 saat parklardayım. Arkadaşlarımla, çocuklarımla veya yalnız. Köyümün dağlarında olmayı, dorikte kancuraya binmeyi, çam ormanını solumayı daha çok isterdim ama hiç yoktan iyidir parklarda. Hem köyde uzun süre dursam sıkılabilirim. Hayat artık şehirlerde. Bırakın doğanın kucağına kendinizi. Doğayı seyredin. Koyu yeşil renkli çamların dallarının uçlarındaki açık yeşil filizleri nasıl oluşturduğunu, açık yeşille koyu yeşilin birbiriyle ne güzel bir uyum sağladığını, meyve ağaçlarında baharla birlikte oluşan tomurcuklarından çiçeklerini açışını, çiçeklerini döküp yaprağa dönüşünü, mevsim ilerledikçe meyveye dönüşünü izleyin, baharı, yazı, sonbaharı, kışı hissedin iliklerinizde. Sevin onları gözlerinizle. Bırakın gözleriniz bayram etsin. Soluyun oksijeni ciğerleriniz bayram etsin.
Nisan ayında belli olmuyor havanın insana nasıl bir şaka yapacağı. Şakacı nisan. Yağmurlu günlerde ve hafta içi günlerde parklarda pek kimse olmayacağı için o günlerde evreni hissedin, kuşların cıvıltısını dinleyin. Güzel havalarda ve hafta sonlarında insan seslerini, kalabalığı, eğlenen çocuk seslerini dinleyerek ve onlarla olmaktan haz alarak yürüyün yürüyebildiğinizce. Spor aletleriyle spor yapın. Kek, pasta günleri yerine açık hava günleri düzenleyin. Sorun etrafa ?Gelen var mı??. Koyun çantanıza fazladan birkaç elma ve biraz su, düşün yola.
Evet, iş var, sıkıntıda var ama eğlencede var. Hayatın eğlenceli yanını ihmal etmeyin ki, hayat güzelliğinize güzellik katsın. Bir yandan çalışın, üretin, diğer yandan eğlenin, kendinize eğlencelikler yaratın birileriyle ki, hayatla ilişkiniz daha sıkı fıkı olsun. Eğlenirken eğlendirmeyi de amaç edinin. Tek başına eğlence size pek bir şey katmaz.
En, en, en önemlisi de sigarasız bir hayat. Bir de doğanın döngüsüyle uyumlu yaşamak.  Doğayla birlikte uyanıp doğayla birlikte uyumak. Fırsatınız olursa kısa süreli gün arası kestirmeleri de vücut için çok dinlendirici.
Gerinmek, esneme hareketleri yapmakta çok yararlı. Sabah yataktan kalkmadan önce başlayın gerinmeye. Bir o yana, bir bu yana, enine boyuna gerinin bir kedi gibi. Gün içinde de ne zaman isterseniz. Kendinizi, vücudunuzu, kaslarınızı, eklemlerinizi ve benliğinizi hissedin. Daha çok tanıyın kendinizi ve daha çok sevin bacağınızı, kolunuzu, akciğerinizi. Var olduğunuz için, bütün bu güzellikleri hissedebildiğiniz için bir kez daha, bir kez daha, bir kez daha şükredin.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *