Press "Enter" to skip to content

Günlük 1b Ocak’12

?Keşanlı Ali Destanı? dizisi başladı kanal D?de. İzledim. İyi çalışılmış, özenilmiş bir yapım. Çağan Irmak adı yeterli geliyor zaten izlemem için.
Oyunculuklar çok mükemmel, hatta aşırı gerçekçi. ?Acaba bu kadar mükemmel olmak, gerçeği tamamen yansıtmak zorunda mı? diye düşünmeden edemedim doğrusu. Aslına sadık kalmak adına ben uzun etekli itici, çaçaron Fadime?yi görmek istiyor muyum evimde acaba?
Biraz daha zamanımıza uyarlanıp yumuşatılamaz mıydı tipler? Uyarlamak diye bir deyim var değil mi? Keşanlı Ali Destanı yazılalı olmuş 40-50 sene. O derenin altından ne sular geçti.
Keşan?dan gerçek bir Fadime, Zilha getirilseydi daha mı başarılı, gerçekçi olurdu acaba dizi? Bayağılığı payelendirmenin neresi doğru? Bu gerçekçi oyunculuklarla daha çok içimize alıp sindirmiyor muyuz bayağılığı, cahilliği?
O diziler değil midir bize külhanbeyliğini, serseriliği, zorbalığı içimize sindirten? O dizilerden sonra sizce daha da çoğalmadı mı o tipte görünmeye çalışan erkek sayısı? Kötü örnek olmuyor muyuz insanlara; kötüyü mubah göstererek!
Bizim gerçeğimiz bu mudur? Bir vurdulu kırdılı diziler dizisi aldı başını gitti.
Eskiden İstanbul ağzı denir, o konuşulur, konuşulmaya çalışılırdı. Eski Türk filmlerinde bile bu kadar ağzı bozuk konuşma biçimleri hatırlamıyorum ben. Şimdi kimin ne konuştuğu belli bile değil. Ağzından çıkanı anlamak bile zor.
Bir kültür karmaşasının, yozlaşmanın içine düştük ki sormayın gitsin!
Herkes, her önüne gelen sanat yapıyorum diye ortaya atılırsa olacağı bu. Burada sözüm Çağan Irmak ve ayarındakilere değil elbette. ?Halkın bağrından çıkan, halkı yansıtmaya çalışan? bir gurup yeni ?yönetmen’lere. Adını söylesem de olur aslında. Mahzun Kırmızıgül ve onun ayarındakiler. Diğerlerinin adını bilmiyorum. En gözüme çarpan isim bu son zamanlarda.  
Her malın bir alıcısı var elbette. Nasıl olsa alıcısını bulduk diye kaliteyi iyice aşağıya mı çekmemiz gerek? Her seferinde sütün suyunu biraz daha arttırmamız mı gerek? Kadını işleyeceğiz derken kadını daha çok ayaklar altına almak mı gerek? Bu yaşam biçimini onanır bir hale getirmek mi gerek? İçimize yerleşmesine, benimsenmesine izin vermemiz mi gerek? Orada, o dizide erkek kardeş modelini gören ?gerçek erkek kardeş? o şekilde davranmaz mı kız kardeşine bir süre sonra? Yanlış yanlışla değil, doğru ile örtülür. Kötünün merhemi kötü değil iyidir.
Ben normalde izlemiyorum bu dizileri ve hepsini. Şimdiye kadar izlediğim diziler sayılıdır. İkinci Bahar, Bir İstanbul Masalı, Hanımın Çiftliği ve Öyle bir Geçer Zaman ki. Birde dün Keşanlı Ali Destanının ilk bölümü işte. Hepsi bu. Adlarını düşünüyorum; adlarını bile aklıma getiremedim o vurdulu kırdılı külhanbeyi dizilerinin. En son bildiğim; yani duyduğum bir Behzat Ç. var aklımda kalan. Ondan daha dozu keskin olanlar varda adları aklımda değil.
Sanatın toplumu eğitmek, daha ileri, iyi bir yere getirmek gibi bir görevi yok mu sizce? Toplumu bir güruhtan, hilkat garibesinden öte seçkin bireylere dönüştürmesi gerekmez mi sanatın?  Burada geleceğimiz nokta ?Sanat sanat mı içindir, sanat toplum mu içindire? dayanır.
Bence sanat toplum içindir. Toplumu bir adım daha yukarıya taşıyabilmek için. Bunu en iyi öngören kişide sevgili Atatürk?tür. Sanata boş yere bu kadar önem vermemiştir. O konservatuarları, sosyal bölümleri boşu boşuna desteklememiştir. Tiyatroya, operaya, baleye ve binalarına o yoksulluk zamanında boş yere dökmemiştir onca parayı. Şimdiki halleri elbette içler acısı. Bu zamanda yaşamış olsa televizyon ve sinemalar gereken önem ve desteği alıyor olurlardı mutlaka. 
Sanat, sanat yapmak sorumluluk ister. Hayatın bütün yükünü omuzlar sanat. İşte bunun için eğitilir sanat yapan kişiler. Konservatuarlar, sanatla ilgili okullar bunun için var. Sanatçı yetiştiren okullar açmakla kalmayıp sanat üstüne düşünenlerinde yetiştirileceği okulların açılmasına önayak olmuş sevgili Atatürk. Dünyaya daha geniş gözlerle bakılabilmesi için. Sağ ol sevgili Atatürk.
Onca sosyal bilimler okulu sadece devlete memur yetiştirilmek için açılmadı. Düşünsünler, düşündüklerini dile getirsinler, hayata yön versinler diye de açıldı. Sosyal bilimlerin asıl varlık nedeni budur zaten hayatımızda. Öyle herkesin düşündüğü gibi boş yere okunuyor falan değildir yani. Bilim insanları bilimle ilgilenirken sosyal bilim insanları hayatlarımızı düzene sokmaya yardımcı olur.
Haldun Taner bir toplumsal hiciv yazarı. O zamanın değer yargılarını hicvetmiş Keşanlı Ali Destanı?nda. Diğer oyunlarında da görebiliyoruz bu yönünü Haldun Taner?in.
Zilli Zarife?nin kızı olmak, boşanmış, kocasını terk etmiş bir kadın ve onun kızı olmak kınanır bir durum olmaktan çıkalı çok oldu. Boşanma oranlarının evlenme oranlarından yüksek olduğu bu dönem de artık bütün kadınlar zilli Zarife;))) Veya zilli Zarife adayı. Kimse kimsenin gözünün yaşına bakmıyor bu zamanda. Hakkımızın yendiği durumda hepimiz zilli Zarife?yiz. Bunun hicvedilecek bir yanı yok artık.
Şimdiki moda ?zilli Zarife?lerin eski kocaları tarafından öldürülmesi. Bunun üstüne oyunlar yazılmalı, oynanmalı, hicvedilmeli artık.
Galiba yeni şeyler yaratmanın, yeni Haldun Taner?ler çıkartmanın zamanı gelmiş. Ama yok! Neden. Çünkü beyinler susturuluyor, önüne geçiliyor, sekteye uğratılıyor. Özgür düşünce yok deniyor, iletişim yasak deniyor, dur deniyor.
Ve şu simsiyah aylaynırlı göz makyajından içim dışıma çıktı. Eski zamanda geçtiğini vurgulayacağız diye kadınların olduğundan çirkin gösterilmesi şart mı? Biraz abartılı kaçmıyor mu o gözler sizce de? Özgü Namal?ın güzelliğini göremedik hiç Hanımın Çiftliğinde. O çirkin göz makyajı yüzünden. Beyinlere o görüntüyle kazındığından olsa gerek artık pek görmüyorum, görünmüyor Özgü Namal. Çok ilişikli değilim televizyonla; belki de ondan.
Öyle Bir Geçer Zaman ki?de de var bu makyaj ama en azından Hanımın Çiftliği kadar abartılı değil.
Bir dolu yabancı film izliyorum eski zamanda geçen. Hiçbirinde aslına sadık kalacağız diye kadınlar bu denli çirkinleştirilmiyor. İlginç olan eski Türk filmlerinde bile bu kadar vurgulayıcı değil göz makyajı. Olsa olsa kötü kadın rollerinde var.
*?Atatürk?ten hiç ?sevgili Atatürk? diye bahsedildiğini duymadım ben. Neden? Bizler için ondan daha çok ?sevgili? ön adını hak eden biri var mı sizce? Bende tesadüfen kullandım Atatürk?ün önünde bu sözcüğü.
*Akıl tutulması bugünlerde revaçtaymış. Geçen gün kim milyoner olmak isterde soru olarak karşıma çıktı. Aklın kısa veya uzun süreli durması. Bende de oluyor bu. Bir şeyi dinlediğimi sanıyorum, dinlemeye, kendimi vermeye çalışıyorum, bir bakıyorum kelimeler akıp gitmiş ve ben hiçbirini duymamışım. Aklımı veremiyorum. Bu yıl üniversite sınavına hazırlanan oğlumda da oluyormuş. Deneme sınavlarında düşüncelere dalıp gidiyor, konsantresini kaybediyormuş. Bu yüzden sınavlarda zaman kaybı çok oluyormuş oğlumun. Herkes dalgın, yorgun, kafalar dolu.    
Benimkinin nedeni kendimce belli. Kansızlık. Oğlumunki ne? Soru olarak çıkacak kadar yaygın olmasına ne demeli! Bir programda Ahmet Maranki?ye soru olarak geldi akıl tutulması, unutkanlık. Cep telefonu, bilgisayar kullanımının aşırılığı sebebiyle kafa yorgunluklarının ve alınan radyasyonun yan etkileri olarak değerlendirdi Ahmet Maranki. Haklı olabilir. Oldukça akılcı. Saatlerimiz bilgisayar başında geçmiyor mu? Kendi sonumuzu kendimiz mi hazırlıyoruz ne?
Bu konuda bir bilgiye daha ulaştım. O haberden alıntıdır. 

Çin?de yapılan bir araştırma, internet bağımlılığının alkol veya uyuşturucu bağımlılığından bir farkı olmadığını ortaya koyuyor. Tüm zararlı alışkanlıklar gibi, bilgisayar başından ayrılmamak ve internete hastalık derecesinde  düşkünlük sergilemek  de beyin hücrelerine  zarar veriyor.  Ünlü sağlık dergisi Plos One?ın haberine göre, internetin aşırı kullanımı,  kişide davranış bozukluklarına  neden oluyor. Daha da önemlisi beyinde kalıcı hasarlar yapıyor.
Beyin taramaları,  aşırı internet kullanan gençlerin beyinlerindeki ?beyaz madde?de önemli bir değişim olduğunu ortaya koymuş. (Bu bölge karar verme  becerilerini yöneten alan olduğu için hasar görmesi önemli sorunlar yaratıyor.)
Araştırmadaki deneklerin internete erişimleri engellendiğinde fiziki tepkiler verdikleri,  kaygılandıkları, saplantılı düşüncelerin ortaya çıktığı ve titreme gibi istem dışı hareketler yaptıkları gözlemlenmiş.  Bulgular, internet bağımlısı olan  kişilerin karar verme yetilerinin, duygusal dengelerinin, dikkat düzeylerinin ve kendilerini kontrol etme kapasitelerinin ciddi ölçüde azaldığını kanıtlıyor.

*Haberiniz olsun; sahte paralar serbest dolaşımda. Bundan bir iki ay önce alışveriş ettiğim marketteki kasiyer benden az önce kendisine verilen sahte 200 tl?yi almayıp geri çevirdiğini ve birkaç kişinin örgütlü bir şekilde dolanıp çevredeki esnafa sahte para yutturduklarını söylemişti. Onlardan bir döndü dolaştı bana geldi. Sahte yüzlük. Oğlumu gönderdiğim bir alışverişte para tanıyan hızlı kasada anlaşılmış paranın sahte olduğu. Oğlum geri getirince inceledim; neredeyse hiçbir fark yok. Benim anlamama imkân yok en azından. Beş tane yüzlüğün üçü sahte olsa ayıramazdım incelemeden önce. Artık biliyorum farklarını ama yine hızlı bir alışverişte ayırmak mümkün olma.
Sahte paranın dokusu gerçek paraya göre daha kalın ama yumuşak. Gerçek paranın kâğıdı çok daha kaliteli. İnce ama sert. Maliyeti düşünmüş olmalılar;))) Sahte paradaki Atatürk resmi gerçek paraya göre biraz daha bulanık. Gerçek parada yüzün biçimi, kıvrımları, özellikleri çok daha belirgin. Birde ışıkta belli olması gereken Atatürk başı sahte olanda ışığa tutmadan da belli oluyor. En önemli ve belirgin fark bu. Işıkta belli olması gereken Atatürk başı ışığa tutmadan gözüküyor.
Yüz lira gibi bir parayı elimde tutmak gibi bir lüksüm olamayacağından serbest dolaşıma iade ettim. İki tane birden verince biri gerçek bir sahte aldı koydu kasiyer kasasına. Artık o her yerde olabilir. Dikkatli olun.;)))
*Bukalemun olmuş insanlar. Nereden ne para koparacağını şaşıranlarla dolu ortalık. Bir sunucu; bir gün bakıyorsunuz kitap yazmış. Bangır bangır reklamını yapıyor. Allah gözünüzü doyursun diyeceğim ama doymuyor demek ki! Ne örnekler var bu ve bunun gibi.
Adı bilinen biri; bir bakıyorsunuz başka telden çalıyor. Rüzgâr ne taraftan eserse o tarafa yöneliyor insanlar. Para rüzgârı elbette.
*Yeşillikten Ocak sürprizi. Tavan yapmış fiyatlar. Marul, kıvırcık 2,5 lira. Maydanoz ise 1 lira. Ateş pahası;))) Ama onlarsız olmaz;)))
 *Kışla birlikte soba zehirlenmeleri arttı. Soba zehirlenmelerini engellemek için lodoslu havalarda, hatta daima yatarken sobayı söndürmek veya karbonmonoksit sensörü kullanmak gerekliymiş. Sobada dirsek sayısı az olmalıymış.
*Gereğinden fazla ağrı kesici tüketmek böbrekler için çok zararlıymış. Antibiyotik kullanımında Avrupa birincisiymişiz. Ne kadar çok antibiyotik kullanılırsa o kadar mikroorganizmaların direnci artar, antibiyotiğin hastalığı etkileme, iyileştirme oranı azalırmış.
*İskelet, kemik sistemini korumak için kas sisteminin iyi olması gerekliymiş. Bunun için hareketli bir hayat tarzının bile yeterli olduğu söyleniyor.
Şubat’12
*Çamaşır makinelerinin filtresinin hiç değilse 2-3 yılda bir temizlenmesi gerek. Ben alındığından beri hiç temizlememiş olduğumu fark ettim temizlemeye başlayınca. 5 yıldan fazla oldu alalı. Kaç kez tamire gitti ama temizleyen olmamış gördüğüm kadarıyla. Senin malın sana kıymetli. İçinden bir, iki boncuk, toprak ve kir çıktı. Temizlenmediğinde; filtre temiz olmadığında makinenin kapağındaki lastik kirlenirmiş. Lastik çok çabuk kirleniyorsa filtre kirli olduğu içindir. Lastiği de temizleyin bezle. Makineyi temizleyebilmek için kitapçık gerek. Yoksa vidayı gevşetip suyunun boşalmasını bekliyor ve vida ve hazneyi temizliyorsunuz. Vidayı tekrar yerine koyup sıktıktan sonra bir kez boş çalıştırın makineyi; çamaşırsız. Başlatın ve bitirene dek kapamayın. 95? de çalıştırın makineyi. Normal zamanda makinenizi su dolu bekletmemeye dikkat edin. Kireçlenmeye sebep oluyor.
*Çene ekleminden ses gelmesi, yerken çenenin ağrıması, diş gıcırdatma gibi belirtiler çene ekleminde bozukluk olduğunu gösterirmiş. Fındık fıstık gibi kabuklu yemişleri ağızda kırmak; ağzı çok açarak yemek, sakız çiğnemek, sigara, puroyu ağızda bekletmek, tırnak yemek çene eklemin zorlayan hareketlermiş. Ağzını bir santimden fazla açamayan insanlar varmış çene ekleminden muzdarip.
Mutfakta ve her yerde dik durun, karnınızı içeri çekin, hep bir bacağınızın üstüne vermeyin yükü; ara sıra duruş değiştirin.
*Aşil tendonuna çok rastlar oldum bu ara. Size de anlatayım. Devamlı yüksek topuklu ayakkabı giyen kişilerde aşil tendonu hareketsiz kalıp kısalırmış. Aşil tendonu kısalınca düz ayakkabıda giysen rahat edemez, tekrar topuklu ayakkabı giymek zorunda kalırmışsın. Bu kısalma nedeniyle aşil tendonunda yırtılmalar yaşanabilirmiş. Böylesi bir durumda da ayak yukarı aşağı oynama kabiliyetini yitireceğinden araba kullanma gibi zorluklar yaşanabileceği gibi bu yırtık acı da verirmiş, ameliyatla düzeltilebilirmiş.
*?Etle, ıspanakla, yeşillikle yoğurt yemeyin? diyorlar. Kalsiyum ile demir aynı zamanda alınırsa kalsiyum demirin emilimini engellermiş. Peki, ne zaman yiyelim? Bunların, demir içerenlerin sofrada olmadığı gün yok gibi. Yoğurtlar dolapta beklemekten ekşir oldu. Yoğurt yiyemez olduk korkudan. Yine aynı nedenle ?yumurtayla, pekmezle süt içmeyin? diyorlar. Bunların hepsi kahvaltıda tüketilen yiyecekler. Nasıl ayıracaksınız birbirinden. Sütün yanına peyniride eklersek bu iş içinden çıkılmaz bir hal alır. Dimyata demire giderken evdeki kalsiyumdan olacağız. Benim anladığım bu. İyisi mi fazla ayrıntıya takılmamalı; bildiğin gibi yemeye devam etmeli. Geçen bir doktor daha çıktı ?bu etkileşim olsa olsa %1, %2?dir, fazla etkilemez, ben yiyorum? dedi. Hocanın yaptığını yap, dediğini yapma;)))
*Alanya?da bir ev; oldukça güzel, zengin, bakımlı. Bir saray havasında adeta. Genç bir karı koca; ikide çocukları var. Kadının yaşı 24. ?Son 3,5 yıl içinde çok büyüdü, gelişti? diyor Alanya için; evinin terasından Alanya manzarasını seyrederken. Yabancılar ev alıyormuş Alanya?dan. İrlandalılar, Norveçliler, Danimarkalılar ev satın alıp tatile geldiklerinde kendi evlerinde kalıyorlarmış. Yerleşik turistler. Bunun müteahhitler, mühendisler açısından da çok iyi olduğunu söylüyor. Çok sayıda müteahhit varmış Alanya?da. Büyük bir şehir görüntüsünde gerçekten manzaradan görüldüğü kadarıyla Alanya. Yeşillik kalmadığından yakınıldı birazda. Sonra kocasının ne iş yaptığı soruldu ve ?müteahhit? dedi. Onlar için iyi olmuş yabancıların ev alışları; bu açıkça belli. Umarım bütün milletimiz içinde hayırlıdır.
*Yaşadığım kansızlık, halsizlik vakasından sonra işleri ağırdan almayı öğrendim; zorunluluktan dolayı. O zamanlar bir oda temizlesem bir saat oturup dinlenmem gerekiyordu. Şimdi en fazla 1-1,5 saatte bitiriyorum temizlik yani ev süpürme işini. Ama aynı gün silmeye girişemiyorum. Girişmemekte gerek ayrıca. Günler birbirini kovalayıp gidiyor nasıl olsa. Silmede yarına kalsın; çok mu acelesi var. Eskiden perdeleri de bir gün içinde yıkar, bitirir, takardım. Niye acele edermişim bilmem? Şimdi bir odanın perdelerini yıkadıysam diğer perdeleri 3 gün sonra yıkıyorum. Bana bağırmıyorlar ya oradan! Merdivenleri ağır, ağır çıkmayı öğrenmekte gerek.  
*Bu beli düşük eşofman ve pantolonlar vücudu biçimsiz bir yerden sıktıklarından dolayıdır ki vücutlarımız bir garip şekil alıyor. Eskiden giydiklerimiz; beli düşük olmayan pantolonlar belden sıktıkları için böyle garip bir görüntü oluşmazdı. Yağlar belde ve alt karında toplanıyor; ortada ne idiğü belirsiz bir kıvrım oluşuyor ki hiç güzel görünmüyor.
*Oscar ödül törenlerinde gördüm Sandra Bullock?u; doğum yapmış, kilo almış; aman tanrım o ne hal. O güzellik gidip başka biri gelmiş sanki yerine. O güzel gözleri ufalmış, düğme tanesi gibi olmuş. Göz küçülür mü? Küçülürmüş demek ki! Geç yaşta doğum yaptığından olmalı. Adeta başka biri gibi. Güzel kadınların doğum yapması yasaklanmalı; ))) İki dakika Çince konuştu; Çin?in nüfusu çok olduğundanmış. Hollywood Çin?e göz mü kırpıyor, ne? Muhteşem göz dolduran; Hollywood?un ihtişamına yaraşır, çok iyi hazırlanılmış bir ödül töreniydi. Dev bir müsamere prodüksiyonu gibi. Zevkle izledim; bir Hollywood hayranı olarak. Yabancı film oscarını İran aldı; nedeni siyasi mi bilinmez? Tamda Amerika İran ilişkilerinde gerilim varken.
*Onkoloji (kanser) uzmanı Yavuz Dizdar uht sütlerin kanser yaptığını söylüyor. Uzun ömürlü sütler yerine günlük, birkaç gün dayanabilen sütler içilmesini öneriyor.

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *