Press "Enter" to skip to content

Günlük 1e Temmuz’12

*Kızıma pantolon almıştım iki tane; belleri büyük geldi; bellerini lastikledim. Enli lastiği önce içerden belin iki yanına zigzag dikişle sıkıca tutturdum; ardından lastiği bel boyunda çekerek yine zigzag dikişle iki kez; bir alt, birde üst kısımdan diktim; arkadan güzel bir lastik görünüşü oldu. Beli lastikli olduğunda Bu işi sık, sık yaparım; dikiş onarım işlerini. Zevkte alırım yapmaktan; çocuklarım için; kendim için yeni bir şeyler üretmekten. Salonun perdesi yırtılmıştı; tam camın açıldığı orta yerden; kesip yırtık kısmını attım ve ikiye ayırdım; ikili perde oldu; artık hiç yırtığı yok. Birkaç sene daha kullanılabilir oldu böylelikle. Yenisini alıp atabilirdim de elbette ama böyle yapıp var olanı yeniden var etmek benim için daha tatmin edici. O kadar becerikli değilim aslında bu işte; ancak bir, iki tamir işlerini becerebiliyorum vaktim yettiğince ama bu bile benim için mutluluk verici. Yaz ayları; okulların kapalı olduğu zamanlar bu işlere zaman ayırmak için biçilmiş kaftan benim için. Uzun kollu olarak giymek istemediğim bluzları kısa kolluya çeviririm; pantolonları şort yaparım; daralan; küçülen pantolonların alt kısmını yan dikişlere ekler şort yaparım;  istediğimle istediğim gibi oynarım.
Eskiden; ben büyürken evlerin en havalı eşyası dikiş makineleriydi; zaten başka büyük eşya olmazdı; dikiş makinelerinin ardından buzdolapları ve onun ardından da televizyonlar girdi evlere. Her evde olması gereken asıl eşya dikiş makinesiydi ama. Hatırlarım; annemle babamın arasında tufanlar estiği bir gün dayım gelmişti eve; anneme sahip çıkmak; arka olmak adına; ?dikiş makinen var mı?? diye sormuştu anneme; olmasaydı bir dikiş makinesi alacaktı dayım anneme. Burada vurgulamak istediğim şey; dikiş makinesinin o zaman için ne kadar önemsendiğidir. Demir yataklar o dikiş makineleriyle dikilen örtülerle güzelleştirilirdi. Okul önlüklerimiz o dikiş makineleriyle hayat bulurdu. Ve daha neler, neler. Annemin; annelerimizin ellerine sağlık. Bizi o yokluk günlerinde emekleri ile yoktan var ettiler. Kendim için düşünüyorum da bazen annemin yaptığını yapamazdım asla; hangimiz yapabiliriz ki!
Şimdi tüketim toplumu olmaya zorlandığımız için evlerden atıldı dikiş makineleri; her şey için dışarıya bağımlı olduk. Bir pantolon paçası için bile terzi peşinde koşar oldu insanlar; evlerde dikiş makinesi yok artık. Bana kalırsa o paçayı vermek ve geri almak için terziye gitmek o paçayı dikmekten daha zahmetli.
*Kahvaltıda dilimlenmiş ekmeği tavaya koyup üstüne bir dilim kaşar peyniri koyuyor ve cam bir kapak kapatıp peynir yumuşamaya başlayınca altını kapatıyorum; kapağı kapalı olarak biraz beklediğinde tamamen eriyor kaşar peyniri; tosttan daha çok sevilerek yeniyor; tavsiye ederim;)))) Önce üste gelecek tarafı kızartmanızda mümkün; böyle olunca daha çabuk eriyor kaşar peyniri.
*600 metre = 1000 adım = 10 dakika. Bu hesapla günlük 40-50 dakikalık bir yürüyüş süresi veya 3 kilometrelik bir mesafe 4000-5000 adım atmanızı sağlayacaktır ki bu bir gün için hiç fena bir adım sayısı değil. Günlük yürünmesi gereken; yürünmesi önerilen 10.000 adımın yarısını tamamlamış olursunuz; diğer yarısını da gün içindeki hareketliliğiniz tamamlar zaten.

–??Sevgi sabırlıdır; sevgi şefkatlidir; sevgi kıskanmaz; övünmez; sevgi kaba davranmaz; kendi çıkarını aramaz; sevgi kolay sinirlenmez, yanlışları biriktirmez; sevgi haksızlığa sevinmez, gerçek olanla sevinir. Sevgi her zaman korur; her zaman güvenir; her zaman umut eder; her şeye dayanır??.(İncil)

–??Tanrı Musa?yı Mısır?ı firavunun elinden kurtarmak için görevlendirdiğinde Musa konuşamadığını; yapamayacağını söyler. Tanrı ona; ?Senin yerine kardeşin Harun konuşacak; hem sen kim oluyorsun da bana; seni yaratana seninle ne yapıp ne yapamayacağımı söylüyorsun. Senin en büyük zayıflığın benim en büyük gücüm. Ben hep yanında olacağım??. Biz, tanrının bize bunu demesine izin veriyor muyuz? Söylediğinde ise onu dinliyor muyuz?

–??Tanrım beni sevdiğin ve yanımda olduğun için mutluyum. Yaptığım kötülükler için üzgünüm. Bu kadar bencil olduğum; seni bunca zaman görmezden gelip benden istediğin her şeyi eksik ettiğim için üzgünüm. Çok aptaldım. Bana ikinci bir şans verdiğin için teşekkür ederim. Hiç hak etmememe rağmen, her şeyi düzeltmeme izin verdiğin için teşekkür ederim. Bundan sonra tamamen senin olmak istiyorum. Gerçekten istiyorum??.

2010 yapımı ?What If? filminden alıntılar.
*19 yaşındaki 2 çocuklu Mahmure 14 yaşındayken aşık olarak kaçtığı Zülfikar tarafından  47 kez bıçaklanarak öldürülmüş.
*Bundan bir süre önce Beyazıt Öztürk önemli ölçüde kilo verdiğini, bunun için sıkı bir şekilde spor yaptığını söylemişti. Baktığımda kilo verdiğine dair bir ibare görememiştim vücudunda. Aradan 1,2 ay geçince oldukça kilo vermiş olduğu dikkatimi çekti. Şimdi duydum ki göğüs ağrısı şikâyetiyle doktora gitmiş ve kalbine stent takılmış. Hakkında yazılanlara baktımda; benim kilo verdiğini düşündüğüm dönemde 1 yada tam 17 kilo vermiş; diyetisyen eşliğinde sıkı bir protein diyeti ve günde 2-3 saat sporla. Azı karar, çoğu zarar. Bu spor işini çok zorlamamak gerektiği söylenmeli artık insanlara. Vücut makine değil sonuçta. En son yine 43 yaşındaki bir iş adamı spor yaparken kalp krizi geçirip ölmüştü; bundan 1,2 ay önce; hatırlarsınız. At; atken haddinden aşırı zorlandığında dayanamıyor ve çatlayıp ölüyor; insan bedeni attan daha mı kuvvetli? Beyazıt Öztürk evet artık eskisinden daha zayıf; daha yakışıklı ve çekici bir görünümde ama bundan böyle göğsünde bir ameliyat izine sahip. Bir diyetisyene gitmiş Beyazıt Öztürk; bu anlamda diyetisyenlerde oturup bir kendine bakmalı; bir vücut nedir; neye ve nereye kadar dayanır? Herkesi aynı kefeye koyup ?uygula? demekten öte bir sorumluluk taşımıyorlar. Sloganları ‘hızlı zayıfla; cesedin yakışıklı olsun’ mu?
Sıcakların artışı ile beraber ölüm haberleri de arttı bu arada. Özellikle uzun süreli hastalık yaşayan kaybediliyor bu aralar. Hastalık ve yaşlılıkla yorgun kalpler yüksek ısıya dayanamıyor. Özellikle son iki gündür; 19, 20 Temmuz?da ısı felaket durumda; nefes alınmıyor desem yeridir. Sabah 7?de kapatıyorum camları; akşam 5?e kadar açmıyorum; gece sabaha kadar bütün cam ve kapılar açık; yinede uyunmuyor; böylesi sıcaklıklarda fazla zorlanmaya; yorulmaya gelmez kalp; siesta; yani yan gelip yatma zamanı;))) Allah yardımcımız olsun. Benim bahsettiğim Ankara elbette; kıyı şeritlerindekilerin Allah daha çok yardımcısı olsun. Benim hiç aklım almıyor bu sıcak havalarda sıcak bölgelere gidişi. Benim doğru olarak bildiğim; genel kanı; sıcak havalarda yayla soğuklarına çıkıldığıdır; nedense tersi oluyor!
*Hacı Şakir sıvı sabun kullanıyorum çamaşırlarımın son yıkama suyu için; her alışımda biraz daha sulandırılmış oluyor. Devamlı kullandığım Johnson kulak çöpünü son alışımda pamuğunun yarı yarıya azaltılmış olduğunu gördüm. Yaklaşık 15 yıl önce aldığım ve hala yeni duran bebe comfort marka sıcak su torbasına yedek bir sıcak su torbası almak istedim; bebe dor markasını bebe comfort sandım; 2 adet aldım; eve getirince baktım biri rafta durmaktan eskimiş; plastiğinde kırık, kırık çizgiler oluşmuş. 15 yıldır kullandığım sıcak su torbasında bir tane bile çizgi yok. Diğerinde çizgi yoktu; suyu ısıtıp doldurdum; ortalığı berbat bir naylon kokusu sardı; yanında durmak imkânsız. Geri vermeyi düşünüyorum ikisini de; geri alırlarsa elbette. Bebe dor bir bebek ürünleri markası sözde. Hileye, hurdaya neyse de bu sağlıkla oynamak iç acıtıcı bir durum. Bir bebeği o kokuya maruz bırakmaya gönülleri nasıl razı oluyor; üç kuruş fazla para için.

‘Tanrı yanımızda, bize kim karşı çıkabilir’?

?Senin için her gün dua edeceğime, senden af dileyip seni affedeceğime ve sonsuza dek dostun olacağıma söz veririm?.

Eskiler der ki ?en korkunç hapishane kendi kendimize yarattığımızdır. Ve tek kişilik hücredir bu. Cehennem belki de sonsuza kadar yalnız kalmaktır’. Ayrıca derler ki; ?Tanrımız bizi arayıp bulmaya çalışır; çoğu kişi bu çağrıyı tamamen parçalanana dek duymaz; duyamaz?.

?Seni kurtaran tek şey iyiliktir?. ?For it is by grace you have been saved?

2010 yılı yapımı ?the grace card? filminden alıntılar.
*50 damacana suyunda yapılan araştırmada 36?sı kuyu suyu çıkmış. Kuyu suyu çıkmasının ötesinde damacanalar zaten BPA içeriyor; bu damacana suyu içmemek için başlı başına yeterli bir sebep. Ayrıca içeceklere konulan buzlar kötü, mikroplu sulardan dondurulmuş olabiliyormuş; her yerde buzlu içecek içilmemesi öneriliyor; buzlu içecek içipte rahatsızlanan birinin önerisi.
*Bir Ali verdik; bir Ayşe aldık; Ali ile Ayşe?yi tarttım; Ali, Ayşe?den çok ağır bastı; yazık oldu Ali?ye; bir Ayşe?ye koskoca Ali?yi kaybettik!!! Ali?nin zekâsının; ince espri anlayışının, şirinliğinin yerini kimse dolduramaz; dolduramadı da; nerede kaldı Ayşe; gerçekten yazık olmuş Ali?ye. Feleğin sillesini yedi bir Ayşe ile.
*Dün akşam kim milyoner olmak isterde efendi, bilgili, kültürlü 20 yaşındaki bir delikanlı bilgisayar oyunu oynamak yüzünden gözlerinin 8,5 numara bozuk olduğunu söyledi; ona da yazık olmuş.
*Ne alıyorsan bildiğin yer ve markadan almak lazım. Böyle diyorum da rastgele markaları gidip alıyorum. Geçen yazın sonunda kendime aldığım uyduruktan markalı 2 pantolon şortun bu yıl giyilecek hali kalmadı. Çöpe atsam yeridir. Aynı zamanda aynı fiyata çocuklarıma aldığım nike pantolon şortlar ise aynı alındığı günkü gibi duruyor; taş gibi. Bilmediğin markadan giysi almak parayı çöpe atmakla eşdeğer.
*Bir doktorun oruç önerileri; iftardan sonra ağır spor yapılmamalıdır. Kalp krizi geçirilebilir; tansiyon düşebilir; ritim bozuklukları olabilir. Gazlı, tatlı, tuzlu meşrubat içmemek lazım. Gazlı içecekler mideyi şişirdiği için diyaframa bası yapar; kalp diyaframın üstünde olduğu için ritim bozukluklarını tetikleyebilir. Mideyi tıka basa doldurmayın. Kan kalpten uzaklaşıp sindirim sistemine gidiyor. Kalp damar hastalıkları varsa riskli durumlar oluşabilir. Hamur işlerinden; etlerden kaçınmak gerekiyor. Kızartmalardan kaçınmak ve bol su içmek gerekiyor. Salam, sucuk, sosisten uzak durmak gerekiyor. Uzun süre masada oturup sohbetler edilmemesi gerekiyor. Bir ondan, bir ondan derken fuzuli kalori, fuzuli tuz alınıyor; biz anlamadan sağlığımıza zarar verebiliyor. Kalp krizi, felç, akciğer ödemi, kalp yetmezliği yaşanabilir.
*İlan tahtalarında ?kan veren kadın sultandır? yazmışlar. Breh, breh, breh. Kadınlar kan vermeden de sultan; onlara mı kalmış sultanlık vermek? Kadınlar her ay yeterince kan veriyorlar zaten. Adet görüyorlar kan veriyorlar; doğum yapıyorlar kan veriyorlar; daha neyin kanını verecekler; bir vermedikleri bağış için kan kaldı. Onu da versinler canlarını Allah?a teslim mi etsinler? Dünyada erkek nüfusu bitmiş; iş kadınların kanına kalmış. Erkekler ömür boyu kan kaybetmiyor; hiçbir şey için; gidin onlardan alın; veriyorlarsa; bir aptal bizi buluyorlar galiba.
*Aklınıza gelen her şeyin kendi içinde sonsuz sayıda paralel gerçeklikleri vardır ve siz bunlardan hangisine odaklanmışsanız sadece ona bakmaktasınızdır. Enerjinizi yönelttiğiniz şey, gerçekliğiniz olur. (Alıntı)
 

Be First to Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *